1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Gönyeli’de “kayıplar”ın izinde…
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Gönyeli’de “kayıplar”ın izinde…

A+A-

Bir okurumuz ve Kayıplar Komitesi araştırma görevlileriyle birlikte Gönyeli’de olası gömü yerlerini araştırdık…

ss-028.jpg

21 Nisan 2018 Cumartesi sabahı, Kayıplar Komitesi’nin genç araştırma görevlileri Hristiana Zenonos ve Salih Örses’le buluşuyoruz…

Gönyeli’ye gidiyoruz, harika bir okurumun bize bazı olası gömü yerlerini göstermesi için onunla buluşmaya gidiyoruz…

Bu kocaman insan yüreği olan okurumun nasıl da uğraş vererek bazı “kayıplar”la ilgili bilgi topladığını yazmıştım bu sayfalarda daha önce… Şimdi daha fazla uğraşmış ve Kayıplar Komitesi araştırma görevlilerine, “kayıplar”ın izinin bulunmasında araştırmalarına yardımcı etmek üzere bazı olası gömü yerleri göstermeye hazır…

Gönyeli’de buluşuyoruz ve okurumun bir arkadaşının da bize katılmasını bekliyoruz.

Aslında okurum Gönyelili değil, belki de tam da bu nedenle bu bilgilere ulaşabiliyor… Kendi araştırmalarımdan biliyorum, “Saf Kıbrıslıtürk” ya da “saf Kıbrıslırum” köylerine girmek kolay değildir – insanlar konuşmazlar, “yabancılar”dan hoşlanmazlar ve sorulara yanıt vermeyi sevmezler… Ancak eğer bir köy karma idiyse, o zaman daha yumuşak, daha sakin bir yerdir, araştırma yapmak daha kolaydır ve insanlar sorularınızı yanıtlamakta daha az tereddüt gösterirler… Ama Gönyeli? Gönyeli böylesi bir yer değildir çünkü Gönyeli “karma” bir köy olmamıştır hiçbir zaman. O nedenle Gönyeli’de araştırma yapmak her zaman zor olmuştur.

Okurum Gönyelili olmadığı ancak Gönyeli’yle bir takım bağları olduğu için bu konuda bazı araştırmaları kendi özgün çabasıyla yürütmüş bulunuyor. Gönyelili olmadığı için de Gönyelili yakın bir arkadaşını çağırmış bize eşlik etmek üzere: Bir yerden bir yere giderken, kestirme yolları iyi bilen bir arkadaşını…

Arkadaşı geliyor ve hepimiz arabaya binip Göneyli barajına doğru yol alıyoruz…

24 Şubat 2018 tarihinde bu sayfalarda, Gönyeli’de şu anda aramakta olduğumuz yerle ilgili bu değerli okurumun ağzından şunları yazmıştık:

“Kaynak Kişi 3 (Erkek-35 yaşında) şöyle anlatıyor:“Şimdi bu Gönyeli’de yaşanan gelişmeleri, savaşı farklı farklı birçok kaynaktan dinledik. Bazen geceleri korku da düşer içimize, bizimkiler neler neler yapmış buralarda diye. Bu evlerde yaşayan insanlar, evlerinin altında kimlerin yattıklarını bilmeden rahat rahat uyuyamazlar. Bir dede vardı, Gönyeli’nin içinde şimdi ismini vermeyim buradan. Yaşı 80’i devirdiydi, anlatırdı bize. Savaşta neler yaptığını. Bizimkiler öldürdüğü Rumları, bizim dedeye söylerdi, bu da traktörünün arkasına bağladığı üstü kapalı trolly ile götürüp gömme işini yapardı. Bir gün bize uzun uzun anlattıydı bu işlemi yaparken neler hissettiğini. İlk başlarda korkarmış bunu yaparken, sonra alışmış ve hepsini aynı yere gömmeye başlamış. Gönyeli Barajı’nı bilirsiniz. Gönyeli Barajı’na gittiğinizde, Girne yoluna doğru iki tane tepe görürsünüz, ortası şimdi sazlık gibi bir yerdir. Orası yumuşak topraktır. İşte o iki tepenin arasında onlarca Rum’un cenazesi yatır. Kaç kişiyi gömdüğünü hatırlamadığını söyledi ama 30-40 kişiyi kadar gömdüğünü söylerdi bize bu dede.   Şimdi pişmanlık mı yaşar, yoksa gün yüzüne çıksın mı ister bize anlattı. Farklı dönemlerde ölüler götürmüş oralara, bu da gösteriyor ki bu ölümler belirli zaman aralıklarında oldu.Bir an önce yetkililer gelip, oraları kazmalı ve bu cesetleri çıkarıp ailelerine teslim etmeliler. Yazıktır, günahtır.”

Baraja geldiğimiz zaman duruyoruz… Bu baraj 1952 yılında inşa edilmişti – o kadar sessiz ve huzur dolu bir yer ki az ileride bazı insanların gömülmüş olabileceğine inanmak zor… Kıbrıs’ın güzelliğine hep kan bulaşmıştır: Nereye gidersem gideyim bunu görüyorum ve bu da bende bir tür mide bulantısı yaratıyor… İster Dohni veya Pareklişa veya Galatya olsun, ister Derinya, Yerasa veya Zigi ya da Ayios Yeorgios Alamanos veya Girne’de Ayyorgi olsun, bu hep böyle… Palekitre de böyle, Dikomo da böyle… Voni de böyle, Komikebir de böyle… Eftagomi de böyle, Ayandroniko da böyle… Nereye gidersem gideyim, ister kuzeyde, ister güneyde, adamızın güzelliğini kirleten kan izlerine rastlamak mümkün… St. Hilarion da böyle, Boğaz piknik alanı da… Adamızın sessiz güzelliği, kendi yurttaşlarının akıtılmış kanıyla lekelenmiş, sonsuza dek yaralanmış ve bu yaraları ancak orada neler yaşanmış olduğunu biliyorsanız görebiliyorsunuz… Bu yaralar kuyularda, vadilerde, tepelerde, gaminilerde ve göllerde saklı, hangi lisanı konuşmuş olurlarsa olsunlar, Kıbrıslılar’ın ölü bedenleriyle doldurulmuş buraları, gizlenmişler…

Okurumuz barajın orada durduğumuz zaman bize karşı tarafı işaret ediyor: Bize göndermiş olduğu ve bu sayfalarda yayımlamış olduğumuz iki tepeciğin arasındaki vadiyi işaret ediyor…

Tam da tarif ettiği gibi bu vadinin üst başında bir mandra görüyoruz… Mandranın solunda da o ufak vadiyi…

“Buraya nasıl gidebiliriz?”

Okurumun arkadaşı, “Ben yolu bilirim, sizi götüreyim” diyor…

Böylece son derece bozuk bir yola giriyoruz, yol bazı yerlerde pratikte neredeyse ikiye bölünmüş, yarılmış… Yol o kadar bozuk ki, Salih Örses çok dikkatli sürüyor aracı… Bu yolda nefesimizi tutarak ilerliyoruz ve bir noktada terk edilmiş bir evcik görüp duruyoruz, ne olduğuna bakmaya…

Acaba burası mıydı yaşlı adamın bazı ölüleri sakladığı yer, onları gömmeden önce? Yoksa bu terk edilmiş evciğin hiçbir şeyle alakası yok mu?

Asbest tavan sökülmüş ve dışarıya atılmış, evciğin çevresi dikenli tellerle çevrelenmiş – araştırma görevlileri ve okurumla arkadaşı gidip bu evi inceliyor. Ben öylece durup fotoğraf çekiyorum…

Bu terk edilmiş evciğin ilerisinde, sağ tarafta Lefkoşa-Girne yolunu görebiliyorum, arabaların geçişini görebiliyorum. Ancak Lefkoşa-Girne yeni yoluna bağlanan üstünde durduğum patika kesilmiş – yani bu toprak yoldan yeni Girne yoluna girmek mümkün değil…

Yolumuza devam ediyoruz ve küçük tepeciklerden birinin etrafını dolaştıktan sonra, olası bir gömü yeri olabilecek vadiye ulaşıyoruz…

Burası o kadar yalıtılmış, o kadar izole bir yer ki, buraya birisini gömmek isteyenleri kimsecikler göremez… 2018 yılında bile tümüyle izole edilmiş bir yer burası  - çevredeki tepecikler, dış dünyayla iletişimini kesiyor…

Bölgeyi inceliyoruz ve tam da okurumun tarif ettiği şekilde dereciği buluyoruz – burada toprak yumuşak – yani gömü yapmak isteyen birilerinin seçebileceği bir yer…

Fotoğraf çekip koordinatlarını alıyoruz bölgenin ve buradan ayrılıyoruz – dönüşün bu kez mandranın önünden geçiyoruz – toprak yol, mandranın önünden geçip gelmiş olduğumuz ana toprak yola bağlanıyor…

 

DEVAM EDECEK

 

Bu yazı toplam 1820 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar