1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Faturayı Kıbrıslı Türklere ödetmekten vazgeçin”
“Faturayı Kıbrıslı Türklere ödetmekten vazgeçin”

“Faturayı Kıbrıslı Türklere ödetmekten vazgeçin”

“En büyük beklentim, kapsamlı çözüme ‘evet’ demiş olan, yakınlaşma kağıtlarına saygı duymaya devam ettiğini ilan etmiş olan, 11 Şubat anlaşmasının altına imza atmış olan, hala daha ‘müzakere masasındayım’ diyen Kıbrıs Türk toplumunun artık izolasyonlar, a

A+A-

Dışişleri Bakanı Özdil Nami, başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere, dünyanın izolasyonlar ve ambargoların kaldırılması konusunda adım atmasını beklediğini söyledi

Ödül Aşık Ülker

 Dışişleri Bakanı Özdil Nami, başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere, uluslararası camianın izolasyonlar ve ambargoların kaldırılması konusunda adım atması gerektiğine dair beklentisini dile getirerek, “En büyük beklentim, kapsamlı çözüme ‘evet’ demiş olan, yakınlaşma kağıtlarına saygı duymaya devam ettiğini ilan etmiş olan, 11 Şubat anlaşmasının altına imza atmış olan, hala daha ‘müzakere masasındayım’ diyen Kıbrıs Türk toplumunun artık izolasyonlar, ambargolar yoluyla cezalandırılmasından vazgeçilmesidir” diye konuştu.

   Son gelişmeleri Yenidüzen’e değerlendiren ve “bizim hayatımızın artık normalleşmesi lazım” diyen Nami, şunları söyledi: “Kıbrıs’ın hala daha bölünmüş olması ve çözüme kavuşmaması bizim suçumuz değil. Bunun faturasını sürekli olarak Kıbrıslı Türklere ödetmekten vazgeçmeleri lazım. Bu sürecin başlaması Rum tatafı üzerinde elbette bir uyanış etkisi yaratacaktır.”

   Kıbrıslı Türklerin başta AB olmak üzere bütün dünya ile ticaret yapamaması için hiçbir neden olmadığını kaydeden Nami, bununla ilgili mekanizmaların gayet rahatlıkla oluşturulabileceğini, hukuken bir sıkıntı olmadığını, engelin siyasi olduğunu kaydetti. Nami, “Kendi yarattıkları bu siyasi engelleri aşmaları lazım” dedi.

 

“Barış projesi olan müzakere masasını kimse terk etmemeli”

• Soru: Uzun bir süredir müzakerelerde tıkanıklık var. Son bir haftada hareketli günler yaşandı, Önemli ziyaretler yapıldı. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide geldi, ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu geldi. Bunları konuşacağız ama öncelikle “30 Aralık-6 Ocak tarihlerinde masaya dönülmesi için bir fırsat yarattık” demiştiniz, neden masaya dönülemedi?
• Nami:
Biz masadayız, masaya dönmesi gereken Rum tarafıdır. Biz müzakere masasının devamıyla ilgili herhangi bir önkoşul koymuyoruz. Müzakere masasından aniden kalkan ve onun arkasından da çeşitli gerekçeler sunan Rum tarafı oldu. Bunun net bir şekilde bilinmesi lazım. Rum tarafı bize “yarın ben müzakere masasına gelmeye hazırım” derse, yarın bir liderler toplantısı olur. Bu, bu kadar açık ve nettir. Eğer şu anda bir toplantı olmuyorsa, bunun yegane sebebi Rum liderin müzakere masasına geri dönmek için ön şartlar ortaya koymuş olmasıdır. Diyor ki, “ben Kıbrıs’a ait MEB’lerde hidrokarbon konusunda çeşitli sondaj faaliyetleri, araştırmalar başlattım, bunları devam ettireceğim, Kıbrıslı Türkler bu konuyla ilgili hiçbir şey yapmamalıdırlar, ayrıca gelecekte de hiçbirşey yapmayacaklarının taahhüdünü bana vermelidirler. Bunu yapmadıkları sürece ben müzakere masasına dönmeyeceğim”. Kıbrıslı Türk hiçbir siyasi böyle bir taahhüdü Rum lidere bu şekilde veremez, vermemelidir de. Çünkü biz Kıbrıslı Türkler’in oylarıyla seçilmiş insanlar olarak Kıbrıs Türk halkının bu adanın tamamına ait olan doğal kaynaklar üzerindeki meşru hak ve çıkarlarını korumakla mükellefiz. Böyle bir ödevimiz var. Dolayısıyla biz de Rum tarafına “ya gelin bu işi birlikte yapalım, ya iki taraf da dursun veyahut iki taraf da birbirini rahatsız etmeyecek şekilde yapsın” demeye mecburuz. Biz bu üç alternatife de açığız. Açık olmadığımız tek şey, Rum tarafının tek yanlı olarak bu işleri yapması ve bizden de bunları seyretmemizin beklenmesidir. Bu hariç her türlü yapıcı alternatife de açığız. Biz hidrokarbon konusunu asla ve kattiyen kapsamlı çözüm müzakerelerinin devamını engelleyen bir konu olarak görmüyoruz. Orada bir sıkıntı vardır, bu sıkıntıyla ilgili çözüm alternatifleri de sunduk. Beğenmedilerse bunlara karşı cevap verebilirler ama o dialog devam ederken, bir barış projesi olan ve bayağı ileri bir aşamaya gelmiş olan müzakere masasını hiçbir tarafın terk etmemesi lazım. Zaten müzakere masasını terk etmeseler, bizim bütün öngörülerimiz, ki BM’nin de öngörüsü buydu, 11 Şubat anlaşmasında ifade edildiği üzere, açıkta kalan konular üzerine odaklanmış, sonuç alıcı müzakereler yapsak zaten aylarla ifade edilen bir süre zarfında geriye kalan konuları bitirip, kapsamlı yeni bir çözüm planı ortaya çıkarmak da mümkündür. Diğer taraftan Kıbrıslıların doğal gaz konusunda herhangi bir somut getiri alması 7-8 yıllık bir perspektiftir. 7-8 yıl sonra olup olmayacak bir konu üzerinden maalesef şimdi Rum lider müzakere masasını terk etti. Genel resim budur.

   Özele gelince, 30 Aralık-6 Ocak‘taki fırsat penceresi neden kullanılamadı? Biz 30 Aralık tarihine kadar Rum muhataplarımıza BM vasıtasıyla çeşitli mesajlar gönderdik, “30 Aralık Navtex’in bitme tarihini gelin bir fırsat olarak kullanalım ve liderlerin bir toplantısını organize edelim, o toplantıda sıkıntılı herşey liderler seviyesinde görüşülsün” dedik. BM aracılığıyla Navtex bittiğinde derhal uzatma yoluna gitmeyeceğimizi, Rum tarafı da kendi sondajlarını yenilemezse, önümüzde bir fırsat penceresi olacağını ve Rum lider önkoşul koymadan masaya geri gelirse, bunun da 2-3 aylık bir süre kazandıracağını, bu süre zarfında müzakereler ilerlerken, BM’nin yardımıyla da doğalgaz konusunda bir ara formül bulabileceğimizi söyledik. BM bu yaklaşımımızın müsbet bulduğunu söyledi ve Rum tarafının da buna olumlu cevap vermesi için elinden geleni yapacağını ifade etti. 30 Aralık’ta Navtex bitti, uzatmadık. Hergün BM’nin bize olumlu bir mesaj getirmesini bekledik. Biz olumlu hava yaratılmasını beklerken, 5 Ocak’ta yapacakları Navtex uzatmasını 2 Ocak’a çektiler, iki yeni bölge ilan ettiler, birini de genişlettiler. Buna rağmen biz kendi Navtex’imizi yenilemedik. Bir hafta boyunca o bölgede ne Navtex’imiz vardı, ne de gemimiz. Bir hafta boyunca BM her gün bize “lütfen bir gün daha izin verin, Rumlardan olumlu cevap getireceğiz” dediler. 5 Ocak’a kadar bekledik. 5 Ocak’ta Rum tarafının ne BM, ne ilgili başka ülkeler, ne de bizimle hiçbir istişare yapmadan tamamen tek yanlı hazırladığı, manifesto nitelikli açıklamasıyla karşılaştık. Bu açıklamada, Rum lider “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine saygı duyulacağına dair taahhüt almadan müzakere masasına geri dönmeyeceğim” dedi. Ayrıca doğal kaynakların her iki halka değil, devlete ait olduğunu, devleti de yasal sakinlerinin seçtiği meşru temsilcilerin temsil ettiğini söyledi. Yani ortaklık kavramından uzaklaşıp, ben merkezli yaklaşım sergiliyor. Üçüncü maddede de “Kırbıslı Türkler’in doğal kaynakların idaresiyle ilgili söz hakkı ancak kapsamlı çözümden sonra oluşur” diyor. Dolayısıyla kapsamlı çözümden önce bizim söz hakkımızı tamamen reddediyor. Dördüncü maddede de “açıkta kalan tüm konuları müzakere masasının son aşamasında, toprağın görüşüldüğü esnada görüşürüm” diyor. Bunu olumlu bir açılım olarak kabul etmemizi istiyor çünkü kendi daha önce “doğalgaz konusunu asla ve kattiyen konuşmam” demişti. Bu da kendi söylediğinden geri adımmış, bizim için de olumlu bir açılımmış ve bunu olumlu açılım olarak değerlendirmemiz lazımmış.   

   Müzakerelerde hiçbir iş bu şekilde gitmez. Hiç kimse kendi kendine yükselttiği çıtadan geri adım attı diye ödüllendirilemez. Böyle bir süreç bizi gerginliğe iter. Eğer böyle gidecekse, Türk tarafı da sürekli olarak en olmayacak azami talepler söyler, sonra da geri adım atma yoluna gider ve bunun da büyük bir adım olduğunu yayamaya çalışır. Böyle bir yaklaşım olamaz. 

“Esas kriz doğal gaz konusu değil”

• Soru: Eide, Anastasiadis ile yaptığı görüşme sonrasında, Anastasiadis’in olumlu bir adım atttığını ve buna benzer bir adımı diğer taraftan da beklediklerini söylüyor. BM de mi bunu olumlu bir adım olarak yorumluyor?
• Nami:
Sayın Eide’nin Rum liderle görüştükten sonra yaptığı açıklama son derece talihsiz bir açıklama olmuştur. Biz Sayın Eide ile yaptığımız görüşmede Rum liderin açılım diye göstermeye çalıştığının neden açılım olmadığını net bir şekilde izah ettik. Doğalgaz konusunun federal hükümet tarafından çözümden sonra nasıl ele alınacağının zaten geçmişte ele alınmış olduğunu, dolayısıyla federal hükümetin kapsamlı çözümde konuları nasıl ele alacağını göüşmek zaten liderlerin yapması gereken bir iştir. Bunu yapmazsak federal çözümü oluşturamayız. Bu yeni bir unsur değil. Türk tarafının bunu olumlu bir adım olarak algılaması mümkün değildir. Bu aslında geriye doğru atılmış bir adımdır, geçmişteki uygumaların gerisinde bir adımdır. Sayın Eide’nin söylediği, “Rum tarafı doğal gaz konusunu Türk tarafıyla görüşmeye hazırdır” açıklaması gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Rum tarafının böyle bir pozisyonu yoktur. Rum tarafı üçüncü maddede zaten doğalgazla ilgili konularda Kıbrıslı Türkler’in idare hakkının kapsamlı çözümden sonra oluşacağını söylemektedir. Dördüncü paragrafta ifade ettiği, sadece kapsamlı çözüm olursa, federal yapıda bu nasıl ele alınacak konusundan danışma nitelikli bir görüş alışverişine hazır olduğudur, onu da son safhada yapacağını söylüyor. Sayın Eide’nin bu açıklaması son derece talihsizdir, gerçekleri yansıtmamaktadır. Gerçek son derece net bir şekilde ortadadır, Rum tarafı müzakere masasını terk etmiştir, müzakere masasına geri dönmek için Türk tarafının onların yaptığı bütün faaliyetlere seyirci kalmasını ve bundan sonra da seyirci kalacağının taahhüdünü vermesini beklemektedir. Dolayısıyla böyle bir ortamda tabi ki sağlıklı bir müzakere yapmak mümkün değil.

   Şunu da hatırlatmakta fayda görüyorum, bu kriz çıkmadan önce de aslında müzakerelerde kriz yaşandığı unutulmuştur. Esas kriz doğal gaz konusu değildir, bu konu çıkmadan önce müzakere masası zaten çökmüş bir durumdaydı. Sebebi de Kıbrıslı Türk liderin aksine Rum liderin geçmiş yakınlaşmaları kabul etmemesiydi. Eide’nin yapacağı ilk toplantının gündemi geçmiş yakınlaşmalarla ilgili nasıl bir politika takip edileceğiydi. Maalesef Rum lider o toplantıyı sabote etti. Çok üzücüdür, bunlar unutuluyor ve sanki doğal gaz konusu yüzünden çok iyi giden müzakere süreci, aniden çökmüş gibi davranılıyor. Çok daha üzüntü verici şey, bizim kendi içimizde de bazı çevreler ve köşe yazarları bu tip yazılar yazıyorlar. Bu konuların iyice öğrenilmesi, araştırılması ve değerlendirmelerin yapılması lazım.


“Barbaros hala Mağusa’da”

• Soru: Eide ile ilgili iki taraf da şikayet ediyor. K.Rum tarafı aldatıldıklarını, Eide’nin kendilerine bu konuyu son aşamada görüşürüz açıklaması yapmalarını, kendisinin de Türkiye’nin Navtex’i yayınlamasını engellemeye çalışacağını söylediğini iddia ediyor. Ancak Navtex yayınlanıyor. Eide bu iddiaları yalanladı, Çavuşoğlu da böyle birşey olmadığını açıkladı...
• Nami:
Bu onlarla Eide’yi bağlar. Biz Eide’yi hiçbir noktada yanıltmadık. Yeterince süre de tanıdık ve kendisine Rumların bu açıklamasının hepimizde şok yarattığını, kesinlikle beklediğimizin bu olmadığını, beklediğimizin Rum liderin “madem Türk tarafının yeni bir Navtex’i yoktur, Barbaros Hayrettin Paşa gemisini de bölgeden çekip Mağusa limanına demirlemiştir, o zaman ben de masaya dönüyorum” demesiydi. Böyle uzun bir açıklamaya da gerek yoktu. Sonrasıyla ilgili ne olacağı da liderler görüşmesinde görüşülüp bir uzlaşıya varılabilirdi. Bunun sağlanması için Eide’nin istediği her türlü zamanı biz verdik. Bunun gelmeyeceği anlaşıldığı zaman Türk tarafı mecburen kendi karşı adımını attı ama bunu atmamıza rağmen Barbaros Hayrettin Paşa’nın hala daha Mağusa limanında olduğunu da kimse gözden kaçırmasın. Biz müzakere masasının tekrar kurulması, müzakerelerin kapsamlı çözüm odaklı devam etmesi için elimizden geleni yapıyoruz. Bu bizim iyi niyetimizin bir sonucudur. Bizim dostluk elimiz hala daha uzalı, havadadır. Rum lider maalesef bunları değerlendirmek yerine, 5 Ocak açıklaması gibi hakimiyetçi zihniyete dayanan bir açıklama yapıyor, bizi zor durumda bırakıyor, tepki vermeye itiyor. Diğer taraftan bütün AB devlet başkanlarını gezip, Kıbrıs Türk tarafını, Türkiye’yi şikayet ediyor. Açılım olmayan açılımını konuyu bilmeyenlere açılım gibi pazarlamakla meşgul oluyor ve onlardan sırtını sıvazlayan açıklamalar almaya odaklanıyor. Alsın, netice değişmeyecek ki... Bu sorunu bizimle, Kıbrıslı Türklerle halletmesi gerekiyor.

“Taktiksel manevra”

• Soru: Eide ilk geldiği zaman çok olumluydu ama son açıklamalarında endişeli olduğunu söyledi. Ardından bir BM raporu yayınlandı ve bu iki tarafı da memnun etmedi. Şikayetler de birbirine karşı, BM nasıl bir orta yol bulabilir?
• Nami:
BM’nin her zaman orta yol bulması gerekir diye bir kural yoktur. Bizim BM’den beklediğimiz doğruya doğru, eğriye eğri demesidir. Rumlar maksimalist pozisyonlar ilan ettilerse ve bundan göstermelik geri adımlar attılarsa, bunu olumlu adım olarak değerlendirip bizim de oraya yanaşmamızı beklemek doğru bir yaklaşım değildir. Eide elbette Kıbrıs sorununun kolay bir sorun olduğunu düşünerek bu sorunu üstlenmemiştir. Benimle yaptığı ilk toplantıda “her iki tarafta da popülaritemin şu anda en üst noktada olduğunu biliyorum. Bundan sonra popülaritem her iki tarafta da azalacak, bunun farkındayım” demişti. Dolayısıyla Kıbrıs meselesinin nasıl güçlüklerle dolu olduğunu biliyordu. Şaşırdığını sanmıyorum.

   Şu anda yayınlanan BM Barış Gücü’nün uzatılmasıyla ilgili rapordur. Bu raporda Rum tarafının muazzam bir infial içinde olduğunu görüyoruz. Kimse buna inanmasın, kesinlikle samimi infialler, çıkışlar değildir. Raporun içine baktığımızda çok basit bir şekilde Kıbrıs Türk tarafının ekonomisinin gelişmesini engelleyen unsurların kaldırılmasının iki taraf arasındaki ilişkileri geliştireceği ve kapsamlı çözüme hizmet edeceğine dair herkesin bilip söylediği bir gerçeği ifade etmektedir. Bunun üzerinden bile bu kadar büyük papara koparmaları, bundan sonra gelecek güvenlik konseyi kararını etkilemeye yönelik, çok ince hesaplanmış, taktiksel bir manevradır, başka birşey değildir.

• Soru: Güney’den raporda “Rum yönetimi” ifadesi kullanılmasına da çok tepki var. BM’ni bu ifadeyi kullanmasını nasıl değerlendirirsiniz?
• Nami:
BM müzakere süreciyle ilgi çok dikkatli bir lisan kullanmaktadır. Geçmişte kullandığı lisan neyse, aynısını müzakere kapsamında kullanmaktadır. Onun için Rum tarafının bu çıkışlarını hiç samimi bulmuyorum. Unutmayalım, bundan çok daha net ifadeler referandum sonrasında Kofi Annan raporunda yer almaktaydı. Kofi Annan’ın raporu tüm dünyanın desteklediği bir referandumdan sonra yayınlanmıştı ve “Rum tarafı ‘hayır’ diyerek sadece bir planı değil, kapsamlı çözümün kendini reddetmiş oldu. Kıbrıslı Türkler, ‘evet’ oylarıyla onlara uygulanan her türlü izolasyonun ve kısıtlamanın devamı için öne sürülen mantığı ortadan kaldırmışlardır. BM’ye üye tüm ülkelere Kıbrıslı Türklerle ikili ve çok taraflı ilişkilerde bulunması çağrısında bulunuyorum” denmişti. Şimdi kullanılan ifadeler bu ifadelerin fersah fersah gerisindedir. Ne yazık ki Annan Planı’na “evet” demiş bir lider olan Anastasiadis şu anda çözüme evet diyen tarafın üzerine hala daha ambargolar konması gerektiğini savunan ifadelerle BM Genel Sekreteri’nin hazırladığı bu rapora tepki koyuyor. Anastasiades’in kullandığı ifade ibret vericidir. Rum lider gerçekten akıllara durgunluk verecek şekilde ve büyük bir cüretkarlıkla BM Genel Sekreteri’ni şantaj mantığıyla hareket etmekle suçluyor, bırakın bizi ve Türkiye’yi şimdi BM Genel Sekreteri de şantajcı oldu. Karşımızda maalesef böyle bir Rum lider var. Onun için kendisinin açılımlarını da, açıklamalarını da muteber bulmak mümkün değil.

• Soru: Anastasiadis uluslararası toplumdan da şikayet ediyor ve baskılar ve tehditler altında olduğunu ama tehditler altında masaya gelmeyeceğini söylüyor...
• Nami:
Kimse kendisinden aşırı bir talepte bulunmuyor. Kendisine “müzakere masasından kalkma, geçmişte de doğalgaz konuları gündemdeydi, Türk tarafı senin hareketlerine karşı Navtex’i ilan etmiştir. Senden önceki liderlerin hiçbiri bu konuları masayı terk etmek için mazeret olarak kullanmamıştı. Sen de kullanma, gel odaklan. Ama sen bunu yapmak yerine geçmiş yakınlaşmaları reddediyorsun, yoğunlaştırılmış liderler müzakerelerini reddediyorsun, BM hakemliğini reddediyorsun, zaman takvim olgularını reddediyorsun, doğalgaz konusunda birlikte çalışmayı reddediyorsun. Onun yerine birçok önşartlar koyuyorsun. Bu hal tavrından vazgeç” deniyor. Bunun şantajla ne ilgisi var? Rum liderin istediği, Kıbrıs sorunu hiç yokmuş gbi kendisi her istediğin yapacak, bütün dünya buna “evet” diyecek, Kıbrıslı Türkler de seyredecek, koyduğu her türlü ön şartı da “ama zor durumda kalmasın, zaten çok büyük baskı altındadır” deyip yutacağız ve ona göre müzakereleri devam ettireceğiz. Böyle bir yaklaşımla hiçbir yere varılmaz.

• Soru: Böyle bir dönemde Çavuşoğlu’nun Kıbrıs’a gelmiş olması nasıl bir mesajdır?
• Nami:
Sayın Çavuşoğlu’nun burada verdiği mesajlar son derece serin kanlı ve yapıcı oldu. “11 Şubat 2014 açıklamasının tamamen arkasındayız, Kıbrıs Türk tarafının bu açıklamanın arkasında birlik beraberliğini sağlamış olmasından memnunuz. Geçmişte Kıbrıslı Türkler arasında büyük bölünmeler vardı. Artık bunun giderilmiş olması çok önemli bir gelişmedir. Türkiye de bunu desteklemektedir. Biz doğalgaz konusuyla ilgili yaşanan krizin aşılmasını arzu ediyoruz. Tek istediğimiz tek taraflı politikalardan vazgeçilmesi, müşterek politikalar üretilmesidir. Kabul etmeyeceğimiz yegane şey Kıbrıs Türk halkının azınlık yerine konması ve hak ve çıkarlarının ellerinden alınması, çözümsüzlüğün mağduru yapılmasıdır. Bunları kabul edemeyiz. Bunun haricinde her türlü işbirliğine, federal perspektifle hareket edilmesine büyük destek veriyoruz” dedi. Bir Türk Dışişleri Bakanı bundan daha olumlu ne konuşabilirdi?

“Yeterli yeteneğe ve kararlılığa sahibiz”

• Soru: Cumhurbaşkanı Eroğlu, basın toplantısında “kimse bizi çaresiz veya seçeneksiz sanmasın” demişti. Bu süreçte böyle bir açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Alternatif nedir?
Nami:
Müzakere masasının elbette başarıyla sonuçlanmasını istiyoruz. Başarıyla sonuçlanmasının tanımı iki tarafa dengeli bir şekilde yaklaşılması ve dengeli bir anlaşma çıkmasıdır. “Çaresiz değiliz” demek şu anlama geliyor, “Biz Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarlarını korumakla ilgili yeterli yeteneğe ve kararlılığa sahibiz”. Kapsamlı çözüm oluncaya kadar hayatımızı sürdürme kabiliyetimiz elbette vardır. O süreci de biz başarıyla yürütmek için her türlü çalışmayı yapmaya devam edeceğiz. Görüyorsunuz ülkenin altyapısı bir noktadan, belli bir noktaya getirilmeye çalışılıyor. Ekonomisiyle ilgili düzenlemeler yapılmaya çalışılıyor, vs... Yani hayat devam ediyor ve devam etmek zorunda. Burada da kurumlar var, bunlar bunun için oluşturuldu. Hayat bu şekilde devam edecek.

• Soru: Alternatif nedir? Eğer masaya dönülmezse, müzakere masası yeniden kurulamazsa Kıbrıs Türk tarafının alternatifi nedir?
• Nami:
Biz daima müzakere masasında olmaya devam edeceğiz. Bu Rum lider müzakere masasına dönmüyorsa, o zaman ondan sonra gelecek olan Rum lideri bekleriz. Yani sırf mevcut Rum lider müzakere masasına dönsün diye Kıbrıs Türk halkının hak ve çıkarlarını savunmayacak bir pozisyona da gitmeyiz. Gidersek ne olur? Kapsamlı çözüme ulaşamayız. Unutmayın Rum liderin istediği her bedeli ödeyerek müzakere masasında oturursanız, o zaman Kıbrıs Türk halkı önlerine koyacağınız planı kabul etmez. Dolayısıyla bu işin dengeli olması lazım. Elbette Rum liderin de halkından bir “evet” oyu alacak şekilde müzakere etmektir. Dengeden kastedilen budur. Bundan sapıldığını gördüğünüz anda da sabretmeniz lazım. Biz müzakere masasını zorladığımızı düşünüyoruz. Bu noktalara kolay gelinmedi. Bugüne kadar oluşan yakınlaşma kağıtları kolay olmadı. Sınır kapıları kolay açılmadı. Birçok teknik komiteler kolay kurulmadı. 11 Şubat anlaşması kolay çıkmadı. Bunlar hep Türk tarafının itelemesiyle oldu

“Alternatif hayatın kendisidir”

• Soru: Eğer bu “Rum lider gelmezse, öbürü gelsin” deyince alternatif başka bir Rum liderdir gibi olmuyor mu?
• Nami:
Alternatif hayatın kendisidir. Buradaki kurumları kullanarak dünyayla ilişkilerinizi geliştirerek, ekonomik, sosyal, kültürel hayatınızı zenginleştirmeye çalışacaksınız. Türkiye ile ilişkilerinizi daha ileri, zengin, çeşitlenmiş noktalara götüreceksiniz. Başka ülkelerle ilişkiler kuracaksınız. Alternatif budur. Bu süreç içerisinde başka ne gibi siyasi gelişmeler olacağını şimdiden söylemek çok zordur. Onu yaşayarak göreceğiz. Bu kendi rayında giden bir şeydir. Müzakereler devam ediyor diye, Kıbrıs Cumhuriyeti AB üyeliğine müracaaat etmeme gibi bir strateji takip etmemişti, hayatlarında yeni olgular yarattılar. Bir günden bir güne “bu, Kıbrıslı Türklerle ilişkilerimizi, referandumu nasıl etkiler” diye düşünmediler. İkisini ayrı süreçler olarak gördüler, bu bizim için de böyledir.

• Soru: Müzakereci Ergün Olgun, Eide ve uluslararası caminanın Rum tarafının tavırlarıyla ilgili yeterli ölçüde caydırıcı adım attığını düşünmediğini ifade etti. Sizin bu aşamadan BM’den ve uluslararası aktörlerden beklentiniz nedir?
• Nami:
En büyük beklentim, kapsamlı çözüme evet demiş olan, yakınlaşma kağıtlarına saygı duymaya devam ettiğini ilan etmiş olan, 11 Şubat anlaşmasının altına imza atmış olan, hala daha “müzakere masasındayım” diyen Kıbrıs Türk toplumunun artık izolasyonlar, ambargolar yoluyla cezalandırılmasından vazgeçilmesidir. Bu bizim hakkımızdır. Bir taraftan çözüme “evet” diyoruz, her türlü adımı atıyoruz, Rumlar’ın “hayır” demesi veya en olmayacak zamanda masadan kalkmaları yüzünden çözümsüzlük devam ediyor ve bunun faturası Kıbrıslı Türklere kesiliyor.
  

• Soru: Rum tarafının masaya dönmesi ve müzakerelerin yeniden başlamasıyla ilgili ne kadar umutlusunuz?
• Nami:
Kısa vadede fazla umutlu olduğumu söylemem mümkün değil çünkü Rum lider kendi kendini bir açmazın içine hapsetti. Ama daha orta vadeye baktığımızda, cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında oluşacak bir perspektifte bunların çözüleceğine inanıyorum. Seçimden önce yeni bir olumlu gelişmenin olma ihtimali düşüktür.

Bu haber toplam 2955 defa okunmuştur