1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Dohni’den iki yakın arkadaş: Akile ve Effie… Ve ardından gelen trajedi…(7)
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Dohni’den iki yakın arkadaş: Akile ve Effie… Ve ardından gelen trajedi…(7)

A+A-

Dohni’den bir Kıbrıslıtürk ve bir Kıbrıslırum ailenin geçmişten gelen yakın dostluğu, yıllara meydan okudu… 

 

Selda Hoca Özdeğirmenci,  babası Ertem Bekir’i 1974’te EOKA-B’cilerin Dohni katliamında kaybettiğinde henüz sekizbuçuk aylık bir bebekti…

Bir yıl sonra ikiz kardeşlerinden Bekir’i, bir sonraki yıl da yani 1976’da sevgili annesi Akile’yi kaybedecekti… Ona ve ikiz kardeşlerinden Şevket’e, teyzeleri Rahme hanım sahip çıkacak ve kendisi de bir “kayıp” yakını, dört çocuk annesi bir kadın olarak, kızkardeşi Akile’nin evlatçıkları, ikibuçuk yaşındaki Selda ve dört-beş yaşlarındaki Şevket’i kendi evladı gibi büyütmeye girişecekti…

Selda Hoca Özdeğirmenci’yle ailesinin yaşamış olduğu bu korkunç trajediye ilişkin röportajımızın devamı şöyle:

SORU: Rahme teyzenizin çocukları daha büyüktü sizden, yoksa?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Tabii… En küçüğü İbrahim abimdir, o 1968 doğumludur. Ablam en büyükleridir, Savaş abim ortanca çocuktur, Erdinç abim daha küçüktür ama Savaş abim 21 yaşlarında İngiltere’ye evlendi gitti, yani Erdinç abim böyle hep evin reisi gibi, her şeyi yüklenen, sorumluluğu alan, abim o şekildi, hep daha olgun… Olgun olmak zorunda kaldı yani, gençliğini yaşamadan böyle ev reisliğine geçti.

SORU: İlkokula Taşkent’te gittiniz…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Tabii… İlkokulu hepimiz köyde okuduk. Taşkent’te okuduk.

SORU: Mesela o ilkokulda nasıl bir ortam vardı? Çünkü herkesin babası “kayıp”tı… Değil mi?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Şimdi ilkokulda bunu biz hiç anlamadık.
Ben kendi adıma konuşayım, dönem dönem, annemin de olmaması ama çevremdeki çocuklar da bunu bana hiç yansıtmadı.
Biz bunun acısını diyeyim veya depresyonunu, ortaokulda anladık.
Ortaokula gelince ve anneli babalı çocukları görünce, işte babası arar, işte babası öyle yaptı, babası böyle yaptı, o zaman şamar gibi yüzümüze vurdu.
Çok kötüydü aslında yani…

SORU: Siz bekler miydiniz babanızın dönmesini?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Beklerdim, öldüğünü hiç kabullenemedim açıkçası… Hep böyle… Hala böyle kalıntıları gelmesine rağmen, içimizde şimdi çok büyük bir huzur var… Çok büyük bir huzur var içimizde, gidip kalıntılarını da gördük.
Böyle olur ya, hissedersiniz, köyün girişinde, eve girmeden mutlaka böyle geçeriz oradan, ben de, abim de öyledir. Şehitlikten geçeriz eve girmeden… Babama karşı daha farklı bir yakınlığım olduğunu hissederim. Belki yaşasaydı, bilemiyorum… Hep tabii onların eksikliğini ömür boyu yaşadık. Evleneceğimizde, dünürcülüğümüzde, acı günümüzde, tatlı günümüzde…
Tabii teyzem hep yanımızda oldu… Aydınırsak, yukarıda Allah var, aydınmamak lazım… Her zaman yanımızda oldu. Evleneceğimizde, her şekilde. Sırasında, kendi çocuklarına yapmadığını bizden kesmedi yani. Onlardan kesti, bizden kesmedi. Kimsenin eskisini giydirmedi, hiçbir bayram bizi kıyafetsiz, ayakkabısız mağdur etmedi.
Ama yani bazı şeyler vardır, dolmaz, yeri dolmaz… Üzdüm sizi de, Sevgül Hanım?...

SORU: Ortaokulda fark ettiniz, gerçek bir öksüz olduğunuzu…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Onu her zaman yaşadık çünkü toplumumuzda gerçekten okumuş cahiller kadar, gerçekten cahillerimiz de çoktur. Küçüklüğümde ben hiç unutmam, yedi yaşında yaşadığım, ben ilkokuldayken yaşadığım bir olay var, bunu hiç dillendirmem, hep böyle içimdedir ama…
Ömür boyu bayramları hiç sevmedim. Bana hiçbir şey ifade etmedi. Sadece teyzem olduğu için yani, ondan sonra evlendim, kayınvalidem var, kaynatam var, bayramlarda hep buradayım, yurtdışına asla çıkmam bayramlarda… Yani maddi durumum elverse da çıkmam… Çünkü bugün vardırlar, yarın yokturlar. O eksikliği biz yıllarca yaşadık. Ve çocuklarıma da hep onu derim, neneniz, dedeniz, babaanneniz yaşadıkça, bu bayramlar hep onlarla kutlanacak… Çünkü biz bunların yokluğunu yaşadık. Çocuklarım bunu bilsin. Onları göremediler ama…

SORU: Hep Taşkent’te kaldınız…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Evet, hep teyzemin yanında kaldık. Nenemiz dedemiz de bizimle kalırdı. 1981’de dedemi, 1993’te de nenemi kaybettik.

SORU: Sen 20 yaşındaydın Afet neneni kaybettiğinizde…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Evet… Nenem için da çok zor bir süreçti…

SORU: Nenen nasıl biriydi?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Bildiğin tam Kıbrıslı, siyah çarşaflı, huysuzcuktu biraz… Ama yaşadıkları çok çok ağırdı, kızı, oğlu, eşi, torunu, çok kayıpları oldu… Ama böyle tam Kıbrıslı bir kadındı, dediğim dedik, kestiğim kestik… Teyzem ona da çok güzel baktı çünkü bir dönem kalçasını kırdı, yataklara düştü. Teyzem ona böyle çiçek gibi baktı derler ya, öyle baktı.
Şu anda baktığımızda, sırtımızı dayadığımız bir tek teyzemiz…

SORU: Babanızın Pareklişa’da, ikinci otobüste olduğunu ne zaman anladıydınız? Bilir miydiniz ki ikinci otobüstedir? Yoksa birinci otobüstekiler kazılıp bulunduktan sonra mı anladınız bunu?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Kimisi birinci otobüstedir derdi, kimisi ikinci otobüstedir derdi… Böyle bir karmaşa vardı.
Açıkçası bir de hep korkumuz vardı, işte böyle bir söylenti vardı ki babam 74’te kurtuldu, yurtdışına kaçtı… Veya babam kurtuldu, o taraftadır…
Ve hep bunu dua ettim… Yeter ki dedim olmasın…
Yeter ki ben bunu yaşamayayım, benim bu kadar ömrüm gittikten sonra, bu kadar acılar çektikten sonra, karşıma “Ben babanım” deyip gelmesin… Yani bunu istemek herhalde çok büyük bir bencilliktir benim için, bunu söyleyebilmek bencilliktir ama tabii ki herkes yaşadıklarını kendi bilir…
Kazılar başlayınca hep öyle dua ettim.
Kısmet, ikinci otobüste bulundu…
Hiç unutmam, abim beni arayıp söylediğinde, olur ya böyle, sanki üzerimden bir yük kalkar, o acıyla birlikte onu yaşadım.
Hiç unutmam o günü…
Gömülecekleri günün gecesini hiç unutmam…

SORU: Laboratuvara, babanızdan geride kalanları görmeye gitti miydiniz?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Gittim… Sarıldım… Öptüm… Kokladım… Ama düşündüğümde hiç o anı yoktur, sadece duvardaki resmidir gözümün önünde. İlk “Gitme” dediler, sağlık sorunlarından dolayı da bizimkiler götürmek istemedi beni. Ama iyi ki gitmişim.

SORU: Veda ettiniz babanıza…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Veda etmişim… Kalıntı da olsa, en azından benim bir babam varmıştı gerçekten, leylekler getirmemiş misali…
Kötüydü, çok kötü günlerdi ama huzuru bulduk mu? Bulduk.
Ben daha önce her güneye geçtiğimde, her baktığım yolda, dağda, acaba orada mı, burada mı, o soru hep kafamdaydı.
En azından bilirim, şimdi bir mezarı var, torunları gider, oğlu gider, gelini gider, damadı gider yani… Yanımızda artık Sevgül hanım…

SORU: Sürekli gidersiniz herhalde…
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ
: Tabii ki, saati yok bizim için. Gece da, eşime “Hade gidiyoruz” derim, “Hade” der, götürür… Sabah olur, işe gitmeden gitmek isterim, giderim… Biz hala Taşkent’teyiz, evimize da çok yakındır. Muhakkak, devamlı ziyaretine gideriz. Babam geldikten sonra şunu hissetmeye başladım: Sanki annemi ihmal ederim gibi. Şimdi o Lefkoşa’da gömülüydü, ona da gideriz. Şimdi yeni işyerine taşındıktan sonra, o da uyar bana, şimdi ona da haftada üç, dört defa muhakkak geçerim, o da kendini yalnız hissetmesin, biz onu unutmuşuz gibi hissetmesin… Halbuki ne hissedebilir ki? Ama öyle geliyor insana… Bu şekilde hayatımızı devam ettirmeye çalışırız…

SORU: Anneniz Akile hanımın, Effie’yle dostluğundan ne zaman haberiniz olduydu? Hep anlatılır mıydı evde?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Yani teyzem anlatırdı… “Komşularımız vardı, onlar da Avustralya’ya gittiler, çok güzel ilişkilerimiz vardı, nenenle beraber ekmek yoğurur, her şeyi yaparlardı… Hep birlikteydik” diye hep böyle konuşulurdu.
Bu yaz değil, bir evvelki sene, Yıldan Sedef Gülakdeniz abla köye, Dohni’ye gittiydi… İşte resimleri verdiler Yıldan ablaya, annemle Effie’nin resmi, Afet nenemle Effie’nin annesinin resmi… Telefon numarası verdi, bir şekilde görüştürdük teyzemi…
Davet ettik bizim tarafa, gelmek istediler ama bilmiyorum, korktular mı artık, bilemem onların düşüncelerini.
“Siz gelin” dedi.
Eşimle konuştuk, anlaştık, Hala Sultan Tekkesi’nde buluşturacayık diye. Gittik… Telefonu evde unuttuk!
Ama telefon numarasını, yaşlılar böyle cüzdancıklarında tutar ya, onu tutardı teyzem. Orada görevli polisler vardı, teyzemin de Rumcası iyidir. Onların yanına gitti teyzem, rica etti, işte dedi ki “Böyle böyle buluşacağız ama telefonu evde unuttuk…”
Hemen aradılar, geldi, hiç unutmam o sarılmalarını, eşi hep kameraya çekti bunları… Effie’yle teyzem buluştu yani, evlerine alıp götürdüler bizi, evlerine gittik. Yemek falan yedik. Bizleri görünce çok ağladı…

SORU: Evleri neredeydi? Dohni’de miydi?
SELDA HOCA ÖZDEĞİRMENCİ:
Yok, Larnaka’da. Dohni’ye onlar da eskisi kadar sık gitmediğini söyledi. Avustralya’dan gelip Larnaka’da ev aldılar, eski liman yolunda kalıyorlardı. Oraya gittik. Bu yaz sanırsam tekrar gelecekler…
Eşim devamlı yazışır onun kocasıyla falan. Gelirlerse, kısmetse teyzem yanımızdaysa, gene muhakkak görüştüreceğiz kendilerini… Çünkü teyzem çok mutlu oldu o gün, o kadar çok konuşulacak konular buldular ki ikisi ortak geçmişle ilgili, Teyzeme onlarla ilgili bayağı resimleri gösterdi, Avustralya’daki ailesiyle ilgili resimler de gösterdi. Ondan sonra, bu olaydan sonra, Avustralya’da yaşayan Dohnili Türkler vardı ki teyzemin yaşıtlarıydı, bir iki yeğenimiz de gene bu aileyle görüşmeye başladı.
Yani bu olay vesile oldu, teyzemin görüşmesi, adreslerini istedi, teyzem telefon numarası da verdi… Çünkü orada görüşemedilerdi, küçük gittilerdi, herkes farklı yerdeydi. Tekrar iletişime geçirmiş oldu kendilerini. Bundan bir ay önce, birbuçuk ay önce, teyzemi aradıydı yengem, Çeşmi yengem ve “Rahme bilin kimdeydim?” dedi ve söyledi görüştüklerini, tekrar görüştüklerini Rahme teyzeme…

gf-001.jpg

DEVAM EDECEK

 

 

Bu yazı toplam 1674 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar