1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. BU TATLI, BU ACI DÜNYA
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

BU TATLI, BU ACI DÜNYA

A+A-

Her sabah gözümüzü içinde açtığımız dünyayı bir düşünsek… Elbette odamızdayız, ya da konuk olduğumuz, belki olmak durumunda kaldığımız bir yerde. Belki güzel, belki berbat bir yer. Yine de büyülü gelir bana bir sabaha gözünü açmak. Rüyaların o tuhaf aleminden bir gerçeğe uyanmak. Bizim uyandığımız o anda dünyada neler oluyordur kim bilir? Yeni bir bebek doğmuştur, yeni çiçekler açmıştır, göllerde kuğular yüzmektedir. Hayat başladığı gibi bitmiştir de elbet birileri için. Çok kederli bir güne uyanmış olabilir kimileri.

Kendimize uyanırız her sabah. Olduğumuz o kişiye. Bir tarih taşıyan, bilinmezi çoklu bir geleceğe doğru yürüyen bir kişi bu. Hayatının bir evresinde; belki genç, belki yaşlanmakta, belki de yaşlı… Ne olursa olsun bize armağan olarak verilmiş bir gündür uyandığımız. Onu nasıl yaşayacağımıza dair olasılıklarla dolu bir gün. Bu tamamıyla bizim elimizde değil kuşkusuz. Bizim elimizde olan kısmı için neler yapabiliriz peki?

Geçmişteki kendime hayretler içinde bakarım bazen. Bazı şeyleri neden görmemişim, beni böyle üzmelerine neden engel olamamışım, bazı saçmalıkları neden yapmışım diye düşünürüm. Yaşanan yaşanmıştır ama. O günün koşulları farklıdır, sayısız etmen vardır bir durumun yaşanmasını getiren. Geçmişin o sarsıcı anıları yaralı çocukluklar, yoksunlukların telaşlı korkusu, mecburiyetlerin kabuslu ağırlığı, ezilmişliklerin isyanı ve daha başka durumlar üstüne inşa edilmiştir çoğu zaman. Öylesine acıtıcıdır ki bazı anılar, bir ateşe dokunmuş gibi hemen çekeriz elimizi hayat albümünün sayfalarını çevirirken. Hayat kandırır bizi çünkü ihtiyacımız vardır bizi kandıran o şeye. Peynire giden fare gibi tuzağa yakalanırız. Sonra bellek tasnif eder bu anıları. Biz uyurken yapar bunu özellikle. Çok acıtan bazı şeyleri silikleştirir, ya da gizler bir köşeye. Hayatımıza giren bir imge, geçmişi çağıran bir kelime bazen canlandırır ama bu acı veren hatıraları. Güzel sandığımız bazı hatırlar üstlerine çaktırmadan şeker eklediğimiz için öyledirler aslında. Acı sandıklarımızın bazıları ise bir başkasının gözünde tatlı bir komiklik halidir belki de. Bazı anılar ise karanlık bir kabustan ötesi değildir; aydınlığa çıkmazlar bir türlü. Bunları paylaşmak insanı rahatlatabilir bazen. Bazen de paylaştığın anılar bir düşmanın elindeki silah olarak dönebilir sana. Paylaşılmış olan paylaşıldığı yerde ya da bağlamda kalmaz çünkü. Biçim değiştirir bir telefon oyununda olduğu gibi.

Bazen okurların pek çok yazıyı yanlış okuduğunu gözlemliyorum. Biz okurken kendi içimizdeki kelimeler de devreye giriyor çünkü. Herkes biraz da kendi kafasındakini okuyor yazılanda. Dilin esnekliği de önemli burada. Bir de bağlamdan koparılan farklı bir biçim alabiliyor.

Geçenlerde dikkatimi çeken iki haber oldu: Birisi Harry Potter yazarı J.K. Rowling diğeri ise şimdi adını anımsayamadığım Hintli bir akademisyen kadın hakkında başlatılan Sosyal Medya linçleri. Rowling homofobik ve transfobik olmakla; Hintli akademisyen ise ırkçılıkla suçlanıyordu. Orijinal mesajlara bakılınca ikisi de sofistike bir şey söylemek istemişler konuları hakkında, belki daha iyi ifade edilmesi mümkün şeyler bunlar… Homofobik ya da ırkçı bir tını taşıdıkları epey tartışmalı cümleler. Ölüm tehditlerine kadar varan bir saldırıya dönüşmüş birbirini ateşleyen mesajlar.

Çeşitli taraflar ve bu taraflara ait imgeler, kalıplar, ikonlar, markalar oluşuyor. Bunlardan hafif bir sapma ya da farklı bir renk katma girişimi hemen kümenin dışına atılmaya neden olabiliyor.

Bir insanı yaralamaya, mahvetmeye, hatta öldürmeye karar verilse mesela. Bunun çok kolay yolları var. Fiziksel bir saldırıya gerek yok. Sosyal ya da ruhsal yaralar daha bile öldürücü. Fiziksel olan çok daha kolay iyileşebiliyor. Kelimeler ve imgeler hiç böylesine hızlı ve yoğun devreye girmemişti dünyada. Büyüleyici olduğu kadar dehşet verici, korkutucu bir durum da bu.

Bu sessizler, sesi kısılmak istenenler için bir özgürlük alan bir yandan da. Güç sahibi zalimlerin önüne çıkabilecek yeni bir güç aynı zamanda.

Birilerine kötülük yapılırken bunu seyredebiliyor en azından adalet duygusuna sahip, terazisi hassas, vicdan sahibi insanlar, bir çemberin dışına çıkıp oradan konuşmaktan çekinmeyenler.

Hayatlarımız kelimelere teslim edilmiş durumda.

Her sabah gözümüzü açtığımız bu dünyada hem yapayalnızız hem de bir yapayalnızlar kulübünün üyeleriyiz. “What a wonderful world” ve “What a terrible world” arasındaki sırat köprüsü aslında dünya. İçinde sevme gücü taşıyanlar bazen dans ederek de geçebiliyor onu.

Bu yazı toplam 2491 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar