1. YAZARLAR

  2. Tacan Reynar

  3. Hayali Cemaatler ve Bayraklar
Tacan Reynar

Tacan Reynar

Hayali Cemaatler ve Bayraklar

A+A-

Tarihi hayaller yazar.
Kan akıtan hayallerdir.
Olmayan kimlikleri var yapan insan yanılgısından başka nedir?

Ele silah aldıran ve karşıdaki “düşman”ı vuran kimdir?
Mesela tüm insanların hafızalarını silseniz yine de kendilerini bugün oldukları kimliklerde hissedebilirler mi? 
Bir Türk olarak, bir Rum olarak mesela?

İnsanlık tarihi, sömüren ile sömürülen arasında hiçbir zaman bitmeyecek olan bir kavga üzerine kuruludur. Özellikle Sanayi Devrimi ve sonrası ortaya çıkan ekonomik ilişkiler, ardından feodal toplumdan ulus devlete evrilen coğrafyalar, devrimlerin tümü bu kavganın ürünleridir. Amerikan iç savaşı, bugün Bolivya’da yaşananlar, Venezuela’daki kıtlık, yoksulluk, Çin’in Afrika ülkelerine yaptığı yatırımlar, kan toprakları yani Ortadoğu’daki çatışmalar hepsinin temelinde ekonomik çatışmalar var.

O demokrasi ve insan hakları baharı hiçbir zaman gelmese de “Arap Baharı” bundan tam 9 yıl önce 18 Aralık 2010’da Tunus’ta kendini yakan Muhammed Buazizi ile başlamış ve bu bireysel hareket neredeyse bütün Arap ülkelerinde keskin siyasi dönüşümlere yol açmıştı. 
Tunus’ta ve devamındaki diğer Arap ülkelerindeki zincirleme hareketlerin başlamasına da başta ekonomik bunalımlar sebep olmuştu.
Bizdeki en milliyetçi kesimlerin bankalar batınca egemenliğin simgelerinden biri Meclis’i tarumar etmesi, paketler gecikince şükrana yatmaları gibi ya da Meclis damında başka ülkenin bayrağını sallayanları koltukları altına almaları gibi öyle milli değerler, kimlik siyasetleri gibi şeyler sonradan geliyordu.

Benedict Anderson’un kullandığı “Hayali Cemaatler” kavramı hayallerin ürünü hayaletlerin ne kadar gerçek biçimde insana kıyabileceğini, katliamlar yapabileceğini, kıyımdan geçirip onları toplu mezarlara atabileceğini, gaz odalarında bir insan topluluğunu en az masrafla nasıl yok edebileceğini gayet açık bir şekilde anlatır.

Hepimiz sadece insan olarak doğuyoruz.
Çevremiz, ailemiz, milli eğitim, kolektif hafızanın organik kurumları ise bize kimlikler dayatıyor. Bizi inşaa ediyor. Tıpkı ekonomik ilişkilerin, iktidar kavgalarının, bağnaz milliyetçi kimlikler temelinde ırkları, milletleri, etnik kimlikleri inşaa ettiği gibi.
Tarihsel süreçte inşaa edilen tüm bu kimlikler doğal ve doğrudan yollarla bizi “biz” yapıyor.
Bugün ELAM bu inşaa edilen Elen milliyetçiliği üzerinden kendini “var” ederken, bizdeki kardeşleri milliyetçiler de onların karşıtlığından “var” oluyorlar. Düşmanlık, düşmanlık doğuruyor. Çizilen ve dikilen bir bayrak, diğer bir sembolü, hem de toplumsal olarak insanların canlarını feda edebilecekleri bir başka çizilen ve dikilen bir bayrağı doğuruyor.
Doğanın değil insanın kendini diğerinden ayırmak ve tanımlamak ve bir parçanın içinde iktidar bulmak/olmak için çizdiği sahte sınırlar yaratılıyor mesela.

İçinde yaşadığımız dünya semboller dünyası.
Kendimizi adeta bir gösterinin içinde yaşatıyoruz.
Gerçekte bayrak dediğimiz bir kumaş, tank dediğimiz bir metal yığın, vatan dediğimiz rastgele doğduğumuz bir toprak, millet dediğimiz bir hayal. Ama hepsi de gerçek. O kadar gerçekler ki bayrak için ölüyoruz, savaşıyoruz, tankları yürütüyoruz caddelerden ellerimizde yine o bayraklar, dilimizde marşlar söylüyoruz, bir milletin ister istemez parçası oluyoruz, Kıbrıs vatanımız ve onunla kendimizi “biz” hissediyoruz.

Fakat önemli olan farkında olmak.
Eğer gerçeklerin farkında olursak tüm bu gösteri dünyasının içinde önemli olanın insanı insan olduğu için sevmek olduğunu göreceğiz. Renk, dil, din ve kimliğin bir zenginlik, ama bunları milliyetçi bir körlükle sahiplenmenin ve farklı olana saldırmanın bir zavallılık hali olduğunu da öğreneceğiz.

Bir adam kendini yakıyor, bir bayrak ışıldıyor, bir millet toplu katliamlara göz yumuyor, bir atom bombası, Suriye’de çocuklar, Doğu Türkistan’da müslümanlar, Saraybosna’da her yer mezar, birkaç faşist bir genci vuruyor, birkaç asker bir kadına tecavüz ediyor, Diktatör muhalifleri kurşuna diziyor, şairler bile yakılıyor...

Yemen'de 3 yıldır süren savaşta yetersiz beslenme nedeniyle 5 yaş altı 85 bin çocuk öldü.
Siz bu yazıyı okuyup bitirinceye kadar 1 çocuk daha bu hayali cemaatler dünyasından kaybolup gitti.
Sadece Yemen’de doğduğu için.
Öldü.

Hayali cemaatlerimiz bizi öldürüyor.
Bize kalan gerçek orada tüm çıplaklığıyla duruyorken onu görmek, mümkünse sihirli hayallere dalıp öteye/beriye gitmeden ve çocuklarımızı yok etmeden önce,
görmek.
Bize düşen, tüm zorluğuna rağmen dikenli teller olmadan, sınırsız ve etnik milliyetçiliğin yarattığı bağnazlıktan arınmış bir Kıbrıs’ı sahiplenmek.
 

Bu yazı toplam 3052 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar