1. YAZARLAR

  2. Mehmet Çağlar

  3. DÜŞÜNCEYİ PAYLAŞIN Kİ BİR BİRLİKTELİK ÇIKSIN...
Mehmet Çağlar

Mehmet Çağlar

DÜŞÜNCEYİ PAYLAŞIN Kİ BİR BİRLİKTELİK ÇIKSIN...

A+A-

Önemli iki hatırlatma yapmak istiyorum bugünkü yazımda:

 BİRİNCİ HATIRLATMA, 
Kıbrıslı Rumların uzlaşmaz olanlarına:
"Kıbrıs, Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının ortak evidir. Bu iki toplumun arasındaki ilişkiler azınlık-çoğunluk ilişkisi değil, Kıbrıs devletinin iki toplumu arasındaki ilişkilerdir... "
(12 Temmuz 1990 BM Güvenlik Konseyi’ne rapor sunan Genel Sekreter Perez de Cuellar).

Güney Kıbrıs'ın, AB üyeliğiyle Türkiye’yi kontrol edebileceği, dolayısıya Kıbrıs Türk halkını da  avucunun içine alacağını amaçlayan mantık, eğri oturup doğru konuşalım:
Kıbrıslı Türkleri eşit halk olmaktan alarak azınlık halinde tutma mantığıdır.
Barış, "ötekinin" ayrımcılığı formüle edilerek kurgulanamaz...
Anastasiadis ile birlikte bu mantık değişmelidir...
Özgür bir ülke olmayı başarabilmek için, önce her türlü düzmece formlardan arınmış olmak,
eşitlik ve adalet lâzımdır!

 İKİNCİ HATIRLATMA da,
KıbrıslıTürklerin uzlaşmaz olanlarına:
KKTC' nin Kuruluş Bildirgesi’nde tüm dünyaya ilân edilen siyasi hedef de bu ilan edilen devletin kuruluşunun federal çözüme engel olmadığı, aksine federal çözümün eşit tarafı olmak için olduğudur.

 Bizim "yerli sağ" bir ezelden beridir çok da anlam taşımayan süreçlere inanmaya alışıktır.
Yalancı bir geçerlilik sağlayan anlatımlara, çıkarları gereği sıkı sıkıya bağlıdırlar...
Bunların en görkemlisi "KKTC Forever" fikridir.
Sorsan, "nüfus mübadelesi oldu" derler...
Nüfus mübadelesine tabi tutulanlar "mağdur" olmaz, "mübadil" olur , derler...
Kıbrıs sorunu bir "paylaşım sorunu" idi, o sorun artık bitti, derler...
Böylelikle rejimi temellendirip, var olan fiili durumu izah etmeye çalışırlar...

 Bu sözler ganimet sisteminin esasını ortaya koyar!
Rumlar, "Rum malları" üzerinde hukuki haklarını koruyorlar ama, Kıbrıslı Türk uzlaşmaz kesimlere göre ganimet, savaşı kazananın hakkıdır...
Neymiş efendim?! Kuzey'deki devlet, kendi güvenlik marjı doğrultusunda, birçok medeni hukuk ilkelerini geçersiz hale getirmiş-miş... 

İşte bu maddi kazanımların peşinden gitme eğilimi, aslında KKTC rejimini, siyasetin de üzerinde bir konuma yükseltmiştir...
Belki de bu yüzdendir ki, bu kesimlerin istediği gibi KKTC hiçbir zaman bir ulus-devlet olamamıştır...
Çünkü gerçekte, bu kesimlerin taleplerinin bir çoğu siyasal nitelik taşımıyordu ki!
Senelerce kendilerine "milliyetçi" diyen bu taraf, orduyu kucaklamaları sebebiyle, gerçek güç halini almıştı.
Neticede bugün KKTC'deki "eşya rejimi" birinci sırasını korurken, 
bir insan olarak insan ise, ölmüştür...

SAMİMİYET VARSA 
ARTIK ÇÖZÜM OLUR
Şimdi artık Cenevre'deki çözüm arayışları, Annan Plânı gibi, kontraktüel, mukaveleye dayanan bir birlikteliği simgeleyen,
ve paylaşılan değerler duygusu ile de desteklenen bir netice vermelidir...

 Yoksa! Demokratik konsensüsün yerini, yine "yabancı tehlikeler" ileri sürülerek, dış tehlikeler alacaktır...

 Unutmayalım!
Barış ve savaşın aktörleri aynıdır: generaller, siyasetçiler, diplomatlar, kompradorlar ve uluslar arası şirketler...
Bu aktörler;
bir ülkenin diğerlerini egemenliği altına almak için de bir süreç başlatabilirler,
ortak bir düşünceyi paylaşmak için de...
Eğer ortak bir düşünceyi paylaşmak için gidiyorlarsa Cenevre'ye bu yıl içinde ikinci kez, 
mukaveleye dayanan bir birliktelik mutlaka çıkacak demektir.

 Çünkü artık federal çözümün zamanı gelmiştir.
Kitlesel kamuoyunu da somut bir metin üzerinde uzlaştırmak elzemdir ve şarttır...

 

 

Bu yazı toplam 1871 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar