1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Bitmeyen Varolma Mücadelesi
Bitmeyen Varolma Mücadelesi

Bitmeyen Varolma Mücadelesi

Bitmeyen Varolma Mücadelesi

A+A-

Feminist Atölye
info@feministatolye.org

 

Feministler yüzyıllardan beri kadın ve erkeğin eşit fırsatlara sahip olmaları için mücadele vermişlerdir. Bu mücadeleler sonucu birinci dalga feminist hareketiyle oy hakkı elde edilmiş ve kadınların siyasete dolaylı olarak katılımı sağlanmıştır. Dolaylıdır, çünkü kadınlar doğrudan siyasetin aktörleri olamamışlardır. Seçilme hakkına sahip olmaları uzun bir süre almıştır. Bu süreç bir cümlede anlatılacak kadar kolay olmamıştır; kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmasını dile getiren kadınlar toplumdan dışlanmış, yaftalanmış ve hatta giyotine gönderilmişlerdir. Büyük beklentilere gebe olan Fransız Devrimi ürünü İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi kadınları şaşkınlığa uğratmıştı. ‘İnsan’ kavramının kapsamı her zamanki gibi beyaz, burjuva erkekle sınırlıydı. Bunun üzerine Olympe de Gouges 1791 yılında kendi kaleme aldığı Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’ni yayınlamıştı. Gouges, Bildiriyi kralın eşi Marie Antoinette’ye ithaf etti; zira kadınların sorununu ancak bir kadının çözebileceğine inanıyordu. Gouges’ın bildirisi İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin kopyasıydı; ancak insan kelimesi yerine ‘kadın’ kelimesini koymuştu. Bu anlamda, Kadın Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin temel özelliği kadının yasa ve toplumdaki eşitsiz konumuna yapılan eleştiri niteliğindeki ilk belge olmasıydı. Gouges yayınladığı bu bildiriyi Paris’te gidebildiği her sokağa ulaştırmaya çalışmıştı. Bildirinin giriş yazısı son derece önemli:

“Adam, sen, adil olabilir misin? Sana bu soruyu bir kadın soruyor. En azından bunu sorma hakkını ondan alamazsın. Söyle bana, benim cinsimi baskı altına alan, kerameti kendinden menkul iktidarı kim verdi sana? Gücün mü? Yeteneklerin mi?..”
Kuşkusuz her ikisi de değildi. Gouges o dönem bu soruyu sorma cesaretini göstermiş olan ender kadınlardan biriydi. Kadın olarak ataerkil iktidarı eleştirmesi, hele böylesine sert bir üslup kullanması dönemin adamlarını bir hayli rahatsız etmişti. Nitekim 1793 yılında Devrim Mahkemesi’nde yargılanmış ve kendisine yakışmayacak şekilde politika yaptığı için, ataerkil siyasete karşı çıktığı için giyotine gönderilmiştir.

Benzer mücadele Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İngiltere’de de verilmişti. ABD’de Sarah Grimke ve Angeline Grimke kadınların eşit haklara sahip olması için bildiriler yayınlamış, büyük çaplı toplantılar düzenlemişlerdir. O dönem Sarah Grimke şu sözlerle ataerkil sistemi eleştirir:
‘Erkek kardeşlerimizden tek isteğimiz, ayaklarını boğazlarımızdan çekmeleridir.’

Sarah Grimke erkeklerin destek olmasalar bile, kadınları rahat bırakmalarını dile getirerek kadınların kendi alanlarını yaratmasının önemini dile getirmişti. ABD’de oy hakkı mücadelesini yürüten kadınlar Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi üzerine kurdukları Duygular Bildirgesi’ni yayınlarlar. Bağımsız Bildirgesi’ndeki despot ‘Büyük Britanya Kralı’ iken, Duygular Bildirgesi’ndeki despotun erkekler olduğunu söylerler. Yani feminist bir gözden iktidarın eleştirisini yaparlar.

İngiltere’de oy hakkı mücadelesi verirken çeşitli eylemler gerçekleştiren kadınlar iktidardan büyük tepki çekmişti. Örneğin kadınlar açlık grevi eylemini gerçekleştirirken zorla beslenerek bir nevi işkenceye maruz kalmışlardı. Bunun yanı sıra yeri geldiğinde polisle çatışan, duvarlara yazılar yazan ve toplumun dikkatini çekmek için birçok yola başvuran kadınların tek bir amacı vardı: siyasette özne olabilmek. Yani karar verme mekanizmalarında yer almak, yaşadığı ülkede söz söyleme hakkına sahip olmak, eşit paylaşım yapmak için siyasete dahil olmak en önemli unsurdu. Uzun yıllar boyunca verilen mücadeleler sonucu ilk olarak oy hakkını elde eden kadınlar, daha sonra seçilme hakkına da sahip oluyorlar.

Ancak bir hakka sahip olmak ne yazık ki o hakkın tam anlamıyla kullanmasını sağlamıyor. Hele de söz konusu kadınlar olunca kimi zaman hak olan sanki bir lütüfmuş gibi görülüyor. Bu yüzden yüzyıllardır verilen mücadeleler hiçbir zaman son bulmuyor. Bu sebeple eril siyasetin zihinsel yapısını kırmak için verdiğimiz mücadele oldukça önemli. Siyasette kadın olmanın ne denli yıldırıcı olduğunu; sırf kadın olmanızdan ötürü yaşadığınız ikincilleştirilme, aşağılanma, dışlanma gibi olayların sıklıkla yaşandığını görmekteyiz. Yani yüzyıllardır kemikleşmiş olan eril zihniyet kadınların siyasete özne olarak dahil edilmelerini engellemektedir. Fakat bunun yerine son zamanlarda oldukça popüler olan bir söylem benimsendiğini görüyoruz. Seçim propagandalarında kadınlar siyasetin şirin malzemesi haline getiriliyor. Bunu yaparken de uzaktan yakından ilgisi ya da bilgisi olmayan erkek siyasetçiler birden bire kadın dostu bir tavra bürünüyorlar. İktidardayken hiçbir şekilde kadınlara yönelik çalışma yapmayan, kadınların sesini duymayan erkek siyasetçiler oldukça pragmatist bir şekilde kadınları sahiplenici söylemlerle seçim propagandalarını süslüyorlar. Bunun yanı sıra aslında hakkımız olan şeyi bize bir lütüf gibi vermekten de geri durmuyorlar. Biz kadınlara ‘söz hakkı’ vermeyi taahhüt eden eril zihniyete Olympe de Gouges’un sözünü hatırlatmak herhalde yerinde olsa gerek. ‘Söyle bana, benim cinsimi baskı altına alan, kerameti kendinden menkul iktidarı kim verdi sana?’

Kadınlar Ne Diyor, Siyasetçiler Ne Anlıyor?

Türkiye’de 7 Haziran’da yapılacak olan seçimlerde kadın adayların artırılmasına yönelik çalışmalarını yürüten Kadın Adayları Destekleme Derneği -KADER ‘Kadınlar Ne diyor, Siyasetçiler Ne anlıyor?’ adlı ilgi çeken bir kampanya düzenledi. Bildiğimiz üzere Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınların meclisteki temsil oranı %14’le sınırlı kalıyor. Bu oran tüm dünyada kabul edilen %33 olan kritik eşiğin neredeyse yarısına denk geliyor. Yani, kadınların siyasete direk katılımı oldukça sınırlı. Kampanya afişlerinde siyasi liderlerin kadına bakış açısını karikatürize ederek liderlerin siyasette kadın temsiline dair bir farkındalık yaratılmaya çalışılmıştır. KADER Genel Başkanı Gönül Karahanoğlu, Türkiye’de siyasal yaşamın onu belirleyen erkeklerin normlarına göre şekillendiğini, bu sebeple kadınların seslerini duyurmak istemelerine karşılık erkekler tarafından yok sayıldıklarını dile getiriyor. Kampanya dahilinde hazırlanan bu afişler erkeklerin kadın siyasetçilere karşı bakış açısını ortaya koyuyor.

 

----------------------------------------

 

http://www.birgun.net/news/view/olympe-de-gouges-cinsiyetsiz-aklin-oncusu/8151
Serpil Çakır, ‘Feminizm: Ataerkil İktidarın Eleştirisi’, 19. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Modern Siyasi İdeolojiler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s. 418.

Bu haber toplam 1786 defa okunmuştur
Gaile 313. Sayısı

Gaile 313. Sayısı