1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘Hepatit taşıyıcıları vatandaş yapıldı’
‘Hepatit taşıyıcıları vatandaş yapıldı’

‘Hepatit taşıyıcıları vatandaş yapıldı’

CTP Milletvekili ve eski İçişleri-Çalışma Bakanı Asım Akansoy’dan, UBP-DP Azınlık Hükümeti’nin verdiği vatandaşlıklar konusunda önemli açıklamalar

A+A-

Fayka Arseven KİŞİ

CTP Milletvekili, Eski İçişeri ve Çalışma Bakanı Asım Akansoy, yasaya rağmen 2 hebatit taşıyıcısının vatandaş yapıldığına dikkat çekti.

 Akansoy,“Bu iki kişinin ardından da kapı açıldı ve kılıf uyduruldu. Sanki taşıyıcı olup mağdur olan TC vatandaşı çalışma izinlilere yardımcı olunuyormuş gibi bir izlenim yaratıldı.  Bu ülke işler böyle yürüyor ne yazık ki. Ve gidişat oldukça kötü. Çok kötü. Burada kişiler önemli değil, hükümetin politikası tam bir rezalet” dedi.

 “UBP DP hükümeti, intihar bombacısı gibi davranıyor” diyen Akansoy, “kendi üzerindeki bombaları patlattığında sadece kendisi değil, çok şey ortadan kalkacak” ifadesinde bulundu.

CTP Milletvekili Asım Akansoy ile hem İş Gücü Yasası’nı hem vatandaşlıkları hem de Kıbrıs müzakere sürecinde yaşananları konuştuk.

  • KKTC Hükümeti ile TC Hükümeti Arasında İşgücü Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunmasına İlişkin (Onay) Yasa Tasarısı oy çokluğu ile Meclis'te onaylandı. Bu antlaşmanın dezavantajları nelerdir? 
  • Asım AKANSOY:Bir süreden beri, özellikle Türkiye’den yatırım için adamıza gelen belli sermaye grupları ülkemizde aşırı bürokratik engeller olduğundan bahsetmektedir. Bu görüş sadece sermaye grupları ile de ilgili değildir. TC hükümetinin de aynı görüşe sahip olduğunu biliyorum. Bahse konu şikayetlerin özüne baktığınız zaman şikayet ettikleri konunun bürokrasiden kaynaklanan bir gecikme değil, beğenilmeyenin ülkemizde var olan hukuk mevzuatı olduğunu görürsünüz. TC sermayesi KKTC hukuk mevzuatını dikkate almak istemiyor. Ülkemizdeki sosyal haklar abartılı bulunuyor, Türkiye’den ucuz iş gücünün getirilememesinden rahatsız olunuyor yani konu giderek ‘hem gelip oraya yatırım yapacağız hem de bize zorluk çıkarıyorsunuz’a kadar gidiyor. Bu konu TC sermayesi ile işbirliği yapan yerel sermayeyi de sarmalamış ve adım adım bu konu üzerinden hükümetlere baskı yapılarak ve “güdümlü” medyayı kullanılarak kamuoyu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu bağlamda sendikalara karşı tavır, sosyal hakların törpülenmesi için yöntem arayışları, kurumsal yapımızı etkisizleştirmek için girişimler ve aslında tüm bunlarla da doğrudan bağlantılı olduğunu düşündüğüm çözüm isteyen sol hareketlere karşı da psikolojik tavır gündeme geldi, getirildi.
    Gençlik Koordinasyon Ofisi tartışmalarını hatırlarsınız. Orada da kendi kurumsal yapımıza saldırı vardı. Kendi yönetsel varlığımızın ayaklar altına alındığını ifade etmiştik. İş Gücü anlaşmasında da bu var.
    Kabaca söylenen sudur; KKTC’de istediğimiz gibi hareket etmemizi önleyen bir kurumsal varlık var. Bu kurumsal yapı, hükümetler yanında sendikalardan da güç almaktadır. Bunun yanında bir yasal düzen var. Bunlar elimizi kolumuzu bağlıyor….
    İşte TC ile UBP DP hükümetlerinin yaptığı protokollerin özünde yatan bu anlayıştır. Çünkü çeşitli yasalarla buradaki sisteme müdahale edemeyenler, uluslararası anlaşmalarla Meclisi de etkisizleştirerek var olan hukuk düzenine müdahale ediyorlar. Biliyorsunuz, Uluslararası anlaşmalar kendi yasal mevzuatımızın üzerinde bir güce sahiptir. Dolayısıyla farklı bir kanal üzerinden varolan durum etkisizleştiriliyor.
    Bu bağlamda İş Gücü anlaşması sıradan bir anlaşma değildir. Çalışma Dairesini ve yasal düzeni by pass etmek üzere hazırlanmıştır.
    Geçmişte yapılanların da amacı farklı değildi. Evet, bugün fiilen uygulanan durumun dışında değildir yapılanlar deniyor. Bu dar bir yaklaşımdır. Tartışma uygulamaların dayanağı olan yasalarla ilgilidir. Çünkü yarın bir sol parti başa geçse de farklı birşey uygulayamayacak. Çok zorlanacak.
     
  • Çalışma Dairesi devre dışı mı kalıyor? Böylesi bir uygulamaya gerek var mıydı?
  • Asım AKANSOY:TC ile protokol yapılabilir, buna hiçbir itirazım olamaz.  Ancak kendini yok etmek için protokol yapılmaz. Biz de tam tersi bir amaçla ön protokollara yöneldik. Amacımız, kendimizi yok etmek değil, tam tersi, kurumsal yapımızı geliştirmek, etkin kılmak, deneyim ve bilgi paylaşımında bulunmaktı. UBP DP hükümeti, intihar bombacısı gibi davranıyor. Kendi üzerindeki bombaları patlattığında sadece kendisi değil, çok şey ortadan kalkacak.
    Çalışma Bakanı Mecliste yaptığı konuşmada on beş gün içerisinde bizim gösterdiğimiz hassasiyet ve eleştirileri dikkate alacak bir yasa tasarısı sunacağını söylemişti. Yani Çalışma Dairesinin devre dışı bırakılmasını önlemek adına. Bilir misiniz, bundan vazgeçti. Yapmam diyor. Yapmayacağım diyor… Dereyi geçene kadar tamam dedi, şimdi saptı !
    Böyle siyaset, böyle hükümet böyle Meclis olmaz… Herşeyi sıfırla çarpan bir yaklaşımla karşı karşıyayız.
     

“Şu anda kaç kişinin vatandaş yapıldığını bilmiyoruz. Bir ay önce Mecliste ilgili Bakana yönelik yazılı soru önergesi verdim. Ve yapılan vatandaşlıkları isim isim kategorik olarak talep ettim. Bence verilmeyecek.”

 

Düşünün, muhalefet herhangi bir sorunu siyasetin en temel özelliği olması gereken, diyalog, eleştiri, katılım yolu ile asla çözemiyor. Mahkeme yoluyla çözmek zorunda kalıyor.
Sendikaların da durumu aynı. CAS çalışanlarının Meclis önünde yaptığı eylem süresinde hükümet sendika ile görüşmedi, çalışanlar sendikalı olduğu için işten atıldı yerlerine sendikasız çalıştırılmak üzere yeni kişiler alındı. Sendikalar grev yapmadan hiçbir sorununu çözemez oldu. Bu bir gerçektir. Bazen sendikaları greve aşırı bir şekilde yöneldikleri için eleştirebiliriz, ancak böyle başa böyle traş…UBP-DP hükümeti başka hiçbir şeyden anlamıyor çünkü bunlar siyasetin s sinden anlamıyorlar. Bu nedenle bu ülkede siyaset kurumu sürekli itibar kaybediyor. Bütün dertleri baskı ve vaad ile memleket yönetmek. Kuruldukları günden beri yöntemleri aynı !

“Yürürlükteki yasaya göre, tehlike arzeden bulaşıcı hastalıklara sahip, kamu sağlığını etkileyecek kişiler vatandaş yapılamaz.  Ama yapılıyor. Neden yapılıyor? Bu durumda olan kişileri çok önemsedikleri için mi? Hayır…Başka nedenleri var…”

‘Hebatit taşıyısıcı pek çok kişi vatandaş edildi’

  • Bakanlar Kurulu her toplantısında 'istisnai' yurttaşlık vermeye devam ediyor. Bunun tehlikesi nedir? UBP-DP Azınlık Hükümeti'nin verdiği vatandaşlıklar konusunda elinizde bilgi var mı? Alelacele verilen vatandaşlıklarla hükümetin murat ettiği nedir?
  • Asım AKANSOY: Şu anda kaç kişinin vatandaş yapıldığını bilmiyoruz. Bir ay önce Mecliste ilgili Bakana yönelik yazılı soru önergesi verdim. Ve yapılan vatandaşlıkları isim isim kategorik olarak talep ettim. Bence verilmeyecek.
    Öncelikle şunu bileceğiz; Vatandaşlık konusu bu ülkede bir yara olmasına rağmen bu konuda UBP’nin tavrı öyle insani ve masumane değildir. Hükümet şu anda vatandaş yapmıyor, kendine seçmen yazıyor. Bunu niye konuşmuyoruz…Yapılan her vatandaşlıkla birlikte gerekli adres anında gösteriliyor: UBP. 
    Kimse bu hükümeti kendi iyi niyetiyle okumasın.
    Bu durum hem demografik ama aynı zamanda demokratik bir müdahaledir. Bakınız, vatandaşlık konusu öncelikle siyasi bir konudur ve doğrudan doğruya demokrasi ile ilgilidir. Hükümetin tavrını, duygusal ve insani özde değerlendirdiğimiz sürece bu adamların memleketi talan etme adına hükümette kalma sürelerine katkı koyarız.
    Bakınız Sn. Denktaş 7200 kişi vatandaş yaptık demişti. Bu rakam bugün 10.000 olmuş olamaz mı ? Eğer 10 bin ise şu anda 177 binlik seçmen sayımızla kıyaslandığında % 5.6 oranında bir ek seçmene tekabül eder. Eğer biraz sosyoloji biraz sosyal psikoloji okumuşsanız, geçmişi unutmamışsanız yani tarih bilinciniz varsa bu rakamın nereye evrileceğini görebilirsiniz. Bu gidişat yüzde 10’u bulacaktır. Bu yüzde 10 oy demektir !
     

“TC Yardım heyetinde eski üst düzey görevlisi olup Hepatit taşıyıcısı olduğu için vatandaşlık alamayan  B.K,  Mart ayında Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaş yapıldı. KKTC hükümetleri açısından neredeyse bir numaralı “sorun” olan ve Bakanların gündeminden düşmeyen, bu kişinin vatandaşlık konusu UBP-DP tarafından halledildi. Peki sorarım, TC Büyükelçisi Sn Kanbay, bu durumdan dolayı rahat mı?”

Yani Sn.Başbakan haklıdır: hükümette kaldıkları her gün oylarını yeni seçmen yazarak artırabiliyorlar. Bahsettiği budur. Yoksa hani icraat yaptılar da vatandaş kendilerinden memnundur diye bir durum asla söz konusu değil.
Bu vahim durumu görmek ve radikal tedbir almak, tepki göstermek lazım. Yoksa bu gidişat bizi çok uzun yıllar olumsuz etkileyecek. Aynen bazı DP’li yöneticilerin, “allah razı olsun Denktaş beyinden bir dönem yüzde onluk bir vatandaş yapmıştı, o gün bu gündür bununla idare ediyoruz” dediği gibi…
Bakınız, yürürlükteki yasaya göre, tehlike arzeden bulaşıcı hastalıklara sahip, kamu sağlığını etkileyecek kişiler vatandaş yapılamaz.
Ama yapılıyor. Neden yapılıyor ? Bu durumda olan kişileri çok önemsedikleri için mi? Hayır…Başka nedenleri var…
CTP’nin hükümette olduğu dönemlerde hiçbir şekilde bu yönde rahatsızlığı olan kişiler vatandaş yapılmadı. Hatta sınır dışı yapılanlar dahi oldu. Bu konu önemlidir çünkü kamu sağlığını ilgilendirir. En genel anlamda geçmişten bugüne UBP dönemlerinde yapılanların sayısı ise 2 idi.
 

“Yine, TC Başbakanı Sn. Binali Yıldırım’ın yeğeni olan ve yüksek düzeyde hepatit taşıyıcısı olan V.K de vatandaş yapıldı.”

Geçtiğimiz gün bir yerel gazetede, Hepatitli kişilerin son aylarda vatandaş yapılmaya başladığını okuduk, doğrudur. Yasa buna engel ancak işin içinde başka bir işler var.
TC Yardım heyetinde eski üst düzey görevlisi olup Hepatit taşıyıcısı olduğu için vatandaşlık alamayan  B.K,  Mart ayında Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaş yapıldı. KKTC hükümetleri açısından neredeyse bir numaralı “sorun” olan ve Bakanların gündeminden düşmeyen, bu kişinin vatandaşlık konusu UBP-DP tarafından halledildi. Peki sorarım, TC Büyükelçisi Sn Kanbay, bu durumdan dolayı rahat mı? Yasa ihlali ile kendi yöneticisine vatandaşlık yapılması konusuna onay veriyor mu?
Yine, TC Başbakanı Sn. Binali Yıldırım’ın yeğeni olan ve yüksek düzeyde hepatit taşıyıcısı olan V.K de vatandaş yapıldı.
Biz elbette tıp doktoru değiliz, sağlık kurullarından aldığımız raporlar üzerine işlem yapabiliriz. Uygulayıcıyız. Peki, kamu sağlığını ilgilendiren konu hakkında neden tıp çevrelerinden hiç ses çıkmıyor…Neden sendikalar sessiz ?
Bu iki kişinin ardından da kapı açıldı ve kılıf uyduruldu. Sanki taşıyıcı olup mağdur olan TC vatandaşı çalışma izinlilere yardımcı olunuyormuş gibi bir izlenim yaratıldı.  Bu ülke işler böyle yürüyor ne yazık ki. Ve gidişat oldukça kötü.Çok kötü. Burada kişiler önemli değil, hükümetin politikası tam bir rezalet.

  • Neden Yurttaşlık Yasası bir türlü gündeme gelemiyor?
  • Asım AKANSOY: Hükümet yeni yurttaşlık yasasından korkuyor. Korkuyor ve masalarındaymış, çalışıyorlarmış diye de yalan söylüyorlar. Yeni vatandaşlık yasasından önce 5 yıl ardıl çalışma izni olanların tümünü vatandaş yapın ona göre yeni yasa çıkarın “telkini” aldılar. Bundan dolayı korkuyorlar ve bize sürekli, bu işi sorgulamayın, birileri ile aramızı açmayın diyorlar. Söz verdikleri ve imzaladıkları hiçbir şeyi de yapamadıkları için, yeterli mali destek alamıyorlar şu ara. Dolayısıyla bir de vatandaşlık gibi bir konuyu gündem yapma gibi bir dertleri yok. 

 

“Testi kırıldı. Testiyi iki lider birlikte kırdı. Ya birlikte yapıştırıp yollarına devam edecekler ya da dönüp, toplumlarına ama en çok da kendilerine destek veren kesimlere bilgi verecekler.”

 

 ‘Testiyi iki lider birlikte kırdı’

  • Siz, Meclis’te 2. Cenevre görüşmelerinin yapılması için uygun şartların olmadığına dair konuşma yaptınız. Hatta ‘varılan mutabakatlar kayıt altına alınsın, güven artırıcı önlemlere ağırlık verilsin, doğal gaz sondaj girişimlerinde karşılıklı  geri adım atılsın, Kıbrıslı Türkler AB ile ekonomik ve sosyal yakınlaşma sağlansın’ diye konuşma yaptınız. Çözümün ç’sini duymak istemeyen Dışişleri Bakanı da size, çözüm sürecini kurtarmak istediğiniz için büyük tepki koydu.  2’nci Cenevre olamadı gerçekten de... Bundan sonra ne olur?
  • Asım AKANSOY: Testi kırıldı. Testiyi iki lider birlikte kırdı. Ya birlikte yapıştırıp yollarına devam edecekler ya da dönüp, toplumlarına ama en çok da kendilerine destek veren kesimlere bilgi verecekler. Ancak iklim bozuldu. Müzakere iklimi, güven ortamı tedricen bozuldu bir anda değil. Ve bozulmasında her iki liderin yaptığı açıklamaların büyük etkisi vardır. Totalleştirici söylemlerle ayrılıkçı bir dil kullanıldı; suçlayıcı bir dil. Oysa ki toplumlar, masada neler olduğunu bilmiyorlar. konuşmalar, tartışmalar, varılan mutabakatlar vs. Tüm bunların ötesine çıkıp da çatışma dilini tercih etmek kabul edilir değil.
    İnanın, toplumsal temsiliyet sadece Saray toplantıları ile sağlanamaz. Bizde ciddi sivil toplum hareketi var. Toplum var.  Biz federalistler, barışseverler olarak elimizden gelen tüm desteği verdik. Katkı koymaya çalıştık, öneri yapmaya çalıştık. Niteliği çok yüksek barışsever genç var bu adada, farkında mıyız ? Sorumluluğumuzun bilincinde olduk. Kimseden en çok ben haklıyım cevabını duymak gibi bir tercihimiz yok. İkna edilme derdinde de değiliz. İşte tutanaklar orada, okuyoruz; basın açıklamalarını okuyoruz…Yapıcı olmak için her türlü adımı atıyoruz.
    Sonuç olarak barış süreçlerinde  ben haklıyım o haksız diye birşey asla olamaz ve yine en çok ben barış isterim, yapamadım madem önümüze bakalım diye bir cevap da kabul edilemez. Kızma ile küsme ile de olmaz bu işler. Birbirimize tahammül edeceğiz. Kıbrıslı Türk toplumu her şeyi çok iyi görür, bilir.
    Enosis Plebisiti krizi ardından başlayan süreç oldukça kötü yönetildi. Aslında stratejik olarak 2017’nin iyi yönetilmediğini düşünüyorum. Bunda BM’nin de ciddi rolü vardır. Soru şudur: Cenevre Konferansı bu şekilde bitecekseydi niye yapıldı? Neden yeterli hazırlık yapılmadı ? Olumsuz tavrı sergileyen Yunanistan ise, kendileri ile yapılan ön görüşmelerde neden gerekli hazırlıklar tamamlanamadı. Bakınız, bu tür uluslararası oyunlar kişisel tepkiler üzerinden okunamaz. Yani Kocias’ın, Tsipras’a ve Anastasiades’e  rağmen olumsuz tavır sergilediğine asla inanmıyorum. Yok böyle birşey. Yine bu süreçte Rusya nerede duruyor ? Ne istiyor? ABD neden geri duruyor? Örneğin ABD’nin o zamanlar önceliği, Suriye konusu bağlamında TC ile karşı karşıya kalmamak idi. Kıbrıs’ı Suriye üzerinden değerlendiriyorlardı. Biz sevgili Fayka, bu oyunu oturduğumuz yerden göremeyiz. Unutulmasın, Annan Planı’nda Papadopulos’un ve AKEL’in “hayır”ının ardında Rusya’nın ikili tavrı vardı. Tavşana kaç tazıya tut dercesine bizlerle oynandı. Peki aynı oyunun Cenevre’de oynanmadığını kim söyleyebilir?
    Geçtiğimiz günlerde Rusya Dışişleri Bakanı sözcüsü, “Kıbrıs sürecini asla biz bozmadık, bizi boşuna suçluyorlar” gibi bir şeyler söyledi. Peki bu nerden çıktı aniden ?
    Bu noktada Kıbrıs sorunu ile ilgili devletlerin yaptığı resmi açıklamaların tümünü “shift delete” (tamamen silin) yapın derim. İşin gerçeğini asla yansıtmıyor. Kimse bizi aptal yerine koymasın. Adada çözüm isteyen fiilen katkı koyar. Fiilen yardımcı olur. İki lider anlaşırsa biz de gereğini yaparız gibi ifadeler anlamsız ve samimiyetsizdir. Bu oyun iki liderin çözemeyeceği kadar derin bir oyundur.
    Şimdi biz ne yapıyoruz? Üstünlük kavgasına girdik…Kim daha çok barış ister kavgası? Neden, BM Genel Sekreteri karşında pozisyon kaybı olmasın. Barış olmadıktan sonra, eksik kalsın öyle pozisyon kaybı. Kıbrıs Türk toplumu eriyecekse, Kıbrıs Türk yönetimi, Kıbrıs Türk toplumu diye bir varlık kabul görmeyecekse, Federasyona ulaşılamayacaksa neyin kavgasını veriyoruz ?
    2017’de tüm ayrılıkçı ve faşistlerin keyfe bakmalarından da mı anlamadık gidişatın ne olduğunu…Gerçekçi olalım…
    Dolayısıyla şu anda sakinleşip durum değerlendirmesi ve eleştiri özeleştiri sürecini çalıştırmanın hani biraz aynaya bakmanın zamanıdır.
    Federasyon mücadelesi bitmez, bitmeyecek. Biz ayaktayız bir yere oturmadık. Bilinecek ki ülkedeki sorunlar asla önümüze bakalım muhabetteleri ile çözülmez. Kızgın veya kırgın olabiliriz, ancak kimse gerçeklerin önüne geçemez. Geçtiğini sananlar, günlük siyasetin tutsağı olanlardır.
    Bu adanın kaderi birleşmektir. Olmadığı sürece adada gerilim devam edecektir. Bu dinamik bir süreçtir. Barış kavgası sürer. Ancak siyasetin içimize kapatılarak sürmesi mümkün değildir. Kıbrıs sorunu bizim kendi başına bir “dış ilişkiler” konumuz değildir. Temel bir konudur !
    Önümüze bakalım, hükümetçilik oynayalım yaklaşımı ile kendi ayağımıza kurşun sıkarız. Bu yöntem adanın kuzeyinde daha da büyük tahribatlara yol açar. AB toprağı olduğumuz, Avrupa bölgesinde olduğumuz unutulmamalı ve Kıbrıslı Türkler olarak AB ile çok iyi ilişkiler geliştirmemiz gerekir.
    Federasyonu düşünmeden geliştirilen  bir sosyo ekonomik proje de bizi bataklığa saplar. Bunu göz ardı etmeden tüm iç düzenlememizi yapmamız ve ona yönelik çalışmalarımızı yoğunlaştırmamız lazım.
    Toplumun yarısı federasyonun olmazsa olmaz olduğunu biliyor. Buna kendi gerçeğinden kendi serüveninden hareketle ulaşıyor. Evdeki göçten, ailelerin parçalanmasından, acılardan, ekonomik ve sosyal gerçeklerden, basit gerçeklerden yola çıkarak bu kararı üretiyor. Birisi kendisine söylediği için ya da iç siyasi tartışmalarda taraf olduğu için değil. Bunu anlamak lazım.
    Gerçek balçıkla sıvanamaz. Barış da öyle.
Bu haber toplam 6446 defa okunmuştur