1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. "Bu sistem hükümet sistemidir"
"Bu sistem hükümet sistemidir"

"Bu sistem hükümet sistemidir"

Meclis eski Başkanı ve eski Başbakanlardan Sibel Siber, ülke yönetimine dair "sistem tartışması"nı açtı.

A+A-


Meclis Eski Başkanı Siber Siber, ülkede "parlamenter" değil "hükümet" sistemi olduğunu belirterek, "iyiye gitmiyoruz, hukuk dışılık diz boyudur" dedi.


Dr. Fazık Küçük Vakfı'nın "aktif" olarak çalışmalarını sürdüreceği açıklandı, "Onursal Başkan" Sibel Siber bugün basınla bir araya geldi.

Siber, uzman akademisyenler ve siyasetçilerimizle ülkedeki yönetim sistemini tartışmaya açtıklarını belirterek, “KKTC Devlet Yönetiminde İdeal Sistem” başlığı ile ÇALIŞTAY düzenleyeceklerini açıkladı.
Çalıştay, Doğu Akdeniz Üniversitesi ortak çalışmasıyla 4-5 Mayıs’ta, Oscar Hotel’de "Uluslararası Katılımlı" olarak yer alacak. 


Meclis eski Başkanı ve eski Başbakanlardan Sibel Siber, ülke yönetimine dair "sistem tartışması"nı açtı. Özellikle "örtülü ödenekler"i eleştiren Sibel Siber, "Cumhurbaşkanının kullandığı örtülü ödeneği Anayasaya aykırıdır" iddiasını da gündeme taşıdı. 

Meclis'in anayasal kurallara uymak zorunda olduğunu belirten Siber, "yasama" ve "denetim" görevlerinin çok önemli olduğunu da anlattı.

"Mevcut yapının yarattığı ayrıcalıklar kolay kolay terk edilemiyor" diyen Sibel Siber, oluşmuş statükoyu yenmenin zorluğunu dile getirdi.

Ülkede "likayat" tartışması yapılması gerektiğini de anlatan Sibel Siber, "Mevcüt statüko herkesi içine alıyor, ülkedeki mevcut sorunlara önce doğru teşhisi koymalıyız ki doğru tedavileri de uygulayabilelim" yorumunu yaptı. 

Toplantıya Dr. Fazıl Küçük Vakfı adına Osman Güvenir'in ve Mehmet Küçük de katıldı.


İşte Sibel Siber'in çarpıcı açıklamaları TAM METİN

 

Devletimizin yönetim sisteminin sağlıklı olmadığı konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz. Bu durumda sadece eleştirme ile değil; sistemin aksayan yönleriyle ilgili durum tesbiti yaparak, iyileştirilmesi için veya daha  iyi bir sistem  için ortak akıl ile çaba ortaya koymak gerekiyor.

Hatırlayacağınız gibi Milletvekillliğine aday olmayacağımı açıkladığımda bu yaratılan sistemle bir yol alınamayacağını vurgulamış ve “Sistem Hasta! Daha fazla bu sistemin parçası olmak istemiyorum” demiştim. Başbakanlık ve özellikle Meclis Başkanlığı dönemlerimde zaman zaman  basınla paylaştığım  “Niçin tam bir hukuk devleti olamadık?” konusundaki tesbitlerimi de örnekler vererek kısaca anlatmak istiyorum. Bunu toplumsal sorumluluk olarak görüyorum.

Hepimiz biliyoruz ki yönetim sistemimiz Parlamenter Sistem. Bu sistemin tanımına bakacak olursak özetle şöyle denmektedir: Parlamenter Sistem, seçimle gelen parlamentoya karşı sorumlu olan bir hükumetin  var olduğu bir sistemdir. Hükümetin  Meclise karşı sorumlu olması demek, Meclis’in hükümeti denetleme görevi olması demektir. Demokrasilerde, yasa ve tüzüklere uymak sadece vatandaşın değil, Meclis’in ve Hükümetin de görevidir.  Anayasamızda, uyulması zorunlu olan bu görevler çok açık ifadelerle yazılmıştır. Yine Anayasamızda Meclis, hükümetin icraatlarını denetler denmektedir. Peki gerçekten bu böyle midir? Önce buradan başlamak istiyorum.  Bakanlar Kurulu karar alırken, bakanlar icraatlarını gerçekleştirirken, Anayasa’nın öngördüğü gibi gerçek anlamda Meclis tarafından denetleniyor  mu?

MECLİS DENETİM GÖREVİNİ YERİNE GETİREMİYOR

Anayasa’nın 98. Maddesine göre Anayasa’nın verdiği denetim yetkilerinden biri başbakan ve bakanlar hakkında gerektiğinde Meclis soruşturması açılmasıdır. Hal böyle iken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne hiçbir bakan veya başbakan ile ilgili Meclis soruşturması açılamamıştır. Acaba niye? Bugüne kadar başbakanlar ve bakanlar ile ilgili toplamda 9 soruşturma önergesi sunulmuş, 2 tanesi kadük olmuş, 1 tanesi geri çekilmiş, 6 tanesi de oy çokluğu ile reddedilmiştir. Kısacası bugüne kadar hiçbir soruşturma önergesi Meclis’te kabul edilmemiştir. Çünkü soruşturma önergesinin kabul edilmesi için Meclis’teki oylamada basit çoğunluk  gerekmektedir. Denetlenen, yani iktidara mensup vekiller her zaman Meclis’te çoğunlukta, denetleyen azınlıkta olmaktadır. Azınlığın çoğunluğu denetlemesi bu sistemle mümkün değildir.

Diğer bir denetim yolu ise Meclis Araştırma Komiteleridir. Bugüne kadar Meclis’te toplamda 28 araştırma komitesi kurulmuştur.  Sonra ne olmuştur? Başkanlığım dönemine kadar olan süreçte araştırma komitesi raporları Meclis Kürsüsünden okunmuş sonra da hangi bakanlığı ilgilendiriyorsa o bakanlıklara gönderilmiş ve konu kapanmıştır. Başkanlık yaptığım dönemde ise açılan 11 araştırma komitesinin sonuçları, tarafımdan ilk kez Başsavcılık ve Sayıştay’a  gönderilmiştir.  Ayrıca gönderilen  bu araştırma komiteleriyle ilgili suç unsuru saptanıp saptanmadığını  yine  tarafımdan başsavcılıktan  talep edilmiştir. Başsavcılıktan gelen yanıtta ise gönderdiğimiz araştırma komitesi raporlarında suç unsuru bulunmadığı ifade edilmiştir. Yani bugüne kadar  Meclis Araştırma komitesi raporlarında da suç unsuru tesbit edilmemiştir. Kısacası Meclis’te açılan Araştırma Komiteleri de etkili bir denetim yolu olmaktan çok uzaktır.

Kamuoyunda çok sık dile getirilen sayıştay denetim raporlarına gelince, bu raporlar düzenli olarak Meclis’e gönderilmekte ve Meclis’te sayıştay komitesinde görüşülmektedir. Daha sonra da komite raporu Meclis Genel Kurulu’nda okunmaktadır. Meclis’in sayıştay raporlarıyla ilgili  görevi bununla sınırlıdır. Çünkü zaten Sayıştay Başkanlığı , usulsüzlük saptananları Meclis’e gönderirken Hukuk Dairesi’ne de (Başsavcılık) göndermektedir. Başsavcılık ise bu raporlarda suç tesbit etmişse, raporları polise havale etmektedir. Sayıştaylık tarafından usülsüzlük tesbit edilerek başsavcılığa iletilmiş dosyaların akıbeti de sorulmuştur. Başsavcılıktan gelen yanıtlar Meclis arşivimizdedir.

Meclis’in denetim mekanizmalarına bakıldığında geriye sözlü, yazılı sorular, genel görüşme açılması kalmaktadır ki tüm bunlar, Meclis’te  etkili bir denetim sağlamaz. Yani kısacası Meclis denetleyemiyor, ama kürsü konuşmalarından ve sorulardan ibaret sözde  denetim ile “mış gibi yapıyor”

MECLİS YASA YAPMA GÖREVİNDE  DE  YETERSİZ

Meclis Komitelerinde görüşülen yasa tasarı ve önerileri ile ilgili savcılığın ve hukukçuların Anayasa’ya uygun olmadığı şeklindeki hukuki görüşü, ( şüpheye yer bırakmayacak kadar net olsa da) maalesef siyasi iktidar tarafından her zaman dikkate alınmıyor. Popülizm galip gelebiliyor ve Anayasaya aykırı yasalar  savcılık görüşüne rağmen  Meclis’ten ve yine Anayasaya aykırı kararlar  savcılık görüşüne rağmen Bakanlar Kurulu’ndan çok sıklıkla geçebiliyor. Savcılık;  görüşüne başvurulursa sadece hukuki görüş vermekle kendini sınırlıyor; buna uyup uymamak konusunda ise siyasi iktidar özgür. Hukuk devletinde, bariz olarak Anayasa’ya ve yürürlükteki mevzuata aykırı olan yasa tasarılarının yasalaşması veya hükümet  kararlarının alınması kabul edilebilecek birşey değildir. Hukukun üstünlüğü ilkesine de terstir. Bu konuda bir Hukuk Komisyonu kurulması yasa önerisi, geçen dönem tarafımdan Meclis’e sunulmuştu. Erken seçimle birlikte kadük oldu.  Bu dönemde de hem yasaların hızlı ve yasama tekniğinde  yazılması, hem de yürülükteki mevzuata ve Anayasaya uygun hazırlanması için, güçlü bir mevzuat dairesi ile birlikte  Hukuk Komisyonu’nun gündeme alınacağını umut etmekteyim.

YASAMA İLE YÜRÜTME ARASINDA KUVVETLER AYRILIĞI YOK.

Meclis Hükümetin alt Organı gibi.

Parlamenter sistemin en temel parametresi olan kuvvetler ayrılığı bizdeki sistemde yasama ve yürütme arasında yoktur. İç içe geçmiş yasama ve yürütmede; Yasama, yürütmenin alt organı gibidir. Bir bakanımız, geçtiğimiz günlerde bakanlar kurulundan geçen bir yasa tasarısı için, “Bu yasayı geçireceksiniz, aksi takdirde istifa ederim” anlamında bir söz söyleyerek aslında  durumu özetlemiştir. Bir yasa tasarısı normalde bakanlar kurulunda kabul edildikten sonra Meclis’te komiteye sevk edilir, orada görüşülür, bir taraftan da  halkın bilgisine sunulur, paydaşların görüşleri alınır, savcılıktan hukuki görüş istenir, muhalefet vekillerinin de oy hakkı olan komiteden geçtiği takdirde Meclis’te tekrar vekillerce tartışılır ve oylamaya sunulur. Meclis’ten yasa geçerse Cumhurbaşkanlığına gönderilir. Oradan da onay çıkarsa resmi gazetede yayınlanır. Ama sayın bakan mevcut sistemde kuvvetler ayrılığı olmadığını bildiğinden, hem vakit kaybını dile getiriyor hem de yetkinin  bakanlar kurulunda olduğunu, bakanlar kurulundan geçen tasarıların hemen yasalaşmasını isteğini ifade ediyor. Aslında “ bu kadar uzun yola gerek yok” diyor. Çünkü bakanlar kurulu iradesinin Meclis iradesinin üstünde olduğunu biliyor ya da öğrenmiş. Bakanlar Kurulu’ndan geçen tüm yasa tasarılarının kesinlikle yasalaşmasını öngören bu sistemin adı  olsa olsa “Hükümet Sistemi” olur.  

Ayrıca 50 milletvekili olan bir Meclis’te 12 milletvekilinin Meclis başkanı, başbakan ve bakanlardan oluşması ile (teknokrat atanmadığı durumlarda) geriye komitelerde görev alacak 36 vekil kalıyor. Beş daimi komite, ayrıca araştırma komiteleri, geçici ve özel komiteler de gözönünde bulundurulduğunda,  36 vekilin çoğunun uzmanlık alanları olmayan bu komitelerde görev alıp verimli çalışması mümkün değildir.

Ayrıca hükümet, hem yasamada hem yürütmede görev almaktadır. Başbakan ve bakanlar 5 çalışma günün 2’sini Meclis’te geçirmektedir. Bir taraftan ellerinde cep telefonları  ile kendi bakanlıklarıyla ilgili çalışmalar yürütmekte, diğer taraftan Meclis gündemini takip etmeye çalışmaktadırlar. Bütçe döneminde ise en az 2 hafta tüm mesailerini Meclis’te geçirmektedirler. Bu durumda her iki tarafta (Meclis ve Hükümet) da verim düşmektedir.

Son olarak Yasama’nın Yürütme’den ayrı bir güç olmadığı, hükümet koalisyon pazarlığında da bir kez daha gözler önüne serildi. Meclis Başkanlığı, bakanlıklardan biriymiş  gibi ele alındı. Yani kendisini denetleyecek olan organ olan Meclis’in başkanını hükümet tayin ediyor. Halbuki Meclis Başkanı, kuvvetler ayrılığında Anayasal olarak siyasi iradenin temsil edildiği Meclis tarafından, milletvekillerinin gizli oyu ile seçilen ve tarafsızlık ilkesi olan bir makam olarak tanımlanıyor.

Meclis’te Üçlü Kararnameler:

Meclis de liyakatı gözetmeyen 3’lü kararnamelere göre siyasi atamaların olduğu bir kurum maalesef. Yasama uzmanına ihtiyaç duyulan bir kurumun yetişmiş yasama uzmanlarını bu sistem ya evine gönderdi veya siyasi atamalarla başka kurumlarda görevlendirdi. Kurumlar arası iletişimin çok zayıf olduğu bu yapıda, Meclis’ten üçlü kararname ile atama  yapılırken Meclis Başkanlığının görüşü hiç sorulmuyor. Yani kurumun çalışması, verimliliği zarar görür mü görmez mi, üçlü karanameye imza atanların pek de umurunda değil.Bu sorgulanmıyor. Çünkü böyle bir gaile yok. Kurumsal yapı oluşturma gibi bir hedef de yok. Kısaca; böyle bir yapısı olan Meclis’ten verimlilik beklemek sanırım çok zor. Kurumlar arası iletişimin bu kadar zayıf olduğu bir devlet yapısı ile arzulanan iyi bir yönetime ulaşmak kanaatimce mümkün değil.

                                                         

 

Sonuç:

 

  1. KKTC’de uygulanmakta olan Parlamenter sistemde   meclis ve hükümet arasında kuvvetler ayrılığı yoktur. Bu yapıda, Parlamentoya karşı sorumlu bir hükümet modelinden bahsedemeyiz. Tam tersi, bizde Yasama organı, yürütmenin yani hükümetin kontrolündedir.
     
  2. Meclis, ne yasama ne de denetim faaliyetlerini  gerektiği gibi yapamıyor. Meclis’in açılması da, yasa çalışmaları da, denetim de hükümet iradesindedir.  Hükümet izin verdiği ölçüde Meclis bu görevlerini yerine getirebilir ancak.
     
  3. Anayasa’ya ve yürürlükteki mevzuata aykırı yasaların ve yine bakanlar kurulu kararlarının geçmesine mevcut yapı engel olamıyor. Özellikle Bakanlar Kurulu kararlarında Mevzuat dairesinin hukuki uygunluk açısından rolünün güçlendirilmesi gerekiyor. Savcılık makamının yasa ve bakanlar kurulu kararları ile ilgili  yetkileri, sadece görüş vermekle sınırlı. Bu nedenle hukuk dışılık diz boyu. Hükümet ile savcılık arasındaki ilişki, tam bir hukuk devleti kurallarının gerektirdiği gibi değil.
     
  4. Sonuç olarak bu yapı sürdürülebilir değil. Devletin en üst organlarında  durum böyle ise bu değişmeden mevcut yapıda iyileşme bekleyemeyiz. Mevcut sistemden edindiğim deneyime göre, ya mevcut sistem işlevselliğini artıracak şekilde iyileştirilmeli ya da daha işlevsel yeni bir model arayışına geçilmelidir.
     
  5. Bu nedenle konunun uzmanı akademisyenler ve siyasetçilerimizle sistemi tartışmaya açıyoruz. Konunun uzmanlarının  “KKTC Devlet Yönetiminde İdeal Sistem” arayışları için bir platformda fikirlerini dinlemek, tartışmak, tartışmaya açmak önemlidir.  Dr. Fazıl Küçük Vakfı ve Doğu Akdeniz Üniversitesi ortak çalışmasıyla 4-5 Mayıs’ta, Oscar Hotel’de Uluslararası Katılımlı Çalıştay düzenliyoruz.

     
Bu haber toplam 1805 defa okunmuştur