1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -5- Aynikola/Baf
ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -5-  Aynikola/Baf

ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -5- Aynikola/Baf

ÇOCUK GÖZÜMDE KIBRIS VE ANILAR -5- Aynikola/Baf

A+A-

 


Erdinç Gündüz

Annem aslen Aynikolalı’ydı. Babam İlk Öğretim Müfettişi olmazdan önce,  Aynikola’da öğretmenlik yapmıştı. Anneannem, onun babası –yani büyük dedem- teyzem, dayılarım Aynikola’da yaşarlardı. Bu nedenle, Bayramlarda tüm aile Aynikola’da toplanırdık. 
Köy hayatı benim için çok ilginçti. Köye gideceğimiz Bayram tatillerini nerdeyse  dört gözle beklerdim hep.  Orada, olanak bulduğumda gün boyunca, saatlerce eşek sırtında dağ bayır dolaşmak çok keyif veriyordu. Geceleri ise gazyağı lambaları ışığında, yakılan şöminelerin önünde,  uykum gelinceye kadar, büyüklerin sohbetlerini dinler, konuşulanları anlamaya çalışırdım.

***

  Trodos dağları eteklerinde çok güzel bir Türk köyüydü Aynikola. Bütün çevresi bağlar, elma ve erik bahçeleriyle çevriliydi. Köyün üst başında, iki katlı büyük bir ev vardı. Baflı zengin bir Türk ailesine aitti bu ev. Yaz tatillerini burada geçirirlerdi. Ancak bir süredir gelmiyorlardı. Çünkü Trodos Dağları EOKA’nın başı Grivas’ın ve EOKA’cıların inleriyle dolmuştu. Yani, “tehlikeli” bölge içindeydi Aynikola. Bölgenin polis karakolu da buradaydı.

***

Tesadüfen bizim de Aynikola’da olduğumuz bir günün sabahı, köy halkı, helikopter gürültüleri ile fırladı yataklarından. Herkes oradan oraya koşuşarak neler olduğunu, helikopterlerin nereye indiklerini anlamaya çalışıyordu. Sonunda helikopterlerin, yukarı bölgedeki büyük evin önündeki araziye inip kalktıkları anlaşıldı.  İngilizler oraya asker indiriyorlardı.  Aynikola’ya yerleşmeye karar vermişler, köyün üst başındaki büyük evi de kendilerine karargah yapmışlardı. Grivas ve EOKA’cıları aramak, bulmak için buradan hareket edecek, Trodos Dağları içinde çeşitli noktalara düzenlenecek harekâtlar bu noktadan başlayacaktı. Hiç zaman kaybetmeksizin harekâtlarını başlatmışlardı da. Ara vermeksizin, helikopterlerin biri inip diğeri kalkıyordu.

***
Daha ilk günden, büyük bir hareket gelmişti köyün monoton yaşamına. Köylüler İngilizlere yumurta, tavuk v.s. satarak para kazanacaklardı. Çocuklar daha da mutluydu. Çünkü etrafta dolanan askerler onlara, çukulatalar, şekerler dağıtmaya başlamıştı bile.   Çocukları severler, ilgilenirlerdi. Çocuklar da onlardan şeker, çikolata koparmak için etraflarında fır dönerlerdi. Çocuklara göre hepsinin adı Joni’ydi (!). Joni aşağı Joni yukarı...

***

Köyde bulunduğumuz bir başka gün, ben de gittim Joni’leri ziyarete. Hem orada olup bitenleri merak etmiş hem de çocukların hep ağızlarının suları akarak sözünü ettikleri şeker ve çukulatalardan tadarım ümidindeydim. Uzun uzun, inip kalkan helikoperleri izledim önce. Kalkıp gidenlere 5-6 asker biniyor, uçuş Trodos Dağına doğru oluyordu. Dönen helikopetlerlerden inenler toz toprak, çamur içindeki kıyafetleriyle ürkütücüydü.

Karargah olarak kullanılan iki katlı büyük evin  hemen önündeki  boş araziye inen helikopterlerden birinin çevresinde, çok  farklı bir hareketlilik oldu aniden. Karargahtaki Joniler yeni gelen bu helikoptere doğru koşuşmuşlardı. Helikopterin tekerlekleri yere değer değmez önce 3-4 asker fırladı içinden. Sonra, iki sivil Rumu yaka paça çekerek indirdiler helikopterden. Rumlar perişan haldeydiler. İkisinin de yüzü gözü kan içindeydi. Sürükleyerek karargah olarak kullanılan evin hemen yanındaki garaja soktular. Elleri arkadan bağlıydı. Birer sandalyeye oturttular önce.
Olanları izlerken, ayaklarım korku ile karışık heyecandan titriyordu. Uzaktaydım ama en küçük hareketi bile kaçırmamaya çalışıyordum. Belli ki EOKA’cıydı bunlar. Bu kesindi. Ama ikisinin de normal köylülerden pek farkı yoktu.  Esmer, orta boylu, bıyıklı,  tipik Kıbrıslı işte. Ama EOKA’cı....

Sonra,  gelen yumruklamaya,  giden tekmelemeye başladı sandalyedeki adamları. Önce, bağırarak birşeyler soruyorlardı onlara. Sonra da yumruklar, coplar, tekmeler başlıyordu.  EOKA’cılar aldıkları darbelerde yere düşüyorlar ama askerler hemen kaldırıp yarım bıraktıkları yerden devam ediyorlardı. Herhalde bayılıyorlardı ki, bir başka Joni arada bir,  kovayla su boşaltıyordu adamların üzerlerine. Kan, su, toz, toprak, bağırışmalar... Herşey birbirine karışıyordu. 
Çok acımıştım.  Belki ilk kez, bir insanın bu kadar aciz duruma düşüşüne tanık oluyordum.  Ağlamak gelmişti içimden. Ama bir yandan da “Bunlar Rum, hem de EOKA’cı” diyordum kendi kendime.  Bu da  yenemiyordu içimdeki acıma duygusunu. Bir insan, bir başka insana nasıl böyle davranabilirdi ?..

“Ama EOKA’cıydılar, Rum’dular...”

Gördüklerim karşısında şok geçirmiştim. Dehşet içinde, oradan koşarak kaçtım. Eve döndüm, evdekilere gördüklerimi hiç soluk almaksızın anlattım. Kendime hakim olamıyordum. Babam yine kısa öz açıklamalarla yatıştırmaya çalışıyordu beni.
- O gördüklerin EOKA’cı oğlum. Bunlar Grivas’ın adamları. Dağlarda saklanıyorlar. Pusu kurup İngilizleri öldürüyorlar. Bu nedenle İngilizler onlara çok kızgın. Böyle davranmalarının nedeni bu.
- İngilizleri neden öldürüyorlar ?
- Sadece İngilizleri değil Türkleri de öldürüyorlar. Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak istiyorlar...
- İngilizleri öldürünce Kıbrıs Yunanistan’a mı bağlanacak ?
- Mümkün değil. Ama bunların gözü döndü işte. Memleketi kana buladılar. Herkesi huzursuz ettiler.
- Bütün Rumlar EOKA’cı mı ?
- Yok, değil. EOKA’cılar da var, EOKA’cı olmayanlar da...

Bu haber toplam 2768 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 249. Sayısı

Adres Kıbrıs 249. Sayısı