1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. Bir adım kala…
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Bir adım kala…

A+A-

“BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Sayın Espen Barth Eide’nin 1 Aralık 2016 tarihli açıklaması şöyle:  İki lider, müzakerelerdeki mevcut durumu değerlendirdiler ve bundan sonra izlenecek yol üzerinde görüş alışverişinde bulundular. Liderler, müzakerelerine bir an önce devam etme kararı aldılar ve müzakerecilerini, açıkta kalan tüm konuları birbiriyle ilintili bir şekilde ele alarak, daha fazla ilerleme kaydedebilme amacıyla görüşmeleri yönünde talimatlandırdılar. Gerek duyuldukça, liderler de bir araya gelecekler. Bunun yanında, adada en kısa zamanda kapsamlı bir çözüme ulaşılması yönündeki ortak iradeleri doğrultusunda liderler,

9 Ocak 2017 tarihinde Cenevre’de bir araya gelmeyi kararlaştırdılar.
11 Ocak 2017 tarihinde liderler, kendi taraflarının haritalarını sunacaklar.
12 Ocak’tan itibaren, Garantör ülkelerin de katılımıyla, bir “Kıbrıs Konferansı” düzenlenecek. Diğer ilgili taraflar, gerekmesi halinde davet edilecek.” (resmi açıklama)

Bu arada, 12 Ocak’ta yapılacak 5’li Konferans için herhangi ön koşul olmadığını da öğrendik. Yani ne 5’li Konferans’ın gündemi, ne de ondan önce yapılacak görüşmelerin ilerleme ya da yakınlaşma düzeyi Konferans’ın toplanmasını engelleyemeyecek.

Geldiğimiz aşamayı, kendi adıma iyimserlikten öte bir temkinlilik hali olarak değerlendirdiğimi belirtmek isterim. Tarafların, New York görüşmesinde kaybettikleri güven ve ardı sıra yaşanan sözlü çatışma, üstünlük açıklamaları barış iklimini büyük ölçüde olumsuz etkilemiştir. Taraflar derken Türkiye ve Yunanistan’ı da katarak değerlendirme yapmak istiyorum. Çünkü Türkiye ve Yunanistan’dan yapılan açıklamaların, Kuzey Kıbrıs ve Güney Kıbrıs’ın resmi siyasi tavırlarından veya siyasi aktörlerinin girişimlerinden bağımsız dile geldiğini düşünecek kadar saf değiliz.

Bozulan iklimi düzeltecek güçlü siyasi ve sosyal girişimlerin olmaması ise bir başka garip durum. Çözümü en çok haykırması gerekenler bile ne yazık ki, şimdiden çözümün olamaması ihtimali üzerinden konumunu garanti altına alma derdine düştü.

Türkiye’de Sn. Çavuşoğlu’nun yapıcı yaklaşımlarına karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kıbrıs sorunu ile ilgili -özellikle son günlerdeki- çatışmacı ve  aşağılayıcı tavrı, MHP’nin bilinen, CHP’nin ise “Kıbrıs’ı satıyorsunuz” yönlü ucuz siyaseti  yanında, Cumhurbaşkanı Baş danışması Yiğit Bulut’un cahillik harikası açıklamalarını not etmeliyiz. Görmezden gelemeyiz. Türkiye Cumhurbaşkanı’nın kavga etmediği herhangi bir Batı ülkesi veya kuruluşu kaldı mı ? 

Yunanistan’a döndüğümüzde durum aynı ölçüde berbat. Olası bir erken Genel seçim tartışmaları içerisinde de olan Yunanistan’da, Başbakan Çipras’ın Partisi Syriza’ya büyük fark atması (%32-%16) beklenen Yeni Demokratlar 1 Aralık tarihinde şu açıklamayı yapıyor: “Türkiye Cumhurbaşkanı bütün bölgenin istikrarsızlık unsuruna dönüşmektedir. Sürekli olarak uzlaşmazlığını ve tahriklerini arttırıyor.Lozan Antlaşması’nı sorguluyor, AB’yi göç-mülteci konusunda tehdit ediyor ve şimdi de kritik bir noktada olan Kıbrıs sorununu çözme çabalarının altına dinamit koyuyor.Bölge istikrarı ve barışı ile yakından ilgilenen uluslararası camia, Birleşmiş Milletler, AB ve ayrıca NATO derhal Ankara’ya müdahale etmelidir. Yunan hükümeti de bu yönde derhal inisiyatif almalıdır.” diyor, Yeni Demokratlar Sözcüsü Yorgos Kumutsakos.

Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos, anında Erdoğan’a yanıt yetiştiriyor ve “Uluslararası hukukun güçlünün hukuku olduğunu sananlar yanlış yapıyor, bunu tolerans göstermeyeceğiz. Kuzey Kıbrıs’ta Türk Cumhuriyeti yok, orada sadece istila ve işgal var. Devlet varlığı yok. Bu konuda hiçbir şüphe yok. Hak iddiasında bulunmuyoruz ancak bir şey de bahşetmiyoruz. Yunanistan - Türkiye ilişkileri bir Avrupa meselesidir. Milli meseleleri savunduğumuzda Avrupa’nın milli meselelerini de savunduğumuzu Avrupa Birliği’nin algılaması iyi olacaktır.” diyerek kendi resmi/sıradan görüşlerini tekrarlıyor yeni bir şey söylemeden.

ANEL, PASOK geri durmuyor elbette. Olabildiğince sert ve tepkisel açıklamalarla, bir iç politik unsur haline dönüştürülen Kıbrıs konusu gerilimi artırıyor. Komünist Partisi KKE’nin tarihsel bir kararla adada Federasyondan vazgeçip Üniter Devletli bir çözüme yönelmesi zaten başlı başına çözümsüzlüğü tetikleyen milliyetçi bir duruş.

Yunanistan Dışişleri Bakanı Kotzias’ı belirtmeden geçmek mümkün değil. Milliyetçi reflekslerle, müzakere sürecini bozma konusunda yüksek yetenekleri olduğu ve bunu tepe tepe kullandığı aşikar bir konu.

Kotzias 29 Kasım’da Alpha FM radyo kanalına verdiği demeçte Kıbrıs sorunu hakkında konuştu. “Ortak anlayış varsa çalışmalıyız, birlikte bunları incelemeliyiz ki Kıbrıs sorununa nihai çözümü sunacak çok taraflı toplantıya daha iyi şartlar altında gidebilelim. Biz Türkiye ile hiçbir somut görüşme yapmadan çok taraflı görüşmeye gitmemiz durumda, o görüşmeden de sonuç çıkmayacağı konusunda büyük endişe taşıyoruz. Türk tarafı somut görüşmeler yapmaya ve uzlaşıcı bir çözüm bulmaya niyetli olduğunu gösteriyordu, ta ki darbe girişimi yaşanana kadar” dedi.

Tüm bu alıntıları şu nedenle yaptım: Çözüm iklimi, içinde bulunduğumuz siyasi konjonktürde, çatışma diline yenik düşmüştür. Ancak…

Bu ortamın değişme potansiyeli elbette vardır. Zaman, iyi yönetim ve irade ister…Ocak sürecini ciddiyetle ele alacak ve sonuçlandıracak bir Liderliğe ihtiyaç vardır. Kıbrıslı Liderlerin ciddi yakınlaşmalar sağladığını ve aslında bundan sonra kendi kapasitelerince bu ortamda çok daha fazla yol alamayacağını düşünürsek, oyunu sonlandıracak adımı atma konusunda topun, Erdoğan ve Çipras’ın önünde durduğu düşünebiliriz. Elbette bu müdahaleye kapalı bir oyun değil. Çok değişik siyasi ve ekonomik güç odaklarının etkileri ile, ulusal ve uluslararası çıkarların gözetileceği bir karar olacaktır.

Böyle bir siyasi iklimde bu tür bir karar noktası, “son” tarihi saptanması aslında endişe kaynağıdır. Çünkü uluslararası konferansta bir başarı çıkmaması sonunda “hade çantaları alıp eve dönüyoruz” denmesi ile yaşanacak olası gelişmeleri düşünmek, yeni statükocu siyasetçilerin aksine benim yüzümü güldürmeyecek. Yolumuza devam ederiz açıklamalarının Kıbrıslı Türklerin sosyal, siyasal ve ekonomik bir karşılığı yok, hayal dünyasında dolaşmayalım.

Çözüme her geçen gün daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Gerçekler ortada. Çözüm güçlerine ise bugün, her zamankinden çok daha fazla görev düşüyor. Liderler masaya değil toplumlara dönmeli artık yüzünü…
Çözüm güçleri ise, açık, güçlü ve samimi bir tavır göstermeli…Bugünden başlayarak…

 

Bu yazı toplam 2514 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar