1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Dört yaşındaki küçük “kayıp” Hamit Hilmi, 18 Şubat’ta toprağa verilecek
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Dört yaşındaki küçük “kayıp” Hamit Hilmi, 18 Şubat’ta toprağa verilecek

A+A-

Tekke Bahçesi’nde Kayıplar Komitesi tarafından yürütülen kazılarda, defnedilmiş olduğu mezarı bulunan dört yaşındaki küçük “kayıp” Hamit Hilmi, 18 Şubat 2019 tarihinde Tekke Bahçesi’nde toprağa verilecek… Hamit Hilmi’nin babası Hilmi Hamit de Küçük Kaymaklı “kayıpları”ndan ve onun gömü yeri hala bulunamadı… Küçük Hamit Hilmi, Nisan 1959 doğumluydu… Ocak 1964’te aramızdan ayrıldığı zaman henüz dört yaşındaydı…

Konuyla ilgili olarak Sevgi Alibaba’yla bundan 11 yıl önce Eylül 2008’de yaptığımız ve bu sayfalarda yayımladığımız röportajda bize dramatik yaşam öyküsünü, henüz yeni kurulmuş Kızılay hastanesinde difteriden ötürü vefat eden küçük kardeşi Hamit Hilmi’yi, “kayıp” babası Hilmi Hamit’i anlatmıştı…

Babası “kayıp” edildiği zaman, küçük kardeşi öldüğü ve Tekke Bahçesi’ne gömüldüğü zaman Sevgi Alibaba henüz altı yaşında idi… Aradan 55 yıl geçtikten sonra, küçük kardeşi Hamit Hilmi’nin kalıntıları Tekke Bahçesi kazılarında bulunuyor ancak 55 yıldır beklemekte olduğu sevgili babacığı Hilmi Hamit, hala “kayıp”…

Hamit Hilmi, henüz dört yaşındaydı ve dizanteri olmuştu ama doktorlar onun ağır bir grip geçirdiğini zannetmişti – Kızılay Hastanesi’nde ölen ilk Kıbrıslıtürk çocuk, küçük Hamit olacaktı… Babası Hilmi Hamit, onu kendi elleriyle Tekke Bahçesi’ne defnedecekti ve mezar taşına da “Kızılay çocuk H. H.” yazacaktı… Yani “Kızılay’da ölen çocuk, Hamit Hilmi burada yatıyor” manasında… Ancak zamanla bu mezar da “kayıp” olacaktı – nasıl “kayıp” olacaktı? Tekke Bahçesi’nde çeşitli “düzenlemeler” yapılırken, mezarın üstüne yazılmış olan “Kızılay çocuk H.H.” ibaresi yitip gidecek ve yalnızca “Çocuk” yazılı birkaç mezar kalacaktı orada… Tekke Bahçesi’ndeki Kayıplar Komitesi kazılarında işte bu “Çocuk” yazılı mezarlardan birinde dört yaşındaki Hamit Hilmi’nin kalıntıları bulunacaktı.. Ve DNA testleri sonucunda kimliği belirlenecekti…

Hilmi Hamit ise hala “kayıp”…

Küçük Sevgi’ye ilaçlarını hiç ulaştıramadı Hilmi Hamit çünkü Hamit Mandrez ile Lefkoşa arasında, Kaymaklı’nın “baypas” yolunda giderken, bazı Kıbrıslırumlar tarafından durdurulup motorundan indirilecek, alınıp götürülecekti…

Anlatılanlara göre mavi bir Austin ya da Morris arabanın arka koltuğunda Kızılbaş yönüne bazı Kıbrıslırumlar tarafından götürülürken görülmüş en son…

Daha sonra İngiliz askerleri, onun motorcuğunu yol kenarında bulmuşlar… Ailesini arayıp bulmuşlar, bunu söylemişler…

2008 yılında yaptığımız röportajda, Sevgi Alibaba, Küçük Kaymaklı’dan kaçarak Hamitköy’e sığındıktan sonra ve göçmenlik yaşamları başladıktan sonra kardeşlerinin hastalandığını ve sonrasını şöyle anlatmıştı:

“SORU: Hamitköy’deydiniz, babanız da Hamitköy’deydi...

SEVGİ ALİBABA: Biz Hamitköy’deydik, Kaymaklı bitti zaten…

 

SORU: Sonra erkek kardeşiniz hasta oldu, difteri oldu...

SEVGİ ALİBABA: Önce aslında büyük kızkardeşimin, Behice’nin bademcikleri inerdi hep. Onu Hamitköy’ün üst kısmında, yukarıya çıkarıyor babam – yukarı dediğim mücahitlerin kurduğu mücahit evi diyelim – orada sağlık ocağı gibi bir yer var, doktor var. Kızkardeşimi gösteriyor babam, ona antibiyotik veriyorlar. Babam zaten hem sağlık ocağına, hem kızkardeşime ilaç almak üzere gidiyor Hamitköy’ün dışına...

Yani diyeceğim, ablam için daha önce ilaç almaya gitti babam. Ve Kaymaklı’nın içinden geçip gidiyor. Yani alıştı demek isterim. Sonra Hamit’imiz hasta olunca... Ablamın da bademciklerinin inmesinden ötürü, Hamitköy’deki doktor Hamit’in de bademcikleri indi sanıp ilacı başlatıyor fakat çocuk iyileşmeyince, babam onu alıp Dr. Küçük’ün evine götürüyor. Kardeşim orada yatıyor birkaç gün – zaten daha Kızılay Hastanesi açılmadı. Ondan sonra Kızılay Hastanesi açılıyor ve oradan babam çocuğumuzu, herhalde Dr. Küçük’ün de tavsiyesiyle  Kızılay Hastanesi’ne götürüyor. Orada ölen ilk çocuk bizim çocuğumuz oluyor. Ve düşünün ki babam onu kendi elleriyle mezarlığa götürüyor ve gömüyor.

Tekke Bahçesi’nde ona yer gösteriyorlar ve gömüyor. Onu oraya yönlendiriyorlar. “Üstüne Kızılay çocuk yaz ki Kızılay’dan gelen ilk çocuk olduğu belli olsun” demişler. O da “Kızılay Çocuk, H.H.” yazmış. Yani Hamit Hilmi. Sonra hemen akabinde ben hasta oluyorum – bu defa babam bildiği için kardeşimden, hemen götürüyor hastaneye. Bu yönde hayatta kalma şansı yakalıyorum.

O günü hatırlıyorum. Motorun üstünde ben ara yerdeyim, annem arkasında. Yine sabahlığıyla, düşünün, kaç gün geçti aradan... Çıkıyoruz oraya ve öykümde de anlattığım gibi olayı yaşıyoruz – orada (ölmüş olan) çocuğumuzun ayakkabılarını görüyor, çığlıklar atıyor...

 

SORU: (Kardeşinizin vefat etmiş olduğu Kızılay Hastanesi’ndeki) aynı odaya koyuyorlar sizi...

SEVGİ ALİBABA: Aynı oda. İnsanlar tabii ne bilecek, çocuk koğuşu, yatak boş, oraya giriyoruz... Hiç unutmam o ayakkabıları...

Velhasıl annemle o olayı yaşıyoruz orada. Yalnız kaldım orada ama hemşire Sevgi abla vardı orada. Zaten o hemşirenin ismidir benim ismim. Babamın arkadaşı vardı, onun kardeşi galiba. Hep dermiş “Hilmi abi, benim ismimi koy kızına!” Ve benim ismim ondanmış! Tevfik abinin kızkardeşi, Sevgi abla... Babam geliyor, yazdığım gibi önce kukulletasını uzatıyor! Onu hatırlarım. O kukuletta epey zaman Göçmenköy’deki evde merdiven altındaydı... Ama göçmenlik, sonra bulamadık o kukulletayı...

Kaymaklı’daki evdeki yıkıntıdan aldığımız bir iki takım elbisesi var babamın – onlar saklanmıştır, halen durur Kızılbaş’taki evde...

Sonra hastaneden çıkıyoruz, teyzemlerin oğlu var, annemler onu besledi – bizde kalıyor. Erdoğan abim... Bu arada biz Hamitköy’de Ahmet amcamın zahire ambarında kalıyoruz. Onlar merdivenden yukarıya çıkıyorlar, biz aşağıda kalıyoruz. Onların kızı vardı Siddiga abla, nişanlısı Vural abi o senelerde. Onlar çok iyi insanlar... Vural abi bana “R” harfini söylemeyi alıştırıyor!

Hastaneden çıkıp bu ambara gidiyoruz ama bu arada evden geçiyoruz, o yıkıntının içinden bebeğimi buluyorum. Çok iyi hatırlıyorum, Erdoğan abimle babamın ara yerinde oturuyorum motorda, bebeğimi sıkı sıkı tutuyorum. Bez bir bebekti bu, saçları yün... Kucağımda böyle tuttuğumu hatırlarım... Hamitköy’ün eskiden yolları yoktu – öykümde de yazdığım gibi, hafif yokuş çıkıyoruz, Pembe abla anneme sesleniyor, “Nezihe abla, koş, kızın geldi!” diyor. Annem “Kızım geldi ama oğlum gelmedi” diyor... Yani... En zayıf anlarımdır bunlar – 50 yaşında olduk, hala duygularımızı tutamıyoruz. Ona şaşarım.

 

SORU: O gün, yani babanızın “kayıp” olduğu gün, babanızı Osman Efe gönderdiydi dediniz bana Lefkoşa’ya, ilaç almaya...

SEVGİ ALİBABA: Annem öyle diyor. Annem diyor ki “Osman Efe yolladı...” Hem Sağlık Ocağı’na, hem ablama, bize ilaç almak üzere...

Ve anneme demiş ki o gün, “Kurufasulye pişir...”

Annem kurufasulyeyi pişirdi – ve netice babam gidiyor, dönmüyor…”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler… Sevgül Uludağ – Eylül 2008)

 


 

***  Okurlarımızın ve gazetemizin çabaları ve ısrarlarıyla “kazı listesi”ne alınan ve Kayıplar Komitesi tarafından kazılan Abohor’un eski çöp alanında bulunan beş “kayıp” şahıstan dördüncüsünün de kimliği belirlendi…

 

 

Değirmenlik’ten Abohor’a…

 

f1-005.gif

 

Gazetemizin yıllarca devam eden ısrarlı çabaları  ve okurlarımızın çok değerli yardımları sonucunda Abohor’un eski çöp alanında Kayıplar Komitesi’nin yürüttüğü kazılarda kalıntıları bulunan beş Kıbrıslırum “kayıp”, DNA testleriyle kimliklendirilerek ailelerine dönüş süreci başladı.

Bu beş “kayıp” Kıbrıslırum’dan dördüncüsünün de kimliği belirlenerek ailesine iade süreci başladı ve defin için hazırlıklara girişildi.

Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Ofisi’nden edindiğimiz bilgilere göre, Abohor’un (Epikho-Cihangir) çöp alanında kalıntıları bulunan Kamboslu Antoni Haralambus Antoniu, Vonili Lambros Demetrios Demetriu, Frenaroslu Theodoros Mihail Tsomalluris’in yanısıra dördüncü “kayıp” şahıs ise Değirmenlik’ten (Kitrea-Cirga) Panayiotis Andreas Mayias oldu. 1954 yılında Değirmenlik’te (Kitrea) dünyaya gelen Panayiotis Andreas Mayias bekardı ve Voni’de Frosso Dimu’nun evinden bazı Kıbrıslıtürkler tarafından alınarak “kayıp” edilmişti 15 Ağustos 1974’te… Değirmenlik’te seferi olarak görev yapmaktaydı. Vonili Frosso Dimu’nun evinden alınan 45 kişilik Kıbrıslırum arasındaydı… Bunların 35’i asker, 10’u ise sivil Kıbrıslırumlar’dan oluşmaktaydı. Frosso Dimu’nun evinde esir alındıktan sonra Voni’den çıkarılarak Beyköy-Abohor yöresinde öldürülmüşler, silahlar tutukluk yapınca bazıları kaçmaya çalışmış, bunların peşine düşülerek onlar da öldürülmüştü. Abohor’un eski çöp alanında bulunan beş “kayıp” Kıbrıslırum’dan üçü Frosso Dimu’nun evinden alınarak “kayıp” edilen grup içerisindeydi – yani infaz alanından kaçmaya çalışan ve peşlerine düşülenler arasında oldukları anlaşılıyor…

Abohor eski çöp alanında kalıntıları bulunan Panayiotis Andreas Mayias için 17 Şubat 2019 Pazar günü Tseri’de cenaze töreni düzenlenecek ve toprağa verilecek.

Panayiotis Andreas Mayias’ın ailesinin acısını paylaşıyoruz… Okurlarımıza da bize bu alanı yıllar önce göstererek ısrarla ve inatla burasının kazılması için çabalarını sürdürmüş oldukları için, Kayıplar Komitesi’ne de bu alanda kazı yürüttükleri için çok teşekkür ediyoruz.

Yine Abohor’un eski çöp alanında kalıntıları bulunan Lambros Dimitriu için ise Lefkoşa’da göçmen bölgesi Antupolis’te 16 Şubat 2019’da saat 11.00’de cenaze töreni yapılacak.

Yine aynı alanda kalıntıları bulunan Kamboslu Antoni Haralambus Antoniu için ise 3 Mart 2019 Pazar günü saat 11.00’de Kambos’ta ailesi tarafından cenaze töreni düzenlenecek…

Bu yazı toplam 2965 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar