1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Hani İki Eşit Kardeştik…
Hani İki Eşit Kardeştik…

Hani İki Eşit Kardeştik…

Hani İki Eşit Kardeştik…

A+A-

FEMİNİST ATÖLYE
info@feministatolye.com

 

Tenkide Mormirat

Hani İki Eşit Kardeştik…

Bu aralar hep çocukluğum geliyor aklıma. İki kardeş büyüdük biz. Yaş farkımız çok değil. Ailenin imkânlarına bakıldığında eşit imkânlar sunuldu bize. Sağlanan olanaklar hep eşit düzeyde oldu. Aile içi kararları da genellikle demokratik ortamlarda aldık. Küçük yaştan beri hep fikirlerimiz soruldu.

Yıllar geçti ikimiz de büyüdük olgunlaştık. Anne ve babamızın gözünde değişmedik. Hep çocuk olarak kaldık. Anne ve babamız emekli olduktan sonra bizlerle ilgilenebilecekleri zaman da arttı ama biz artık o ilgiyi boğucu bulmaya başladığımız yıllara gelmiştik. Bu nedenle sorunlar çıkmaya başladı. Özellikle benim üzerime çok gelinmeye başlandı. Annem attığım adımdan haberdar olmak istedi. Bir gün görmeden geçirmek mümkün olmadı. Annem ve babamın evine alışveriş yapılacak ben arandım. Bir hastalık var ben arandım. Gece dışarı çıkacağımda kiminle çıkacağım, kaçta gelip gittiğim hep bana soruldu. Alışverişe gidip kendime bir şey aldıysam nedense sadece bana kaça aldığım soruldu ve hatta nereden çıktı bu bolluk diye ben terslendim. Kardeşim nereye gitti ise rahat rahat anlattı; ben ise yeri geldiğinde kiminle gittiğim konusunda eksik bilgi verdim. Bu yaşta yalan söylemek zorunda kaldım.

İki kardeş eşit şartlarla yetiştirildik dedim ya sonra da nasıl farklı muamele gördüğümüzü vurguladım, nedeni çok basit… Ben bir kadınım hem de boşanmış tek çocuk sahibi bir kadın. Ama kardeşim evli ve bir çocuk sahibi bir baba. Aile şartları eşit koysun ama toplumun kadın da sorguladığı farklı şeyler ortaya çıkınca istediği kadar aile biz çocuklarımıza hep eşit davrandık desin. Olmuyor...

Eşitlik cinsiyete bağlı olarak bozuluyor. Anne baba eşitlikçi davransın istediği kadar toplum bir yerde baskın çıkıyor. Toplumun kadın üzerindeki baskıları şiddeti hiddeti aile içine yansıyor. ‘Aman el âlem ne der’ lafları nedense sadece kadınlara söyleniyor. Neden erkekler takmıyor bu el âlemi de hep biz kadınlar takmak zorunda kalıyoruz.
Toplum kadına belli yaşa kadar evlenme çoluk çocuk sahibi olma kuralları bile koyabiliyor. Mutsuz bile olsan çocuğun için katlanacak bile denilebiliyor.  Kadınsın ne münasebet de kendin için yaşayacaksın, her istediğinin yapacaksın ve sorgulanmayacaksın. Mümkün değil…

Aile baskıları ekonomik özgürlükle de elde edilemiyor. Bir yerlerde hep eskiden gelen bağımlılıklar ortaya çıkıyor.

Bu günler de kadın olarak bana yaşatılan eşitsizlik duygusunu ülkem için de hissediyorum. Bakanım gidiyor Bakanla görüşemiyor. En temel yaşama aracımız olan su elde etme hakkında bile tam söz sahibi olamıyoruz. Eksik olsun suyunuz bırakın denize dökülsün böyle mi elde edeceğiz bu suyu diye haykırmak geliyor. Tıpkı bana yapılan aile içi eşitsizlik gibi beni isyana sürüklüyor.

İsyan etmek geliyor içimden nerede bu EŞİTLİK diye? İlk başta herkes oturup bunu bir düşünsün…

Hayatın her alanında mücadele vermek gerekmekte mi eşitlik için. Eşitlik olsa her şey daha kolay değil mi. Hepimiz alalım kafamızı iki elimizin arasına ve biraz düşünelim bence…

------------------------------------------------------

Mor Kitaplık

Maria Mies, Veronika Bennholdt-Thomsen, Claudia Von Werlhof
“Son Sömürge Kadınlar”

Kapitalizm, yalnızca emeğin sömürülmesi üzerine bina edilmemiştir; emeğin niteliğini değiştirmiş, onu kendisine tâbi kılmış, bu tâbiyet ilişkisini hoyrat bir biçimde sürekli yeniden biçimlendirmiştir de. Sadece kadın emeğinin değil, doğanın da erkek bir akıl tarafından dönüştürülmesiyle belirlenmiş bir biçimleniştir bu. Kuşkusuz kadın emeğinin sömürüsü, kapitalist ilişki ağı içerisinde, salt emek sömürüsünden fazlasını ihtiva eder. Oysa, cinsiyet politikalarıyla içli dışlı olan, patriyarkanın bencil yüzünü bağrına basan ekonomi politik için ortada yadsınacak bir durum yoktur elbette. Bu nedenle, metropollerden Üçüncü Dünya’ya, biçim ve içerik değiştirerek, kadınların direnç mekanizmalarını keşfedip bunlara karşı tedbirlerini de alarak yayılan kapitalist mübadele ilişkileri içinde, kadın emeği yeniden ele alınmak zorundadır. Son Sömürge: Kadınlar, hem kapitalist zihniyet dünyasının beklenti ve düzenlemeleriyle hem de bu iktisadi sistemin erkek akıl tarafından nasıl doğallaştırıldığı ile ilgili zengin bir tartışma sunuyor. Alanındaki önemli kaynaklar arasında sayılan bu kitap, dünyanın metropollerinden Üçüncü Dünya’ya uzanan aktarımları, benzer cinsiyet politikalarının hangi iktisadi rasyonellerle bütünleştiğini gözler önüne seriyor. Ancak burada, yalnızca mağdurların hikâyesi üzerine kurulmuş bir ağıt değil, kadınların, kadınlar aleyhindeki politikalara karşı nasıl direndiklerinin, nasıl yeni mücadele araçları keşfettiklerinin öyküsü de var. Son Sömürge: Kadınlar, kapitalizmin proletaryayı nasıl yeni bir kimliğe dönüştürdüğünün de çarpıcı bir betimlemesini sunuyor; Üçüncü Dünya kadınlarının yalnızca dünya ekonomisine entegre edilmiş pasif mağdurlardan ibaret olmadığını, aynı zamanda direnişin gayet yaratıcı biçimlerini nasıl geliştirdiğini de gösteriyor.

---------------------------------------------------

Malumat-ı Nisvan

Yunanistan’da 15 yaş üstü çalışan nüfus içerisinde,

• Tam zamanlı işlerde istihdam edilenlerin %34.1’ı kadın iken, % 54.9’i erkek
• Kadınlar ayda 1577 Euro kazanırken bu miktar erkeklerde 2069 Euro.
• 15-74 yaş arası nüfusta yüksek öğrenim oranı kadınlarda %19.2 iken, erkeklerde % 19.6.
• Her gün yemek pişirme ve ev işlerine en az 1 saat ayıran çalışanlar içerisinde kadınlar % 78.3, erkekler %9.3.
• Her 2 günde bir ev dışında yapılan spor, kültür ve eğlence aktivitelerine çalışan kadınların sadece %6’si katılırken, bu oran erkeklerde %7.
• Kabinedeki kadın oranı %25, erkek oranı %75.
• Parlamentodaki kadın oranı %17, erkek oranı %83.
• Bölgesel kurullar/belediyelerde kadın temsili  %21, erkek temsili %79.

-------------------------------------------------------------

Cadı Süpürgesi

Militarizme değil Barışa Harcama Yapılsın

Devletler, yıllık gelir giderlerini saptayabilmek adına bütçe hazırlar. Kıbrıs’ın kuzeyinde de uzun saatler süren tartışmalara ve konuşmalara sahne olan bütçe görüşmeleri, hayli tempolu geçer. Hükümet kanadında yer alanlara karşı kendi argümanlarını dile getiren muhalefet milletvekilleri, hazırlanan bütçenin neden kabul edileceğini ya da edilmeyeceğini aktarırlar kendilerince. Ama her ne hikmetse belli alanlar dokunulmazdır. Özellikle de savunma  hizmetlerine harcanacak miktar, çok da tartışmaya açılmaz. Hâlbuki bütçede es geçilen birçok konu, savunmadan daha hayati öneme sahiptir.  Toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bütçeleme konusu açıldığında da, her daim daha önemli işlerin önceliği olduğu söyleniyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde yaşanan “maaş krizi”ne dair açıklama yapan Maliye Bakanı Birikim Özgür, bütçede yer alan açığın büyük bir kısmının askeri harcamalara aktarılan 50 Milyon TL olduğunu söyledi. Eğitim, sağlık, kültür, işsizlik sorunu gibi alanlar dururken, bu denli bir harcama neden savunmaya gidiyor? Cinsiyet eşitliği ve toplumsal ihtiyaçlara dayalı bütçeleme ve harcama yapma anlayışı yerine, militarist bir kuruma bu denli katkı sağlanmasını kabul etmiyor ve bu zihniyeti süpürüyoruz.

Bu haber toplam 1596 defa okunmuştur
Gaile 363. Sayısı

Gaile 363. Sayısı