1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Dostlarımızın sessizliği
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Dostlarımızın sessizliği

A+A-

Korkunun ecele faydası olmazmış, olmadı da zaten!

‘Gidilecek köyün’ yolları aslında çoktan açıkça göründüğü halde, bir umut ‘belki anketler de biz de yanılıyoruz’ diyerek beklediğimiz bu önemli seçimde, Birleşik Krallık seçim sandığından, o en çok korkulan şey çıktı:

Boris Johnson liderliğinde, çok güçlü bir Muhafazakar Parti iktidarı ve böylelikle de çok kuvvetle muhtemel, Ocak sonu AB’den ayrılma haritası!

Muhafazakarlar’ın, 2017 seçimine göre oy oranlarını sadece %1 artırmış olmalarına rağmen, parlamentodaki temsiliyetlerini geçen seçime göre 46, son aritmetiğe göre ise tam 66 milletvekili yukarıya çekmeleri, parti için tarihi bir zaferken, İşçi Partisi’nin, 2017 sonucuyla 2019 sonucu arasında 59 milletvekillik bir kayıp yaşaması da, onlar için tarihi bir hezimettir.

Açık ve güçlü bir biçimde AB yanlısı saf belirleyen liberaller oy oranlarını bir buçuk katına çıkarırken, aynı şekilde çok istikrarlı bir şekilde AB yanlısı politika izleyen SNP (Scottish National Party) ise İskoçya’da büyük bir başarıya imza atıp, 35 milletvekilinden 48 milletvekiline ulaştı ki bu 59 sandalyeli İskoç temsiliyetinin, %81’ine denk.

Peki şimdi , kısa vadede ülkeyi neler bekliyor?

Öncelikle, yukarıda da belirttiğim gibi, büyük ihtimalle 31 Ocak 2020’de Avrupa Birliği’ne veda edilecek.

Başbakan Boris Johnson sonuçların belli olmasının ardından hemen, ‘ikinci referandum tehdidinden nihayet kurtulduk, amalar, eğerler ve belkiler olmaksızın, 31 Ocak’ta Brexit’i gerçekleştireceğiz’ açıklamasında bulundu.

Jeremy Corbyn ise yeni yılla birlikte İşçi Partisi liderliğini bırakacağını duyurdu.

İskoçya’da, yeni bir bağımsızlık referandumu için sesler çok yakında yeniden yükselecektir çünkü SNP, İskoçya’nın, 2016 referandumundaki güçlü ‘hayır’ oyuna rağmen (%62)  AB’nin dışına sürüklenmesini istemiyor.

Kuzey İrlanda’da da durum başlı başına bir soru işareti.

Brexit oylamasında %55’lik bir oranla ‘hayır’ diyen Kuzey İrlandalılar, AB ile varılan Brexit Anlaşması sonucu ana kara ile arasına fiili bir sınır girmesi ile karşı karşıya.

Bu konu, Kuzey İrlandalılar için ‘hayati’ önem taşıyor çünkü İrlanda ile Kuzey İrlanda’yı birbirinden ayıran Good Friday Antlaşması, bu yolla tehlikeye giriyor.

Brexit Partisi lideri Nigel Farage, bu seçimde parlamentoya milletvekili sokamamış olabilir, ancak bu, bu ırkçı cenahın varlığının,  bir tehlike olmaktan çıktığı anlamına gelmiyor.

Parlamentoya girememelerinin bir nedeni, dar bölge seçim sistemi, diğer bir nedeni ise muhtemelen bir pazarlık sonucunda, Farage’ın uyguladığı seçim taktiği.

Farage, Muhafazakar Parti’nin adaylarının güçlü olduğu hiçbir seçim bölgesinde aday çıkarmayarak, onlara doğrudan bir yardım eli uzattı fakat Brexit Partisi’nin geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aldığı oy oranı, bu ‘ırkçı’ altyapının orada durduğunun önemli bir göstergesi.

Bu çok kısa vadeli projeksiyonların orta ve uzun vadede ülkeye nasıl etkileri olacağını, bekleyip göreceğiz.

Ancak başa dönüp de resme bir kez daha yukarıdan bakmaya çalıştığımızda, bu sonucun, önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, esasen Muhafazakar Parti’nin bir başarısı olmaktan çok, İşçi Partisi’nin başarısızlığı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu sonuç, başta Jeremy Corbyn olmak üzere, İşçi Partisi yönetiminin, halkın sesine kulak tıkayan, halkın 2016 yılından bu yana gerek sokaklarda, gerekse sandıklarda ‘söylediklerini’ görmezden gelen tavrının, ülkenin geleceğine koyduğu ipotek bedelidir.

Corbyn, seçime giderken, sol değerlere büyük bir güçle sarılmış olabilir…

Corbyn, seçime giderken, işçi sınıfının haklarını dikkate alan, sermaye sınıfının çıkarlarına değil, emekçinin çıkarlarına hizmet edecek olan, özelleştirmeyi değil, tam aksine kamulaştırmayı vadeden, çok değerli politik hedeflerle yola çıkmış olabilir…

Ancak bu seçim, bu yukarıdakilerin değil, Brexit politikalarının sınanacağı bir seçim olacak demiştik ve öyle oldu.

AB üyeliği konusunda ‘ne şiş yansın ne kebap’ mantığıyla, rengini sürekli halktan saklayan, diğer tüm partilerin aksine, AB konusunda taraf belirlemeyen İşçi Partisi, bu sinizmi, 60 milletvekili kaybıyla ödemekle kalmadı, halkın, yıllardır büyük bir mücadele vererek kazanmaya çalıştığı ikinci referandum hakkını da elinden aldı.

Tarih Brexit’I, sadece Cameron’la, May’le ve Johnson’la anmayacak, tarih Brexit’I, ne yazık ki Corbyn’le de anacak.

Martin Luther King’in dediği gibi;

‘Öyle bir zaman gelir ki, sessizlik en büyük ihanete dönüşür. Büyük önem arz eden meselelerde sessizliğe bürünmeye başladığımız an, hayatlarımızın sona ermeye başladığı an olur ve sonunda, düşmanlarımızın sözlerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlarız’!

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 2009 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar