1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Değişen trendler…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Değişen trendler…

A+A-

Sürekli olarak değişen dünyadan söz ediyoruz…

Bir anlamda gelişen, öte yandan gelişirken mahvolan…

Gelişmenin sonucu mahvolmakmış gibi…

Öyle olması gerekmese de günlük kazançlar, rant kaygıları, bencillik bu sonucu getiriyor ne yazık ki!..

***

Bireysel olarak biraz daha güç ve zenginleşmek için bir fırsat daha bulunduğu anda bir gün sonrası düşünülmüyor…

O gücün ve zenginliğin başka birine, o topluma, dünyaya ne gibi zararlar getireceği göz ardı ediliyor…

Görülse bile görülmezden geliniyor…

Gözleri para bürümüş, kan, can gitse de o kendi zenginliğine bakmış…

Savaşlar bile bir toplumun hatta bir kişinin daha zengin olması uğruna çıkmış…

Başkaları ölmüş, fakirleşmiş, katledilmiş, mahvolmuş hiç sorun değil…

Her şey zenginlik uğruna…

***

İlginç olan da bu gelişmelerin, bu güç ve zenginlik peşinde koşanların, insanların sırtına basanların, kendi zenginliği uğruna başkalarının fakirleşmesini hoş görenlerin, dolandıran, çalan, çırpanların toplum tarafından da kabul görmesi…

Kabul görmenin ötesinde baş üstüne yerleştirilmesi…

El üstünde taşınması…

İtibarlı insan muamelesi görmesi…

Sadece kendi toplumumuzda yaşanmıyor bu gelişmeler…

Değişen dünyanın yeni trendlerinden! biri de bu.

***

Söz konusu insan, kalabalık bir insan grubunu direkt veya dolaylı olumsuz etkilemiş olsa dahi, küçük bir grubu yanında yalaka pozisyonunda mutlu etmiştir.

O da mutlu, yalakalar da mutlu.

Mutluluğun tanımı onlar tarafından bir kez daha yazılmıştır.

Biri, ezmekle mutludur, diğer ezilmenin dayanılmaz hafifliğiyle! mutlu olmanın hazzını almıştır.

***

Nazım sormuştu ya; “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama…”

Abidin Dino da cevap vermişti;

“Buna ne tual yeterdi, ne boya…”

İşin kolayına kaçılmıştı işte Dino’nun yanıtını okumayan, Nazım’ın sorusunu duymayanlar…

Ne tual gerekti onlara, ne de rengârenk boyalar…

Aldılar bir torba kireci…

Suyla mı kardılar yoksa başka bir şeyle mi, b…kla mı…

Her yerlerini bir güzel sıvadılar…

Sonra da “biz mutluyuz” dediler.

Başkalarının mutsuzluğu üzerine…


Tatar’ın tutarsızlığı işe yaradı!

Sabahın ilk ışıklarında bu kez tüfek sesleriyle uyandım… Sabah ezanıyla başlayan uyanma sürecim, kısa bir süre tekrar uykuya dönüşürken bu kez tüfek sesleriyle uyandım. Kısa bir afallama, uyku sersemliğinden sonra başlayan ince av nedeniyle tüfekten çıkan fişeklerin patlama sesleri olduğunu anladım. Tüfek sesleri Lapta içindeymiş gibi geliyordu… Kalktım, av haritasına baktım. Yerleşim yerleri sürekli av koruma bölgelerinde gösteriliyor ama hemen yakınındaki yerlerde ‘atış serbest.’ O kadar yakın ki dediğim gibi sanki de köy içinden, komşu evden atılıyormuş gibi… Her av sezonunda benzer tartışmalar yapılıyor… Avcılar daha fazla bölgenin ava açılmasını isterken, bunun için eylemler yaparken, RHA’ları eylemlere sürerken, diğer yandan ava karşı olanlar avın yasaklanmasını dahi isteyebiliyor, daha ılımlı olanlar ise av bölgelerinin kısıtlanmasını, yerleşim yerlerinden daha da uzak tutulmasını savunuyorlar. Gerçekten de bu yerleşim yeri meselesi önemli… Tüfek sesleri duyulurken evden dışarı çıkmaya korkuyor insan… Av bölgelerinde talihsiz kazalar, yaralanmalar olurken, yerleşim yerleri yanındaki bölgelerde avda olmayan birinin başına da şaşma gelebilir aniden… Yukarıda avcıların eylemlerinden söz ederken eylem talepleri olan bölgelerin açılacağı sözü verilmişti Tatar’dan… Ancak öyle olmadı. Bölgeler açılmadı, polis uyardı; O bölgelerde avlananlara yasal prosedür uygulanacak diye… Açıkçası Tatar’ın tutarsızlığına bu kez sevinmedim desem yalan olur!..   


Merak işte!

Maraş madem ki Vakıf malı idi, neden 45 yıldır kapalı kalmasına izin verildi? Madem ki Vakıf malı idi, bu kadar zamandır Vakıf, mallarının heba olup gitmesine, duvarlarının çatlamasına, yıkılmasına, otların, ağaçların mallarını sarmasına, en önemlisi de ganimet diye alınıp, çalınmasına neden izin verdi? Arsalar, araziler Vakıf malı idiyse, 45 yıldır malları üzerinde siyaset yapılmasına neden izin verdi? Merak ediyorum…

 


Cami’ye desibel ayarı…

Eğlence mekânlarının, gece kulüplerinin ses yüksekliğine (desibel) özellikle gece yarısından sonra belli bir düzeye kadar izin verilir. Bu da olması gerekendir zaten…

Gece kulüplerinin örneğin saat 01.00’deki ses yüksekliği sorunken ve sınırlama getirilirken sabahın 04.30’unda insanı yatağından fırlatan, neye uğradığını şaşırtan ezan sesine dini ayırımcılık mı yapılıyor! Neden ona desibel ayarı yok?


Zenginliği üretmeden tüketemeyeceğimiz gibi mutluluğu da üretmeden tüketmeye hakkımız yoktur.

George Bernard Shaw

 

 

 

Bu yazı toplam 1440 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar