1. YAZARLAR

  2. Tümay Tuğyan

  3. Böyle bir referandumdan iki HAYIR çıkar
Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Böyle bir referandumdan iki HAYIR çıkar

A+A-

Ocak ayında bir plan, Mart’ta ise referandum!

Dışişleri Bakanı Özdil Nami’nin Kıbrıs sorunuyla ilgili dile getirdiği hedef bu.
Yani müzakerelere yarın başlansa, bir planın ortaya çıkması için hedeflenen tarihe sadece üç ay kalmış oluyor.

Peki tarafların şu anki pozisyonu, üç ay içerisinde bir metin doğurabilecek kadar birbirine yakın mı?
Uzlaşılan ve uzlaşılamayan noktaları şöyle bir hatırlayınca,  pozisyonların pek de o kadar yakınlaşmış olduğundan söz etmek galiba çok da mümkün değil.
Ama diyelim ki öyle.
Diyelim ki her şey yolunda, üç ayda bütün farklılıklar ortadan kaldırılabilir ya da en azından bütün farklılık noktalarında bir orta yolda buluşulabilir ve Ocak ayında ortaya bir plan çıkabilir.

Bütün iyi niyetimizle bunu varsaysak bile, Ocak ayında toplumların bilgisine getirilecek olan bir planın sadece iki ay sonra eş zamanlı referandumlara götürülerek bu referandumlardan iki ‘evet’ ummak ne derecede gerçekçi bir beklenti?

Bırakın iki tanesini, böylesi bir referandum sonucunda bir ‘evet’ bile pek olası değil.

***

Bugüne kadar adayı çözüme en çok yaklaştıran belge, kuşkusuz Annan Planı’ydı. BM tarafından hazırlanan ve 2002 yılının Kasım ayında taraflara sunulan plan, 1999 yılının Aralık ayında taraflar arasında önce aracılı olarak başlayan, daha sonra ise yüz yüze devam eden müzakerelerin bir ‘ilk’ ürünüydü.

Evet bu plan, tarafların iki yıl boyunca çalışıp da ortaya çıkardıkları türde bir plan değildi çünkü taraflar bu sürede o noktaya gelememişler, BM de o güne kadar ortaya konan tezleri dikkate alarak kendi planıyla duruma ‘el koymak’ mecburiyetinde kalmıştı.

Gelin çok hızlı bir şekilde Annan Planı tarihçesini hatırlayalım:
11 Kasım 2002; plan taraflara sunuldu.
BM, Aralık ayı ortasında Kopenhag’da yapılacak AB devlet ve hükümet başkanları zirvesi öncesinde bu planın taraflarca imzalanmasını hedefledi ancak plan bu haliyle kabul görmeyince revize edildi ve 10 Aralık tarihinde yeniden taraflara sunuldu.
Fakat planın bu ikinci versiyonu da kabul edilmedi.
Üçüncü planın sunuluş tarihi 26 Subat 2003.
BM bu versiyona 10 Mart 2003’te toplanan Lahey Zirvesi’nde yanıt bulmaya çalıştı ancak Lahey’de yapılan görüşmelerden olumlu sonuç çıkmadı.

BM Genel Sekreteri tarafları bu kez 10 Şubat 2004’te New York’ta bir araya getirdi. New York’u takiben taraflar 19 Subat - 21 Mart tarihleri arasında ikili görüşmelerini sürdürdü ancak yine bir sonuç elde edilemedi.
Bu kez BM tarafları, İsviçre’nin Burgenstock kasabasında buluşturdu.

Buradan da sonuç çıkmayınca BM, yine o güne kadar yapılan görüşmelerde gelinen aşamayı dikkate alarak Annan Planı’nı bir kez daha revize etti ve dördüncü versiyonunu 29 Mart 2004’te taraflara sundu. Bu da kabul görmeyince plana son şekli verildi ve 31 Mart 2004’te taraflara iletilen Annan Planı’nın beşinci versiyonu, 24 Nisan’da referanduma götürüldü.

Yani uzun lafın kısası, Annan Planı’nın referanduma sunulacak versiyonuna ulaşılabilmesi için (ki bu haliyle dahi Rumlar tarafından beğenilmeyerek reddedilmiştir) koskoca dört buçuk yıl geçti.
Üsteklik bu, Güney Kıbrıs’ın AB takvimi dolayısıyla sıkıştırılmış bir dört buçuk yıl oldu.
Yeni bir planın ortaya çıkması için bir o kadar daha beklemeliyiz demiyorum elbette.

Annan Planı sürecini hatrlatma ihtiyacı duymamın nedeni şu:
Taraflar arasında aracılı görüşmelerin başlayacağının ilan edildiği 4  Aralık 1999 tarihinden, planın referanduma götürüldüğü 24 Nisan 2004 tarihine gelene kadar, masada müzakere edilen neredeyse her detay, basın aracılığıyla toplumların gündemine getirildi ve Kıbrıslı Rumlar değil ama Kıbrıslı Türkler, deyim yerindeyse planı didik didik tartıştı.

Hangi müzakere başlığında hangi ilerlemelerin sağlandığını, hangi noktada hangi tavizin verilip, hangi noktada hangi kazanımın elde edildiğini okudu, öğrendi.
Bu açık tartışma süreci, bir ‘hazım’ süreci oldu ve kuşkusuz adanın kuzeyindeki sandıktan plana % 65 oranında ‘evet’ çıkmasının önemli nedenlerinden biriydi.

Güney Kıbrıs sandığından çıkan güçlü ‘hayır’ oyunun önemli nedenlerinden biri de, Kıbrıslı Türkler’in aksine planın ta ilk günden itibaren Kıbrıslı Rumlar tarafından dikkate alınmaması, okunmaması ve tartışılmamasıydı.

Referandumun ardından süreç tamamen donmadı elbette, önce Talat-Hristofyas, son olarak da Eroğlu-Hristofyas müzakere süreçleri yaşandı, yani içerik konusunda yeni birçok gelişme oldu ve öngörüldüğü şekliyle yeni bir süreç daha başlarsa, daha yeni gelişmeler de olacak.

Tüm iyi niyetimizle diyelim ki bu süreç Ocak ayında tamamlanacak ve Mart ayında bir referendum olacak; peki Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar bu referandumda neye oy verecek?

Şu anda sürecin tamamen dışında olan insanlar bu kadar kısa bir süre içerisinde planın neresinde ne olduğunu nasıl öğrenecek, içerik nasıl hazmedilecek ve liderlikler iki ayda toplumlarını ‘evet’ için nasıl ikna edecek?

Bu yazı toplam 1743 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar