1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Devletin sığınma politikası geliştirmesi şart”
“Devletin sığınma politikası geliştirmesi şart”

“Devletin sığınma politikası geliştirmesi şart”

SOS Çocuk Köyü Derneği- Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi Proje Koordinatörü Burcu Mahmutoğlu, YENİDÜZEN’e konuştu:

A+A-

“Hükümetin resmi bir sığınma politikası olmamasına rağmen durumu iyileştirmek için genelgeler hazırlaması umut vericidir. Başbakanlığın bu konuda ciddi bir desteği oldu ve cezalandırmama ilkesi genelge yayınlanmamış olmasına rağmen şuanda uygulanıyor. Uygulanması henüz daha kalacak bir yerleri olmadığı için biraz sıkıntılı. Uygulama demek, insanları geldikleri yere doğrudan geri göndermektir. Onun için çok acil bir şekilde kalıcı bir sığınma politikası geliştirilmesi lazım”

“Kıbrıs’ın kuzeyinde şuanda 100’e yakın mülteci bulunuyor. 100’e yakın diyorum çünkü bunların içerisinde daha önceden ‘koruma belgesi’ alınıp da ulaşılamayanlar da var, başvuru yapıp başvurusunun sonucunu bekleyenler de var. Burada iken çocukları doğmuş, çocukları koruma altına girmiş olanlar da var. Mültecilerin 4’te 1’i çocuk, geriye kalanın 4’te 3’ü yetişkindir. ‘Vatansız olanlar’ var, Afrika kıtasından, Orta Doğu’dan gelenler var”

 

Didem MENTEŞ

SOS Çocuk Köyü Derneği- Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi Proje Koordinatörü Burcu Mahmutoğlu, ülkemizde acil bir şekilde kalıcı bir sığınma politikası geliştirilmesi gerektiğini açıkladı.

Geçmişte ülkeye gelen mültecilerin cezalandırıldığını, bunun bir insan hakkı ihlali olduğunu anımsatan Mahmutoğlu, şuanda Hükümetin resmi bir sığınma politikası olmamasına rağmen durumu iyileştirmek için genelgeler hazırlamasının umut verici olduğunu söyledi. Cezalandırma ilkesi genelgesinin yayınlanmamış olmasına rağmen şuanda uygulandığını aktaran Mahmutoğlu, “genelgenin uygulanması henüz daha kalacak bir yerleri olmadığı için biraz sıkıntılı. Uygulama demek, insanları geldikleri yere doğrudan geri göndermektir. Onun için çok acil bir şekilde kalıcı bir sığınma politikası geliştirilmesi lazım” dedi.

Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi ile ilgili yapılan çalışmalar hakkında ve uygulamalarla ilgili YENİDÜZEN’e bilgi veren Mahmutoğlu, Kıbrıs’ın kuzeyinde şuanda 100’e yakın mülteci bulunduğunu söyledi. Mahmutoğlı, “Mültecilerin 4’te 1’i çocuk, geriye kalanın 4’te 3’ü yetişkindir. ‘Vatansız olanlar’ var, Afrika kıtasından, Orta Doğu’dan gelenler var” dedi.

 

YENİDÜZEN: Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi’nde biraz bahsedebilir miyiz?

 

B. MAHMUTOĞLU: Kıbrıs’ta Sığınmayı Güçlendirme Projesi, SOS Çocuk Köyü ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin uygulayıcı partner olarak çalışan bir projedir. Bizler mültecilere iki adımda destek olmaya çalışırız. Adamızda bir sığınma politikası yok. Dolayısıyla kişiler nerden gelirse gelsin, savaşın içinden bile gelseler KKTC’nin herhangi bir limanına gelip de “ben sığınma amaçlı buraya geldim” diyemezsiniz çünkü Muhaceret Yasa’mızda böyle bir şey yok. Böyle bir durum olduğunda biz devreye girmeye çalışıyoruz. Gelen kişilerin uluslar arası korumaya ihtiyacı olup olmadığıyla ilgili bir değerlendirme yaparız. Bu değerlendirmede, görüşmeyi yapan makam biz olmakla beraber karar verici makam biz değiliz. Bu karar verici makam Birleşmiş Milletlerdir, aynı zamanda bizim kendi otoriterlerimizdir. Projemizin amacı, bu tür ihtiyacı belirlemede uluslar arası koruma ihtiyacı var mı yok mu bununla ilgili çalışırız. Bir de adanın kuzeyinde yaşayan, yerleşik durumda olan mülteciler var. Mülteciler ve aynı zamanda ‘endişe duyulan kişiler’ var. Bunlar BM’nin endişe duyduğu kişiler olarak geçer.

 

 

YENİDÜZEN: ‘Düzenli ya da düzensiz gelmeye çalışan mülteciler’ olarak söz ediliyor. Bunu tam olarak açabilir misiniz?

 

B. MAHMUTOĞLU:  Bizler ‘düzenli ya da düzensiz’ kelimesini kullanıyoruz, ‘yasa dışı’ kelimesini kullanmıyoruz. Çünkü bir insanın sığınma ihtiyacı, insan haklarından biridir. Bir insanın sığınma ihtiyacı varsa, zaten onun bulunduğu ülkesinde artık hayati tehlikededir ve oradan kaçmak ihtiyacı var. Kaçmak durumunda olanların pasaport, vize veya bilet alam durumları yok. Sığınmacılar can havliyle kaçıp kurtaran insanlardır. Böyle bir durumda bu insanların çoğu zaman dünyanın herhangi bir yerine düzenli yollarla bizim gibi ‘vize alayım, bilet alayım, başvuru yapayım, düzenli gideyim’ yapma şansı yoktur. Bu bir suç değildir dolayısıyla ‘yasa dışı’ kelimesini kullanmak insan haklarına aykırıdır. Sığınmacı statüsünde olan hiç kimsenin gelişi düzenli olmaz. Düzensiz gelişler bile olsa bu insanların hakları devam eder. Yani adanın kuzeyine yasal bir limandan girmemişse veya botlarla bir şekilde gelmemişse o insanın adaya girme hakkını engellemez.

 

“Sığınmacılık ile göçmenlik karıştırılıyor”

Genel de şöyle bir sıkıntı vardır ve medyada da bu sıkıntıyı yaşıyoruz; sığınmacılık ile göçmenlik karıştırılıyor.  Göçmen olan insan kendi ülkesinde daha kaliteli hayat bulamayacağına inanan iş sebebiyle, eğitim sebebiyle daha iyi bir hayat için giden kişidir, orada hayati tehlikesi olmayan insandır. Ama sığınmacılık olduğunda çok ciddi bir hayat tehlikesi vardır. Hatta geçtiğimiz günlerde yaşanan üzücü tekne olayında sürekli ‘yasa dışı göçmenler’ diye hem devlet makamlarında hem de Türkiye’den gelen açıklamalar bu şekilde gönderildi. Dolayısıyla bizim medyamız da bunu bu şekilde adlandırdı. Halbuki ‘yasa dışı göçmen’ olarak bahsettiğinizde o insanlara çok yanlış bir statü veriyoruz. Tabi ki bu halk arasındaki algılamayı da değiştirir. Bu defa herkes ‘gelmeselerdi’ der. Onların gelmeme gibi şansları yoktur. Çünkü sığınmacı insan hayatını kurtarmak için o gemiye biner. Hiç kimsenin kendi keyfi ile yapacağı bir şey değil. O yüzden de düzenli ve düzensiz kişiler olarak adlandırırız.


 


 

“Kuzeyde 100’e yakın mülteci var”

 

YENİDÜZEN: Kıbrıs’ın kuzeyinde kaç tane mülteci bulunuyor?

B. MAHMUTOĞLU: Kıbrıs’ın kuzeyinde şuanda 100’e yakın mülteci bulunuyor. 100’e yakın diyorum çünkü bunların içerisinde daha önceden ‘koruma belgesi’ alınıp da ulaşılamayanlar da var, başvuru yapıp başvurusunun sonucunu bekleyenler de var. Burada iken çocukları doğmuş, çocukları koruma altına girmiş olanlar da var. Mültecilerin 4’te 1’i çocuk, geriye kalanın 4’te 3’ü yetişkindir. ‘Vatansız olanlar’ var, Afrika kıtasından, Orta Doğu’dan gelenler var.

İçişleri Yasamızda eğer anne- baba Kıbrıslı Türk değilse, KKTC vatandaşı değilse çocuk burada doğsa bile anne ve babanın evliliği ispatlanmadığı sürece ve onlar vatandaşlık almadığı sürece çocuklar 18 yaşına gelene kadar vatandaşlık alamaz. Bu ciddi bir sorundur. Çünkü sığınmacı olarak kaçan insanların belgelerini getirmeleri veya kendi büyükelçisine gittiğinde ‘bizim evliliğimizi onaylayın’ deme şansları yok. Dolayısıyla çocuklar burada doğduğunda otomatik olarak ‘vatansız’ hale gelir. Vatansız olmaları demek bu çocukların devlet okullarında okuyamamaları demektir. Eğitim hakları ellerinden alınmış olur. Hastanelere tedavi olma şansları yoktur. İleride bir işte çalışmaya başlayacaklarsa belli bir yaşa geldikten sonra sosyal sigortaları yatamaz. Çok ciddi bir sıkıntıdır…

 

YENİDÜZEN: Mülteciler hayatını burada nasıl idame ettiriyor?

B. MAHMUTOĞLU: Entegrasyonunu güzel tamamlamış, Türkçeyi öğrenmiş, çocukları burada doğup büyüyen sığınmacılar da mevcut, hiçbir şekilde entegrasyonunu tamamlayamayıp açlık sınırının altında yaşayan ve yeterli bir eğitim seviyesi bulunmayan ve iş bulma kapasitesi olmayan sığınmacılar da var. Bizim, BM sertifikalı doktoralı sığınmacımız da vardır. Burada inşat mühendisliği, mimarlık okumuş çok güzel yerlerde çalışabilen mülteciler de var. İlle de mülteci dendiğinde çok kötü durumda olan, kendine bakamayacak insanlar akıllara gelmesin. Çünkü buradaki durum ekonomik durumdan ziyade politik olan bir durumdur. Özellikle de entegrasyonla ilgili sıkıntıyı mülteci kadınlarımızda yaşıyoruz. Doğru düzgün eğitimi olmayan, erken yaşta evlendikten sonra çocuk doğuran kadınlarımızda bunu yaşıyoruz. Çünkü kültürel farklılıklardan dolayı çalışma hayatına giremiyorlar. Zaten çok küçük yaşta çocuklarına bakıyorlar.

 

YENİDÜZEN: Hayatını idame ettiremeyenlere nasıl olanak sağlanıyor?

B. MAHMUTOĞLU: Olanak açısından biz proje olarak şöyle yapıyoruz; Esnaf ve Zanaatkarlar Odası ve Lefkoşa Türk Belediyesi ile ortaklaşa olarak mesleki eğitimler veriliyor. Bu mesleki eğitimlere mülteciler ve sığınmacılar öncelikli olarak girebilir. 45 haftalık süren iş başında süren eğitim modeliyle alakalı bir eğitimdir. İşe başladıkları anda sosyal sigortaları yatır. Asgari ücret ile maaş almaya başlar. Devam ettikleri sürece Esnaf ve Zanaatkarlar Odası’nın sınavını geçerek kalfalık belgesi alabilecekleri bir eğitimdir. Tesisat, klima, elektrik, ön büro, kat temizlik hizmetleri gibi hizmetler var. Bu konularla ilgili hemen işe girip çalışma şansları var. Bunun dışında bizim hem kendi bağlantılarımız hem de ESOS’in bağlantılarını kullanarak iş imkanı konusunda destek veriyoruz. Mesela; CV nasıl yazılır, mülakat teknikleri nasıl olabilir. Çoğunun CV’si Arapça veya İngilizce ise onu Türkçeye çevirme, iş yerlerinde randevu alma gibi konularda destek veriyoruz. Bu konuda bizden destek alan sığınmacılarımız var. Yine iş bulma kapasitelerini artırabilmek ve aynı zamanda entegrasyonu hızlandırmak için ücretsiz Türkçe kurslarımız var. Yetişkinlere yönelik özel Türkçe kurslarıdır. Haftanın 3 günü devam ediyor. Onunla ilgili güzel bir katılım var. Çocukların sosyal entegrasyonunu hızlandırmak, okuldaki aktivitelerini rahatlatabilmek ve kendilerini daha iyi ifade edebilmeleri amaçlı drama kurslarımız var. Böylece hem Türkçe diline daha hakim olurlar hem kendilerini ifade etme konusunda cesaret kazanırlar hem de kendilerinin güveni yerine gelir. KKTC’ye yeni gelmiş, bizim projemize dahil olan sığınmacılar için devlet hastanesine gidip kayıt yaptırma hizmetimiz var. En azından hastanedeki oryantasyonu görürler, nasıl randevu alınabilir, temel ihtiyaçlarına nasıl ulaşılabilirler, bu konuda bizim sosyal hizmet uzmanımız devamlı olarak destek verir. ESOS olarak durumu iyi olmayan aileler için kendilerini toparlayana kadar gıda yardımı yapıyoruz. Gerektiği zaman kıyafet yardımı veya herhangi bir bağış varsa beyaz eşya gibi yardımlar da yapılıyor.

Bizim burada yapmaya çalıştığımız, yardım edip günü kurtarmaktan ziyade kapasite geliştirip de kendi ayakları üzerinde durmayı sağlamak. Proje olarak esas amacımız bu… Çünkü biz olaya şöyle bakıyoruz; biz geçici olarak buradayız, nereye kadar projeler devam edecektir veya nereye kadar ihtiyaç sürecektir.

 


 

“Sığınma politikamızın olması şarttır”

 

YENİDÜZEN: Mültecilerle ilgili devletin yapması gerekenler nelerdir?

MAHMUTOĞLU: Biz Kıbrıs olarak sıcak bir coğrafyanın tam ortasındayız. Sadece Kıbrıs olarak değil tüm dünya tarihteki zorunlu yer değiştirme durumundadır. Rakamlara baktığımızda neredeyse 68.5 milyon kişi dünyada yer değiştirmek zorunda kaldı. Her 1 dakikada25 kişi evini ve ülkesini bırakıp kaçmak durumunda. Bu kadar ciddi rakamlardan bahsedildiğinde, KKTC’nin de artık coğrafi olarak konumunu düşündüğümüzde insanlar Libya’dan kaçmaya çalışır Akdeniz’e gelir, Suriye’den kaçmaya çalışır yine Akdeniz’e gelir. KKTC’nin bu coğrafyanın göbeğinde olduğunu düşündüğümüzde artık bizim bir sığınma politikamızın olması şarttır.  Olmaması gibi bir lüksümüz yok. Eğer KKTC olarak bir sığınma politikası yapmazsak ve bu ihtiyaca cevap vermezsek insanlar yine kaçmaya devam edecek. Ama bu defa yine insan tacirlerinin eline düşecekler. Geçtiğimiz aylarda yaşadığımız trajediler gibi yine Akdeniz’de bir sürü ceset olacak. Bu şuanda kabul edilecek bir durum değildir.

 

“Genelgeler hazırlanması umut verici”

Ama şuanda Hükümetin resmi bir sığınma politikası olmamasına rağmen durumu iyileştirmek için genelgeler hazırladığı, bu konuyla ilgili komitelerin uğraştığı bilgimiz var. Bizden de görüşler alındı. İnsiyatif alınmasıyla ilgili bir iyi niyet görüyorum. Bu bizi umutlandıran bir şeydir. Biz KKTC kurularken Anayasa olarak bazı maddelere, uluslar arası anlaşmalara imza attık. Bu uluslar arası anlaşmaların içerisinde Cenevre Anlaşması, İnsan Hakları Beyannamesi vardır. Buradaki Anayasal durma baktığımızda mültecilerin KKTC’deki varoluşları bir insan haklarıdır. Anayasamız bu hakları zaten bu insanlara veriyor. İç hukukumuzda şuanda bir ciddi sıkıntı var. İç hukukumuzda mültecilik veya sığınmacılık kavramı tanınmadığı için veya var olan tek bir madde olduğu için geçtiğimiz aylara kadar düzensiz yollarla ülkeye girmeye çalışan biri yakalanırdı. KKTC topraklarına izinsiz girmekten veya askeri bölgeyi ihlal etmekten dolayı cezalandırıldı. Cezalandırma zaten Cenevre Anlaşması’nın 31’inci maddesindeki ‘cezalandırmama’ ilkesine aykırı olan bir şeydir. Madde; ‘kendi hayatını kurtarmak için baskıdan kaçmak suretiyle herhangi bir şekilde ülkeye giriş yapmayı başarmış birini ceza verilemez’ diyor. Biz de burada insanları cezalandırırken bu hakkı ihlal ederdik. Ancak Başbakanlığı’nda bu konuda ciddi bir desteği oldu ve cezalandırmama ilkesi genelge yayınlanmamış olmasına rağmen şuanda uygulanıyor. Uygulanması henüz daha kalacak bir yerleri olmadığı için biraz sıkıntılı. Uygulama demek, insanları geldikleri yere doğrudan geri göndermektir. KKTC’den doğrudan bir yere gidemeseler bile ya geldikleri yer Lübnan ise Lübnan’a ya da Türkiye’ye gönderilir. Ama ondan sonra bu insanların savaş bölgelerine gönderilme riski var. Mesela Lübnan son çıkardığı kanun ile ‘eğer orada sığınmacıysanız ve yasal yolla kendi isteğinizle çıkarsanız, geri almama’ gibi bir duruma gitti. Eğer bir şahıs Lübnan’dan bilet alıp buraya gelmeye çalıştıysa ve kabul edilmeyip geri gönderilirse doğrudan Suriye’ye gönderilecektir. Bu tehlikeli ve kabul edilemez bir durum. Keza artık Türkiye’de de Suriyeliler için vize anlaşması var, ön vize uygulaması getirildi ki bu da bir sıkıntıdır.

 

“Çünkü insan haklarıdır…”

Dolayısıyla etrafımızdaki ülkelere de bakmak durumundayız. “Biz bu insanları kabul etmiyoruz, geri gönderdik” şeklinde sorunu çözmüyoruz. Kendimizle ilgili bir şeyi halletmiyoruz. Geri göndermek demek bu insanları savaşın göbeğine atmak demektir. Onun için çok acil bir şekilde kalıcı bir sığınma politikası geliştirilmesi lazım. Bu sığınmayla ilgili neler yapılabileceğiyle ilgili ciddi bir alt yapı yapılması gerekir, bunun lojistiği yapılması lazım. Sığınmacılar, çalışılması çok zor bir gruptur çünkü bir sürü travmaya maruz kalmıştırlar. Dolayısıyla bu insanlar güvenlikli topraklara geldiklerinde bir sürü travma sonrası stres bozukluğu yaşayacaktır, bunu görmemek mümkün değil. Bizim de sosyal hizmet olarak bunu sunmak zorundayız çünkü bu insan haklarıdır. Onlara düzenli psikolojik destek verilmesi lazım, aynı şekilde sosyal ekonomik destek verilmesi gerekir. Kapasite gelişme programlarının artırılması gerekir. Sivil toplum örgütleri her zaman destek olur, bir sürü konuda da büyük güçtür ancak hiçbir sivil toplum örgütü devletin ulaşabileceği yere kadar uzanamaz. Sistemli bir şekilde devletin sığınma politikası olursa, sivil toplum örgütleri de onu destekleyebilir.

 

yeniduzen-satin-aliniz-693.jpg

Bu haber toplam 2326 defa okunmuştur
Etiketler :