1. YAZARLAR

  2. Ünal Fındık

  3. Eski alışkanlıklarımızı değiştireceğiz…
Ünal Fındık

Ünal Fındık

Eski alışkanlıklarımızı değiştireceğiz…

A+A-

    

Ekonomik kriz her yeri ve her kesimi sardı. Herkes kendisi için ve temsil ettiği üyeler için devletten talepte bulunuyor.

Ne yapsınlar alıştılar. Bugüne kadar bütün kesimler bir biçimde devletten beslendi. Memuru maaş aldı, yetmedi ek mesai yaptı çifte maaş aldı. Emeklisi, dulu, yetimi maaş aldı, yetmedi artış istedi. Hayvancısı, çiftçisi, narenciyecisi destek adı altında teşvik aldı. Esnafı, sanayicisi, tüccarı, ihracatçısı, ithalatçısı bir biçimde kredi ve teşvik aldı. Turizmcisi hem yatırım yaparken, hem de turist getirirken teşviklerden her zaman nasibini aldı.

Bu toplum böyle alıştı.

Üretim yapmak için da teşvik aldı.

Ürettiğini satmak için da teşvik aldı.

Üstelik üretenle üretmeyeni de ayırmadık, adı üretici olan herkese eşit oranda teşvik verdik. Amaç herkesi ve her kesimi memnun etme ve seçim zamanı oy almaktı.

Seçim dönemlerinde oy almak için bol keseden dağıttık. Önce Rum’dan kalan ganimeti üleştirdik. Sonra mal paylaşımına geçtik. Hem mal verdik, hem teşvik verdik, hem de kredi adı altında hibe verdik. Böylece her kesim bir biçimde almaya alıştırıldı.

Şimdi deniz bitti. Artık dağıtacak bir şey kalmadı. Türkiye’deki TL krizi de vurunca ülke yangın yerine döndü.

Bu durumda elimize bir fırsat geçti. Ya bu krizi fırsata çevirecek ve alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğiz. Ya da ülkemizi başka ellere emanet edecek ve toplum olarak yok olup gideceğiz. İkisi ortası diye bir şey yoktur.

Bazı çevrelerin dediği gibi “krizi yaratan, bedelini ödesin” demek ucuz kahramanlıktan başka bir şey değildir.

Bu kriz TL’nin yabancı paralar karşısında erimesinin sonucudur. Ancak ülkenin bu hale gelmesinin tek nedeni o değildir.

Yılda 150 milyon TL teşvik ödediğimiz hayvancı ve çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatları da ucuz olması gerekirken dünya standartlarının çok üzerinde olursa bunu anlamamız ve anlatmamız mümkün olmaz.

Yani ben devlet olarak hayvancıya ucuz üretim yapabilmesi için milyonlarca TL teşvik vereceğim ve etin fiyatı güneyden iki misli pahalı olacak. Süt ve süt ürünlerinin fiyatları da her gün artacak. 10 TL’ye alınan yoğurt 16.5 TL olacak.

Neden?

Çünkü bizim üretimimiz teşviğe rağmen pahalıdır. Çünkü biz üretimi değil, adı üretici olan herkese teşvik veririz.

Bu her sektör için geçerlidir. Turizm sektörü, üniversiteler, ihracatçılar, imalatçılar herkes devlette bir biçimde teşvik aldığı halde ürettikleri mal ve hizmetler pahalıdır.

Böylece ülkemiz de pahalıdır. Bugün İngiltere’den gelen akrabalarımız marketlerden alış-veriş yaparken gördükleri fiyatlar karşısında hayretlerini gizlememektedirler. Özellikle Sterlinin nispeten daha düşük olduğu geçmiş yıllarda bu daha da belirgindi.

Şimdi “eğri oturalım, doğru konuşalım”.

Bu yapı sürdürülemez. Bu yapıyı sürdürmekte ısrar etmek bu topluma yapılacak en büyük kötülüktür.

Bu yapıyı değiştirmeye çalışmak da bu toplumdan tepki görecektir. Çünkü toplum bu avantalara alıştırıldı. Bu avantalar her kesim tarafından kanıksandı.

Bu ciddi bir çelişkidir.

Buna rağmen kararlılıkla bu yapının üzerine gitmek gerekir. Toplum bugün kendi yararına olanın devletten kendisi için biraz daha fazla almak olduğunu düşünebilir. Ama asıl yapılması gereken teşvikleri herkese ve her kesime dağıtmak yerine, doğrudan üretime vermektir.

Bu üretimin artırılması demektir. Daha fazla teşvik için daha fazla üretim yapacaksınız. Birim başına üretim artacağı için de birim üretim maliyetleriniz azalacak. Böylece pazarda satılacak ürünün fiyatı da azalacak. Halkın alım gücü bu sayede artmış olacak, ya da TL krizinden kaynaklanan alım gücünün azalması önlenecek.

Devletin elinde sınırsız kaynaklar olmadığına göre ve TC kaynaklı yardımlar da sınırsız olmadığına göre biz kendi tedbirlerimizi alarak ülkemizi ucuzlatmalıyız. Bu hem güneyden, hem Türkiye’den, hem de İngiltere ve üçüncü ülkelerden ülkemize turist, öğrenci ya da emeklilerin gelmesini kendiliğinden teşvik edecektir.

Yani eski alışkanlıklarımızı değiştirmeden ülkemizi ve insanımızı refah ve mutluluğa ulaştıramayız. Elimizi taşın altına koymak budur. Yoksa elimizi taşın altına koyalım derken kimse krizin faturasını çalışanlara ödetelim demiyor.

Asıl söylenen alışkanlıklarımızı terk edelim ve besleme yakıştırmasına maruz kalmayanımdır. Daha fazla üretelim, daha fazla satalım, daha fazla kazanalım ve kimseye avuç açarak dilenmeyelim demektir.

Bu ülkeyi gerçekten seven, gerçek yurtseverler bu yapının bir an önce değiştirilmesi için elini taşın altına koymaktan çekinmez. Yeter ki bir ve birden fazla siyasi parti bunun öncülüğünü ve yol göstericiliğini yapsın.   

Bu yazı toplam 1641 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar