1. YAZARLAR

  2. Tamer Öncül

  3. Güzel bir şeyler yazmak
Tamer Öncül

Tamer Öncül

Güzel bir şeyler yazmak

A+A-

Geçenlerde “eski bir Yenidüzen okuyucusu” ile karşılaştım…
“Yazmaya devam ediyor musun?” diye sorup; parti yönetimine küsüp gazete almaktan vazgeçen çoğu okur gibi nedenlerini sıraladı…
Araya iş girdiği için yarım kalan sohbetimizi, “Bu hafta güzel bir şeyler yaz; mutlaka okuyacağım” diye bitirdi…
“Güzel bir şeyler yazmak!”
Dünyada onca “çirkinlik” varken, bunu başarmak kolay mı?
Ortadoğu’dan Afganistan’a; Ukrayna’dan Hindistan’a  kadar geniş bir coğrafyada oluk oluk kan akarken;
kadınların yüzüne kezzap atılır, kuma gömüp taşlanır, köle ticaretine “mal” yapılırken;
kadın çocuk demeden insanların kafası kesilir; işkenceye tecavüze tabi tutulurken;
Afrika kıtası başta olmak üzere insanlar açlıktan ve salgın hastalıklardan kırılırken;
İnsanoğlu, doğayı, doğal varlıkları ve yaşamı metalaştırarak tüketirken; “Güzel bir şeyler yazmak!” olası mı?
Kıbrıs açıklarında petrol arama çalışmaları başladığında, bunun“Barış için bir fırsat(!) değil; başımıza büyük belalar sarabilecek bir senaryo” olabileceğini, yazdığımda aldığım olumsuz tepkileri düşünüyorum da; “ağzımı hâyıra açmadığım!” için pişmanım…
Bu doğal gaz/petrol arama işi müzakerelerin kesilmesinden öte; adamızın etrafında (tüm emperyalist güçlerin) tam bir GÜÇ GÖSTERİSİ’ne dönüşmüş durumda…
Petrol/silah tacirlerinin siyasi organları gibi davranan ülkelerin Ukrayna’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan “büyük çıkarları” adına yazılmış o uzun erimli senaryo’nun şimdilik/yalnızca fragmanlarını izliyoruz….
Filmin tümü vizyona girdiğinde neler olacağını düşünmek bile istemiyorum…
***
Gördüğünüz gibi, (istesem de) “Güzel bir şeyler yazmayı!” beceremiyorum… Yazılarım oldukça Karamsar!
Nedeni çok açık: Karanlık bir “Barbarlık Çağı” yaşıyoruz… Bu Karanlıktan etkilenen yalnızca dünyanın sömürülen, ezilen ülke insanları değil; (farklı boyutlarda da olsa) tüm insanlar ve tüm yerküredir...
“Başka bir dünya; başka bir yaşam biçimi” istemek; bunun kavgasını verebilmek için bu Karanlık tabloyu net olarak ortaya koymak ve kabullenmek gerek…
Böyle “iç karartıcı” yazılar yazmak istemezdim oysa…
Saldırıya uğrayan sanatçı büstlerini; kendi değerlerimize sahip çıkmadığımızı değil de; (Kıbrıs’ta)gezebileceğim bir sanat müzesi izlenimlerimi yazmayı isterdim…
Sokakları çöp ve sel sularının bıraktığı çamurlarla kirlenen, plansız ve bakımsız Lefkoşa’yı  değil de; dünyanın her köşesinden insanların kardeşçe dolaştığı; yüzünün ortasını bir yara izi gibi çirkinleştiren duvarlardan kurtulmuş ŞEHER’i yazmayı isterdim…
Gazetelerin ön sayfalarını “cinayet, hırsızlık, kaza, tecavüz, kavga vb.” haberler yerine; barış şenliklerinin; sanat haberlerinin süslediği bir dünyayı yazmayı isterdim…
Irk, din, dil, cinsiyet ayrımı olmayan; sınırlardan ve sınırlamalardan arınmış, “Ortak Evimiz”de, özgür ve mutlu yaşayan bir Barış Cumhuriyeti’nin kurulduğunu yazmayı isterdim…
Ama, siz de biliyorsunuz ki tüm bunlar salt istemekle (ya da sızlanıp, ah vah etmekle) olmuyor…
Her birey, kendi içindeki ışığı (küçük çıkarları düşünmeden) insanlık adına yakmayı düşünmedikçe bu Karanlık Çağ’dan çıkmak olası değil…
***
Türk edebiyatı bir hafta içinde iki değerini daha yitirdi… Bursa’nın İhsan (Üren/d.1939) abisi ve Vecihi Timuroğlu (d.1927)… Şiir, dergicilik ve eleştiri alanında ürettikleri kaldı geriye… Işıklar içinde uyusunlar…

Bu yazı toplam 1980 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar