1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. “EN ACISI, ANNE OLAMADIM…”
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

“EN ACISI, ANNE OLAMADIM…”

A+A-

Şimdi 59 yaşındadır ama onu ilk tanıyıp sevdiğinde yaşı 18 imiş, yolları ayrıldığında 21, yeniden buluştuklarında ise 46…
Onu çok sevmiş, çok bağlanmış; çok istemesine rağmen birlikte bir yaşamı kurmak mümkün olmamış… 25 yıl sonra karşısında onu görünce çok heyecanlanmış, çok karmaşık duygular içine girmiş ve “şu anda yirmi yaşımdayım” deyivermiş… Gözyaşları akmasın diye gözlerini yummuş ama nafile… Çenesinin titremesini de önleyememiş… Hıçkırıklarını boğazında kilitleyebilmiş ama… Yumruğunu ve dişlerini sıkmış, başını yere eğmiş… Aklına, birlikte paylaştıkları şiirler, şarkılar ve türküler gelmiş…
Bu durum ne kadar zaman aldı bilememiş, bir asır - bir saniye?!. Sonra, açmış gözlerini, gözleri ıslak… Aralamış dudaklarını, kelimeler fırlayacak… Yutkunmuş… İşte o, 25 yıl sonra ve şu anda o karşısında duruyor… Heyecandan ne elini sıkmış, ne de sarılmış ona, aslında ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilememiş… Koltuğa çöker gibi oturmuş… Hasretle ona bakmış… “Nasılsın?” dediğini kendi bile zar-zor duymuş… Onun yüz hatlarının gerildiğini fark etmiş. Onun ilk sözü de “evet 20 yaşındasın, hiç değişmemişsin” olmuş…
Kendini toparlamış… Ona ve hep hayran olduğu gözlerine bakmış, “çok değişmemişsin, biraz kilolanmışsın” demiş. Ondan hiç haber almadan geçen yirmi beş yıl sırasında bazen derin özlem duyduğunu yutkunarak ve kesik-kesik cümlelerle anlatmış. Sonra, ona eşini ve çocuklarını sormuş ve kendisinin hiç çocuğu olmadığını çünkü hiç evlenmediğini söylemiş. Bunu söylerken utanmış, yüzü kızarmış, başını yana çevirip bakışlarını ondan kaçırmış.
Ve aradan geçen 25 yılı konuşmaya başlamışlar; görüşme zamanı dar, konuşulacak süreç uzun… Konuşma sırasında bir an durmuş, ayağa kalkmış, ona arkasını dönmüş ve aslında en çok üzüldüğü ve en çok acı çektiği durumun anne olamamış olması olduğunu söylemiş… Çocuğunun sevdiği adamdan olmasını istemiş, “olmadı, napim?!” demiş.
Ona, çocuklarının kime benzediğini, neler yaptıklarını sormuş… Çocuk sahibi olunca neler hissettiğini de sormuş, “ama sen babasın, ben anneliği bilemek istiyorum” demiş. “Ben bu hissi hiç yaşamadım, bilmiyorum ve öyle de öleceğim ama aslında çok iyi bir anne olabilirdim” demiş… Sonra, kardeşinin çocuklarını çok sevdiğini söylemiş; bir de ortak arkadaşları olan can dostu bir kadın meslektaşının oğlunun kendisinde özel bir yeri olduğunu… Onlarla doğumlarından itibaren yakından ilgilenmiş… Altlarını temizlediğini, süt verdiğini, beslediğini, bazı geceler baktığını, uykusuzluk bile çektiğini, hastalıklarında yanlarında bulunduğunu, eğitimleri ile ilgilendiğini anlatmış. Meslektaşının oğlu bazen kendisine “anne” diyormuş, çok mutlu oluyormuş.
Ona annesini sormuş, vefat ettiğini öğrenince çok üzülmüş, “neyse ki onca acı ve kahırdan sonra muratlarınızı görmüş; tanımadım ama bildim onu” dermiş. Kendi annesini kaybedince anneler gününde boşluğa düşeceğini düşünüyormuş; ne kendisinin kutlayacağı bir annesi, ne de kendisini kutlayacak bir çocuğu olacak… O günü kutlayamayacak… Anne olmamanın, o duyguyu yaşamamanın bir kadın için aslında büyük bir eksiklik olduğunu ve yaşama borçlu kalmak gibi bir şey olduğunu düşünüyormuş… Ama gene de pişman değil, ama gene de keşke anne olabilseydi…
Yani, anne olmayı çok arzulamış, şefkati yüreğinde duymayı ve çocuklarına verebilmeyi çok istemiş, “olmadı, napim?!” demiş. Ona kimseyi suçlamadığını söylemiş. En büyük özlemi bir çocuğun kendine “anne” demesi, kendisinin de bir çocuğa “yavrum” diyerek sarılması imiş… Yaşamı bu iki kelimeden yoksun geçecek, üzülüyormuş…
Çok şeyleri konuşmuşlar, konuşabildikleri her şeyi konuşmaya çalışmışlar… Hızlı akıyormuş zaman, konuşmayı hızlandırmışlar… Ansızın yeniden ayağa kalkmış, “anne olamadıysam da annelik yapmaya çalıştım çocuklara; emzirmediysem süt verdim, anne sıcaklığında değilse bile derin sevgi verdim, anne kadar olmasa da şefkatli oldum, ama bana anne diyecek bir çocuğum olmadı; isyan etmiyorum ama bazen kahroluyorum, kıskandığım dahi oluyor” demiş. Anneliğin ne kadar kutsal olduğunu duymak değil, yaşamak istemiş.
25 yıl sonra, ilk defa anne olma hasletini dışa vurmuş, ilk defa ona söylemiş. Duyguları gözyaşlarına karışmış, gözyaşları annelik hasretine… Bunları onunla paylaşmak içinden gelmişti, sanki de bu duygularını dışa vurmak için 25 yıl onu beklemişti… O sadece uzağa bakmış, bakışları derin ve keskin; gözleri buğulu… Bu bakışı tanıyormuş…
Saatine bakmış, ayağa kalkmış, kapıya yürümüş, dönmüş ona bakmış… “Yeniden ayrılık” demiş, “çocuklarına sevgilerimi, annelerine de saygılarımı söyle” demiş…
Anneler günü tüm annelere ve annelik hissini benliğinde duyan tüm kadınlara kutlu olsun…

Bu yazı toplam 3235 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar