1. YAZARLAR

  2. Mehmet Ekin Vaiz

  3. “FLİYE FLİYE! ”
Mehmet Ekin Vaiz

Mehmet Ekin Vaiz

“FLİYE FLİYE! ”

A+A-

 

Bazen bir mekanda, bir televizyon programında bir müzik duyarsınız. O müzik, dünyanın en önemli konusu olur. O güne kadar hiç duymamışsınızdır ve yeni bir keşif arifesinde olduğunuzu hissedersiniz. Büyük bir keşif. Şimdilerde telefonlarda bu iş için bir çok uygulama var. O müziği telefonunuza dinletmeniz yeterli, size şarkının içinde bulunduğu albümün çıkış yılını dahi anında bulur. Peki bu uygulamalar icat olmadan ne yapıyordu insanlar? İşte bu yazı bunun hikayesidir.

“Pardon bu hoparlörde çalan şarkı nedir?” diye sorduğunuz garson, sizi kasanın başında oturan bir başka garsona yönlendirir genelde. Ordakine sorduğunuzda “CD’den çalıyor abim, ben de bilmiyorum” yanıtını almanız kuvvetle muhtemeldir. Hele de kısa boylu, gözlüklü ve ortaokul 1. sınıfa yeni başladıysanız. Ortaokul sıralarından beri bünyemde barındırdığım bu “duyduğunu derhal keşfetme” arayışı, bugün dahi kendini muhafaza etmektedir. “CD’den çalıyor abiiim” cümlesinin yerini “ Arkadaşa sordum, o da bilmiyormuş beyfendi” cümlesi alsa da benim duyduğumu bulma konusundaki tutkum değişmedi.

Sene, ana haber bültenlerinde haberden çok fon müziğinin olduğu bir sene. Ortaokula yeni başlamışım. Sosyal hayatımın %80‘ini televizyon oluşturuyor, o kadar ki Show TV’de ya da ATV’de yeni bir dizi fragmanı gördüğümde “Acaba nasıl olacak!?” diye heyecanlanıyorum. Zaman öyle bir zaman ki tüm Türkiye kanalları karasal yayından izleniyor, Kanal D henüz sadece evinde Türksat uydusu bulunanlar tarafından izlenebiliyor. Kanal D’nin o ara bizim için önemi ne?  Mehmet Ali Alabora’nın meşhur “Memoli” karakterini canlandırdığı Yılan Hikayesi dizisinin yayınlandığı kanal. Bizim o ara uydumuz yok, o yüzden Memoli’den henüz mahrumuz. Zaten kendisini izleme imkanına kavuştuğumuzun en büyük göstergesi, eve alınan jöle miktarındaki artışa tekabül ediyor. Anlayacağınız dünya o dünya, ben de henüz “O Mehmet”im. Bir gün televizyonu açıyorum ve bir şarkı duyuyorum ama ne güzel şarkı! Kanalı değiştiriyorum, bu sefer başka bir kanalda yine o şarkı! Haber bültenleri, magazin programları (ki o ara ikisi aynı şeydi), spor programları! Her yerde! Diyorum ki ben bu şarkıyı bulup edinmeliyim! Iphone’umdan şarkıyı taratacağım ama ne mümkün! Henüz Iphone’un icat edilmesine 15 sene var! Steve Jobs o zamanlar daha anti-depresan kullanıyor! Peki ne yapmalıyım? Şarkıyı bulmak için tarif etmeliyim. Türkçe olsa kolay, İngilizce olsa gene kolay. Gidip kasetçilere şarkıya ait anlayabildiğin 1-2 cümleyi söylesen gene bir umut var! Ama maalesef... Şarkı bildiğin Arapça! Müthiş bir melodi, müthiş bir tempo! Ama sözler Arapça! Dinliyorum dinliyorum, tek kelime çıkaramıyorum... Şarkıyı bulup ulaşamadığım her gün içim içimi yiyor! Her gece televizyonda duyuyorum, çalıyor ve bitiyor! Çıldıracağım!

Sonunda yardım almaya karar veriyorum. Ortaokul 1. sınıftan beri yakın arkadaşım olan ve “İşbitirici ve Pratik Zeka” sahibi olması sebebiyle bugünlerde bir inşaat şirketinin halkla ilişkiler ve pazarlama sorumlusu olan, arkadaşım Hüda Avşaroğlu’nun Orta 1 haline konuyu açıyorum: “Böyle böyle durum. Bir şarkı var ki, ne yapıp edip bütün kasetçileri tarayıp bulmamız lazım!”, “Şarkıyı bulmak kolay, herşey bütçe meselesi.” diyor (Adam doğuştan pazarlamacı :)) “Parayı ayırdım, sen yeter ki bu şarkıyı bul” diyorum. “Tamam. Şarkının adı ne?” diyor. Ben kilitleniyorum. Zaten asıl sorun da bu, şarkının adı ne, sözü ne, anlamak mümkün değil: “Yahu hani böyle gece televizyonlarda çalıyor... Böyle tempolu, hareketli, oynak...” Hüda haklı olarak üsteliyor: “Şarkının sözleri ne? Kasetçiler bana hangi şarkı diye sorduğunda ne diyeceğim?” Ve bunun üzerine ben, her bilmeyenin başvurmak zorunda kaldığı o kutsal yola başvuruyorum, resmen uyduruyorum: “Böyle FLİYE FLİYE... FLİYE FLİYE diye gidiyor...” Hüda’nın yüzüme tuhaf tuhaf bakışını hiç unutmuyorum: “FLİYA? Derken?” Ben tüm kabiliyetlerimi kullanarak, çeşit türlü enstrüman sesi çıkararak, ne yapıp ne edip derdimi anlatıyorum. Sonunda şarkıyı anlıyor: “Haaaaa anladım! Anladım... Hani sürekli kanallarda çalan o şarkı...”

Hüda’nın şarkıyı anlaması ile bir sonraki evreye geçiyoruz. Bir sonraki evre özet olarak şu iki aşamadan oluşuyor:  1- Kasetçi dükkanına girip, “Abi sizde FLİYE FLİYE şarkısı var mı?” sorusunu sormak. 2- “Yoktur abim öyle bir şey...” cevabını alıp dükkandan çıkmak. Defalarca yinelenen bu döngüden herhangi bir sonuç çıkmıyor. Taa ki bir gün, Türkiye’de Süheyl ve Behzat Uygur kardeşler, bizim “FLİYE FLİYE”  şarkısını alıp, Türkçe versiyonu olan “Abdülkadir” şarkısını yapana kadar. O gün öğreniyoruz ki “FLİYE FLİYE” olarak adlandırdığımız şarkının gerçek adı ABDEL KADER ve Khaled isimli bir şarkıcı tarafından söyleniyor. Sonunda aradığımızı bulduk ya! Ne mutluluk! Arayıp bulmak ne kadar zor olursa, ne kadar beklenirse, define avcısı için definenin kıymeti ve takıntı oranı o kadar artıyor. ABDEL KADER bugün tüm versiyonları ile birlikte müzik arşivimde güzel bir anı olarak duruyor.

Bunları size niye anlattım? Birincisi herhangi bir kamuya açık alanda, restoran ya da cafenin hoparlörüne çalan şarkıyı tespit etmek için telefon tutan birini görürseniz, o benim. Bunu bilin. İkincisi de bugüne kadar bulamadıklarım da dahil olmak üzere hiçbir şarkının peşinden koştuğum için pişman olmadım. “Güzel şarkıymış” deyip kendi olağan hayatıma devam edebileceğim halde, şarkı bitmeden yanına yetişmek için devirdiğim masalar bile vardır. İnsan hayatı yakalanması gereken şarkılar, verilmesi gereken kararlar, yapılması gereken işler, söylenmesi gereken gerçeklerle dolu ve bunların hepsi tıpkı bir şarkı gibi boşverdiğiniz, ilgilenmediğiniz, ertelediğiniz her gün hayatınızdan uçup gidiyor. İki ortaokul çocuğunun bir şarkıyı havada yakalamak için gösterdiği eforu, biz “yetişkinler” çoğu zaman çok daha önemli şeylerden esirgiyoruz. Hani “vaktimiz yok” hani “avaracı değiliz” ya biz. Ölümüzün goca körü! Hayat bir geri sayım ve aslolan tek şey: FLİYE! FLİYE!

Bu yazı toplam 3260 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar