1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Bölünmeye ses çıkarırsanız, sonunuz bu olur…” 1
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Bölünmeye ses çıkarırsanız, sonunuz bu olur…” 1

A+A-

Mayıs 1958, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum solcuların saldırıya uğrayıp öldürüldüğü, yaralandığı ay olmuştu… Barış atkivisti Mehmet Mahmut’a göre, verilen mesaj açık ve netti: “Bölünmeye ses çıkarırsanız, sonunuz bu olur…”

 

 

su-003.jpg

Mayıs 1958, hem TMT, hem de EOKA’nın kendi insanlarına karşı, “solcu” oldukları gerekçesiyle harekete geçtiği kanlı bir ay olmuştu...

O yılın Mayıs ayında, iki tarafın “yeraltı teşkilatları”, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum solculara saldırarak onları yaralamışlar, öldürmüşlerdi…

1 Mayıs 1958’de, TEK Kulübü’nün dağıtılmasıyla başlamıştı olaylar – birlikte kutlanan son 1 Mayıs İşçi ve Emekçilerin Bayramı olmuştu o 1 Mayıs… O akşam, ilerici, solcu TEK Kulübü’nü basan “teşkilatçılar”, kulübün eşyalarını Lefkoşa’da Zafer Sineması yakındaki sokaktan hisara doğru taşıyarak aşağıya fırlatmışlardı… Kulüp dağıtılmıştı…

6 Mayıs 1958 tarihinde Kiriakos Patato adlı Kıbrıslırum solcu öldürülecekti…

22 Mayıs 1958’de solcu, sendikacı Ahmet Sadi’ye bir suikast düzenlenecek ve eşi Leman hanım onun önüne geçerek kendisini kesin bir ölümden kurtaracak, Leman hanım yaralanacaktı…

23 Mayıs 1958 tarihinde Kufezli Savvas Menikos, Lefkonuk’ta bir ağaca bağlanarak linç edilecek, maskeli EOKA’cılar tarafından öldürülecekti… Suçu: Solcu olmaktı… Aynı akşam yine bir diğer solcu Kıbrıslırum daha öldürülecekti: Dimitris Matsukos…

24 Mayıs 1958’de Fazıl Önder, 25 Mayıs 1958’de Andreas Sakkas, 29 Mayıs 1958’de Ahmet Yahya ile Panayotis Stilyanu Arkopanaos öldürülecekti…

Barış aktivisti Mehmet Mahmut, tüm bu cinayetlerle ilgili olarak şöyle yazıyor:

“Bu katilliklerin hepsi, 1958 Bir Mayısı’nı takip eden günlerde işlendi… “Kurtuluş Savaşçısı” diye adlandırılan EOKA ile “Türk Mukavemetçisi” olarak anlatılan TMT yer altı örgütleri, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın o günlerde dahi sergileyebilmekte olduğu birlikteliği ve sınıf cephesini bertaraf etmek, “Böl ve Yönet” stratejisini ileri götürmek için işlediler bu cinayetleri…

Ahmet Sadi ve eşi, suikast girişimini yaralı atlattılar.

Savvas Menikos, Sakkas, Fazıl Önder Sella, Ahmet Yahya, Limasol’da Hasan Ahmet, katledildiler. Adayı batmayan uçak gemisi olarak bölmek isteyen emperyalistlerin, NATO’nun emri ile öldürüldüler. Burada bir eleştiriyi yapmama müsaade edin: EOKA B değildi yalnızca antikomünist… EOKA da antikomünistti ve benim anlamadığım bir şey var sorayım: “Kurtuluş savaşı veren EOKA’ya ihanet ettiği iddiasının bir yanlış anlama olduğunu ve bu yüzden öldürülmesinin bir hata olduğunu” söyleyerek Sakkas’ın ve diğer öldürülenlerin şerefinin iade edilmesi eylemi, haklı bir savaşta, haksız bir eylemi düzeltme görünümü taşıyabilir bana göre…

Mayıs cinayetlerinin bir tek anlamı ve mesajı vardı cemaatlara ve birliktelikten yana örgütlere: “Bölünmeye ses çıkarırsanız, sonunuz bu olur” mesajı veriliyordu ve “herkes evine, herkes etnik mahallesine” deniyordu… “Türk’ten Türk’e, Rum’dan Rum’a” kampanyaları başlıyordu… 1958 Mayıs ayı kurbanları şerefli insanlardı çünkü ülkede etnik ayrılığa karşı birliği ve sınıf bütünlüğü için de dayanışmayı savunurken öldürüldüler…”

 

AHMET SADİ’NİN ÖYKÜSÜ…

AKEL Türkçe’de yer alan Ahmet Sadi’ye ilişkin anma bildirisinde özetle şöyle yazıyor:

“Kıbrıs’ta ilerici ve sendikal hareketin önde gelen isimlerinden Ahmet Sadi, yaşam mücadelesinin zorluklarıyla daha genç yaşından itibaren boğuşmaya başladı. CMC madenlerinde Kıbrıslırum madencilerle çalışırken, patronların sömürüsünün din, dil, etnik kökene bakmadığını ve sömürü, baskı, sömürgeciliğin ve yoksulluğun tüm işçiler için aynı olduğunu hızla anladı. Bu nedenle Sol fikirleri nedeniyle hayatı boyunca hedef tahtası oldu.

Sadi, Kıbrıslıtürk işçi hareketinin mücadeleleri içerisinde lider olarak hızla öne çıktı. Ahmet Sadi’nin sahibi olduğu ve Derviş Ali Kavazoğlu’nun da yazarları arasında bulunduğu Kıbrıslıtürk işçi gazetesi “Emekçi” 19 Mayıs 1948’de yayın hayatına başladı. Ancak karşılaştığı tehdit ve baskılar nedeniyle kısa sürede kapanmak zorunda kaldı. PEO 1952 Kasım’ında Kıbrıslıtürk üyeleri için bir büro açma kararı aldı ve PEO Merkez Konseyi üyesi Ahmet Sadi 1954 Mart’ında bu büronun başına getirildi. Sadi’nin PEO saflarında mücadelede yer alma kararı tesadüfi değildi. Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk işçiler arasında birlik ve dayanışma için tutku ve kararlılıkla PEO’nun mücadele ettiğinin bilincinde olmasının ve onun sınıfsal ve siyasi olgunluğunun sonucuydu.

Ahmet Sadi emekçileri birbirinden ayırma ve bölme çabasının sadece sınıfsal, sosyal ve ekonomik haklarına darbe vurmayı hedeflemekle kalmayıp, aynı zamanda Kıbrıs’ı bölmeyi amaçlayan daha geniş ve daha tehlikeli bir planın parçası olduğunun farkındaydı. Yabancı merkezlerin emperyalist “böl ve yönet” politikasını temel alan bu planın hedefi Kıbrıs halkının emperyalizmin tahakkümünden tamamen kurtulmasının koşullarını yaratmasını engellemekti. Bunu gören diğer ilerici ve komünist Kıbrıslıtürkler gibi Ahmet Sadi de bu planları bertaraf etme mücadelesinde yer alıyordu.

Ahmet Sadi Kıbrıslıtürk emekçilerin tüm baskılara göğüs germeleri ve PEO’da örgütlü olmaya devam etmeleri için ve iki toplumun dostluğu ve ortak mücadelesi için siyasal ve ideolojik faaliyetleriyle emekçilerin yüreklerinde sınıfsal dayanışmanın gelişmesi için yoğun bir biçimde çalışıyordu. Ahmet Sadi ve yoldaşlarının birlikte yeşerttiği bu birlik, mücadele, dayanışma ağacı iki toplumun birbirlerinden şiddet yoluyla ayrılmalarından bunca yıl sonra dahi meyvelerini vermeye devam ediyor. Sadi’nin PEO içerisindeki çalışmaları, izlediği politika ve ideoloji PEO’nun bugün de Kıbrıslıtürk toplumunun geniş kesimlerinde takdir görmesini sağlayan unsurlardan biridir.

1958 1 Mayıs’ında gerçekleştirilen ortak mitingde Ahmet Sadi hem Kıbrıslıtürk liderliğinin şoven rolünü, hem de İngiliz sömürgeciliğinin bölücü rolünü kınayarak, emekçi kitleleri kararlı bir mücadele vermeye çağırdı. Bunun üzerine Denktaş’ın ve Kıbrıslıtürk aşırı sağının ana hedefi haline geldi.

İki toplumda da şoven unsurların ve milliyetçi nefretin emekçileri bölmek için terör estirdiği ve devamında ilerici sesleri örgütlü ve kanlı bir kampanyayla susturmak için AKEL, PEO ve Halk Hareketi’nin üyesi çok sayıda yoldaşı katlettiği böylesi bir dönemde Kıbrıslıtürk faşist-şoven unsurlar planlarının önünde engel teşkil eden Sadi’ye artık tahammül edemez duruma geldiler ve ona karşı yoğun ve sistematik bir takip ve yıldırma kampanyasına başladılar. Faşizme ve teröre karşı direnen Ahmet Sadi’yi hedef alan bu saldırıların doruk noktası 22 Mayıs 1958’deki suikast girişimi oldu.

Bu suikast girişimi Ahmet Sadi’nin eşi Leman hanımın fedakarca bedenini Sadi’ye kalkan yapması nedeniyle başarısız oldu ama Leman hanım ağır yaralandı.

Bunun ardından 1958’de Londra’ya göç etmek zorunda kalan Ahmet Sadi, mücadelesine AKEL Londra Örgütü aracılığıyla orada yaşayan, çalışan Kıbrıslılar içerisinde devam etti.

Ahmet Sadi yaşama gözlerini kapayıncaya kadar Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk emekçilerin barış içerisinde birlikte yaşayacakları, sosyal adalet ve hakları için mücadele edecekleri ortak bir vatan vizyonuna bağlı kalmaya devam ederek, sömürünün olmayacağı, barışın, demokrasinin ve sosyalizmin hâkim olacağı bir sistem için mücadeleye devam etti. O, herkesin çok sevdiği parlak bir örnek, mütevazı ve ilham veren bir insan, istikrarlı ideolojik ilkeleri olan bir mücadeleciydi.

Ahmet Sadi ve onun gibi ortak bir vatan vizyonuyla yaşayan ve hayatının sonuna kadar mücadele eden her Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk emekçiyi en iyi anma biçimi yurdumuzun ve halkımızın yeniden birleşmesi için; yabancı vasiler olmaksızın iki bölgeli iki toplumlu bir federasyon çözümü çerçevesinde özgür, birleşik, bağımsız ve egemen bir vatan için; çalkantılı bölgemizin halklarıyla barışın ve dostluğun köprüsü olacak bir Kıbrıs için onların açtığı yolda mücadeleye devam etmektir.”

 

SAVVAS MENİKOS….

AKEL Türkçe’de, Savvas Menikos’la ilgili olarak ise şöyle deniliyor:

“Kufez köyünden altı çocuk babası, işçi Savvas Menikos her sabah köyünden Lefkonuk’a, oradan da çalıştığı Maraş’a giderdi. O kara günün öğleden sonrasında yüzleri maskeli, elleri silahlı altı faşist, AKEL’i ve sendikal hareketi terk etmesi yönünde tehdit edilen Menikos’u Lefkonuk’a getirip, İngiliz sömürgecilerinin köydeki polis karakolunun çok yakınındaki kilisenin bahçesindeki efkalipto ağacına bağladılar. Ardından kilisenin çanlarını çalıp, köyün sakinlerini “milli görevlerini” yapmak için “haini” linç etmeye çağırarak, ona taşlar ve sopalarla saldırarak ölünceye kadar işkence ettiler. Katiller Menikos’un cenazesinin kaldırılmaması için köyün papazlarını tehdit ettiler.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan’da Alman işgaline karşı direnişi kırmak için Nazilerle işbirliği yapan, millet ve ırk ayrımcılığını temel ilke edinen faşizmi Kıbrıs’a taşıyan Grivas’ın lideri olduğu EOKA’cıların Lefkonuk Kilisesi bahçesindeki efkalipto ağacına bağladıkları Savvas Menikos’u taşlı, sopalı saldırılarıyla katlederek işledikleri bu cinayet faşizmin barbarlaştırdığı insan gruplarının İkinci Dünya Savaşı sırasındaki vahşetlerini hatırlatmaktadır. Ayrıca Kıbrıs’ta yıllarca hakim olan milliyetçi-şoven çizginin sergilediği sefil siyasi davranış biçimini de göstermektedir.

EOKA tarafından 1958’de işlenen Menikos cinayeti yakın Kıbrıs tarihinin ikinci en vahşi cinayetidir. En vahşi cinayet 1974 Ağustos’unda aralarında çocukların da olduğu Kıbrıslıtürkleri katlederek EOKA-B’cilerin işlediği cinayettir. Atlılar, Muratağa ve Sandallar’da işlenen cinayetler Lefkonuk’taki cinayetle de bağlantılıdır. Çünkü bu cinayetler 16 yıl arayla birbirine yakın köylerde aynı ideolojinin barbarlaştırdıkları tarafından işlendi.

İngiliz Sömürge Yönetimi AKEL’i yasadışı ilan ettiği o dönemde Grivas ve yandaşlarının terör ve saldırıları Sol’u hedef alıyordu. Aynı dönemde Denktaş’ın cani saldırılarının hedefinde AKEL ve PEO üyesi Kıbrıslıtürk ilericiler vardı. İki toplumda da şoven saldırganlar işledikleri cinayetlerde aynı iddialarda bulunarak, hedef aldıkları kurbanları vatan hainliğiyle suçluyorlardı. Adanın bölünmesini ve NATO’ya bağlanmasını planlayanların önündeki tek engel AKEL’di ve bu nedenle onların terör ve saldırılarının hedefinde AKEL vardı.

Milliyetçiliğe ve barbar bir siyasal-ekonomik sistemi savunanlara karşı direnişin sembolü olan Savvas Menikos’u saygıyla anıyoruz ve onun gibi sınıfsal bilinçli emekçilerin yolunda ilerleyerek, yabancı orduların, bağımlılıkların ve vasilerin olmayacağı, barış içerisindeki yeniden birleşmiş ortak vatan vizyonuyla Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak mücadelesine devam etmekten gurur duyuyoruz.”

 

FAZIL ÖNDER’E SAYGI…

AKEL Türkçe sayfasında, Fazıl Önder de saygıyla anılıyor ve şöyle deniliyor:

“İnkılâpçı gazetesi yazı işleri müdürü aynı zamanda Türk Eğitim Kulübü (TEK) Yönetim Kurulu Üyesi Fazıl Önder, 24 Mayıs 1958 tarihinde vurularak öldürüldü.

Türk İşçi Birlikleri’nin PEO’ya katılmasına karar verilmesinin ardından faaliyet sürdürdüğü binada ilerici bir spor kulübü kurulması düşüncesiyle kurulan Türk Eğitim Kulübü’nün üyelerinin 1958’de 1 Mayıs’ı Kıbrıslırumlarla birlikte kutlamalarının ardından TEK’in binası basılarak her şey yerle bir edilmiş, ardından da üyeleri ölüm tehditleri almaya başlamıştı.

25 Mayıs 1958 tarihli Bozkurt gazetesi Fazıl Önder cinayetiyle ilgili olarak şu bilgilere yer vermişti: “Solcu bir Türk vurularak öldürüldü. Dün sabah saat 10.45 raddelerinde Lefkoşa’da Selimiye (Ayasofya) Camii civarında vurulmak suretiyle öldürülen Fazıl Önder 32 yaşındaydı. Saraç dükkânında çalışmakta olan Fazıl Önder, tabanca ile sıkılan kurşunlar vücuduna isabet etmiş olmasına rağmen failleri yakalamaya çalışmış ancak bir başka kişi tarafından sırtına bir de kama saplanmıştır. Sırtına saplanan kama, Fazıl Önder’in olay yerinde ölümüne neden olmuştur.”

 

DEVAM EDECEK

 

 

Bu yazı toplam 1920 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar