1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. HAMİTKÖY’ÜN SÖZLÜ TARİHİ (1)
HAMİTKÖY’ÜN SÖZLÜ TARİHİ (1)

HAMİTKÖY’ÜN SÖZLÜ TARİHİ (1)

HAMİTKÖY’ÜN SÖZLÜ TARİHİ (1)

A+A-


Tuncer Bağışkan

GİRİŞ

Yaşlı kuşak belleklerindeki bilgilerle aramızdan teker teker ayrılırlarken, Hamitköy’ün sözlü tarihini belgelemek istediğimden bu konudaki derleme çalışmalarını 1990 yılında başlatmış ve 7 Ağustos – 18 Eylül. 1990 tarihleri arasında Kıbrıs Gazetesi’nin “Kıbrıs Sanat” ekinde “Hamitköy Tarihçesi ve adak yerleri” başlığıyla dizi halinde yayınlamıştım. Çalışma süresince derlemelerimi yaşlı kuşaktan sağlamaya ayrı bir özen göstermiştim. Birbirleriyle örtüşmeyen bilgilerde doğruyu bulabilmek için Hamitköy’ü tekrar tekrar ziyaret ederek sis perdesini aralamaya çalışmam gerekti. Derleyebildiğim bilgilerin bazıları yazı dizisine alındı, bazıları konularına göre arşivlendi, bazılarıysa saptanamadan yine belleklerde kaldı. Kısacası, yarı amatör bir ruhla kalıcı bir yayın yapmaya çalıştım. Ancak Hamitköylü’ler ve özellikle de Hamit Buba sülalesi bireylerinin katkıları, bilgi aktarma istekleri olmasaydı bu kadarını yapamazdım; sağ olsunlar.

Yazı dizisini hazırlayabilmem için ilkin köyün yaşlılarından 13 ayrı kaynak kişiden bilgi derlemiştim. Köyün sözlü tarihini aktaran ve dizinin sonunda da belirteceğim kaynak kişiler arasında Ali Baba’nın oğlu Derviş Alibaba, Fatma Alibaba, Zarif Alibuba, Asım Danaoğlu, Halil Şeytan, Nimeti Kafalı Sakallı, Fatma Mustafa Mülazim (Mülazim Garısı), Adem Hacet, Nesrin Bacavuz, Hüseyin Bacavuz, Mustafa (Ali) Hamit Özmen, Mukaddes Alibaba  ve Mehmet Buba’nın oğlu Mustafa Mehmet Buba Gabardi (Mustafa Gabardi) vardı. Yazı dizim yayınlanmaya başlandıktan sonra, o sıralarda hiç tanımadığım Ersoy Zafersoy’un Hamitköy ile ilgili yeni bilgiler derleyip aktarması sonucu sayın Nesrin Bacavuz’dan köyü kuran Hamit Buba’nın oğulları olan Ali Buba ve Mehmet Buba’nın fotoğraflarını sağlamam mümkün olabildi. Ersoy Zafersoy daha önce Derviş Alibaba ile Fatma Alibaba’dan derlediğim tüm bilgileri doğrularken, sadece daha önceden derlediğim Hamit’in Arap olduğu, Hicaz’dan getirildiği ve köye hırsızlıktan sürgün geldiği bilgilerinin doğru olmadığını söyleyerek konuların değişik anlatımlarını bilgime getirdi. Bu arada yeniden düzenlediğim şimdiki yazımı iki kez okuyan Mehmet Altuner de bazı önerilerde bulunurken, Goca Hamit Buba soyundan gelen 6000’e yakın şahıs ile 1876 aileyi saptayıp kayıtlarını tuttuğunu da bilgime getirmiştir.

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere köyde görüştüğüm değişik kaynak kişilerin bazı konular ile bazı kişiler hakkında farklı bilgiler aktarmaları sıkıntı yaratmıştır.  Hangi bilgilerin doğru olduğunu bilmediğimden tüm derlediğim bilgileri kaynak kişilerin isimleriyle birlikte yorumsuz aktarmanın daha doğru olacağını düşündüm. Bu vesileyle Hamitköy’ün uzak ve yakın geçmişini bilgime getiren kaynak kişilere bir kez daha ayrı ayrı teşekkür etmeyi bir gönül borcu saydığımı belirtmek isterim.

Değişik kaynak kişilerden derleyebildiğim bilgilerden, köyün kuruluşunu kısmen de olsa belirleyebilmem mümkün olabildi. Yakın geçmişimizde “Hamit Mandrez”, “Hamit’in Mandraları” ve “Mandrez” adlarıyla bilinen şimdiki Hamitköy’ün, eski tapu kayıtlarında ‘Abdulhamit’ adıyla geçen Hamit (Goca Hamit) tarafından ilkin bir mandıra (ağıl) olarak kurulduğu, Hamit sülalesinin çoğalmasıyla da şimdiki köy durumuna geldiği bilgileri edinilmiştir. Ancak köyde bulunan Hamit Buba sülalesinin dışındaki diğer sülalelerle de temas kurulması gerektiğinin bilincindeyim. Bu nedenle ileriye dönük olarak eksik bilgi aktarma olasılığını asgariye indirebilmek için bu araştırmamın daha da derinleştirip olgunlaştırılmasının gerek ve yararına inandığımı belirttikten sonra yazı dizime başlayabilirim demektir.

DERVİŞ ALİBABA’NIN ANLATTIKLARI

Ali Buba’nın oğlu olan Derviş Alibaba, babasından öğrendiklerine dayanarak, köyün, büyükbabası Hamit tarafından kurulduğunu söylemiştir. Söylediğine göre çok eskiden ve özellikle de Baf kazasına bağlı köylerde yoksulluk had safhadaymış. Bu nedenle çocuklarını geçindiremeyen aileler onları ‘hayvan satar’ gibi satarlar, ya da büyük kentlere ‘besleme’ olarak verirlermiş. Bu nedenle Baf kazasına bağlı Antroligu (Gündoğdu) köyünde oturan bir aile de 8-10 yaşlarındaki Hamit adlı çocuklarını Arap ülkelerinden gelen bir adama 1-2 kuruşa satmış. Hamit’i yanına alan bu adam Lefkoşa’ya doğru yola çıkmış. Küçük Kaymaklı’nın yanından geçerken onu köyün zenginlerinden Hacı Hürrem Ağa’ya alış fiyatının biraz üstünde satmış. Hacı Hürrem Ağa çok zenginmiş. Bu zenginliği de ziraatla uğraşmasına ve Baf kazasının öşürünü toplamasına bağlanmaktaymış. Hacı Hürrem Ağa’nın çok cimri bir de karısı varmış. Bu kadın bir ara Hamit’e üç gün üst üste pancar yedirmiş. Hamit pancar sevmiyormuş. Bu nedenle Hacı Hürrem Ağa’nın evde olmadığı bir gün “Ben Baf’tan öşür gelen kuru incir ve kuru üzümlerden de isterim” diye direterek Hacı Hürrem Ağa’nın karısını dövmüş. O günden sonra canı ne isterse yemeye başlamış. Uzun yıllar Hacı Hürrem Ağa’nın yanında hizmetkârlık yapan Hamit, onun davarına bakmış, ayak işleri görmüş. Hizmetine karşılık Hacı Hürrem Ağa ona her yıl bir ‘Angoni’ (kuzu) veriyor, ‘sırtını başını yapıyor’, yedirip içiriyormuş.

Hizmetkârlık süresi uzadıkça Hamit’in davarı da çoğalmış. Hatta Lefkoşa’da, şimdiki Saray Otel civarında, bir arazisi bile olmuş. Baf’tan bir kadınla (Emete - Bafidi Emete) ilk evliliğini yapmış. Sonunda bir gün davarını almış ve o zamanlar tamamen boş olan şimdiki köyün batısına yerleşmiş, mandırasını kurmuş ve buraya “Hamit’in Hanayı” diye bilinen bir de ev yaptırmış. (Bu evi ilk ziyaret ettiğim 1990 yılında hanayda bulduğum bir çoban kolluğunun üzerinde ‘S’ ve ‘N.27’ yazılıydı. Onu uzun yıllar yanımda sakladıktan sonra geçtiğimiz yıllarda Mehmet Altuner’e teslim etmiştim.) Hamit Buba evi yaparken orada su kuyuları da açıp hayvanlarını sulamış, Kanlıdere’nin göletlerinde onları yıkamış. Böylece Hamit sülalesi geliştikçe gelişmiş. O dönemde Sihari ile Vuno’ya kadar olan ‘hali’ araziyi Hamit’e koçan etmek için köye gelen tapu memurları ondan bir testi hellim istemişler. Ancak Hamit’in buna çok canı sıkıldığından onlara istediklerini vermemiş. Yine de bu arazileri üzerine koçan ettirmesini bilmiş.

Hamit’in hanaylı evini ziyaret ettiğim bir sırada batı kanadının doğu ucunun altında cephesi yuvarlak kemerli ve tonoz üst örtülü boyuna dikdörtgen planlı bir yapı dikkatimi çekmişti. Çevrede ise mat kırmızı hamurdan elle yapılmış, dışları ise çentikli seramik kırıklarına rastlamıştım. Daha ziyade bir su sarnıcı ve/veya bir tahıl silosunu andıran bu yapı hanaylı evin stilinden daha değişik ve daha düzgün bir şekilde yapıldığından ondan çok daha eski olduğu izlenimi veriyordu. Ancak toprakla dolu olan tonoz üst örtülü yapının temizlenmesi halinde bu konuda daha sağlıklı bilgilerin sağlanması mümkün olabilecektir diye düşünüyorum. 

MUKADDES ALİBABA İLE FATMA ALİBABA’NIN ANLATTIKLARI

Hamitköylü Mukaddes Alibaba’nın anlattığına göre, Baf kazasına bağlı Antroligu’da doğan Hamit, 8-10 yaşlarında Küçük Kaymaklı’nın zenginlerinden Hacı Hürrem Ağa’nın yanına evlatlık olarak girmiş. Bir gün davar güderken koca bir şalvar dolusu para bularak Hacı Hürrem Ağa’ya vermiş. Hamit’in bu hareketinden duygulanan Hacı Hürrem Ağa ona birkaç dönüm toprak vermiş. Hamit 18 yaşına geldikten sonra Baf’a giderek biriktirdiği paralarla davar almış. Orada kendinden çok daha büyük olan 42 yaşında bir kadınla (Emete - Bafidi Emete) evlenmiş. Lefkoşa’ya geri dönüp işlerini yoluna koyduktan sonra da, şimdiki Hamitköy’ün olduğu yere “Hamit’in Mandraları” diye bilinen mandıraları kurup yerleşmiş.

Fatma Alibaba’nın büyüklerinden duyduğuna göre, Hamit Buba, Antroligu’dan geldikten sonra, Lefkoşa’da Dr. Fikret Rasım’ın dedesinin yanında çoban ve lala olarak çalışmaya başlamış. (Ancak Mustafa Mehmet Buba, babasından sağladığı bilgilere dayanarak bu kişinin Dedezade olduğunu bilgime getirmiştir) Hamit’in lalalık yaptığı dönemlerde baktığı çocuklar haylazlık yaptıklarında onları döver ve ağladıklarını gerekçe göstererek onları annelerine teslim edermiş. Hamit 17-18 yaşlarına geldiğinde Türklerle Rumlar arasında çete savaşları oluyormuş. Hamit o dönemde Küçük Kaymaklı ovasındaki ‘Derviş Dayı’nın Bahçası’ olarak bilinen yerde hayvanları otlatırken, bir ağacın kovuğunda bir kese altın bulmuş. Götürüp Fikret Rasım’ın dedesine (ya da Dedezade’ye) vermiş. Adam Hamit’in bu hareketinden memnun olduğundan: “Madem bu kadar dürüstsün, Lefkoşa’nın dışındaki bütün tepeler senin; dilediğin yere yerleş” demiş. O da şimdiki Hamitköy’ün olduğu yere gidip mandıralarını kurmuş.

MUSTAFA MEHMET BUBA GABARDİ’NİN ANLATTIKLARI

Olayları tarihleriyle birlikte aklında tutma ve bunları da not defteri ile kağıtlara kaydetme alışkanlığında olan Hamit’in evlatlarından Mehmet Buba’nın oğlu Mustafa Mehmet Buba Gabardi, köyün, büyükbabası Hamit tarafından kurulduğunu söylemiştir. Ancak Hamit’in hayat hikâyesini Derviş Ali Baba ile Fatma Alibaba’dan daha farklı anlatmıştır. Mustafa Gabardi’nin ısrarla üzerinde durduğuna göre, Küçük Kaymaklı’nın zenginlerinden olan Hacı Hürrem Ağa, Hamit’i, hac için gittiği Hicaz’dan satın alarak Kıbrıs’a getirmiş. Hamit o zamanlar ‘yalınayak başıgabak’ bir Arap çocuğuymuş. Daha sonra onu besleme olarak satın alan bir adam Baf kazasına bağlı Antroligu (Gündoğdu) köyüne götürmüş. Bu nedenle şimdi bile bazı Antroligulular Mandrezlileri ‘yeğen’ olarak bilirler ve Hamit’i de başka bir adla anarlarmış. Hamit çok uzun bir süre Antroligu’da kaldıktan sonra yetişkin bir yaşa gelince Lefkoşa’ya gelmiş. Davar satın alıp mandırasını şimdiki Saray Otel’in doğusundaki ‘Yenağralı Bezirgân’ diye bilinen Dedezade’nin mağazasının olduğu yere kurmuş. (Hamit’in Dedezade’nin yanında hizmetkârlık yaptığı da söylenmektedir.) Şu anda Dedezade’nin mağazanın kuzey batısındaki kitapçı Kemal Rüstem’e ait dükkânın arka avlusunda bulunan su hazneli dolap kuyusu bu mandıraya aitmiş. Su haznesinin doğusundaki üç dilimli musluk nişini çerçeveleyen kemerin, Osmanlı döneminde batı tarzında yapılan ve İngiliz Sömürge döneminde yapımına devam eden çeşme kemerlerinin bir benzeri olduğunu belirlemem mümkün olabildi. Bu kemer tipi ise sırasıyla 1828 tarihli Küçük Medrese çeşmesinde, 1894 tarihli Selimiye Camisi sokak çeşmesinde, 1897 yılında Kadı Menteşzade Konağı’nın karşısına inşa edilen İdadi Okulu’nun bahçe çeşmesinde ve 1910 yılına tarihlenen Hasan Mutalip (Zehri) çeşmesinde kullanılmıştır. (Çok yıllar sonra, Dedezadeler ile kitapçı Kemal Rüstem’in dükkânlarının köşesindeki dükkan Hamit’in kızı Alime’ye miras yoluyla geçmiş. O da Küçükkaymaklı ile Hamit Mandrez’in ilk muhtarı olan Mustafa Bacavuz’un eşiymiş. Dükkanı daha sonraları Dedezadeler’e sattıkları Mehmet Altuner tarafından bilgime getirilmiştir.)

Hamit’in Lefkoşa’da mandıra kurduğu dönemde Lefkoşa’da çok az insan varmış. Ancak Lefkoşa’nın sur içlerindeki ağılların yasaklanması üzerine, sürüsünü alarak şimdiki Hamitköy’ün batısındaki yere mandırasını kurmuş; oraya kara say taşıyla kerpiçten hanaylı bir ev yaptırmış. Vuno (Taşkent) köyüne kadar hali olan araziyi işgal etmiş, daha sonraysa bunları üzerine yazdırıp koçanlarını almış. Hamit Buba mandıralarını buraya kurmadan önce Emete (Bafidi Emete) adında bir kadınla ilk evliliğin yapmış. Evliliğinden Hacı Hüseyin adlı bir oğlu olmuş. Ancak bu kadın Hamit’in bir dağarcık dolusu altınını çalınca ‘benden boş ol’ diyerek onu atmış. O dönemde köyün doğusundaki hanaylı evde otururken, şimdiki Ali Buba Mahallesi’nde büyük bir ev yaptırarak oraya taşınmış. Daha sonra annesinin kardeşi olan Hacı Osman’ın 13 yaşındaki kız kardeşi Ayşe’yle ikinci evliliğini yapmış. İlk karısı Emete, Hamit’le barışmak için çaldığı altınları teneke bir maşrapa (ya da bir testi) içinde Hamit’e göndermiş. Ancak Hamit o kadar çok zenginmiş ki, altınları önce dağarcığında gezdirmiş, sonra da halayığına verip “Ne altınlarını isterim, ne de seni” haberiyle ona geri göndermiş. Bir süre sonra Emete evinde boğularak ölü bulunmuş, altınlar da ortadan kaybolmuş. Söylendiğine göre Hamit Buba o kadar iyi bir insanmış ki, ikinci karısıyla evlendikten sonra bile, ilk karısı ölene kadar onun yıllık hellimini yapıp göndermiş.

Hamit Buba’nın Ayşe ile evliliğinden Ali Buba ile Mehmet Buba (Hacı Dede) (Fotoğraf 1-7) adlarında iki oğluyla, Emine, Halime, Hanife ve Alime adlarında dört kızı olmuş. Ali Buba, Çakli Yusuf’un kızı Emete ile evlenmiş.  Mehmet Buba, ise Siddiga ile evlenmiş. Hamit’in kızı Emine ilkin İbro’nun kardeşi Hacı Musa ile evlenmiş ve hiç çocuğu olmamış. Bir ara kocası Hacı Musa Hicaz’a gitmiş, bir daha da geri dönmemiş. Orada ya hastalıktan öldüğü, ya da haramiler tarafından öldürüldüğü tahmin edilmekteymiş. Emine’nin ikinci eşinin Arif Türk Hüseyin, üçüncü eşinin ise Türk Hasan olduğu söylenmektedir. Hamit Buba’nın kızlarından Alime Küçük Kaymaklı’nın ilk muhtarı Mustafa Hüseyin Hacı Hasan Bacavuz’la (Muhtar Mustafa Bacavuz), Hanife adındaki kızı Mustafa adlı biriyle ve Halime adındaki kızı da Mertek Hüseyin ile evlenmiş.

SÜRECEK

Bu haber toplam 7767 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 216. Sayısı

Adres Kıbrıs 216. Sayısı