1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Bir diktatörün soyadıyla barış aktivistliği yapıyorum”
“Bir diktatörün soyadıyla barış aktivistliği yapıyorum”

“Bir diktatörün soyadıyla barış aktivistliği yapıyorum”

Dijana Milosevic, Buffer Fringe Festivali için ülkemizde, aktivistliğiyle soyadına ironik yaklaşıyor

A+A-

Simge Çerkezoğlu

Dijana Milosevic Yugoslavya’da dünyaya geldi ancak 90’lı yıllarda yaşanan iç savaşın ardından ülkesinin bölünmesiyle Sırbistan’da yaşamaya başladı. Ödüllü bir tiyatro yönetmeni, yazar ve akademisyen. En önemlisi de çatışmalı bölgelerde barış aktivisti olarak çalışıyor… Buffer Fringe Festivali bağlamında seminer vermek üzere Kıbrıs’ta bulunan sanatçıyla sanatla nasıl daha fazla barış inşa edebileceğini konuştuk. Deneyimleri çok kıymetliydi.  

m3-054.jpg

“Dünyanın en iyi sistemi içinde yaşadığımızı düşünürken iç savaş çıktı”

Öncelikle sanata ilgisinin nasıl başladığını, geliştiğini konuşuyoruz. Öyle anlaşılıyor ki Yugoslavya’da yaşanan iç savaş Dijana’nın gerek özel hayatında gerekse de meslek hayatında büyük değişimlere yol açtı. Sanatı barış için araç olarak kullanmasına da olanak sağladı.     

“Sanata ilgi duymamın ailemle bir ilgisi olduğunu söyleyemem. Ancak çocukluğumdan bu yana grup halinde yapılan aktivitelere ilgim çoktu, bu sayede arkadaşlarımla pek çok etkinliğe katıldığımı, maceraya atıldığımı, seyahate çıktığımı söyleyebilirim. Şimdi bunu düşününce tiyatroya ilgi duymam beni şaşırtmıyor. Çünkü tiyatro kolektif yapılan bir sanat olması yanında pek çok insanla birlikte olmamı da beraberinde getirdi. Tiyatro yalnız yapılan sanatlardan değil, hatta en sosyal sanatlardan biri olduğunu bile söyleyebiliriz. Zaman içinde tiyatro hayatımın merkezine yerleşti, kendimi ifade etme biçimim oldu. Sanat, barış aktivisti olmamı da beraberinde getirdi. 1991 yılında ülkemde başlayan iç savaş hayatımı çok etkiledi. O güne kadar barış içinde, Kapitalizm ve Komünizm arası bir düzen içinde yaşayan özel bir coğrafya olan Yugoslavya’da insanlar çatışmaya başladı. Oysa bizler dünyadaki en iyi sistemin içerisinde yaşadığımızı düşünüyorduk. Fakat iç savaşın başlamasıyla bu rüya bir anda sona erdi. Aslında buna hiç hazırlıklı değildik. Böylece tiyatro grubumla birlikte ülkemizi korumak için neler yapabileceğimizi düşünmeye başladık. Çok açıktı ki tiyatro gerçekleri konuşabilmek, olan biteni anlatabilmek için çok güçlü bir yöntemdi. İnsanların kalbine politikanın dilini kullanmadan dokunabiliyor, köprüler inşa ediyor, bunun yanında eleştiride bulunarak öfkemizi, karşıt olduğumuz noktaları da dile getirebiliyorduk. Bir anda dostumuz, arkadaşımız, komşumuz düşmanımız olmuştu. Bunu aşabilmek öyle kolay bir süreç değildi. Böylece ilk olarak feminist gruplarla çalışmaya başladım. Biliyorsunuz savaşlardan ilk etkilenenler kadınlar ve çocuklardır. O nedenle ben de kadınlar için çalışmaya başladım. Zaman içinde aslında sanatın da politik bir araç olduğunu fark ettim. Doğrudan bir politik tavır değildi belki ama içinde dolaylı da olsa politik öğeler taşıyordu.”

m2-096.jpg

“Sorunları sanat yoluyla konuşabildik”

İç savaşla başlayan, sanatla birlikte ilerleyen aktivist yönü sadece kendi ülkesi için değil, dünyanın pek çok çatışmalı bölgesi için çalışmasına olanak yarattı. Yaşananlar onun için yeni deneyimleri beraberinde getirirken ülkedeki gerginliğin bir türlü durulmadığını da anlatıyor. 

“Yıllarca çocuk hakları, kadın hakları için çatışmalı bölgelerde çalıştım. İnsanların en temel haklarından bile habersiz olduğunu fark ettim. Bu durum sadece benim ülkem için geçerli değildi, dünyanın pek çok yerinde bu sorun vardı. Sadece ülkelerde çatışma yoktu. Ev içinde de şiddetin olduğu çok aile söz konusuydu. Elbette biz tüm bunları sanat yoluyla konuşabildik, sanat yoluyla anlatabildik. Doğrudan insanların kalbine dokunduk. Kendilerini daha fazla ifade etmelerine, gerçekleri fark etmelerine yardım ettik. Zaman içinde mesleğimden çok aktivistlik yönüm öne çıktı. Bu bende çok özel duygular yarattı. Farklı gruplar, insanlar, kadınlar, çocuklar için çalıştım. İnanılmaz trajedilere şahit oldum. Şiddet, tecavüz bunlardan sadece bazılarıydı. Tüm bunları yaparken bir diktatör politikacının soyadını taşıyorum. Benim için bunun ne kadar kötü olduğunu düşünebiliyor musunuz? Bu da ayrı bir sorun. Neyse ki insanlara kendimi doğru anlattım. İnanılmaz geri dönüşler aldım. Tüm bunlar bana sanatın gücünü gösterirken, insanların da takdirini kazanmamı sağladı. Sırbistan olarak en önemli sorunumuz inkârdı… Bunu aşmaya çalıştık. Tüm bunları yaparken de bir yandan üniversitede dersler vermeye devam ettim. Öğrencilerimin daha iyi, gerçekçi, duyarlı bireyler olarak yetişmesini sağladım. Hepsini de ayrı ayrı çok sevdim. Şu anda ülkemizde çatışma yok fakat toplum fazlasıyla bölünmüş durumda. Ekonomik sıkıntı içindeyiz, sahip olduğumuz tüm zenginlikler yabancı şirketlere satılıyor. Ülkede genel bir gerginlik hakim. Devlet ile halk arasında iletişim tıkanmış durumda. Siyasetçilere sesimizi nasıl duyuracağız bilemiyoruz. Sıklıkla seçime gidiyoruz. Gelecek yıl yine bir seçim var. Seçimlerimiz de şaibeli, hükümete karşı olan grupların bir kısmı seçimleri boykot etmeyi düşünüyor. Halâ ciddi sorunlarla boğuştuğumuzu söyleyebilirim.”

m1-119.jpg

“Gerginlikler politik yolla yaratılıyor, medyaya çok sorumluluk düşüyor”

Elbette çatışmalı bölge deyince Kıbrıs’ı da konuşuyoruz. Sokakta gözle görünen çatışmalar olmamasına rağmen, Dijana gerçek anlamda barışın hakim olmadığı topraklarda yaşam mücadelesi verdiğimizin farkında. Zihnimi çokça yorduğum bir konuda ona danışıyorum. Toplumları yakınlaştırmak için sanattan nasıl daha fazla faydalanabileceğimizi bana anlatmasını istiyorum. Gülümseyerek bunun çok önemli bir soru olduğunu söylüyor.

 “Doğruyu söylemek gerekirse ben gittiğim pek çok çatışmalı coğrafyada şunu fark ettim ki insanlar aslında çatışma yaşamak istemiyor. Tüm çatışmalar, gerginlikler politik kaynaklı olarak yaratılıyor. Bu noktada şunu söylemeliyim ki medyaya çok çok büyük sorumluluklar düşüyor. İnsanları manipüle etmemesi gerekiyor. Bunun yanında zihnimize düşman olarak kazınan insanları ekranda görmenin veya okumanın da bu imajı yıkmakta ciddi gücü olduğuna inanmaktayım. Tabii bunun için öncelikle bağımsız bir medya gücünün sağlanması gerekiyor. Daha sonra bizim kişisel çabamız ortaya çıkıyor.  Toplumlar arası ilişkinin gelişmesi için iletişim çok önemli unsur. İletişim kurmalı, konuşmalıyız. Onları anlamalı, duygularına kulak vermeliyiz. Tüm bunları yapabilmemiz için elbette sanatsal aktiviteler iyi bir yol. Çünkü insanların iletişim içinde olmaları için ortam yaratıyorsunuz. Birbirlerini görüyorlar, birlikte bir şey paylaşıyorlar. Bir film, bir oyun, bir sergi izliyorlar. Bu noktada çocuklara da ayrı bir özen gösterilmesi gerekiyor. Onlar için iki toplumdan oluşan özel aktiviteler, etkinlikler düzenlenebilir. Çocuklukta verilen eğitim çok büyük farklar yaratıyor. Bambaşka bireyler olarak büyümelerini sağlamak mümkün oluyor. Bunu ben değil istatistik çalışmalar söylüyor. Son olarak barış algısına dair yapılan bir araştırma gençlerin ailelerinden daha tutucu olduğunu ortaya koyuyor. Oysa tam tersi olmalı değil mi ama medya, propaganda aracı olarak kullanılan eğitim, yapılan manipülasyonların çocukları daha fazla etkilediğini görüyoruz. Buna bir de geçim derdinde olan bir aile eklenince siz düşünün ki çocuğa barış eğitimi nasıl verilecek. Kim buna kafa yoracak. İşte bu çok tehlikeli bir nokta; parasızlıktan, köle gibi çalışmaktan bıkan aileler, zaten yıllarca çatışma içinde yaşamaktan yorgun düşen ruhlar ve bunun sonucunda manipülasyona açık çocuklar… Bakın Buffer Fringe gibi bir festival insanlar için bir nefes alma anı, bir tatil gibi. Buraya geldiler, sergileri gezdiler, yeni sanatçılarla, insanlarla tanıştılar ve bunu iki toplumlu olarak yaptılar. Ne kadar değerli bir çaba, gençlerin barış algısına ne büyük bir katkı.”

m4-029.jpg

“Buffer Fringe sınırlarınızı aşmanız adına çok anlamlı bir çaba”

“Dört yıl önce de kısa bir süreliğine bir Avrupa Birliği projesi için Kıbrıs’ta bulundum. Limasol’da bir tiyatro grubu ile çalıştım, seminer verdim. Bu kez Lefkoşa’da olmak, Limasol’da bulunmaktan daha farklı duygular yarattı bende. Öncelikle ülkem ile ne kadar benzerlikler var onu fark ettim. İnsanlar da burada hep politikadan konuşuyor. Kimsenin havanın çok güzel olduğunu fark edecek, konuşacak algısı yok mesela. Sanatla biraz politikayı konuşmaktan da uzaklaştılar diye umut ediyorum. Bunun yanında eski Lefkoşa’nın varlığını hala sürdürme çabası da bana ülkemi hatırlattı. Eski yıkılmak üzere olan evlerle, eski ama restorasyon geçiren evler yan yana. Bu da benim için çok tanıdık. İnanıyorum ki dünyadaki her bir coğrafya için bir jeopolitik plan söz konusu. Ancak bizler neden geleceğimizi onların planlarına bırakalım ki… İnsanlarımızı eğitelim. Onlara gerçeği gösterelim. Aslında aynı duygular ile yaşadıklarını fark ettirelim. Bence dünyanın geneline bıkkınlık, umutsuzluk hakim. Fakat hala bir şeyler değiştirme şansına sahip olduğumuza inanıyorum. Bunun için de iletişime geçmeli, birbirimize hikâyelerimizi, acılarımızı, mutluluklarımızı anlatmalıyız. Festival de buna olanak yaratacak pek çok aktiviteyi içinde barındırdı. Buffer Fringe eşi benzer olmayan bir festival. Sınırlarınızı aşmanız adına çok anlamlı bir çaba. Kimsenin ışığınızı söndürmesine izin vermeyin. Kıbrıs çok güzel bir Ada. Kültür ve yaşam tarzınız ile birlikte bir uyum yakalamanız mümkün bence.”

                  

 

         

 

Bu haber toplam 5057 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 446 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 446 Sayısı ISSN 2672-7560