1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Emre Ekinci ile Ruhun Fotoğraftaki Yolculuğu
Emre Ekinci ile Ruhun Fotoğraftaki Yolculuğu

Emre Ekinci ile Ruhun Fotoğraftaki Yolculuğu

Emre Ekinci ile Ruhun Fotoğraftaki Yolculuğu

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Emre Ekinci genç yaşında aldığı olgun bir karar sonucunda Kıbrıs’ta yaşamaya karar veren genç bir grafik ve fotoğraf sanatçısı. Girne Art Rooms’da açılan  “Tekamül” isimli son kişisel sergisi ise tam anlamı ile
“ büyülü”.  Ruhun yolculuğunun anlatıldığı sergi için Ekinci“beden için ölüm olabilir ama ruh için ölüm diye bir şey yok” diyor. Kuşkusuz ölümün ardını kimse bilemez ama kabul etmeliyim ki ölmek göze ancak bu denli estetik görünebilirdi. Ölüm, cennet, cehennem ve arafın anlatıldığı sergi insanı farklı boyutlara taşıyor. 

 

Böyle bir sergi ve ‘Tekamül’ ismi nereden aklınıza geldi?
‘Tekamül’ ismine sergi bittikten sonra karar verdik daha farklı isimler vardı ama konsepte en uygun buydu. İlk başta bildiğimiz fotoğrafçılık tekniklerinin üzerine ne katabilirim acaba diye düşünmeye başladım. Felsefe ve metafizik benim ilgi alanım, üzerine de okumuşluğum var. Biraz, bunu fotoğrafçılıkla birleştirip böyle bir sergi açmaya karar verdim. Tabii konu biraz farklı, kimisine göre hatta ürkütücü. İçinde ölümü, arafı, cenneti ve cehennemi barındırıyor. ‘Tekamül’ ismi de bu sergi bittikten sonra fotoğraflara baktığımda ortaya çıktı. Arapça bir kelime ama gerçek anlamı Farsça’dan Osmanlıca’ya geçtikten sonra bulunmuş “ruhun yolculuğu” anlamında. Biz de elverdikçe ruhun yolculuğunu anlatmaya çalıştık o yüzden de bu ismi seçtik.

‘GÖÇEBE’ VE ‘TEKAMÜL’

Sanıyorum bu ilk serginiz değil…
Hayır, değil daha önce ‘Göçebe’ isimli bir sergim vardı. Tabii o sergi bir şey anlatmaya yönelik olmaktan çok çektiğim güzel fotoğraflardan oluşuyordu. Kişisel, karma bir sergiydi. Onun da kendince felsefesi vardı ama bu sergi gibi değildi.

Sergideki fotoğraflar isimsiz. Artı, eksi ve noktalı virgülden oluşuyor. Bu şekilde özel bir mesaj mı vermek istiyorsunuz?
Artı biraz daha umut barındırıyor. Aslında tüm fotoğrafların başlangıcında ölüm var ama kapıdan geçtikten sonra cennet gibi bir yere varılıyor, adı cennetse tabii. Eksi ise daha karanlık bir yere doğru gidişi anlatıyor. Burada cennet ve cehennemin varlığını sorgulamıyorum, haddim değil. İnanan insanlar da var sonuçta, inanmayanlar da var. Doğrudur ya da değildir kendi gözlerimle görmeden bilemem. Ama Freud, Mevlana ve Hayyam’dan alıntılar yaparak kendi bakış açımı anlattım. Bir noktada da cennet ve cehennemden öte, nefsi ruhu ve Freud’un da dediği gibi id, egoyu ve süper egoyu anlatıyor. Noktalı virgül ise tamamen sergi ile hem bağlantılı hem de bağlantısız fotoğraflar. Burada arafta kalmış ruhları sembolize ettim. Artı ve ekside iki kadın modelle çalışırken noktalı virgülde kadın, erkek farklı modeller kullandım. Hepsinin kendine ait bir hikâyesi olabilir diye düşündüm.

UZUN POZLAMA

Seçilen mekânlardan ve kullanılan tekniklerden de bahsedebilir miyiz?
İki tanesi hariç tamamen doğal ışıkta çekilmiş fotoğraflar. Fotoğrafların hepsi tek kareyle çekildi. Fotoshop müdahalesi olan üç fotoğrafım var onlarda da mecbur kaldığım için kullandım. Arka planda çok büyük antenler vardı onları kapatmak zorundaydım ama onun dışında hiçbir fotoshop tekniği kullanmadım. Özellikle kendi kafamdaki kusursuz kareyi yakalamak için yüzlerce fotoğraf çektim. Çoğunda uzun pozlama tekniğini kullandım. Fotoğraf ışıkla yazma sanatı diye geçer ve makinenin objektifi de insan gözü gibi görür ancak iki tık arasında ne yaptığınız çok önemli. Ben işte o süreyi uzattım. Işığı da ona göre ayarlayıp içerisinde yaptığım hareketi anlattım. Hep gündüz çekim yaptım. Gece çok az çekim yaptım. Mekânları özellikle yıkık evlerden ve harabelerden seçtim. Alev Kayası’nda bulunan Ermeni Manastırı’nı çok kullandım. Her gün geçip gittiğimiz içerisine girmediğimiz ya da girmeye çekindiğimiz Yeşil Hat bölgesindeki harabe evlere de girdik.

Fotoğraflar sınırlı sayıda, beş kopya olarak basıldı. Bunun özel bir nedeni var mı?
Bir resim çizdiğiniz zaman ondan bir kopya yapmış oluyorsunuz, diğerleri de reprodüksiyon oluyor. Sonuç olarak da fiyat çok yüksek oluyor. Oysa fotoğrafta öyle bir şansınız yok. Sonuçta dijital bir şey yapıyorsunuz ve istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Ben beş kopya yaptım Bir kopya bana kalacak bunun yanında sergi İstanbul’a gidecek, Ankara’ya da gidebilir. Birileri de satın almak isterse alabilsin diye dört tane bastım. Bazı fotoğraflar şimdiden iki, üç tane alıcı buldu. Bir de ülkede fiyatı sanatçı kendisi belirlemek zorunda. Sanat eleştirmeni yok. Benim fotoğraflarım zaten satışa yönelik değil. O sebeple de belli bir fiyatın üzerinde ama bir yağlı boya tablonun da çok altında. Bir kopya yapsaydım daha yüksek fiyat vermek zorunda kalırdım. Ben dört kopya yaptım ki kopya sayısı yükseldikçe fiyatı düşsün, ortalama noktaya ulaşsın.

“RUH İÇİN ÖLÜM YOK”

 

Sergide ana fotoğraf olarak kullandığınız ayna ile zemine de yansıtılan bu karenin özel bir anlamı omalı…
Bu tamamen doğal ışıkla çekilen bir fotoğraf. Renkleri bile abartmadım. Evin çatısı yoktu. Çatının üzerinde bulunan sarı yapraklı ağacın üzerine vuran ışık gördüğünüz bu sarılığı mavi tonlara dağıtıyor. Aynanın bir anlamı var, doğrudur. Herkes farklı yorumladı ama… Benim amacım burada boyutsal geçişi anlatmak. İnsan öldükten sonra bedeni burada kalırken ruhu ya da nefis kozmik evrene katılıyor. Ben öyle olduğuna inanıyorum, dolayısı ile ölümsüzlük söz konusu. Beden için ölüm olabilir ama bence ruh için ölüm diye bir şey yok. Sonsuzlukla ifade edilen bir varlık, adını koyamadığımız ve bilimin de adını koyamadığı bir şey var. Yerdeki aynayı tabut olarak düşünüp geçişi anlatmak için koydum. Ölüyorsun bir kısmın burada kalıyor ama aslın olan gidiyor, göçüyor ve yeniden doğuyor belki de. 

Sanırım Kıbrıslı değilsiniz… Buraya geliş sebebiniz neydi?
Kıbrıs’ta onuncu yılımı doldurdum. İstanbul’da büyük bir reklam ajansında çalışıyordum. Ben özümde kapitalizm karşıtı birisiyim fakat mesleğimden dolayı kapitalizme hizmet ediyordum. O bende çelişki yarattı. Daha küçük bir yere yerleşip bunu azaltmak istedim. Kaçtım geldim. Burada bazı reklam ajanslarını yapılandırdım. Birçok dergide çalıştım. Esasında grafik tasarımcıyım. Hayatımı oradan kazanıyorum.


Mesleki olarak burada bulunmak sizi tatmin ediyor mu?
Kıbrıs küçük bir yer. Birçok badireler atlatmış savaş yaşayan insanların olduğu bir yer. İnsanlar sizi kurtardıklarını söylüyor, geliyor bir şekilde sizden daha güçlü bazı argümanlarla ülkeye çörekleniyorlar. Elbette bu sadece Türkiye için geçerli değil, kurtarıcı olduğunu iddia eden birçok ülke de bunu yapıyor. Oysa kurtarıcı olduğunu iddia edenler psikolojik olarak da topluma destek vermeli. Kıbrıs’ta sektörler dar, geliştirilmemiş. Yıllardır otelcilik sektörü öne çıkmış o kadar. Oysa ülkede muhteşem güzellikler var. Sonuçta ise her şey birbirinin tekrarı gibi… Yine de hem Kıbrıs insanını hem de ülkeyi seviyorum.

“FOTOĞRAFA FELSEFE KATMALI”

Herkesin fotoğraf çekiyor oluşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bundan altı, yedi yıl öncesine kadar İstiklal Caddesi’nde fotoğraf makinesini gizleyerek dolaştığımı hatırlıyorum. Kiliselere ve camilere fotoğraf makinenizle giremezdiniz.  Saklardınız. Şimdi herkes fotoğrafçı, bu da iyi bir şey. Çağımızı belgeliyoruz, bir şekilde dijital olarak yazıyoruz. Elbette fotoğraf çekmek herkesi fotoğrafçı ve fotoğraf sanatçısı yapmıyor. Fotoğraf sanatçısının söylediği bir şey olmalı. Sizin bir manzara gördüğünüzde onu fotoğraflamanız sizi fotoğrafçı yapmaz. Sadece manzaranın farkına varmış olursunuz. İçine bir şey katmadıktan sonra bu yaratılan güzelliği fark etmekten öteye gitmiyor. Fotoğraf sanatçısı ona felsefe ve zemin katmalı. Fotoğrafçılar kendilerini artık her zamankinden daha çok zorlamalılar. Fotoğrafçılık öyle bir saplantı ki gittiğiniz yerde her şeyi fotoğraf olarak görüyorsunuz sonra da bulunduğunuz ortamdan zevk alamıyorsunuz. Anı yaşayamıyorsunuz. Kanınıza bu iş bir kez işledi mi eziyet. Çekemeyince huzursuz oluyorsunuz.

Bu haber toplam 2030 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 151. Sayısı

Adres Kıbrıs 151. Sayısı