1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Ermeni Soykırımı konuşulmayan bir acı…” 2
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Ermeni Soykırımı konuşulmayan bir acı…” 2

A+A-

 

Fatih Akın’ın filmi ‘The Cut’ın gala çıkışında filmin yönetmeni, sinemacılar ve oyuncular, filmle ilgili düşüncelerini Agos’la paylaştı.


Nejat İşler: Geçmişe ait değil, bugüne dair bir acı
Filmin daha da uzun olmasını dilerdim aslında, çünkü seyrettiriyor. Odysseus yolculuğu gibi. Her şeyden öte, senaryosu çok iyi kurgulanmış uzun bir yol filmi. Sınıfsal göndermeleri de barındıran, konuyu birçok hassas noktadan yakalayan bir film… Dünyanın en evrensel durumlarından birini, kızlarını kendi istemi dışında kaybetmiş ve yılmadan onları arayan bir babanın hikâyesini izliyoruz. Filmde izlediğimiz tarihsel gerçekliğin milyonda biri. Bizim çevrelerde hep konuşulur ama kamuoyunda yüksek sesle dile getirilmez. Yavaş yavaş konuşulmaya başlanması çok daha iyi belki. Filmi izlerken şunu da düşündüm, her milletin dolaplarında cesetler var. Peki biz niye yüzleşmiyoruz? Yüzleşmek hepimize iyi gelecek. Dünyadaki bütün iyi işler baskı zamanlarında çıkar, edebiyatta, sinemada, tiyatroda. Cesur demiyorum. Bizim işimizin fıtratında zaten cesur olmak var. Ama Fatih Akın’ın yaptığı çok soylu bir hareket. Sadece geçmişe ait değil, bugüne dair acıları anlatıyor.

Meltem Cumbul: ‘Senaryo baştan sona çok iyi örülmüş’
Fatih Akın’ın, zor bir işin altından yüzünün akıyla çıktığını düşünüyorum. Almanya’da büyümüş bir Türk yönetmenin bu konuyu bu kadar içselleştirerek anlatmış olması ve filmin Türkiye’de gösteriliyor olması çok önemli. Bu filmi yabancı bir yönetmen çekmedi, bir Ermeni yönetmen de çekmedi. Ayrıca şunu belirtmeliyim, bu bir belgesel değil, bir sinema filmi. Buradan değerlendirilmeli. Dilerim, o anlamda Fatih’in hakkı verilir. Çok büyük bir sorumluluk, çok büyük bir prodüksiyon. Karakterin çıktığı noktadan geldiği noktaya kadar senaryo çok iyi örülmüş, tarihi atmosfer çok başarılı. Bir adamın arayış hikâyesi, tanıklığı, acıları izleyiciyi uyanık tutuyor, sonuna kadar bir merak unsuru var. Fatih, kendi seçtiği noktada gayet net bir şekilde derdini anlatıyor. Umarım bu film, Türkiye’de hem sinematografik anlamda, hem anlattığı hikâyenin değeri anlamında yerini bulur.

Özcan Alper: ‘Felaketin ilk görsel hafızasını tutuyor’
Fatih Akın, farklı birçok sinema türünü denemek istemiş. Riskli bir şey bu. Filmin sonuna gelindiğinde, bunun altından başarıyla kalktığını görebiliyoruz. Bir konuyu, yüzlerce farklı biçimde anlatabilirsiniz. Fatih Akın, kendi penceresinden, hikâyesini net bir şekilde anlatmış. Bir filmi, sinematografik açıdan, sinema tarihi ve toplumsal katman içindeki yeri açısından değerlendirirsiniz. Yahudi Soykırımı, anıtları olduğu için, daha yakın geçmişte ve gözün kaydettiği bir dönemde olduğu için, bütün insanlık, bu soykırımı imaj olarak yüzlerce filmden öğrendi. Ermeni Soykırımı’yla ilgili, neredeyse 1965 yılına kadar büyük bir sessizlik oldu. Holokost denince, gözümüzün önüne hemen kemikler gelir, kamplar gelir, zihnimizde bir fotoğraf belirir. Bu filmden sonra bence, yüz binlerce insanın aklında, Türkiye’de çok kolay telaffuz edilen sürgünün, Der Zor’daki kampların nasıl bir şey olduğuna dair bir imaj oluştu. Film, o anlamda, bu felaketin ilk görsel kaydını tutuyor. Öte yandan, yine Türkiye’de kötü bir algı uyandıran Diaspora kim, onu görüyoruz. Bu insanların nasıl nar taneleri gibi dağıldıklarına tanık oluyoruz. İzlendikten sonra, rafa kaldırılacak bir film değil. Günler sonra, yavaş yavaş düşünmeye, konuşmaya başlamak, belki bir başka kitap okumak, bugün Şengal’de, Kobanê’de olanlara bakmak, çok önemli diye düşünüyorum. Sadece geçmişe dair değil, geleceğe dair de konuşulabilir böylece.

Fatih Akın: ‘Siyasetçi değil, sinemacıyım’
Uzun zaman çalışırsın, bir gün, bir an için çalışırsın. Sonunda o gün gelir ve o gün geldiğinde bir boşluk hissedersin… Öyle bir boşluk hissediyorum. Pozitif anlamda bir boşluk, bir rahatlama… Antenlerim bu filmle ilgili tepkilere sanırım şu an çok açık değil. Bu filme çok çalıştım, emek verdim. 41 yaşındayım ve 7 yılımı bu filme yatırdım. Film Almanya’dan çıktıktan sonra gelen tepkilerden ötürü biraz hayal kırıklığı yaşadım. O yüzden, antenlerimi kapamayı öğrendim, bir anlamda kendimi korumayı... Siyasetçi değil, sinemacıyım. Bilinmeyen hikâyeler arıyorum. Ermeni Soykırımı konuşulmayan bir acı. Çok hikâye var. Her hayatta kalanın, her ölenin bir hikâyesi var. Ben bir kişinin hikâyesini anlatıyorum, ancak o kişinin hikâyesini birçok kaynaktan, edebiyattan, bilim kitaplarından, tanıklıklardan birleştirerek örmeye çalıştım. Yapacağımı yaptım. “Türkiye bu filmi izlemeye hazır” demiştim, bu akşam da bunu görüyorum. Sanki yalnızca bende değil, izleyenlerde de bir rahatlama var. Bir yüküm vardı, onu izleyiciye bıraktım.


(AGOS – Maral DİNK – 4.12.2014)

Bu yazı toplam 1806 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar