1. YAZARLAR

  2. Gençler Yazıyor

  3. Dünce Önal: Bize Barış Gerek...
Gençler Yazıyor

Gençler Yazıyor

Dünce Önal: Bize Barış Gerek...

A+A-

DÜNCE ÖNAL
onaldunce@outlook.com


Geçtiğimiz hafta Cuma günü Lefkoşa’da, ara bölgede, bizi birbirimizden ayıran dikenli tellerin arasında Kıbrıslı gençler bir araya geldik ve toplumlar arası bir kucaklaşmanın temellerini birlikte attık. Kuzey ve Güney’den toplam beş gençlik örgütün bir araya gelerek kurduğu platformda yer alan parti gençlik örgütleri ise CTP Gençlik Örgütü, TDP Gençlik ve güneyden NEDİSY. Daha önce hiç denenmemiş bir formülle, iki toplumdan hem partili hem de partisiz farklı kesimlerden gençlerin barışı örgütlemek için en geniş altyapıyı hazırlamak için kurduğu platformun adını ise #CyweCAN koyduk; yani “#YAPABİLİRİZ KIBRIS!”.

“Şu anda ülkemizin çağdaş tarihinin en karanlık dönemlerinin birinde yaşıyoruz. Bizim gençler olarak görevimiz, toplumlarımızın önceliklerini yeniden tanımlamak, fakat daha da önemlisi genç neslin önceliklerini tekrardan değerlendirmektir.”

Bu cümlelerle başladı #CYweCAN’in kuruluş bildirgesi ve şu cümlelerle bitti: “Daha iyi bir Kıbrıs mümkün ve biz onu istiyoruz!”

Mümkün çünkü biz yapabiliriz.

Müzakereler konusunda hemen her kesimin ikircikli davrandığı şu günlerde bile kendini ve barışı bu kadar açık yüreklilikle tarif edebiliyor gençler. İki toplumlu her çaba gibi şüphesiz #CYweCAN’in de mücadele tarihimize kıymeti tarifsiz katkıları olacak.

Ama yalnız değiliz. Gene geçtiğimiz hafta birçoklarımızın gözlerini yaşartacak kadar heyecanlandırıcı bir girişime daha tanıklık ettik. Omada Kipros’un iki toplumlu video çalışmasının ikincisi yayınlandı. Daha önce Kıbrıslı Türk gençlerin Rumca barış mesajları verdiği projenin ikincisinde de Rum gençler Türkçe konuştular ortak geleceğimiz için bize seslendiler. 27 yaşındaki Christina videoyu “Siz ve biz yok! Şimdi Hepimiz!” diyerek açtı. Doğru söyledi Christina çünkü gelecek gençlerin ve şimdi geleceğe hiç olmadığımız kadar daha yakınız.

Gençlerin derdi ortak ve tek: Gelecek. Sınırın iki tarafında da gençlerin yüzünde hep aynı ifade. Geleceksizlik ve tedirginliğin vücut bulmuş hali gibi Kıbrıslı gençler. Gençler mutlaka bir çözüm ve barış istiyor, hem de geçmiş kuşakların bütün tereddütlerine rağmen. Gençlerin dilinde ne mülkiyet ne kimin kaç tane askeri olacağı ne de kimin kaç çocuk yapacağı var. Durumu şu şekilde özetlemek mümkün sanırım; “Dikenli teller”den başka kaybedecek bir şeyimiz kalmadı.

Kalmadı çünkü mevcut sistemler her iki toplum için de sürdürülebilir değildir. Sürdürülebilir olmamasının sebebi tek başına KKTC’nin kötü yönetilmesi ya da Rumların AB’ye girdikten sonra yanlış bir ekonomi politika izlemesi değil. Sebep bu küçük ve güzel adanın gerçek potansiyelinin 40 yılı aşkın süredir uluslararası bir belirsizliğe ipoteklenmiş olmasıdır ve bu ipoteğin de vadesi geçeli çok oldu. Nasıl ki bir ipoteğin vadesi dolduğunda banka ipotekli mülkü haczeder; burada banka ırkçılık ve milliyetçilik, haczedilen ise bizim geleceğimiz.

Zaten “Hayır”cı odakların bu denli panik yapmasındaki sebep de bu. Müzakerelerin ciddiyete bindiği Eylül ayından beri dolaylı ve dolaysız yollarla özellikle Kıbrıs Türk toplumu içerisinde çözüme yönelik olarak ciddi bir algı ve panik operasyonu örgütleniyor. Onlar da Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Sorunu’nda bir çözüme bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğunu biliyorlar. Bir taraftan yüzeysel ve acelece hazırlanmış anket verileri toplumsal bir gerçekmişçesine servis edilirken öteki taraftan da içinde bulunduğumuz süreçte çözüm olmasının bizlere gerek ekonomik gerekse siyasi düzeyde ne denli büyük zararlar vereceği yönünde bilimsellikten uzak tevatürlerle toplum olası bir çözümden psikolojik olarak uzaklaştırmaya çalışılıyor.

Şimdiden köy köy dolaşmaya başladılar. Bu gidişle daha da çok dolaşırlar, dolaşsınlar. Kıbrıs Türk toplumu bunlara cevabı 2004’de verdi 2016’da da verecek. Hem de bu sefer her iki toplumda.

Bugün çözümün önündeki en büyük engel ne müzakere ne garantörler ne de mülkiyet. En büyük engel umutsuzluk. Kimisi gerçekten umutsuz, yani hevesinin kursağında kalmasından bıkmış. Fazla nazdan usanmış âşık gibi. Onlara söyleyecek sözümüz yok. Onlar zaten sevdiklerinin yüzünü tekrardan bir görseler içleri yeniden kıpır kıpır edecek. 

Ama bir de “arabeskçiler” var. Bunlar umutsuzluktan prim yapmaya çalışanlar. Bunlar her dönemin popülerine oynayanlar. Bu dönem de umutsuzluğa oynuyorlar. Arabesk gibi tam da. Sanki sevdiğine seslenir gibi yapıp aslında küfreder ya arabesk hani aşkına. Ya da kaderine isyan edermiş gibi yapıp aslında boyun eğer. Yani acıyı çözmeden acıdan nemalanmak. Bunlarınki de o hesap. Çözümsüzlüğe isyan edermiş gibi yapıp umutsuzluk üstünden prim yapmak. Bugünlerde bizdeki “Evet”çi sessizliğin sebebi kısacası bu. Şimdi topluma umut ve barış aşılamaya çalışanlarla dalga geçiyorlar güya arabeskçiler. Sorun değil. Yarın rüzgâr dönecek, rüzgârla birlikte onlar da dönecek. Hep dönerler zaten. Taş üstüne taş koymaya gelmezler ama duvarların üstüne çıkıp yüzlerini göstermeye bayılırlar.

İlk taşları kim koyacak o zaman? Gençler. Türküyle Rumuyla, örgütlüsü örgütsüzü, hem de sağcısı solcusu; gelecek isteyen, barış isteyen, çözüm isteyen, Birleşik Kıbrıs isteyen bütün gençler bir araya gelip ilk taşları koyacak ve koyuyor. Öyle bir ev yapacak ki gençler bu yuva bir daha yıkılmayacak. Bu evin taşları Barış olacak, gelecek olacak, umut olacak, emek olacak, mücadele ve inanç olacak. Bu evi “biz” yapacağımıza göre
Demek ki bize;
Barış gerek,
Gelecek gerek,
Umut gerek,
Emek gerek,
Mücadele gerek,
Bize inanmak gerek...

 

Bu yazı toplam 2811 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar