1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Brüksel Görüşmeleri Başarısız mı Oluyor?
Brüksel Görüşmeleri Başarısız mı Oluyor?

Brüksel Görüşmeleri Başarısız mı Oluyor?

Barış antlaşmaları otomatik olarak barışa yol açmadığı gibi antlaşma sonrası uygulama süreçleri birçok risk ve belirsizliği de beraberinde getirmektedir.

A+A-

 

Cemaliye Beysoylu
c.beysoylu@gmail.com

 

2011 yılından bu yana devam eden yeni görüşmeler dizisi, Brüksel Görüşmeleri, Kosova sorununa siyasi çözüm arayışlarına yeni bir soluk getirdi. Yeni müzakere çerçevesi neticesince, Belgrad ve Priştina hükümetleri, sürecin başında teknik ve uzlaşılması nisbeten daha kolay olan meselelere odaklanarak önce bu teknik konularda bir dizi antlaşmaya vardılar[i]. İmzalanan antlaşmaların yarattığı olumlu ortam ve AB kriterlerini yerine getirme motivasyonu sayesinde  Nisan 2013’de Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanından bu yana tansiyonun sık sık yükselmesine neden olan Kuzey Kosova’nın statüsünün belirlemesi yönünde ciddi bir açılım sağlayan yeni bir antlaşma daha imzaladılar. Müzakere masasından; 2015 yılında da Kuzey Kosova’nın statüsü, enerji, telekom ve kuzeyin bölünmüş şehri Mitrovica’nın iki tarafını bağlayan köprünün trafiğe açılması konularında dört antlaşma haberi daha geldi. İmzalanan antlaşmalar dizisi, sürecin arabuluculuğunu üstlenen AB ve uluslararası aktörler tarafından memnuniyetle karşılanırken, hem Sırbistan-Kosova ilişkileri için hem de Batı Balkanlar’ın geleceği için tarihi gelişmeler olarak değerlendirildi.

Etnik gruplar arası çatışmaların, antlaşma yoluyla çözümlenmesi soğuk savaş döneminden sonra sıklıkla tercih edilen bir yöntem haline gelmekle birlikte[ii] Lickider’in 1945 sonrası antlaşma yoluyla çözümlenmeye çalışılan iç savaşları inceleyen çalışmasında da öne sürdügü gibi, bu barış antlaşmalarının sadece yarısı kalıcı barış inşaasına katkı sağlamıştır[iii]. Barış antlaşmaları otomatik olarak barışa yol açmadığı gibi antlaşma sonrası uygulama süreçleri birçok risk ve belirsizliği de beraberinde getirmektedir. Bu noktadan hareketle, barış uygulaması -peace implementation- süreci diye adlandırılan, tarafların imzalanan antlaşmanın hükümlerini uygulamaya koydukları antlaşma sonrası kısa sürecin iyi yönetilmesinin kalıcı barış inşaasına sağlayacağı katkının önemi de ortaya çıkmış olur.

AB üyeleliğinin cazibesine ve imzalanan antlaşmaların bölgede barış ve istikrarı sağlamaktaki katkısına rağmen, tarihteki diğer örneklerine benzer şekilde Belgrad-Priştina arasındaki antlaşmalar da uygulama aşamasında ciddi gecikmeler ve zorluklarla karşılaşmaktadırlar. 2015 yılında yayınlanan sivil toplum raporu Big Deal’e göre imzalanan toplam on yedi antlaşmadan sadece dört tanesi tamamıyla uygulanmıştır[iv]. Belgrad ve Priştina hükümetleri de 2016 yılında yayınlanan ilerleme raporlarında antlaşmaların uygulama aşamasında ağır aksak ilerlediğini kabul ederken, gecikmeler için birbirlerini suçlamaktadırlar[v]. Uygulama aşamasındaki bu gecikmeler Brüksel Görüşmeleri’nin başarısız olduğu kanısını güçlendirmekte, toplumsal düzeyde sürece olan inanç ve destek azalmaktadır. Peki imzalanan antlaşmalar dizisi uygulama aşamasında neden sekteye uğramaktadır? Bu gecikme ve aksaklıklardan yola çıkarak Brüksel Görüşmeleri’nin ve AB'nin arabuluculuk stratejisinin başarısız olduğu sonucunu çıkarabilir miyiz? Kasım 2016'da Priştina'da yürüttüğüm görüşmelerde ortaya çıkan manzara Brüksel Antlaşmalar dizisinin ağır aksak uygulanmasını ve bazı meselelerin tekrar tekrar müzakere masasına dönmesinin iki temel nedeni olduğu sonucuna varmamı sağlamıştır.

Birinci neden AB’nin arabuluculuk stratejisi ile doğrudan ilişkilidir. Sorunun tarafları için konu hala toprak, bağımsızlık ve egemenlik ile ilgilidir. Tarafların kırmızı çizgilerinin çokluğu ve önceki girişimlerin başarısızlıkla neticelenmesine sebep olan uzlaşmaz tutumları yeni arabulucu AB’yi müzakere çerçevesini belirlerken yaratıcı olmaya itmiştir. AB'nin işlevselcilik ve yapıcı-muğlaklığı harmanlayan melez stratejisi, Kosova'nın bağımsızlık kazanmaya yönelik, Sırbistan'ın ise bu sürece karşı çıkan ve kendi toprak bütünlüğünü korumayı hedefleyen siyasi tutumları karşısında daha önce birçok kez başarısızlığa uğrayan çözüm sürecine yeniden ivme kazandırmıştır. AB’nin kendi entegrasyon sürecinden esinlendiği ve literatürde işlevselci-barış[vi] olarak tasvir edilen yaklaşımı ilk adımda sürecin odak noktasını ve önceliklerini değiştirmiştir. Bağımsızlık ve toprak bütünlüğü eksenindeki ana sorundan uzaklaşılarak yeni görüşmeler dizisinin hedefi, bölge halkının yaşama koşullarının iyileştirilmesi ve bölgenin siyasi istikrara kavuşturulması olarak belirlenmiştir[vii]. Bu yaklaşım çerçevesinde, AB üyelik kriterlerini yerine getirme motivasyonu ile, tarafların önce nispeten uzlaşma sağlaması daha kolay teknik konulara odaklanması amaçlanmıştır. Uzlaşması zor siyasi konuları küçük teknik alanlara ayırarak kabul edilebilir kararlar alabilmeyi amaçlarken, antlaşma metinlerindeki bazı detaylar ise muğlak bir dille ve henüz kabulü zor konularda yoruma açık bir şekilde kaleme alınmış, AB bu yol ile teknik ve uzlaşma sağlaması kolay konularda ulaşılacak başarıların taraflar arasında güven inşasına ve işbirliğinin geliştirilmesine yol açıp daha çetin meselelerdeki çekincelerin ortadan kalkmasına yol açacağını varsaymıştır[viii]. Tabi AB’nin melez stratejisi sorunu Kosova’nin uluslararası statüsü ve bağımsızlık talebinden kismen uzaklaştırarak, bu konuda kendi üye ülkeleri arasındaki anlaşmazlığın yaratabileceği muhtemel olumsuz etkileri bir süreliğine de askıya almiştir. Bu yaklaşım müzakere masasındakilerin hızla ilerlemesini ve bir dizi antlaşma imzalamalarını kolaylaştırmakla birlikte uygulama aşamasında bazı olumsuz sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu çerçevede imzalanan antlaşmaların uygulama aşamaları döngüler halinde ilerlemekte ve hemen hemen tüm konular yapıcı bir muğlaklıkla kaleme alınan antlaşmalardaki tüm belirsiz yönler netlik kazanıncaya ve uygulanana kadar sürekli müzakere masasına geri dönmesine sebep olmaktadır. Yani, AB'nin yeni-işlevselci ve yapıcı-muğlak müzakere tekniği ilk bakışta uygulama aşamasında müzakere masasında olduğu gibi süreci kolaylaştırıcı değil kısıtlayıcı bir rol oynamaktadır. Sorunların küçük teknik parçalara ayrıştırılıp görüşülmesi ve antlaşma metinlerindeki muğlaklıklar tarafların uygulama aşamasında bazı meseleleri farklı yorumlamalarına, aksaklıklar ve gecikmeler yaşanmasına, hatta tüm muğlak maddeler açıklığa kavuşana kadar sık sık müzakere masasına geri dönmesine neden olmaktadır. Başka bir deyişle, aksaklıklar ve değişmeler sürecin doğal unsurları olarak ortaya çıkmakta, çünkü uygulanan müzakere stratejisi sürecin beklenildiği gibi doğrusal değil müzakere-antlaşma-uygulama döngüsü içinde ilerlediği sarmal bir süreç yaratmaktadır.

İkincisi, müzakere süreçlerinin temel karakteristiklerinden biri olan tarafların uygulama aşamasında da antlaşmanın koşullarının kendileri için sağladığı kazanım ve kayıpları yeniden değerlendirme eğilimleridir. Belgrad ve Priştina hükümetleri sorunu ve doğal olarak müzakerelerdeki her ilerlemeyi hala toprak ve egemenlik ekseninde değerlendirdiklerinden ötürü, müzakere masasında arabulucu AB'yi memnun etmek ve entegrasyon sürecini hızlandırmak için tavizde bulundukları meseleleri uygulama aşamasında metindeki muğlaklıklardan da faydalanarak yeniden değerlendirmektedirler. Tabi kolay baş edilebilir teknik alanlara ayrılan meseleler de, hala büyük siyasi antlaşmazlıkların parçasıdırlar. Arabulucu AB'nin kendi entegrasyon süreçlerinden esinlenilen yeni işlevselci mantığını içselleştiremeyen Belgrad ve Priştina hükümetleri, özellikle AB'nin tarafları motive edecek kadar güçlü bir teşvik sağlayamadığı zamanlarda, kaydedilen ilerlemeleri iç siyaset malzemesi haline dönüştürmekte ve uygulama sürecindeki antlaşmalara dair tutumlarını yeniden değerlendirmeye devam etmektedirler.

Özetle, tarafların tutumları ve çözüm sürecine yaklaşımları göz önüne alındığında, Brüksel Görüşmeleri ve Brüksel Antlasmalar dizisi, sorunu hala toprak, bağımsızlık ve egemenlik ekseninde değerlendiren Belgrad ve Priştina hükümetleri arasında şu ana kadarki en ciddi yakınlaşmayi sağlamakla birlikte, AB tarafından öngörüldüğü şekilde taraflar arasında güven inşaa etmekten henüz çok uzaktadir.

Bu yazının tam metni Kosova Foundation for Open Society'nin sağladığı fon ile yürütülen “Building Knowledge of New Statehood in South East Europa: Understanding Kosovo's Domestic and International Policy Considerations” başlıklı araştırma projesi kapsamında kaleme alınmıştır. Makale'nin İngilizce tam metni Committed to Peace? Analyzing Implementation of the Brussels Agreements” başlığı altında proje grubu tarafından ileriki bir tarihte yayınlanacaktır.

 

 

[i] İmzalanan ilk antlaşmalar Kosova ve Sırbistan arasında serbest dolaşımın sağlanması, üniversite diplomalarının karşılıklı tanınması, gümrükler, Kosova’nın bölgesel temsiliyeti, telekomünikasyon, entegre sınır yönetimi ve yasal kayıt defterleri ve kadastro kayıtlarının Kosova’ya iadesi konularını kapsamaktadır.

[ii] bkz. Walter, B.F. 1997. The Critical Barrier to Civil War Settlement. International Organization, 51.3, pp. 335–364. Ve Hartzell, C. A., M. Hoddie, and D. Rothchild. Stabilizing the Peace After Civil War: An Investigation of Some Key Variables. International Organization ,55, 1, pp.183–208.

[iii] Licklider, R.  1995. The Consequences of Negotiated Settlements in Civil Wars, 1945– 1993.  American Political Science Review, 89.3, pp. 681–690.

[iv] Big Deal Lost in Stagnation. Civic Oversight of the Kosovo-Serbia Agreement Implementation. April 2015.

[v] Avrupa Komisyonu’nun ilgili birimlerinden bürokratlarla yapılan görüşmeler neticesinde.

[vi] Visoka, G. and J. Doyle, 2016. Neo-Functional Peace: The European Union Way of Resolving Conflicts. Journal of Common Market Studies, 54.4, pp. 862–877

[vii] UNGA Resolution 64/298.

[viii] Avrupa Komisyonu’nun ilgili birimlerinden bürokratlarla yapılan görüşmeler neticesinde.

 

Bu haber toplam 2200 defa okunmuştur
Gaile 414. Sayısı

Gaile 414. Sayısı