1. YAZARLAR

  2. Süleyman İrvan

  3. Çocuk yargılamalarında etik sorunlar
Süleyman İrvan

Süleyman İrvan

Çocuk yargılamalarında etik sorunlar

A+A-


Cumartesi günü (25 Mayıs), Lefkoşa Mahalli Barosu tarafından düzenlenen Çocuk Hakları ve Çocuk Yargılamaları Paneli’ne konuşmacı olarak katıldım ve yargılamalara ilişkin haberlere ilişkin değerlendirmeler yaptım.
Kendi değerlendirmeme geçmeden önce panel hakkında bilgiler vermek istiyorum. Maalesef gazetecileri ve özellikle de mahkeme muhabirliği yapan gazetecileri yakından ilgilendirmesine karşın, en azından benim katıldığım ikinci günde salonda hiçbir muhabir olmamasını yadırdağımı belirtmeliyim. BRT açılışta yer almış ve bir haber yapmış.


İki gün süren panelin ilk günkü açılışında, Lefkoşa Barosu Başkanı Av. Gökan Asafoğulları ile Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı Taner Erginel birer konuşma yapmış. BRT haberinde aktarıldığına göre, Baro Başkanı Gökan Asafoğulları, “Baro, her çocuğun sağlıklı yaşam, eğitim alma, korunma ve barınma hakkına sahip olduğuna inanıyor. Maalesef ülkemizde bu konuyla ilgili hem mevzuat hem de uygulamada sorunlar var” demiş. Taner Erginel de, son yıllarda çocuk suçlarında azalma olduğunu, yargıçların takdir haklarını çocukları koruyucu yönde kullanmaları halinde sorunların azalacağını ifade etmiş.   
Açılış konuşmalarının ardından yapılan ilk oturumda İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Av. Aşkın Topuzoğlu, “Çocuk Yargılamalarında Uluslararası ve Ulusal Yaklaşım”; Çocuk Hakları uzmanı Av. Laden Asilzade de “KKTC’de Çocuk Yargılamalarına İlişkin Sorunlar ve Çözüm Önerileri” üzerinde durmuş.   
Benim katıldığım ve Av. Ahmet Said Sayın’ın yönettiği ikinci günkü ilk oturumda, ilk olarak Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı’ndan Av. Selmin Cansu Demir, “Suça Sürüklenmiş ve Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Hakları” üzerinde durdu. Cansu Demir, ağırlıklı olarak vakıfta yaptıkları çalışmalardan söz etti ve “çocuk suçlu” kavramı yerine “suça sürüklenmiş çocuk” kavramını kullanmanın gerektiğini ifade etti. Selmin Cansu Demir’in paylaştığı ilginç verilerden biri, yargılanan çocuklara ilişkindi. Hürriyet gazetesinde konuyla ilgili olarak yayımlanan haberden aktarıyorum: Adli sicil kayıtlarına göre, 2011 yılında Türkiye’de 141 bin 412 çocuk yargılanmış. Biten davalarda 6 bin 386 çocuğa hapis, 13 bin 278 çocuğa para cezası verilirken, 1628 çocuğun hapis cezası ertelenmiş. Rakamlar ürkütücü görünüyor.
Oturumda ikinci konuşmayı yapan İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nden Av. Ayşenur Demirkale, “Korunma İhtiyacı Olan Çocukların Hakları ve Çocuğa Hukuki Yardım” üzerinde durdu. Hemen her yasada çocuklara ilişkin hükümler bulunduğunu belirten Demirkale, bunun uygulamada sorunlara yol açtığını ifade etti. Özellikle cinsel istismar davalarında, 15-18 yaş arası kız çocukların rızaları dışında beden muayenesi yapılmasının doğru olmadığını ifade etti.
Ben de, “Çocuk Yargılamaları ve Medya” başlıklı bir konuşma yaptım. Konuşmamda, medyanın haber değeri anlayışından hareketle suç haberlerine yüksek önem atfettiğini ve özellikle de çocukların dahil olduğu olayların haber değerini artırdığını söyledim. Suça itilmiş çocuklara ilişkin haberlerin en azından üç nedenle yüksek haber değerine sahip olduğunu ifade ettim. Bunları, olumsuzluk, sıra dışılık ve sansasyonellik olarak sıraladım.
 

Çocuk konulu haberlerde ilk sırayı adli haberler alıyor

Konuşmamda, Türkiye medyasında yer alan çocuk konulu haberlerin analizine yönelik bir  çalışmanın verilerini paylaştım. Neylan Ziyalar ve Seda Salihoğlu tarafından yapılan araştırmaya göre, 2006 yılında Cumhuriyet, Hürriyet ve Zaman gazetelerinde yayımlanan çocuk konulu haberlerin yüzde 79’unu adli haberler oluşturuyor. Bu oranın günümüzde de aynı şekilde yüksek olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Medya, “kötü haber, iyi haberdir” anlayışıyla hareket ediyor ne de olsa.
Çocuk istismarı konulu haberleri inceleyen Ayşegül Doğrucan ve Zahide Yıldırım’ın çalışmasına göre, medya en çok cinsel istismar haberlerine yer veriyor. Gazetelerde yayımlanan istismar konulu haberlerin yüzde 64’ü cinsel istismar, yüzde 16’sı fiziksel istismar, yüzde 11’i ekonomik istismar, yüzde 9’u da duygusal istismar haberleriymiş.

En önemli etik sorun, çocukların kimliklerinin deşifre edilmesidir

Konuşmamda, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinde yer alan etik ilkeyi hatırlattım. Bu ilkeye göre, “Çocuklarla ilgili suçlarda ve cinsel saldırılarda sanık, tanık ya da mağdur (maktul) olsun, 18 yaşından küçüklerin açık isimleri ve fotoğrafları yayınlanmamalıdır. Çocuğun kişiliğini ve davranışlarını etkileyebilecek durumlarda, gazeteci, bir aile büyüğünün veya çocuktan sorumlu bir başkasının izni olmaksızın çocukla röportaj yapmamalı veya görüntüsünü almaya çalışmamalıdır.”
Her ne kadar özellikle çocukların mağdur konumunda olduğu haberlerde kimliklerinin gizlenmesine daha fazla özen gösteriliyorsa da, mağdur çocukları teşhis etmeye yarayacak ek bilgilerin de verilmemesi gerekiyor. Örneğin haberde çocuğun adı kısaltmayla veriliyor ama aynı haberde anne veya babasının adı ve soyadı yazıldığında bu kısaltma hiçbir işe yaramıyor.
Fotoğraflar çoğu kez mozayikleniyor ancak bu moyazikleme işlemi öylesine belirsiz yapılıyor ki çocuğun teşhisi mümkün olabiliyor.
Bir başka önemli sorun da çocukların fail ya da mağdur konumunda olduğu suç haberlerinin internet sayfalarına taşınmasında ortaya çıkıyor. Bir haberi internetten silmek hiç de kolay değil. Medya, çocukların yaşadığı mağduriyeti kalıcılaştırıyor. Üstelik bu çocukların medyaya ulaşabilmesi, “beni lütfen daha fazla mağdur etmeyin” diyebilmesi neredeyse imkânsız.
Konuşamda Sarris olayından da söz ettim ve bu olayda cinsel istismar mağduru olan çocukların sanık olarak sunulduklarını anlattım. Bunda kuşkusuz, güncellliğini yitirmiş yasaların da rolü var.
Önemli bir sorun da, medyanın haber takibi anlayışında ortaya çıkıyor. Medya, bir çocuk tutuklandığında bunun hemen haberini yapıyor ve büyük oranda da suç sabitmiş gibi bir içerikle haberi sunuyor. Ancak mahkeme bitip çocuk beraat ettiğinde, bunun haberi yapılmıyor. Oysa, her durumda, bir dava konusu olay haber yapıldığında, sonucun da haber yapılması gerekiyor.
Çocuklara yönelik suçlarda, suçun haberde ayrıntılı biçimde aktarılması, bazı Kıbrıs Türk gazetelerinin sıkça başvurduğu bir yöntem. Neredeyse mahkemede anlatılan her detay haberde birebir veriliyor. Cinsel taciz ya da tecavüz vakalarında ayrıntı verilmesi etik açıdan hiç de doğru değil.

Yargılamalardan örnekler

Panelin son oturumunda İnsan Hakları Uzmanı Av. Öncel Polili, Çocuk Yargılamaları Deneyimleri”; Kıdemli Yargıç Melek Esendağlı da “Çocuk Yargılamaları ve Uygulamadan Örnekler” başlıklı birer konuşma yaptılar. Öncel Polili, özellikle mültecilerle ilgili yaşadıkları sıkıntıları paylaştı. Her ne kadar konuşmasında değinmediyse de, mülteci haberlerinde mültecilerin kimliklerinin deşifre edilmesi halinde bu kişilerin can güvenliklerinin tehlikeye atılacağını belirtmekte yarar var. Melek Esendağlı ise, bir davada çocuğun yararına geliştirdiği kararın nasıl sonuçlandığını aktardı. KKTC’de suça itilmiş çocukların rehabilite edilip topluma kazandırılmaları noktasında ciddi eksiklikler olduğunu söyledi.

Kuzey Kıbrıs’ta yargılanan çocuk sayısı çok değil

Her ne kadar, Fasıl 157 sayılı “Suç İşleyen Çocuklar Yasası”, çocuk mahkemelerinden söz ediyorsa da, dava azlığı nedeniyle böyle bir oluşuma gidilmemiş. Bir fikir versin diye, son beş yılda çocuklar aleyhine dosyalanan davaların rakamlarını, KKTC Mahkemeleri Faaliyet Raporları’ndan aktarmak istiyorum. 2008 yılında 16 yaşından küçük çocuklar aleyhine 103 dava dosyalanmış, bir önceki yıldan kalanlarla birlikte 130 dava sonuçlandırılmış ve 130 çocuk mahkûm edilmiş. 2009 yılında 140 dava açılmış, sonuçlanan 129 davada suçlanan 161 çocuk mahkûm edilmiş. 2010 yılında 63 dava açılmış, bir önceki yıldan kalanlarla birlikte sonuçlanan 84 davada suçlanan 94 çocuktan 78’i suçlu bulunmuş. 2011 yılında 87 dava açılmış, bir önceki yıldan kalanlarla birlikte 84 dava sonuçlanmış, suçlanan 74 çocuğun tamamı mahkûm edilmiş. 2012 yılında ise 93 dava dosyalanmış, bir önceki yıldan kalanlarla birlikte 80 dava sonuçlanmış, suçlanan 97 çocuğun tamamı da mahkûm edilmiş.
Bu verilere ilişkin iki önemli açıklama yapmak gerekiyor. Birincisi, veriler sadece 16 yaşından küçük çocukları kapsıyor. Oysa, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, “18 yaşına kadar ker insan çocuk sayılır”. Bu tanımlama dikkate alındığı takdirde, KKTC Mahkemeleri Faaliyet Raporları’ndaki verilerin çok daha farklı olacağını da belirtmek gerekir.
İkincisi ise, verilen mahkûmiyet kararlarına ilişkindir. Dava sonuçlarına göre, çok az çocuğa hapislik cezası verildiğini görüyoruz. Yargıçların genelde, suça itilmiş çocukları topluma kazandırmak yönünde kararlar ürettikleri anlaşılıyor.

Bu yazı toplam 7654 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar