1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Hepsi bizim”
“Hepsi bizim”

“Hepsi bizim”

Prof. Dr. Biran Mertan ve Yard. Doç. Dr. Arzu Alibaba, anayasadaki eşitlik ilkesine dikkat çekerek, engelli olmaya dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılması ve her doğan bireyin eşit hakları olması gerektiğini vurguladı

A+A-

 

 

• Prof. Dr. Mertan: “Bu topraklarda doğan her bireyin, sağlıklı olsun, farklı olsun, bir şekilde sağlık ve eğitim gibi temel haklar konusunda devletine güvenebilmesi gerekir. Devlet insanlarına güven vermeli, çocuğun menfaatini göz önünde tutarak nasıl destekleyeceğini anlatmalı”

• Yard. Doç. Dr. Alibaba: “Engellilerin Haklarına İlişkin BM Sözleşmesi mecliste onaylanmamış olsaydı bile Anayasa’nın 57’nci maddesinde ‘Devlet ruhen ve bedenen özürlülerin topluma uyumlarını sağlamak için eğitimi, rehabilitasyonu, istihdamı ve sosyal yardımları için gerekli kurum ve kuruluşların kurulmasını sağlar’ diyor. Devleti kurarken bunlar taahhüt edilmiştir zaten devlet olmanın gereği de budur”

Ödül Aşık ÜLKER

   Uzmanlar engelli, farklı gelişen ve özel bakıma ihtiyacı olan çocuklara/bireylere sahip çıkmanın devletin görevi olduğunu vurgulayarak, özellikle öz bakımını yapamayan veya aile bakımından yoksun kalan engelliler için herhangi bir devlet kurumu olmadığını söyledi.

   DAÜ, Psikolojik Danışmanlık, Rehberlik ve Araştırma Merkezi (PDRAM) Başkanı Prof. Dr. Biran Mertan, her bireyin, sağlıklı olsun, farklı olsun, sağlık ve eğitim gibi temel haklar konusunda devletine güvenebilmesi gerektiğini belirtti.

   DAÜ Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Arzu Alibaba da, Engellilerin Haklarına İlişkin BM Sözleşmesi’nin 2010’da mecliste onaylandığını hatırlatarak, “Anayasa Mahkemesi bir kararında uluslararası sözleşmelerin anayasa denginde olduğunu belirtmiştir”dedi. Doç. Dr. Arzu Alibaba ayrıca, “Anayasa’nın 57’nci maddesinde ‘Devlet ruhen ve bedenen özürlülerin topluma uyumlarını sağlamak için eğitimi, rehabilitasyonu, istihdamı ve sosyal yardımları için gerekli kurum ve kuruluşların kurulmasını sağlar’ diyor. Devleti kurarken bunlar taahhüt edilmiştir zaten devlet olmanın gereği de budur” diye konuştu.   

• Soru: Engellilerin Haklarına İlişkin BM Sözleşmesi 2010’da Kuzey Kıbrıs’ta mecliste onaylandı. Bu sözleşmenin onaylanmış olması ne anlama geliyor?
• Yard. Doç. Dr. Alibaba:
Uluslararası bir sözleşmenin mecliste onaylanması, iç hukukumuzun parçası haline gelmesi ve diğer yasalarla aynı güçte olması anlamına gelir. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uluslararası sözleşmelerin onaylandıktan sonra yasa gücünde olduğunu söyler. Hatta bu sözleşmelerin yasalardan bile üstün olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü bu sözleşmelerin anayasaya aykırılıkları da iddia edilemez. Normalde kurallar arasında bir hiyerarşi vardır, anayasa en üsttedir, kanunlar, tüzükler, yönetmelikler hiçbir şekilde anayasaya aykırı olamaz. Ama usulüne uygun onaylanan uluslararası sözleşmelerin anayasaya aykırılığı iddia edilemez. Bu tür sözleşmeler anayasa ile aynı- denktir denebilir. Anayasa Mahkemesi bir kararında uluslararası sözleşmelerin anayasa denginde olduğunu belirtmiştir. Sözleşmelerdeki bazı maddeler doğrudan uygulanabilir, ama bazı maddeleri iç düzenlemeler gerektirebilir. Engellilerin Haklarına İlişkin BM Sözleşmesi engellilerin haklarıyla ilgili en kapsamlı sözleşmedir. Uluslararası sözleşmeler o kadar önemlidir ki onlara aykırı düzenlemeler de yapılamaz. Diğer bir ifadeyle iç hukukta yapılacak ve sözleşme ile çatışan düzenlemeler, sözleşme hükümlerinin uygulamasını engellemez, bu hükümleri bertaraf edemez.

“Engelli olmaya dayalı ayrımcılık ortadan kalkmalı”

• Soru: Engellilerin Haklarına İlişkin BM Sözleşmesi’nin içeriği hakkında da kısaca bilgi verir misiniz?
• Yard. Doç. Dr. Alibaba:
50 maddelik bu sözleşmede özetle sağlık hakkı, eğitim hakkı, erişilebilirlik hakkı gibi tüm haklar öngörülmüştür. Ayrımcılık yapılmaması, eşitlik hakkı gibi haklar sözleşmede detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Sözleşme ayrıca bunlar için ne yapmak gerektiği konusunda da sözleşmeyi kabul eden ülkelere yol gösterir.
• Prof. Dr. Mertan: Burada esas algılanması gereken engelli olmaya dayalı ayrımcılığın ortadan kaldırılmasıdır. Her doğan bireyin eşit hakları olması gerekir. Bir çocuğu düşündüğünüz zaman sağlık hakkı ve daha sonra da eğitim hakkı devlet tarafından sağlanmalıdır. Eğer devlet bunu sağlıklı gelişene veriyorsa, farklı gelişene de sağlamakla yükümlüdür. Bunun yanında engellinin topluma katılımı da çok önemli.

Çocuk Hastalıkları Hastanesi...

• Soru: Doğumdan itibaren tüm bireylerin eşit olmasından bahsediyorsunuz? Ülkemizdeki mevcut sistemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Erken teşhisin önemi hep vurgulanır, ülkemizdeki sistem erken teşhise olanak sağlıyor mu?
• Prof. Dr. Mertan:
Böyle bir sistem fiziksel olarak yok. Çocuk Hastalıkları Hastanesi ve gerekli donanımı olan bir sistem yok. Belirli özel sağlık kuruluşlarının, belirli yere kadar sağlayabileceği bazı hizmetleri vardır ama o da koşulludur, eğer maddi gücünüz varsa o hizmetlere ulaşabilirsiniz. Kanunlar, düzenlemeler yanında farkındalık çalışmaları, eğitimler de çok önemlidir. Genç anne-babalar çocuk yetiştirirken çocuğun gerek sağlığında, gerekse eğitiminde nelere dikkat etmeleri gerektiğinin bilincinde olmalıdırlar. Eğer doğumdan sonra hemen fark edilen bir sağlık sorunu varsa hem çocuğa hem de aileye destek vermek gerekir. Tıbbi desteğin yanında psikososyal desteğin de sağlanması gerekir. KKTC, 2010’da sözleşmeyi onaylayarak bunların yapılacağına dair söz verdi.

“Anayasada taahhüt edildi”

• Yard. Doç. Dr. Alibaba: BM sözleşmelerine taraf olan ülkelerin dönem dönem rapor hazırlama sorumlulukları vardır. Ancak KKTC’nin tanınmamışlığı nedeniyle böyle birşey söz konusu değil fakat bu vesileyle Türkiye’nin denetlenmesi söz konusu olabilir.
• Prof. Dr. Mertan: Bunu öz denetimle de yapabilmeliyiz. İllaki dışarıdan birilerinin bizi değerlendirmesini, puanlamasını beklememiz mi gerekiyor? Kendi kendimize ne kadarını yerine getirdiğimize dair sorular sormamız gerekmez mi?
• Yard. Doç. Dr. Alibaba: Bu sözleşme onaylanmamış olsaydı bile Anayasa’nın 57’nci maddesinin 2’nci fıkrası “Devlet ruhen ve bedenen özürlülerin topluma uyumlarını sağlamak için eğitimi, rehabilitasyonu, istihdamı ve sosyal yardımları için gerekli kurum ve kuruluşların kurulmasını sağlar” diyor. Devleti kurarken hazırlanan anayasada bunlar taahhüt edilmiştir zaten devlet olmanın gereği de budur. Anayasada ayrıca “sosyal, ekonomik bakımdan güçsüz olanların esenlendirilmesi, kendilerine, ailelerine, topluma yararlı duruma gelmeleri için ekonomik, mali ve diğer önlemleri alır” diyor. Başka bir düzenleme, sözleşme olmasa bile devlet bunları yapmak zorundadır.
• Prof. Dr. Mertan: Bu topraklarda doğan her bireyin, sağlıklı olsun, farklı olsun, bir şekilde sağlık ve eğitim gibi temel haklar konusunda devletine güvenebilmesi gerekir. Devlet insanlarına güven vermeli, çocuğun menfaatini göz önünde tutarak nasıl destekleyeceğini anlatmalı. Bizdeki tam bir kör dövüşüdür. Aileler bir doktordan diğer doktora koşuyor. Son yıllarda özel hastaneler de açıldı ve maalesef çok alakasız, gereksiz testler yapılıyor. Aileler hem vakit kaybediyor, hem de boşa para harcıyor. Bir süre sonra aileler yorulur, güveni azalır, en önemlisi zaman kaybeder. Tanı koymak ekip işidir ve erken tanı ile çocuğu kazanma şansımız artar.

• Soru: Tanı koyma konusunda durum nedir?
• Prof. Dr. Mertan:
Tanı aşaması için çok önemli olan Özürlü Sağlık Kurulu maalesef yetersiz. Bu kurul iç hastalıkları, göz hastalıkları, kulak-burun-boğaz, genel cerrahi veya ortopedi, nöroloji veya psikiyatri uzmanlarından oluşmalı. Bu işler ekip işidir. Tanı birçok uzmanın işbirliği ve birçok değerlendirmelerle varılacak bir sonuçtur. Dünya Sağlık Örgütü Tanı kriterlerinin ülkemizde de benimsenmesi gerektiğine inanmaktayım. Az önce söylediğim gibi Çocuk Hastalıkları Hastanesi olmaması da en büyük eksikliklerimizden biridir. Infant screening dediğimiz, yani çocuklar doğduğu andan itibaren taranmalıdır ki ne tür riskler taşıdıklarına dair bilgi edinelim. Son dönemlerde geçmişe kıyasla biraz daha iyi durumdayız. Uzmanlar geldikçe ve özel yatırımlar yaptıkça, belirli aileler ve hekimler bundan haberdar oldukça örneğin işitme testi yapılıyor, kalça filmi çekiliyor. Bunlar en basitleridir. Ciddi anlamda risk taşıyan ailelere doğumdan önce genetik danışmanlık aracılığıyla ulaşmak ve bilerek çocuk sahibi olmalarını sağlayabilmek de gerekir. Bu, dünyada uygulanan birşeydir.

• Soru: Ülkemizde farklı gelişen veya engelli çocukların eğitimi konusunda da sıkıntılar olduğunu zaman zaman konuşuyoruz...
• Prof. Dr. Mertan:
Devletin yeterli sayıda kurumu yoktur, olanların da kapasiteleri ihtiyacın altındadır. “Kaynaştırma” programları adı altında uygulanan programlar da sağlıklı bir şekilde yürümüyor. Ayrımcılık had safhadadır. Farklı gelişen çocukların illa ki farklı gelişenlerin toplandığı okullara gitmesi bekleniyor. Çocuk, varolan farklı gelişim noktasına göre normal eğitimi sürdürebilir. Ama maalesef gerek özel, gerek devlet eğitim kurumları bu çocuklara kapılarını açmıyorlar.


“Yardım alan engelliler başka hiçbir ödenek alamıyor”

• Soru: Engellilerin maddi olarak ne gibi hakları var?
• Yard. Doç. Dr. Alibaba:
Engellilere ilişkin çok fazla yasal düzenleme yok aslında. Gözle görülür, elle tutulur Sosyal Hizmetler Dairesi’nin Kuruluş Yasası’nda bazı hükümler, “Özürlüleri Koruma, Rehabilite ve İstihdam Yasası” var. Aile bakımından yoksun ya da 18 yaşını doldurmuş yasanın deyimiyle “özürlülerin” ne olacağı, nasıl yardım göreceğiyle ilgili “18 yaşını doldurmuş özürlünün maddi durumuna bakılmaksızın kendisi için ailesine ve refakatçisine Bakanlar Kurulu’nda çıkarılacak tüzük çerçevesinde yürürlükte bulunan aylık asgari ücret oranlarına göre belirlenecek tutarda nakdi yardım verilir” deniyor. “Bu yasadan yararlanarak hak ve menfaat alan özürlüye sosyal yardımlar yasası veya başka bir herhangi yasada aksine kural bulunup bulunmadığına bakılmaksızın maaş, ücret veya benzeri hak verilmez” de deniyor. Yani bu kapsamda yardım alan engelliler diğer yasalardan kaynaklanacak hiçbir ödenekten faydalanamıyor. Sosyal Hizmetler Dairesi Kuruluş Yasası’nda ayrıca  “özürlülerin tıbbi, sosyal ve mesleki yönden gereksinimlerini karşılar” diyor. Yani devlet kendi veremediği hizmetleri de karşılamakla yükümlüdür.

Öz bakım becerisi...

• Soru: 18 yaş üstü rehabilitasyon merkezleri var. Bu yaşa kadar ayrımcılığa uğradığını ve dışlandığını söylediğiniz bu çocuklar 18 yaşından sonra kendi içlerinde de ayrımcılığa uğruyor. Öz bakım becerisi olmayan çocuklar maalesef 18 yaş üstü rehabilitasyon merkezlerine kabul edilmiyor. Bahsettiğiniz eşitlik ilkesi çerçevesinde 18 yaş üstü rehabilitasyon merkezleri nasıl olmalıdır?
• Prof. Dr. Mertan:
Öncelikle şunu söylemek isterim ki, öz bakım olayı baştan itibaren uzmanların kazandırmaya çalıştığı birşeydir. Farklı gelişen çocukların bazılarından bizim beklentimiz okumayı yazmayı öğrenmeleri değildir. Toplum içerisinde rahat yürüyebilmesi, oturabilmesi, kendi ihtiyaçlarını giderebilmesi, yemeğini kendi başına yiyebilmesi bazı vakalar için çok büyük kazanımdır ve yıllarca uğraştan sonra kazandırdığımız becerilerdir. Ama bu her birey için gerçek olmayabilir, kazanamayanlar da olabilir. Dolayısıyla bu gibi durumlarda bu beceriyi kazanmadı diye engelli bireylere evden çıkma şansını vermemek bir suç olmalıdır. “Eğitimle uğraşacağım” kararı alan bazı bireyler eğitimi bilmeden eğitimci olmaya karar veriyor herhalde. Tuvalet eğitimini kazanmadığı için sosyalleşmesi engellenen çocuklar vardır ve bu normal gelişen ama bezden kesilmeyen çocuklar için de geçerlidir. Bu merkezlerde çalışan kişiler özbakım becerisi olmayanları almama kuralını neye dayanarak koyabiliyor? Bazı anasınıflarda üstüne kaçırdığı zaman eve gidene kadar temizlenmeyen çocuklar var. Bu insanlar nasıl eğitimcidir? Eğitim sadece bir bireye bilgi aktarmak değildir, aynı zamanda o bireyin belirli davranışları kazanabilmesi, diğer bireylerle bütünleşebilmesi için çaba harcanmasıdır.

Yaşam Evi...

• Soru: Yaşam Evi projesi hazırlandı ancak hayata geçmesi, tamamlanması biraz zaman alacak. Bu dönemde ne yapılabilir?
• Prof. Dr. Mertan:
Öncelikle yasalarımızı hazırlamak gerekir. Mevcut rehabilitasyon merkezlerinin bile yasası yoktur. Farklı gelişen bireylere yönelik sivil toplum örgütleri öncülüğünde ciddi adımlar atılıyor. Ama fikir ve niyet yeterli değildir. Konuların ciddiyetle ele alınıp toplumun güvenini kazanacak icraatların yapılması gerekir. Şu anda yaşı ilerleyen engelliler, ailelerini kaybeden engelliler ortada kalmaktadır. Bu noktada yatılı kalabilecekleri özel kurumlar da yoktur.

-------------------------------------------------------------------------


“Devlet ayrım gözetmeden sahip çıkmalı”

Nihan, 26 yaşında, spastik engelli. Şubat ayında hayatını kaybeden Spastikleri Koruma Cemiyeti eski Başkanı Sevilay Ereksel Özkaraşahin’in kızı. Geçen hafta Nihan’ın babası Erol Özkaraşahin de vefat etti. Hayatını Nihan’a adayan ebeveynleri artık hayatta değil. Nihan ilk değil, ama son olsun. Nihan’ın vesiliğini alan dayısı Özkan Ereksel endişelerini Face to Face’e anlattı:

“Nihan’ın vasiliğini alabilmek için çok bürokratik engeller aştık. Devletimizin sosyal tarafının eksikliğini biliyoruz, bu çocuklara bakacak herhangi bir kurum yok. Ben almasam ne olacaktı bu çocuk? Ortada kalacaktı”

“Annesi 40 yıl sigortalara yatırım yaptı, emekli oldu. Babası da teşkilatta çalıştı, 13 yıl mücahitlik yaptı, komutan olarak hizmet verdi sonra devletten emekli çıktı. Maalesef sigortalardan hiçbir para alamadı çocuk, alamamasının nedeni sosyal hizmetlerden 900TL engelli desteği alması. Onu da ÖZEV’e veriyoruz. Sayın Bakan Aziz Gürpınar yasalarda gerekli düzenlemeleri yapacaklarını söyledi, bir takım çabalar gösterdi ancak Sosyal Sigortalar Yasası’nın mecliste tekrar değişmesi gerekiyor.”

“Babası da ölünce araştırdım, devlette ‘yetimlik maaşı’ diye bir maaş yok. Normal yetimi bırakın, Nihan gibi engelli ve bakıma muhtaç çocuklar için bile maalesef böyle bir imkan olmadığını öğrendik. Neden Maliye’nin engelli bir çocuğa parası kalmıyor?”
 
“Sadece sosyal hizmetlerden aldığı 900TL var, onu da ÖZEV’e veriyoruz. Devletin kendine ait rehabilitasyon merkezleri var ama öz bakımını yapamayan bireyler oralardan faydalanamıyor. Talebimiz devletin bu çocuklara ayrım gözetmeden sahip çıkmasıdır.”

“Yaşam evine çok bel bağladık, Yaşam Evi Sevilay’ın da çok arzu ettiği birşeydi. Bildiğimiz kadarıyla arazi tahsisi tamam, proje Tunç Adanır tarafından hibe olarak hazırlandı. KKTC bu iş için 3 milyon TL ayırdı, bir o kadar da TC devleti verdi. Bir bloke durumu olduğu ve yakında çözüleceğini öğrendim. Temelin atılacağı söylenmişti, bekliyoruz. Tesisin yapılmasının 1.5-2 yıl süreceği söyleniyor.Çok güzel bir proje ama onun hayata geçmesi zaman alacak. Bu süre zarfında Nihan ve Nihan’ın durumundaki çocuklar için bir formül üretilemez mi?”

“Engelli olmayıp kendini engelli gösteren, ‘sahte engelliler’ bazı yerlerden raporlar ayarlayıp bir şekilde devletten maaş çekiyorlar. Devlet bir komisyon kurup, sosyal yardım ve engelli maaşı alanları bir incelemeli, gerçek hak sahiplerini tespit etmeli.”


-------------------------------------------------------------------

Sökmez: “Devletin ayıbı”

Nadire Sökmez de bir engelli annesi. Sökmez, 27 yaşındaki kızı Selin’in özbakımını yapamadığı için 18 Yaş Üstü Rehabilitasyon Merkezi’ne kabul edilmeyenlerden olduğunu, engelli, farklı gelişen ve özel bakıma ihtiyaç duyan çocukların ailelerinin kendileri öldükten sonra çocuklarına ne olacağına dair her zaman endişe duyduklarını anlattı.

“Selin 18 yaşına kadar devletin özel eğitim merkezine gitti. 18 yaşına gelince diploma verdiler, mezun ettiler. Bu çocuğun gidebileceği hiçbir merkez yoktu. Kendi kişisel çözümümüzü ürettik, Güney’de bir merkeze götürdük. Kuzey’de 18 yaş üstü Rehabilitasyon Merkezi açıldı ancak deneme aşamalarında hep geri döndük çünkü merkezde bakıcı statüsü yok ve kendi kendine yeterli olamayan çocuklar kabul edilmiyor. Bu devletin ayıbıdır. Bir ülkede yaşayan insanlara önce devlet sahip çıkmalı, sonra özel kurumlar.”

“Benim bir de oğlum var ama benim yaşadıklarımı oğlum yaşasın istemem. Tabi ki kardeşiyle ilgilenecek ama bu sürekli olamaz. Ben hayatımı kızıma adadım, oğlum da kardeşi büyürken benimle bazı şeyleri yaşamak durumunda kaldı. Benim yaşadıklarımı oğluma miras bırakmak istemem. Devlet çocuklarımıza sahip çıkmalı, abisi de ilgilenir ama hayatını kardeşine adamamalı.

“Sevilay’ın ve eşinin vefatından sonra kaygılarım, endişem artmıştır. Selin’in durumu da Nihan’dan farklı olmayacak. Öz bakımını yapamayan çocuklarımızın gidebildiği devlete ait hiçbir merkez yok maalesef. Benim kızım da öz bakımını yapamadığı için mecburen Güney’de bir merkeze gidiyor”

Bu haber toplam 4247 defa okunmuştur