1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Gündüz: “O gün devlet yoktu”
Gündüz: “O gün devlet yoktu”

Gündüz: “O gün devlet yoktu”

Sosyolog ve Siyaset Bilimleri Uzmanı Hakan Gündüz, Afrika Gazetesi, Meclis olayını ve yaşanan tutuklamaları değerlendirdi, “O gün devlet yoktu

A+A-

Fayka Arseven KİŞİ

Sosyolog ve Siyaset Bilimleri Uzmanı Hakan Gündüz, Afrika Gazetesi, Meclis olayını ve yaşanan tutuklamaları değerlendirdi, “O gün devlet yoktu. Ondan sonra aniden devlet ortaya çıkınca insanlar soruyor ‘nereden çıktınız siz’… o insanlar da haklı. Devlet işte bu çelişkileri yaratmaması gerekir. Burada devletin sorumluluğu çok büyük…” vurgusunda bulundu.

Gündüz, “gerilim vardır ama çok aşırı yükseleceğini zannetmiyorum. Çünkü bu denli bir çatışma kültürü hiçbir unsurun işine gelmez” diyerek, “Bir şansımız da odur. Toplumsal anlamda. Yoksa herhangi bir tarafın işine gelse ortalık yanıp tutuşabilir. O ortam vardır o enerji oluşmuştur. Bu da çok tehlikelidir” dedi.

 “Kıbrıs Türkü’nün 1974’te yaşadığı göçle ilgili ne bir sosyolojik çalışma, ne sosyal psikolojik rehabilite yapılmış. Hiçbir şey yapılmamışken, bir de bunun üzerine anormal derecede toplumun yapısını bozacak nitelikte Türkiye’den gelen büyük göçleri kabul etmeye devam etmişiz.”

  • YENiDÜZEN: Afrika Gazetesi’nde ve Meclis’te yaşanan olaylarla birlikte ‘nereye gidiyoruz’ diye sorduk. Siz tüm yaşananları nasıl değerlendirdiniz?
  • Hakan GÜNDÜZ: Gerek Afrika olayı öncesinde manşet, ya da sayın Doğuş Derya’nın paylaşımı bir zeminin üzerine oturan olaylardır. O nedenle önce zemini tartışmalıyız. Neden bunlar bu kadar tepki gördü, neden bu hareketlere neden oldu? Toplumsal alanda değerlendirdiğimizde Kıbrıs Türk toplumu olarak nitelendirebileceğimiz ya da Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan insanlar grubu olarak nitelendirebileceğimiz insan grubu, sosyolojik açıdan çok sağlıklı temellere oturmaz. Bu toplum 40 yıl önce büyük bir göç yaşadı. 40 yıl toplumlar için çok uzun süreler değil. Ama bir toplumu ağaca benzetebiliriz. Ağaç ekilir, kök salar, kökü derine doğru iner ve oradan beslenir. Büyük tarihi geçmişe sahip olan toplum, bir yerden sökülüp başka bir yere dikilmeye gelmez. Her şeyi çok yerli yerinde, hesaplı yapmanız gerekir. Toplumun düzenini değiştirecek bu tür çok büyük olaylar karşısında da hesaplı gitmeniz gerekir. Ne oldu? Biz büyük bir göç yaşadık. Güneyden koptuk, koparıldık, kuzeye taşındık. Bu taşınma esnasında bu köklerin salınımı, buralara yerleşme düz bir zeminde oturmadı. Yani üretim ilişkileri dikkate alınmadı. Eleştirdiğimiz, yarattığımız bir ganimet, bir yanaşma, benden olma kültürü yarattık. Üretime geçemedik. Bu üretim ilişkileri, hak sahipleri doğrultusunda büyüyen bir yapı oluşturamadık. Yaşadığımız göç travması hiçbir zaman atlatılamadı ve sağlam bir zemine oturmadı. Böyle bir tahribatı minimize edecek politikalar üretmedik, yani göçle ilgili sosyolojik hiçbir çalışma yapılmadı.  Kıbrıs Türkü’nün 1974’te yaşadığı göçle ilgili ne bir sosyolojik çalışma yapılmış, ne sosyal psikolojik rehabilite yapılmış. Hiçbir şey yapılmamışken, bir de bunun üzerine anormal derecede toplumun yapısını bozacak nitelikte Türkiye’den gelen büyük göçleri kabul etmeye devam etmişiz.  Bu göç gelirken de ne sayısal ne de niteliksel anlamda hiçbir çalışma yapılmamış. Normalde bütün dünyada büyük egemen kültürler nüfus yapısı ihtiyaçlarını gidermek için göç kabul eder. Ama bunu planlı, programlı şekilde yapar. Kabul edeceğin göç oranı bellidir, bu göçü kabul ettikten sonra uygulayacağın plan, program bellidir. Rehabilitasyon ve koordinasyon programları bellidir. Uyum süreçlerini çalıştıracak programlar bellidir. Oysa ki bizde bundan hiç bahsedemeyiz.

“Evet, suç işlendi ama o gün suç işlemiş gibi değildi. Rahat rahat çıktılar. İstediklerini yaptılar ve o gün devlet yoktu. Ondan sonra ansızdan devlet ortaya çıkınca insanlar soruyor ‘nereden çıktınız siz’… o insanlar da haklı. Devlet işte bu çelişkileri yaratmaması gerekir. Burada devletin sorumluluğu çok büyük…”

 “Bölük pörçük, nefretle, düşmanlıkla, ayrışmayla bezenmiş toplum”

  • YENiDÜZEN: Bilinçli olarak yapılan bir şey miydi bu?
  • Hakan GÜNDÜZ: Bilinçli olduğunu zannetmiyorum. Eski Cumhurbaşkanı Denktaş ‘gelen Türk giden Türk. Kıbrıs’ta yerli sadece eşeklerdir’ demişti. O mantık devam eder. Ne olmuş Hatay’dan, Ağrı’dan, Karadeniz’den geldiyse ya da Afrika’dan vs… bunlarla ilgili herhangi bir program yapma, bunları bir plan program çerçevesinde yapma ihtiyacı duymadık hiç. Bilinçli olduğunu düşünmüyorum ama öyleyse biz bilerek ve isteyerek kendi kendimizi yok ettik demektir. Şu anda baktığımızda Kıbrıs Türk toplumunu tanımlayamıyoruz. O kadar bölük, pörçük yapı var ki… Kıbrıs Türk Toplumu zaten göçlerden çok yorgun bir toplum… Dünya yüzünde yoktur bir toplum, nüfusunun 2 misli kadar göç kabul etsin. Bugün Kıbrıs coğrafyasına baktığımızda nüfusunun 2-3 misli göç kabul edildi, plansız, programsız ve böylece bütünsel varlığını koruyamamıştır. İşte bütün bunlar bölük, pörçük ve çok da birbirine kenetlenmiş bir yapı değil, daha çok çözülmek üzere olan çok farklı kesimlerin birbirine bağlı olmadan, gelişi güzel bir biçimde durduğu bir yapı olarak karşımıza çıkar.
    İşte Kıbrıslı-Türkiyeli ayırımı, Türkiyelilerin kendi içerisinde Kürt-Türk ayırımı,  Karadenizli-Akdenizli ayırımı gibi bir sürü ayırım var. Her farklı kesim kendi kültürünü yaşamakta ısrar ediyor. Uzun süre bizde de oldu, Baflı-Limasollu gibi… Şimdi eğer yerleşikseniz sıkıntı değildir. Ama aynı köyde, iki farklı köylü var ve hiçbir zaman birbirlerini kabullenmemişler. Sürekli Polemityalı-Baflı ayırımı oluyor. Eğer sizi bağlayan ortak unsurlar varsa ve o unsurlar daha güçlü ise bunlar renktir. Ama ortada bağlanmışlık yoksa ve bunlar sadece çözülmeye hizmet eden ayırımlarsa bu tür toplumsal sapmalar her benzer durumda karşımıza çıkar. Çözülmek üzere olan toplum yapısı, farklı, birbiriyle barışık olmayan toplum kesimlerinin bir arada olması… Kıbrıslıları ve Kıbrıs’ta yaşayan Türkiyeli dostları da düşündüğümüzde ifade ettikleri tarzları hissedebiliyorlar da… bunu hissetmeleri işte çok ciddi vahamettir.
    Bir kesimin Kıbrıs’ta doğduğunu düşünün annesi babası Türkiye’den göç etmiş ama Kıbrıs’ta olduğu her an başkaymış, ayrıymış, ötekiymiş gibi hissederse bu başka bir vahamettir. Ciddi bir dışlanmışlık, ötekileşme duygusudur. Bu sadece dokusu bozulan yerli halk kesimini değil, dıştan gelenin de önemli toplumsal travmalara sahip olmasına neden olur. Bu insanlar kendilerini ayrı, farklı, bizdenmiş, Kıbrıslıymış gibi ya da Kıbrıslı Türklerle aynı toplumun bir parçasıymış gibi hissetmiyorlar. Haliyle bu da ayrılmaya ve bugünlerde olduğu gibi de çatışmaya uygun bir ortam yaratıyor. Zemin bu çatışmaya, çözülmeye uygun. Bir öfke, nefret ve ötekileştirmeyle dolu sosyal-psikolojik durumlar var karşımızda.
    Afrika Gazetesi’nin manşeti, Doğuş Derya’nın paylaşımı bunlar sembol olmuş unsurlardır. Belli çevrelerce tepki bulan çevrelerdir. Haliyle böyle bir tepki geldiğinde bu tür toplumsal olayın yaşanmasının zemini zaten toplumda vardı. Olaylar çok vahim. Asla sağlıklı bir toplumsal, siyasal yapıda görmememiz gereken şeyler gördük. Bir devletin oluşum gereğinin başında can ve mal güvenliği anayasal haktır. İnsanın mülkünü, canını devlet korur. Eğer bunu koruyamayacak duruma gelirsen o zaman devletin varlığı sorgulanır; ‘devlet ne işe yarar.’ Bir suç işlemiş hatta birini öldürmüş de olabilirim bu benim yargılanmamı gerektirir. Başka birilerinin gelip benim cezamı verme hakkı yoktur. Herkes kendi cezasını verecekse o zaman devletin gerekliliği olmaz.
    Bunlar çok uçta yaşanan tepkilerdir. Devletin en üst siyasal kurumu Meclis işgal edildi. Yani bir Meclis’in çatısına kendi bayrağı dışında bir bayrak astığınız anda o ülkeyi işgal ettiniz demektir. Bu semboldür. Bunu da bayrağa en çok değer veren kişiler yapıyor. Gidiyorlar ve bir ülkenin Meclisi’nin damına çıkıp o ülkeye ait olmayan bir bayrak asılıyor. Bu tür durumlar olağan durumlar değildir. Çok uçta çok sapkın durumlardır. Bunları yaşadık. Bunları yaşamamızın nedeni bölük pörçük, nefretle, düşmanlıkla ayrışmayla bezenmiş toplum yapısından kaynaklanıyor.
     
  • YENiDÜZEN: Bu toplumsal yapı yaratılırken, siyasilerin suçu, sorumluluğu ne noktadaydı? Bugün öngörülemedi mi?
  • Hakan GÜNDÜZ: Siyasiler muhakkak öngörmüşlerdir ama siyaset o gün için yapılır. Bugün benim işime böyle geliyorsa ‘bırak, fazla müdahale etme 5 bin kişi daha seçimden önce vatandaş yapılacaksa bu bize 5 bin oy demektir. O nedenle siz zaten bizden öncekiler çok da dikkat etmedi. ‘Sin alalım bu 5 bin oyu da bakarız.’ Yani bugünü kurtaralım da bakarız ile hareket ettiğimiz için çok da dikkate alınmadı. Yoksa bu çok da gizli durum değil, sosyolog olmaya da gerek yok. Normal, biraz bilgisi, görgüsü, zekası yetkin olan bir insan tüm bunları görebilir. Sanırım siyasetçilerimiz de çok boş insan değildir. Ama önemli olan tüm bunları değiştirebilecek, kurgulayacak güce ve istikrara sahip, olup, olmadığımızdır. Ama yapmadılar ve bu hale geldik.

 

Bir kesimin Kıbrıs’ta doğduğunu düşünün annesi babası Türkiye’den göç etmiş ama Kıbrıs’ta olduğu her an başkaymış, ayrıymış, ötekiymiş gibi hissederse bu başka bir vahamettir. Ciddi bir dışlanmışlık, ötekileşme duygusudur. Bu sadece dokusu bozulan yerli halk kesimini değil, dıştan gelenin de önemli toplumsal travmalara sahip olmasına neden olur.”

  • YENiDÜZEN: Şu an günü kurtarabilir miyiz?
  • Hakan GÜNDÜZ: Her noktada her şey kurtulabilir ama bunu kurtaracak irade çok önemlidir. O irade, güç bizde var mı? Doğrusu bu noktada iyimser değilim. Çünkü ciddi bir partnerimiz var. Bugün Türkiye önemli bir partnerdir ve Türkiyesiz herhangi bir yapısal değişiklik yapamazsınız. Türkiye’nin onay vermeyeceği ya da doğru algılamayacağı herhangi bir yapısal değişikliğe de Türkiye razı olmaz. Onun için çok güçlü şekilde yapmak istediğinizi anlatmanız ve bu noktada da ikna etmeniz gerekir. Şu anda Türkiye’nin konsantrasyonu bizde değil. Başında çok önemli içsel ve dışsal meseleler var. Durup da bizim toplumsal detaylarımızla ilgileneceklerini düşünmem. Bu içten çaba gerektirir. Yani planı, programı yapacaksınız gidip ikna edeceksiniz. Şimdi bunu yapacak siyasal bir yapı var mı? Yok. O yüzden bugünler için bu konuda bir umut taşımıyoruz.
     
  • YENiDÜZEN: Olaylar sonrası bir yürüyüş düzenlendi. Bu yürüyüşü nasıl değerlendirdiniz?
  • Hakan GÜNDÜZ: Yürüyüşe ben de katıldım. Olumlu buldum. Eleştiriler de yapıldı ‘yürüdünüz de ne oldu’ gibi… Ama orada bizim toplum olarak en son ihtiyacımız olan şeydi çatışmanın devamı. Orada Kıbrıs Türk kültürünün bir iddiası vardı; biz demokrat bir kültürüz, işimizi yağmayla, kavgayla, düşüncemizi başkalarına zarar vererek ortaya koymayız. Bize yapıldığı gibi başkalarını aşağılamayız, değerlerini hiçe saymayız iddiamız vardı. Toplumun önemli kesimi bu iddiayı ortaya getirecek şekilde tepkisini dile getirdi. Bundan tatmin olmayanlar, o gün kavga dövüş beklentisi olanlar vardı ama bunlar boş çıktı. O günkü haykırış, tepki, tam da amaca uygun tepkiydi. Ben tebrik ederim. Hiç taşkınlık olmadı, amaçtan sapılmadı. Tüm dünyada farklı yorumlansa da Kıbrıs Türkü’nün barış, demokrasi ve olgunluk istediğini ifade etti.

 “Gerilim artacaktır, bunun zemini var”

  • YENiDÜZEN: Tutuklanmalar yaşandı. Zanlılar yargılanıncaya kadar 1 ay cezaevine gönderildi. Bu kararın ardından tansiyonun yükseleceği yorumları yapıldı. Sizin izleminiz nedir?
  • Hakan GÜNDÜZ: Gerilim artacaktır.  Bunun zemini vardır. Mesele tutuklamaların olması meselesi değildir. Mesele tutuklanmaların o an olmaması hatta mesele ve insanlara da yapılan haksızlık o olaylar önlenebilecekken önlemekle yükümlü unsurların önleyememesidir. Eğer o gün tedbir alınsaydı bu insanlar tutuklanmayacaktı. Çünkü o suç unsurlarını gerçekleştiremeyeceklerdi. Bu insanların suç unsurlarını gerçekleştirmesine göz yumuldu. O cürüm ortaya çıktı, ondan sonra sessiz kalınamadı, kalınamazdı, çünkü ortada yaşanan bir olay var. Bunun yasal karşılığı var. Evet, bu ülkede birçok şey hasır altı edilebiliyor ama bu sefer edilmedi, tutuklamalar gerçekleşti. Mesele tutuklamaların gerçekleşmesi değildi. Mesele hakimin tutukluluk kararı vermesi de değildir. Mesele bunların ta başından önlenebilecekken, önlenememesidir. Burada asıl hesap vermesi gereken o noktalardır. Yani neden önlenmedi? Niye şimdi bu insanlar bunun cezasını aldı? Çünkü galeyana gelmek, provoke edilmek insanın doğasında var. İnsan kontrolden çıktığında zaten yasalar da bunun için var. Kontrolden çıkıp linç durumu yaşandığında o coşkuyla kastını aşan hareketler de yapabiliyor. Devlet dediğiniz organizma bunları önlemek için vardır. Ama siz o an devreden çıkarsınız ondan sonra devreye girdiğinizde ‘hop’ derler. Evet suç işlendi ama o gün suç işlemiş gibi değildi. Rahat rahat çıktılar. İstediklerini yaptılar ve o gün devlet yoktu. Ondan sonra devlet aniden devlet ortaya çıkınca insanlar soruyor ‘nereden çıktınız siz’… o insanlar da haklı. Devlet işte bu çelişkileri yaratmaması gerekir. Burada devletin sorumluluğu çok büyük…
    Şimdi gerilim tırmanır mı? Tırmanır. Normal mi? Tırmanması arzu edilmez ama tırmana bilir. Bu ayarları elinde tutan mekanizma vardır. Şu ana kadar bu mekanizmalar tansiyonu aşırı yükseltmedi. Yine de çok aşırı yükseleceğini zannetmiyorum. Çünkü bu denli bir çatışma kültürü hiçbir unsurun işine gelmez. Bir şansımız da odur. Toplumsal anlamda. Yoksa herhangi bir tarafın işine gelse ortalık yanıp tutuşabilir. O ortam vardır o enerji oluşmuştur. Bu da çok tehlikelidir.
     
  • YENiDÜZEN: Bu ortamların oluşmaması için aciliyetle ne yapılmalıdır?
  • Hakan GÜNDÜZ: Şu anda devlet mekanizması boştur. Hükümet yeni kuruldu. Hükümet bunları ele alacak. Kurulacak hükümet bunları başarabilecek nitelikte olacak mı onu göreceğiz. Ama dediğim gibi bir an önce toplumu herkesin kabullenebileceği barış içinde yaşayabileceği şekle dönüştürmeliyiz. Toplumsal dönüşüm yaratılmaya çalışılıyor. Bu dönüşümü gücü elinde bulunduran insanlara bırakmaktansa ‘benim gücüm var istediğim gibi değiştiririm toplumu’ noktasından çok bu toplumun geleneklerine, göreneklerine, yaşam biçimine insanına uygun planlı programlı bir evrimsel dönüşüm gerçekleştirmek çok daha gereklidir. Aksi halde bir kısmın istediği gibi bu toplum dönüşürse geri kalan kısım da ülkeden göç etmek durumunda kalabilir. Böyle de bir tehlikede var.   

 

ozel-haber-gorsel-317.jpg

 

 

 

Bu haber toplam 4468 defa okunmuştur
İlgili Haberler