1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. Geçmişi bilmek...
Eralp Adanır

Eralp Adanır

Geçmişi bilmek...

A+A-

Geçmişi bilmekle başlar geleceğin inşası diye inanırız.

Bundandır ki; geçmişimizin her yönünü kayıt altına almak gibi daima bir dürtü-sorumluluk hissetmişimdir.
Hani belki bu topraklarda varoluşumuzu belgelemek istercesine, yok edilmeye karşı bir set çekme girişimi gibi sanki.

Ve hep iki yakayı bir birine yakınlaştırmayı; “iliklemeyi” istemişimdir; geçmişle-geleceği bağlamak adına.
Müzik tarihimizle başlamıştım geçmişimi-geçmişimizi sorgulamaya.

Hani bir müzik adamı olarak “Amerikayı ben keşfettim” dememek adına ve dürtüsüyle. Bizden öncekilerin mirasaına saygı duymak, bırakılan mirası bilmek ve bundan yola çıkarak, bizden sonrakilere yeni miraslar bırakmak için iyneyle kuyu kazdım, nacizane bulgularımı okurlarla, meraklılarla paylaştım.
Araştırmacılık hastalığı öyle birşey ki; bulaşmaya görsün insan.

Bunun ucu bucağı yok. Bu hastalığa yakalanan insan; araştırabileceği herşeyi araştırmaya doğal olarak girmek durumunda kalır.

Ocak ayında yayın hayatımıza Mete Adanır Vakfı olarak başladığımız: “kıbrıs türk SPOR TARİH” dergimiz beni bu kez spor tarihimize yönelik araştırmalara girmeme neden oldu. Bugüne kadar özellikle spor-araştırma konusunda bir duayenimiz olan Yücel Hatay ağabeyimizi birçok kez televizyon programıma konuk alırken, “iki toplumlu futbolcular” kitabıyla futbol tarihimize apayrı bir pencere açan ve önemli bir kaynak kitaba imza atan dostum; Dr.Okan Dağlı’yla da söyleştiğimiz günlerde, bu alana da “bulaşacağımı” hiç düşünmemiştim.
Hem de; dede’den gelme sporcu bir aile yapımız, sporcu olarak sahalarda yer almamıza rağmen.
Bundan dolayıdır ki; yaşamın bizi nerelere sürükleyeceğini kimsemizin bilmediğine bir kez daha inanmışımdır.

Dergimizin 3. Sayısı için, “dosya konusu” olarak bu kez Mağusa’dan bir ismi seçmiştik. Fikret Ahmet Aydınoğlu...

Sevgili Dr.Okan Dağlı’nın kitabından bilgileri de bir not olarak elime alıp, geçtiğimiz günlerde Mağusa’daki evinde kendisini ziyaret ettim. Anorthosis’ten Çetinkaya’ya, oradan MTG’ye, tüm bu süreç içerisinde çocukluğundan gençliğine ve bugüne kadar bir zaman tünelinde gezinir olduk.

Babasının polis olmasından dolayı 3 yıl kadar Leymosun’da (Limasol) kalmaları ve ilkokulu orada bitirmesi; bir “Leymosunlu” olarak nedense gurur duydum.

Evet bellek zamana ne kadar dirense de, hatıraların dolaştığı yollar zaman zaman karışmakta, kapanmakta.
Ve işte o zaman insan; bu “değerlerimizi” geciktirmeden kayıt altına almak gerektiği bir kez daha anlaşılır olur.
Bu tür röportajlarda satıraraları benim en çok sevdiğim bulgu haznecikleridir.

Mesela Mağusa’da İzci Futbol Takımı gibi, transferlerdeki aracılar, sosyal yaşamda iş bulma konusundaki futbolun-futbolculuğun önemi, röportaj yaptığın kişiden, röportaj konusu dışında edindiğiniz farklı bilgiler... mesela Fikret bey’in Mağusa limanında römorkor kaptanlığı yaptığı gibi. Bunlar ne işe yarar diye düşünebilirsiniz. Aslında bir bilgiye nasıl baktığınızla ilgili bir şey bu.

Ben bu küçücük bilgiden; Mağusa limanının o yıllarda nasıl çalıştığı konusunda bilgi edindim mesela.
Diyeceğim o ki; size anlamsız-gereksiz gelen-bir anlam ifade etmeyen bilgiler, araştırmacılar için değerlendirilip yoğrulduğu zaman, gün gelir insana “başvuru” nitelikli bilgiler olabilmektedir. Nice Fikret beyler var hâlâ yaşama tutunmayı sürdüren. Böylesi “yaşayan tarihler”; bu toplumun belleğinde önemli yerlere sahiptirler.

Herkes kendi ailesinden bilgileri bir yerlere not etse, ya da günün birinde devlet tarafından böylesi data merkezi oluşturulsa, Kıbrıs Türk Toplumu olarak inanılmaz bir bellek birikimine sahip olunacağına inanıyourum

Bu yazı toplam 3575 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar