1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Ctp Üzerine Değerlendirmeler: Savrulma mı Siyaset mi?
Ctp Üzerine Değerlendirmeler: Savrulma mı Siyaset mi?

Ctp Üzerine Değerlendirmeler: Savrulma mı Siyaset mi?

Ctp Üzerine Değerlendirmeler: Savrulma mı Siyaset mi?

A+A-


Rafet UÇKAN
rafetuckann@gmail.com

Halkın Partisi ile CTP’yi kıyaslarken ilkinin ideolojiyi maskeleyen, örten, öteleyen politikalara (policy), ikincisinin ise mesele politika üretmeye gelince ataletten kurtulamayan, acil sorunların ve yüksek gerilimli kriz anlarının yükünü sırtlayamayan, kadük bırakılmış bir ideolojiye yaslandığını ifade etmiştim(1). “Birleşik Güçler” safhasına geçilmesinden bu yana kadarki uzun deneyimle de ortaya çıktığı gibi, CTP’nin, seslendiği taban genişledikçe, hareket sahası daralan bir parti olduğunu da eklemek gerekiyor buna. Sebebi, ideolojik “hiçbir” ön hazırlık yapmadan BG konseptine kolları sıvaması, uzun erimli projeksiyon kapasitesinin oldukça zayıf olması ve ideolojiden beslenen stratejik akılla hareket etmek yerine “o an için” kullanışlı bulduğu basit hamleler yapmakla yetinmesi... Özellikle de entelektüel birikimle siyasi zekâyı biraraya getiremediği için, CTP’nin hiçbir konuda kapsamlı bir eylem planı yok; fakat bir “davranış kalıbı” var: CTP, tıpkı Annan Planı döneminde ve BG’ye geçişte olduğu gibi rüzgârın estiği yöne doğru yelken açıyor; ama el yordamıyla ilerlemeye çalıştığı için kısa süre içerisinde hedefsizce “sürüklenmeye” başlıyor. Her defasında, başka hiç kimsenin çabalamasına gerek olmadan kendi adımlarının altında eziliyor. Hükümet kurmaya talip olduğu zaman da, hükümetten düşürüldüğü zaman da bu böyle. Gerçekten mağdur olduğu anlarda bile mağduriyetine kimseyi inandıramaması biraz da bu yüzden.

Nisan’ın başından bu yana kadarki süreçte yaygın şekilde okunan yazılı basına ve burada yer alan yorumlara baktığınızda, CTP’li yazarlar dışında, CTP-UBP hükümetine yapılan müdahaleye karşı olsun-olmasın neredeyse hiç kimsenin CTP’ye arka çıkmadığı, CTP’nin hükümetten düşmeden çok önce gözden düştüğü anlaşılıyor. CTP’li eski bakanlar ve partinin üst yönetim kadroları bu müdahalenin altını ne kadar çizerse çizsin, parti, kitlesel desteği bu mağduriyetin ardında örgütleyemiyor. Çok daha vahim olanı, “kemik seçmen” olduğunu varsaydıklarını bile mobilize etmeyi beceremiyor. Bu yazının derdi, CTP’nin, demokrasi-dışı bu tarz müdahalelere asla razı olmayacak kesimlerden bile destek görmemesinin sebepleri üzerine düşünmeye çalışmak… Bunu anlamak önemli; çünkü en elverişli zeminlerde bile CTP’nin neden doğru adımlarla yürüyemediğini sanırım biraz da bu sorunun farklı cevapları açıklayacak.

Malûmun ilâmıyla başlayayım: CTP, ekonomik dayatmalardan güç alan gayrımeşru bir müdahale ile hükümetten düşürüldü. UBP, milletvekili istifalarının meydana getirdiği şaibeli durumu “fırsata çevirdi” ve o bilindik ganimetçi alışkanlıklarla, hak etmediği sayıda bakanlık aldı. Bu “yeni” dönemin nelere gebe olduğuna dair öne çıkan, üzerine düşünülmesi gereken iki farklı yorum var. Biri, Sami Özuslu’nun… Özuslu, hükümetin düşürülmesinden sonra farklı vesilelerle, yeni dönemin iki aşamalı bir planın çıktısı olduğunu; ilk aşamada, kurulacak hükümetin Türkiye’nin dayatmalarına can vermek üzere işe koşulacağını, müzakerelerin sekteye uğratılacağını ve sonrasında, ikinci aşamada, yapılacak ilk seçimle HP’nin de denkleme katılarak genişletilmiş sağ tabana sırtını yaslayan hükümetler döneminin açılacağını ifade etti (2). Serdar Denktaş’ın, vatandaşlık dağıtılması, Türkiye’ye olan borçların ödenmesi gibi konularda ardı ardına yaptığı açıklamalara bakılırsa, bu yorumun bilhassa ilk kısmına itiraz etmek o kadar kolay değil. Dikkat çeken ikinci yorumsa Serhat İncirli’nin… İncirli, CTP’den sonra yeniden yıpranma sırasının UBP ve DP’ye geldiğini, HP’nin önümüzdeki ilk seçimde tek başına “iktidarı” zorlayacağını söylüyor (3). Bu yorumun da ikinci kısmını bir kenara atmak zor. Çünkü bu atalet ve CTP’nin zamana yayılmış siyasetsizlikten kaynaklanan hamlığı devam ederse; CTP, UBP, DP ve HP’den oluşan bu kümeden kimin çıkamayacağı henüz belirsiz; ama kimin çıkmaya daha yakın olduğu ve şayet yeni bir siyasi oluşum denkleme dahil olmazsa orta vadede Kuzey’de çözüme dair nasıl bir tablonun oluşacağı aşağı yukarı ortada.

Peki CTP, neden uzun erimli bir yol haritası çizemiyor ve neden hiçbir iddiasını topluma mâl edemiyor? Bir sebebi, çokça şikâyet edilen toplumsal sinizmden, toplumdaki yarı müstehzi yarı öfkeli kabullenişten aslında besleniyor oluşu. Kıbrıs’ın kuzeyindeki “seçmen”, CTP’yi en sert şekilde eleştirse de siyasî inisiyatif almıyor ve sivil toplum içinde inisiyatif almaya çalışanlarla beraber hareket etmiyor. Belki ortada gerçek bir devletin olmayışı, “yurttaş”ın da çarpık bir konuma işaret etmesini beraberinde getiriyor ve bu yüzden “şikâyetçi seçmen” olma hali siyasi inisiyatif alabilmenin önüne geçiyor. Bu bağlamda, “partiyi sürekli eleştiren” öfkeli seçmenle, “şikâyetçi seçmenden sürekli yakınan” parti arasında simbiyotik bir ilişki kurulduğu söylenebilir. Bu ikili durum, olağanüstü tetikleyici bir unsur devreye girmedikçe, siyasetsizlik ve hantallığın sürdürülebilir olmasını sağlıyor. Hükümetin düşürülmesi gibi bir hadise bile toplu şikâyet ve yakınmaların gölgesinde kalıyor.

CTP’yi açmaza sürükleyen nedenlerden diğeri ise, yazının başında BG bağlamında ifade etmeye çalıştığım gibi, CTP’nin orta ve uzun vadeli hesap yapmadan yola çıkması. Hesaplar tuttuğu zaman da, tutmadığı zaman da CTP’nin kendisine nasıl bir siyasi hat çizeceği konusunda bir muğlaklık var ve bu muğlaklık yaratıcı/üretici adımlara imkân tanıyan olumlu bir muğlaklık da değil. Her denklemi her zaman tek ihtimal üzerinden okumaya çalışmanın doğurduğu bir durum… BG’ye geçildiğinde, seçimler kazanıldığında-kaybedildiğinde, hükümet olunup hükümetten düşürüldüğünde ortaya çıkan bir bocalama hali… CTP’nin hedef-yöntem analizi yapmadığı, muhtemel denklemlere dair hiçbir senaryo üzerine kafa yormadığı özellikle su tartışmalarında ayan beyan ortaya çıktı. CTP, yola çıktığında –en kaba anlatımla- toplumun özne olması için çalışma iddiasındayken, hükümetten henüz düşürüldüğünde –ortada 2010’da imzalanmış bir çerçeve anlaşması olmasına rağmen- “acil” toplantılarla su meselesini çözmeye çalışan, çözemeyen ve varılan anlaşmanın içeriğini bilsin-bilmesin hiç kimseyi memnun edemeyen bir parti görünümündeydi. Hükümet olduğu süreç boyunca da, bizzat CTP’nin kendi üyeleri bile CTP siyasetinin kurucu özneleri durumunda değildi. Burada “esas” sorun, su meselesinde ya da başka bir konuda CTP’nin ne yaptığı da değil. Sorun, CTP’nin öngörüsüz iddialarıyla eylemleri arasındaki mesafe; bu mesafenin hem partiyi kendi adımlarına “yabancılaştırmasında” hem de onunla daha dolaylı bir ilişki kuran seçmeni partiye… Bu “yabancılaşma”, seçmenin gönüllü desteğini diri tutma imkânlarını da CTP’nin elinden alıyor.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım iki temel neden, HP’nin sağ popülizme dayalı “kirletilmiş siyasete karşı temiz toplum” söylemi üzerinden iktidar devşirmeye çalışması için elverişli bir zemin yaratıyor. Birincisi, HP, toplumun inisiyatif almasına, yani seçmenin “yurttaş” olmasına gerek kalmadan toplum adına çalışan “temiz” kadrolar vasıtasıyla, topluma yeni bir “şans” tanıyor: Toplum, HP’ye oy verecek ve “iyi yönetilecek”. Bu çağrı, siyasi partilere ve siyasete “yabancılaşmış” olan kesimlere… Eğer “bize yabancı” olan geleneksel siyaset ve siyasetçiyse, HP’nin kadrolarının “siyasette tanınmamış” yeni isimlerden oluşması artık “bizden olan” tanıdık yüzlerin sahneye çıkacağına, yeni ve temiz siyaseti inşa edeceğine dair bir algı yaratıyor. İkinci olaraksa, CTP’nin plansız/hesapsız şekilde yola çıktığı bir ortamda, HP ikili bir dil kullanarak alternatifleri hesaplayan, “çözüm üretebilecek” olan parti görünümüne bürünüyor. Basitçe kurgulanan ve bu basitlik yüzünden de ilk hükümet deneyiminde tökezlemesi mukadder olan “çözüm olursa çözüm, olmazsa daha iyi yönetilen bir KKTC” ikiliği, HP’ye “şimdilik” güç veriyor.

Bugün HP, kuzeydeki söylemsel üstünlüğü seçim kampanyaları henüz başlamamış olmasına rağmen elinde tutuyor. CTP ise ya gelmekte olanı ciddiye almıyor ya da eninde sonunda kendisine oy vereceğini düşündüğü kemik seçmene güveniyor. Bu ikincisi doğruysa bile, CTP’nin, bu “kemik” oyların desteğiyle muhalefet sıralarına oturduğunda ne yapacağına dair bir fikri varmış gibi de görünmüyor. Rüzgâr tersine dönmeye başlıyor; ama CTP, aynı davranış kalıbı içinde “sürüklenmeye” devam ediyor.

 

-------------------------------------------

(1) Şu adreslere bakılabilir: https://www.yeniduzen.com/Ekler/gaile/359/su-tartismalari-vesilesiyle-kibris-in-kuzeyinde-siyaset/3116 ve http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/7486/kktc-nin-yeni-partisi#.Vzr-52iLTIU
(2) Sami Özuslu’nun 4 Nisan 2016’dan itibaren Yenidüzen’de yayımlanan yazılarına bakılabilir.
(3) Yazı şu adresten okunabilir: http://www.kibrisgazetesi.com/?p=786228

Bu haber toplam 1454 defa okunmuştur
Gaile 370. Sayısı

Gaile 370. Sayısı