1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Eski duyguları yeniden yaşayabilseydik keşke…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Eski duyguları yeniden yaşayabilseydik keşke…

A+A-

“Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti” diye yazmıştı Cengiz Aytmatov kitabında ve Yeşilçam’a taşınan ‘Selvi Boylum, Al Yazmalım’ filminde Türkan Şoray’a söyletilmişti bu tanımlama…

Küçük çocuğun tanımadığı biyolojik babasının yerine, kendisine emek veren, seven adamı ‘baba’ olarak kabullenmesi ve kadının sevdiği adam yerine çocuğuna ve kendine iyilik yapan, karşılık beklemeden, saf duygularla emek vereni seçmesini finaline taşıyan film hiç eskimeden, bıktırmadan defalarca seyredilebilecek bir Türk filmi, kitabı da okunmamışsa eğer mutlaka okunması gereken bir kitap olarak devam edecektir.

***

Bazı kelimelerin tanımlanması, (buradaki sevgi gibi, mutluluk gibi, aşk gibi, kavga gibi, hırs gibi) belki kitaplardaki oldukça fazla sayfalarla anlatılmaya çalışılırken ve çok da güzel olurken, filmlere, görselliğe döküldüğünde her zaman diyemem ama çok daha güzel ve akılda kalıcı olabiliyor belli zamanlarda…

***

Kendi hayatınızdaki sevgiyi de, emeği de, iyiliği de filme değil ama gerçekliğe döktüğünüzde içinizde o kadar güzel bir ferahlık hissediyorsunuz ki… En azından ben kendi adıma bugünlerde değil belki, daha önceleri, bu duyguların daha normal, daha kolay yaşanabildiği zamanlarda bu ferahlığı hissetmenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. 

İyilik yaptım da bunu söylüyorum kabalığında asla değilim. Aslında yaptığım şeylerin iyilik olarak mı adlandırılması gerektiğini yoksa sıradan ‘insanlık’ olarak mı adlandırılması gerektiğinden de çok emin değilim.

Anlatmaya çalıştığım şey; Daha önceleri daha kolay, daha samimi, beklentisiz ilişkilerin, dostlukların kurulabildiği ve bu dostluklar süresince paylaşmanın, dayanışmanın, yardımlaşmanın, sırasında iyiliğin, emeğin çok daha kolay, ‘yapsam mı yapmasam mı?’ düşüncesi olmadan karşılıklı yapılabiliyor olmasıydı.

‘Sevgi’yi hiç kuşku duymadan yaşayabilmekti.

***

Şimdilerde aynı duyguları, aynı heyecanı ve belki de yaşanması gereken insani ilişkileri yaşayamadığımı söylemekte mahsur görmüyorum. Şimdilerde ilişkiler (hade genelleme yapmayayım) çoğu zaman çıkar ilişkisine bağlı olarak kuruluyor.

Birisiyle tanışacaksa bir başkası, o tanışıklıktan nasıl bir gelir elde edileceği düşünülür ve öyle bir durum yoksa da uzak durulur. Boşuna zaman öldürmeye değmez bu ilişki için!..

Birisiyle tanışmanın şartı, o kişinin önemli bir mevkisi olup olmadığı, parasının, malının, mülkünün varlığıdır. O varlıktan, tanışacak kişinin de koklayıp koklayamacağı, yararlanıp yararlanamayacağıdır.

***

Durum böyle olunca, sayıları az da olsa böyle düşünmeyen kişi de tanışacağı kişiyi bu düşüncelere uzak kişilerden seçmeye çalışır. Eğer o kişi, “Parayı böyle kazanacağım, şunu-bunu alacağım, olmazsa şundan yararlanıp biraz daha ekleyeceğim üstüne…” Hatta açık açık “belki onu kandırırsam bunu da elde edebilirim” hesaplarını görüyorsa karşısındakinde o bahsettiğim iyilik, dostluk ilişkilerini arar da durur.

Ne yazık ki bu gelinen zamanda bu arayış her zaman devam etmeye de mahkum… Belki de bu az sayıdaki kişiler artık korktukları ilişkilerden uzak durdukları için de birbirlerini bulamıyorlardır. Bu da gelinen zamanın tipik bir hastalığı olabilir.


 


Neden bilmiyoruz?

 

Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay Bakanlık’ta kayıtlı 351 bin vatandaş olduğunu, bunun 61 bininin yurtdışında bulunduğunu söylerken, vatandaş sayısının nüfus sayımıyla verilemeyeceğini, çünkü yurtdışında yaşayan vatandaşlar olduğunu da belirtmiş. Ben anlamadım! Yani bir ülkede yurt dışında yaşayan vatandaşlar varsa vatandaş sayısı belli olmuyor mu! Kendisi söylüyor işte; 351 binin 61 bini yurt dışında yaşıyor. E o zaman vatandaş sayısı nasıl belli olmuyor?

Yurt dışında yaşayan sadece KKTC vatandaşları mı var? Başka ülkelerin vatandaşları hep kendi ülkelerinde mi yaşıyorlar? Farklı farklı ülkelerde yaşayan farklı farklı devletlerin vatandaşları var ama o ülkeler nüfuslarının da, vatandaşlarının da kaç olduğunu biliyorlar. Neden biz bilemiyoruz!

Yani vatandaşlığı kim verir? Devletin kurumları. İçişleri Bakanlığı, Bakanlar Kurulu… Peki verilen bu vatandaş sayısı belli değil mi? Verilen vatandaşlıklar bir yere kaydedilmiyor mu? İster içeride yaşasın, isterse dışarıda… Kaç kişinin vatandaş yapıldığı, kaç kişinin kimliği olduğu belli değil mi? Belki yurtdışında yaşayan vatandaşların aileleri çoğaldı, onlar da vatandaş sayıldı ama sayıları beli değil, olabilir de yine soruyorum; Yurt dışında sadece KKTC vatandaşları mı çoğalıyor! Nüfus bilinmezliğinin gerekçesi bunlar olamaz diye düşünüyorum.         

Bu yazı toplam 1271 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar