1. YAZARLAR

  2. Mert Özdağ

  3. ‘Bombalar patlayacak’ (!)
Mert Özdağ

Mert Özdağ

‘Bombalar patlayacak’ (!)

A+A-

 

Perde önünde yaşadıklarımıza inanmıyor, perdenin arkasında dönenleri görmek istiyorum, bu nedenle abartarak sesli düşünelim istiyorum. Bazı olayları hemencecik unutuyoruz vesselam. Asal Şube önünde bulunan dinamitler meselesi gibi…
Hatırlayın, bu ülkede kaç bomba patlatıldı?
Çok…
Onlarca…
Hangisinin faili ya da failleri, bulundu?
Hiç!
Evet kocaman bir hiç!..
Eğri oturalım doğru konuşalım dostlar.
Bu ülkeye bomba ya da patlayıcı madde nereden girebilir sizce?

Birincisi denizlerden, yani kaçak yollarla.
İkincisi liman ve barikatlardan.
Üçüncüsü de askeri birliklerden. (Bakınız: Gönyeli’de bulunan astsubaya ait patlayıcı yüklü araba)

Dikkatinizi çekerim 3 ihtimalde de sorumlu makamlar apoletlilerdir dostlar.
Faillerin bulunmaması da önce polisin, dolaylı olarak askerin sorumluluğunda olan bir konudur.
Zira “KKTC Polisi” denen örgütlü polis gücü Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı bir yapıdır.
Böylesi bir ortamda olaya nereden bakarsanız bakın ülkede “güvenliği” sağlamakla sorumlu makamların “daha fazla yetki” istemesinin altında yatan sebepler çok iyi araştırılmalıdır.
Şu anki mevcut yapısı ile güvenlikte her şeye hakim olan bu kurumların “daha fazla yetki” istemesinin altında yatanın ne olduğunu çok iyi düşünmek gerekiyor.
Türkiye’deki anti-demokratik uygulamalar, sokak ortasında vurularak öldürülen insanlar ve yaşanan iç savaş ürkütüyor!
Bu nedenle bizdeki silahlı güçleri “çok daha fazla güçlendirmek” yerine daha sivil önlemleri hayata geçirmenin akla mantığa daha uygun olduğunu düşünüyorum.

Mesela mobese kamera sistemi ile kentlerimizi donatmak neden gündeme gelmiyor da “telefon dinleme” gelebiliyor?
Neden, işyerlerine güvenlik kamerası takmak maddi ve manevi olarak teşvik edilmiyor?
Neden bir süre önce Lefkoşa Barosu’nun gündeme getirdiği “Poliste ifadeler kamera ile kayıt altına alınsın” önerisi dikkate alınmıyor?
Neden poliste işkence iddialarıyla ilgili (ki bu konuda meclis raporu var) polisi yönetenler adım atmıyor?
Ya da neden “devriye sistemi” geliştirilmiyor mesela?
Neden ben geceleri polis devriyesi görmüyorum kent sokaklarında?
Neden? Neden? Neden?

Bu sorular daha da çoğaltılabilir elbette.
                                                                                                                   

*  *  *

İşte bu ve buna benzer soruların yanıtları ülkedeki “güvenlik” ve buna bağlı insan hakları sorununa farklı bir açından bakmamıza yol açabilecektir diye düşünüyorum.
Zira sorunun “güvenlik” mi, yoksa güvenlik güçlerinin mevcut konumunu daha yasal ve kalıcı hale getirmek mi olduğuna dair netlik yok.
Asal Şube önünde bulunan dinamitler hala sırrını koruyor…
Nerede bu patlayıcıları oraya bırakanlar, yakalandı mı?
Kimleridir bu adamlar, tutukladı mı?
Ya da şöyle soralım, bu patlayıcılar kimden, nereden tedarik edildi?
Başka açıdan soralım; kim hangi limandan, hangi barikattan soktu bu bombaları ülkeye?
Var mı bu soruların cevabı?
Yoksa bu olay, iddia edildiği gibi karanlık güçler tarafından kurulmaya çalışılan “korku imparatorluğunun” bir parçası mı?
Tıpkı “asılsız bomba ihbarları” gibi…
Tıpkı kimilerinin yaydığı “ülkede bombalar patlayacak” iddiası gibi.


YURTTAŞ EKONOMİSİ

Vergisini ödemeyen yurttaş!

Kıbrıs’ın kuzeyinde çok geniş bir kitle var, orta kesim…
Ya kamu maaşı alan, ya da özel sektörde çalışan sosyal sigortalı çalışanlar…
Devlettekiler bir nebze olsun daha iyi durumda…
Maaşlar az daha yüksek…
Özelde maaşlar da düşük, birçoğu için…
Bu pahalılıkta da daha da aşağılara iniyor.
Peki ne yapılabilir bu kötü ekonomik şartlarda?
Zira, her şey ateş pahası…
Bir fikir jimnastiği yapalım.
• LÜKS harcamalarından kesinti yapılabilir.
Daha az telefonda konuşulabilir.
• Tüp gazlı soba daha kısa süre açık tutulabilir.
• Klima pek açılmasa daha iyi…
• Bu sene planlanan tatiller ertelenebilir, ya da 'daha ucuzundan' bir tatil planı yapılır.
• 2 araba varsa, teki kullanılır.
• Savurgan alışverişten kaçınılır.
• Veeeee, vergileri ödemek ERTELENİR!

Mesela seyrüsefer ruhsatları!..
Ateş pahası…
Döviz krizinden önce de yüksekti, şimdi de yüksek…
Binlerce araç sahibi bu vergiyi ERTELİYOR!..
Yani ödemiyor.
Hükümeti yönetenlerin en azından bu geçiş dönemi için dar gelirli-orta sınıf yurttaşı korumak adına bu tarz vergilerde İNDİRİME gitmesi çok yerinde bir önlem olacaktır.
Tamam, anladık, maliyede para yok…
Ama 'hep bana hep bana' da olmaz ki!..
Vatandaş da nefes almak istiyor.
Vatandaş zaten ödemiyor, en azından fiyatı azalsa gidip ödeyecek, maliyenin kasasına para girecek…
Peki başka ne yapılabilir?
Ekonomistler TV ekranlarında, gazete sayfalarında dillendiriyor.
Döviz kuru bazı sektörlerde SABİTLENEBİLİR.
Mesela özel okullarda…
'Euro üzerine' bir ödeme planı uyguluyor özel okullar…
Bu çok yanlış bir uygulama…
En azından bir yıllığına bu yöntem terk edilebilir.
Teşvikle ricayla olmuyorsa 'yasama' devreye girebilir.
Ekonomik çöküş arifesinde orta sınıf adına 'pozitif ayrımcılık' sosyal devlet olmanın da gereği değil midir?
Bu konu da gündeme gelebilir.
Kısacası ekonomik krizin yanında 'kendi krizlerimiz' de vardır, kendi iç krizlerimiz…
Biz kendi krizlerimizi yatıştırsak, orta sınıfın ödediği vergilerde indirime girsek, dövize endeksli iç piyasaya (bir süreliğine) döviz kullanma yasağı getirsek, iç piyasaya para akışını da sağlamış oluruz diye düşünüyorum…
Yoksa böyle giderse vatandaş para harcamaktan vazgeçecek, vergiden kaçıracak, hem işadamı hem de devlet 'hava' alacak…
'Orta halli bir çalışan' olarak kendi penceremden bunu görüyorum:
Ben kazanmazsam ne vergi veririm, ne de harcama yaparım!
Bana ne devletten, bana ne iş insanından!


 

BİR BENZETME

Hıh demiş, anasının burnundan düşmüş!

 

Türkiye Enerji Bakanlığı "Yaz saati uygulamasından geri adım atmayacağız."
TC Milletvekili Aylin Nazlıaka "Bir servis kazasını, bir felaketi mi bekliyorsunuz"
TC Milli Eğitim Bakanlığı "Ders zilinin daha geç çalması ile ilgili çalışmalar yapılıyor"

Sanki KKTC!..

Ne kadar da benziyoruz değil mi?

Anladınız mı bizimkiler kime çekmiş (!)

Hıh demiş, anasının burnundan düşmüş!

 


BİR GÖZLEM

Meclis, Mahkeme, Ombudsman, BRT, YÖDAK

Meclis Başkanı Sibel Siber…

Yüksek Mahkeme Başkanı Narin Şefik…

Ombudsman Emine Dizdarlı…

BRT Müdürü Meryem Çavuşoğlu Özkurt.

Ve son olarak YÖDAK Başkanı Akile Sarıoğlu Büke.

Tümü kadın…

Tümü etkili görevlerde.

Kadınların etkili ve yetkili oldukları bir dönem yaşıyoruz.

Umarım sürdürülebilir olur.

Her açıdan olumlu.

 

Bu yazı toplam 1943 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar