1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Filozof Kral ve İdeal Vatandaş
Filozof Kral ve İdeal Vatandaş

Filozof Kral ve İdeal Vatandaş

Filozof Kral ve İdeal Vatandaş

A+A-


Pervin Yiğit
pervinyigit@gmail.com

hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz herşeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır. (1)


İdeal bir devlet tasarımı sunan, Platon’un Devlet adlı kitabı erdemin, siyasi etkinlik açısından önemini vurgular. Bu yüzdendir ki, Devlet sadece bir siyaset kitabı değil, aynı zamanda bir ahlak kitabıdır da. Erdemi temel alan yaklaşımıyla Platon, eğitimin nasıl olması ve bir insanın nasıl yetiştirilmesi gerektiğini detaylı bir şekilde açıklar. Ulaştığı sonuç ise eğitimin sosyal düzeni iyilik ve adalete göre kurması gerektiğidir. Bu bağlamda, günümüz toplumunu ve onu üreten eğitim sistemimizi 2400 yıl öncesinin fikirleri ışığında değerlendirmek, bize alternatif bir eğitim anlayışı sunma açısından faydalı olacaktır. Platon’u bu dünyayı sadece bir yansıma olarak gören modası geçmiş bir filozof olarak değil, insanlık tarihi kadar eski olan eğitim tartışmalarını başlatan bir filozof olarak görmek gerekir. Platon’un eskimeyen fikirleri ışığında bakarsak, eğitimi insan olma yolunda; sosyal ve kültürel dünyaya dahil olabilmek için gerekli ve yeterli bir araç olarak görürüz.

Platon’nun gerçek olamayacak kadar mükemmel olan devletinde mutluluk erdemle eşdeğerdir. Mutluluk toplum içerisinde ve kamu işlerinde doğru eylemde bulunmakla sağlanır. İyi yaşamak, erdemli yaşamaktır ve bu da bizi mululuğa götürür. Kısacası toplumsal çıkar ve mutluluk birlikte düşünülür. Platon’un dediği gibi bu düzen “mutluluk, mutsuzluk gibi hayatımızın en önemli konusuyla ilgili”dir.(2) Platon’un siyaset felsefesinin bugün bile hala çekici olmasının sebebi mutlulukla erdemin bu ilişkisidir. Bir başka deyişle etik sorunları; insanlar arasi ilişkilerdeki problemleri belirli bir ahlak görüşü çerçevesinde açıklama çabasıdır. Platon’a göre doğru insan olmak adaletli olmak demektir. Bir kişinin veya kurumun adil olmasını sağlayan, bilgelik, cesaret ve ölçülülük ile beraber bütünleşen erdemdir adalet. Bu nokta da siyaset felsefesi ve etkinliğinin temelinde yatan ve Devlet’i aslında ahlak felsefesi kitabı yapan detaydır.

Söz konusu ahlak, haz ile değil, ancak akıl ile elde edilebilir. Tabii ki, hazza ulaştıran davranışlar hakkında ahlaki sorunlar da tartışılabilir ama Antik Yunan’da hazla motive edilmiş davranışlarda bulunmak insanı bir zayıflık ve ahlağa giden yolda başarısız olmaktır. Duyusal hazlar çekici ve geçici olduğundan, ideal düzende bireyleri erdeme ulaştırmak için yeterli koşul olamazlar.

Erdemli olmak için herşeyden önce erdemin neliğini sorgulamamız; erdemin kendisini bilmemiz gerekir. Menon adlı diyaloğunda Plato’nun konuşturduğu Sokrates erdemin ne olduğunu bilmeden nelerin erdem olduğunu bilmenin mümkün olamayacağını söyler ve pek çok erdemden söz eden Menon’a önce erdemin ne olduğunu araştırması gerektiğini gösterir.(3) Erdem kavramının açıklığa kavuşturulmasıyla, erdemin ne şekilde elde edinildiği de belirlenebilir. Böylece insanlar erdemin ne olduğunu ve erdeme nasıl ulaşıldığını öğrenerek ona göre yaşamayı seçer. Bunun için de gerekli olan eğitimdir.

Nasıl ki tüm canlılarda kendini koruma güdüsü vardır, aynı şekilde tüm insanlarda da haz duymak doğal bir yatkınlıktır. Haz insanın doğasından dolayı yok sayılabilecek birşey değildir çünkü biz sadece beynimiz ile hareket edebilen robotlar değiliz. Duygularımız, beğenilerimiz, zaaflarımız ve en önemlisi de egosentrik hedeflerimiz var. Fakat, bu hazzı eğer esas amaç ve kriter olarak düşünürsek, bunun sonuçlarının da siyaset felsefesi açısından sorunlar doğuracağını tahmin etmemiz gerekir. Bu sebepledir ki Platon, hazzın gücünün farkında olan bir filozof olarak, hazzı ve haza dayalı mutluluğu temel alan etik yaklaşıma karşı çıkmış ve bize mutluluk veren şeyi erdemle ilişkilendirmiştir. Doğru ve adil olana ulaşmak için hazza yönelemeyeceksek, hazzın karşısına öğretilebilen bir şey olan erdemi koymamız gerekir.

İnsanın erdemli olabilmesi için de eğitimle onu kazanması gerekir. Doğal durumu uygun olsa dahi, iyi (Platon’un iyi anlayışına göre) bir eğitim almadan bir insan ahlaklı olamaz. Bireye erdem ile özçıkar arasında çatışma olmaması gerektiği de öğretilmelidir. İyi olan, bize haz veren değil, toplumun yararına hizmet ettiği için bizi mutluluğa ulaştıran eylemdir. Bu yüzden iyi yurttaş olmak ancak erdemli yaşamakla mümkün olur. İyi yurttaş olmak sadece bireysel olarak değil, kamusal olarak da değerlidir. Toplumda istikrara ve başarıya ulaşmak için bireysel olarak ahlaklı olmak ön koşuldur. Ahlağa böylesi bir anlam yüklenirken, buna paralel olarak bilgili olmak da yüceltilir. Platon’un devletin başına koyduğu filozof kral kavramı olanaklı bir durum olarak algılanmasa da, bu noktada önemli olan bilginin, entellektüel potansiyelin gelişimiyle ulaşılan bilge karakterin yasalardan daha güçlü olduğu gerçeğidir.(4)
Platon’a göre “filozoflar devletlerde kral olacak, yani siyasal erk ve filozofluk- bilgelik aynı kişide birleşecek”.(5) Bir devletin bekası o devleti yönetenlerin bilge olmasına bağlıdır; oy toplamayı bilmelerine değil. Politik güç bilgili olandadır ve bu bilgelik de hazza esir olmamakla ve egosentrik arzuların yerine kamusal ihtiyaçlara göre hareket etmekle mümkündür.

Bu bağlamda mutluluk, haz karşısında bağımsızlaşmakla olanaklı hale gelir. Erdemi temel alan yaklaşımı benimseyen bir diğer filozof olan Diogenes de mutluluğun haz karşısında güçlü olmakla ve arzulara biat etmemekle mümkün olacağını söyler. İyi olan haz değil, erdemdir. Bir fıçı içinde yaşadığı söylenen Diogenes için bilgi değerlidir çünkü insanın erdemli olmasına yardımcı olur. Diogenes’e göre mutlu ve iyi yaşamak için besin ve barınma gibi temel ihtiyaçların karşılanması yeterlidir. Bunun dışında kalanlar erdemli yaşamayı engelleyen şeylerdir çünkü bizi aklımız, irademiz ve mantığımızla değil tutkularımıza ve isteklerimize göre hareket ettirirler. Kısacası erdem tamamen hazzın karşısında durur ve ancak akıl ile bütünleşerek varolabilir. Açıkça görülüyor ki, söz konusu erdem doğası gereği haz, tutku ve arzulara göre hareket etmeye yatkın olan insanlara, eğitim aracılığıyla öğretilmelidir. Doğuştan erdemli olmak gibi bir şansımız olmadığına göre her birey erdemi öğrenip ona göre yaşamalıdır. Bu yüzdendir ki eğitim, felsefe ile ilişkilendirilmeli ve esas sorun ne tür bir insan yetiştirilmesi gerektiği olmalıdır.

Peki, bizim eğitim sistemimiz bunu mu temel alıyor? Bir insanın nasıl erdemli olabileceği sorunuyla ilgileniyor mu? Yoksa tamamen bencil ihtiyaçlarımız çerçevesinde sadece mesleki eğitim vermeyi mi amaçlıyor? Üniversitelerin her gün arttığı, üniversite mezunu olmanın artık bir avantaj sağlamadığı Kıbrıs Türk toplumunda, kimimizin şikayet ettiği kimimizin de dünyanın değiştiğini göstererek meşrulaştırdığı ahlaki değer yargılarındaki değişimin eğitim sistemimiz ile doğrudan bir ilgisi olduğu söylenebilir. Bu noktada eğitim düzeyimizin artmasına rağmen, varolan değerlerimizdeki bu değişiklik arasındaki ilişki araştırılmaya değerdir. Bireyleri tek tek eleştirmek yerine, ailesinin suçu, kendi özgür iradesi diye kısmen yerinde kısmen eksik olan yorumlarda bulunacağımıza, genel olarak toplumu ve onu üreten eğitim sistemimizi Platon’un yardımıyla yorumlayabiliriz.

Yukarıda tartışmış olduğumuz ideal eğitim anlayışında, eğitimin asıl amacı insanı meslek sahibi yapmak değil; onu şekillendirmektir. Eğitimle birey sosyal dünyaya dahil olurken, sadece bilimi değil etiği de öğrenir. Esas amaç olguları değil insanı “insan” yapan ilkeleri öğretmektir. İnsanı önce işçi, mühendis, doktor yapmayı değil, önce insan sonra meslek sahibi yapmayı amaçlar.  Kısacası nasıl “insan” olunacağının; adaletli, iyi, ahlaklı ve böylece mutlu olmanın nasıl mümkün olacağının bilgisini verir.

Bugüne baktığımızda, eğitimi yeniden insan olma yolunda bir araca dönüştürmemiz gerektiği ortada. Eğitim öncelikle bir karakter eğitimi olmalıdır. Bir dönüşüm süreci olarak da adlandırılabilen bu eğitim anlayışı (6) bize eğitimin sosyal ve politik boyutunu açıklar.  Eğitim özelde bireyi genelde toplumu şekillendirerek ideale yakın bir düzen kurmayı ve sonra da onu korumayı amaçlamalıdır. Bu yüzden bizim toplumumuzun da refahını sağlaması açısından böylesi bir eğitim daha etkili bir sonuç üretebilir.

İdealist eğitim anlayışı bize gelip geçici şeylere heves etmeyi, bunlardan haz duymayı, onlara ulaştıktan hemen sonra da farklı bir objeye heves ederek bitmek bilmeyen tutkularımızı ve arzularımı doyurmayı öğretmez. Bunu yerine evrensel ahlaki değerlerle bizi yoğurur ve entellektüel olarak bizi doygunluğa ulaştırarak bizi insan yapar. Böylece her gün daha iyi bir telefon, daha iyi bir araba, daha iyi bir ev istemek yerine, toplumun birer parçası olarak düşünsel olan hazlarla tatmin olmaya teşvik ediliriz. Fakat, böylesi bir eğitim, günümüzde materyalizm, kapitalizm kısacası kültürden ve değerden yoksun salt mesleki eğitime dayanan eğitim anlayışı karşısında hak ettiği değeri bulamıyor.

Bugünkü eğitim anlayışımızın tüketim toplumunda bir statü kazandırmaktan başka bir amacı olmadığı açıkça ortada. Bu yüzdendir ki, eğitim 2500 yıl önce tavsiye edildiği üzere genel bir aydınlanma süreci olmaktan çok uzak bir şekilde sadece kapitalizmin hedeflediği sınırlı bir mesleki bilgi verme güdüsünde. Tabii ki burda eleştirilen nokta, mesleki eğitimin olması değildir. Sadece materyalizmin bize öğrettiği açgözlülük, tatmin olamama ve rekabet duygusu karşısında genel eğitim de diyebileceğimiz eğitimin ikinci planda kalması hatta tamamen yok olmasıdır. Tüketim toplumunun bize uyguladığı yaptırımlar karşısında liberal eğitim artık anlamını ve önemini yitirmiştir. Başka bir deyişle etik sorular artık pragmatist bakış açısıyla değerlendirilmeye başlamış; bir eylemin ahlaki değeri sağladığı fayda ile belirlenmeye başlamıştır. Ahlaki gelişimimiz karşısında en büyük engel materyalizmdir çünkü biz tüm ahlaki değerlendirmelerimizi materyalist hedeflerimiz ışığında yapıyoruz. Bir kişi için fakir ama iyi, entellektüel ama işsiz derken, çok istediğimiz bir mesleği para kazandırmayacak diye seçmek istemezken,  hakkımız olmamasına rağmen torpil ile işe girerken ve bunun ahlaksızlık değil de tam tersinin enayilik olacağını düşünürken aslında sadece kendi bencil çıkarlarımızla bu tüketim toplumunda biraz daha mutlu olmaya  çalışıyoruz.
Erdemli olan ile toplumun çıkarına uygun olanın eşdeğer olduğu bize yeniden öğretilmelidir. Birey olarak entellektüel gelişime toplum olarak da iyi bir refah düzeyine erişebilmemiz için, hem öğrencinin hem de öğretmenin dikkatinin maddi olandan, düşünsel olarak haz sağlamayan ve geçici olan hedeflerden uzaklaştırılması gerekir.

Ortak çıkarlar doğrultusunda bireysel arzularımız yerine kamusal faydayı düşünerek davranmayı öğrenmemiz ve böylece sağlıklı bir sosyal düzene ulaşmamız için eğitim anlayışımız biraz da olsa idealist yaklaşımla beslenmelidir çünkü ancak bu şekilde her gün yeni bir sonucuyla karşılaştığımız yozlaşmamıza dur diyebiliriz.

-----------------------------------------------------------------

(1) Platon, Devlet,çev. M. A. Cimcoz- S. Eyüboğlu (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1975).
(2) Ibid., 578c.
(3) Platon, Menon, çev. Furkan Akderin (İstanbul: Say Yayınları, 2012).
(4) Platon, Devlet, 578c.
(5) Ibid., 473d.
(6) Richard Pratte, Philosophy of education: two traditions (Springfield, IL: C. C. Thomas, 1992), 34.

Bu haber toplam 15357 defa okunmuştur
Gaile 315. Sayısı

Gaile 315. Sayısı