1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Beklenti biçimleri…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Beklenti biçimleri…

A+A-

Ekim ayının son günlerini, Kasım ayının ilk günlerini yaşayacağımız bir haftaya giriyoruz…
Bu durum bilmem kaç yıl aynı şekilde yaşandı.
Bu sonlar ve de ilkler yaşanırken sanki bazı beklentiler de yerleşir insanın kafasına…
Acaba şu olur mu, bu olabilir mi gibi…
Çoğunlukla olmaz ama hep bir ümit vardır içimizde…
Beklentilerin karşılanması gibi… Sabırlar tükenir bazen, hemen şimdi olması istenir.
“Barış hemen şimdi” dediğimiz kaç sefer oldu, hatırlayanınız var mı? Çok söyledik, çok kez hayal kırıklığına uğradık ama umutlar yine de tükenmedi.
Liderlerin her buluşmasında yeni beklentiler oluştu.
Diyemesek de, ağzımızdan “bir şey olmaz” kelimeleri çıksa da içimizde hep bir beklenti vardı…
Son görüşmede de işte “kapıların açılışı saptanacak, açıklanacak” gibi açık beklenti varken kaçımızın içinde belki müzakere tarihi beklentisi de geçmedi ki!
Ne kadar anlamsız olsa da yine bekleriz işte…
“Umut fakirin ekmeği” derler ya…
Bizde de barış, çözüm, istikrar, çağdaş yaşam, huzur fakirliği ve de ‘yok’luğu olduğu için içimizde hep bir ‘umut’ var.

***

Kimisi evlenir, çocuk ister, mutlu bir aile, birlikte bir gelecek umut eder, beklentilerine bazı şeyler de ekler…
Kimisi geleceği, evlilik bağı kurmadan, bağımsız, sorumluluk almadan, ‘özgür’ bir şekilde yaşamak ister, beklentilerini yalnız başına saptamak, yürümek ister…
Kimisi parasına para katmak, yat, kat, uçak almak üzerine inşa eder geleceğini ve beklentilerini hep yüksek tutar…
Kimisi de o ayı nasıl geçireceğinin planlarını yapar, beklentilerini daha da küçültür özellikle son zamanlardaki TL değerindeki düşüş nedeniyle…
Kimisinin hiç beklentisi yoktur, günlük kazanır, günlük yaşar… Belki de günlük kazancı da yoktur, olsa da olur, olmasa da olur modundadır…

***

Çocuktur daha o…
Oyundur onun beklentisi…
Sokağa çıkmak, top oynamak evinin yanındaki boş arsada…
Saklambaç oynamak ağaçların arkasına saklanarak…
Ne ders, ne kurs, ne dershane, ne koşuşturma, ne endişe, ne sınav, ne okul derdi…
Eğlenmek dolu dolu, yaşamak bol bol…
Beklentisi budur çocuğun…
Oysa ne boş arsa kalmıştır evinin yanında, ne ağaç, ne de oyun oynanacak sokak…
Ne de bunlar için zaman…
Koşacaktır dersten derse, sınavdan sınava…
Yarışacaktır bol bol eğlenmek yerine… Çalışacaktır çok çok oyun yerine…
Oysa beklentisi farklıydı çocuğun…
Uymamıştır şimdiki zamanın şartları o çocuğun beklentilerine…

***

Zaman yoktur, ne oynanacak oyunu ertelemeye, ne yaşanacak hayatı yaşamaya, ne de çözülecek sorunu çözmeye…
Oyun oynanacaksa oynanacak, hayat yaşanacaksa yaşanacak, sorun çözülecekse çözülecek…
Beklenti benim beklentim olmalı…
Başkalarının beklentileri benim beklentilerimin, isteklerimin önüne geçmemeli…
Anne-babanın başka anne-babalarla yarış merakı, başkalarının yaşam tarzının çekiciliği, başka ülkelerin çıkarlarını benim ülkemin çıkarlarının önüne geçmemeli…
Beklentiler, istekler benim olmalı.


 

Sevinç ve üzüntü!

gg-048.jpg

Sevinelim mi üzülelim mi! Kıbrıs’ın güneyinden kuzeyine geçen Kıbrıslı Rumların sayısı son aylarda neredeyse ikiye katlandı. TL’nin değer kaybından sonra sayının artışından da direkt olarak anlaşılabileceği gibi alışveriş için kuzeye geçen Kıbrıslı Rumların sayısı gazetemizin sevgili muhabirlerinden Ayşe Güler’in haberine göre Ocak’ta 317,988 iken Eylül ayında bu sayı 519,719 olmuş. Kıbrıslı Rumlardan bu tarafa geçmeyenlerin sayısının anlamlı oranda çok olduğunu biliyorduk. Sebepleri Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne katlanamayışları, kontrol noktalarında kimlik göstermek istemeyişleri, ‘yerleşiklerden’ ve askerden rahatsız oldukları gibi şeylerdi… Anlayış göstermek gerekir diye düşünürdük… Ancak TL’nin erimesinden sonra geçişler öylesine ters döndü ki güneyden kuzeye geçişlerin sayısındaki artış önceki gerekçelerin ne kadar gerçekçi olduğunu sorgular oldu. Ekonomi, cepteki para diğer değer yargılarını da yok ediyor galiba!.. Şimdi Kıbrıslı Rum dostlarımızın geçiş sayılarının artmasına sevinelim mi, üzülelim mi bilemedim!

 


Kapı yerine sınırsızlık…

Derinya ve Aplıç kapıları da açılıyor… Sonunda… Şuydu buydu, o öyle yaptıydı, bu yapmadıydı derken en nihayet 12 Kasım’da iki kapı daha açılıyor… Kapılar açılsın, daha da açılsın tabii ki de, keşke kapıya gerek kalmayacak şekilde sınırsız bir ülke olabilseydik!..

 


Bir fark

Yaz saati uygulaması sona erip kış saati uygulamasına geçerken Türkiye yaz saatinde kaldı. Dolayısıyla Türkiye bankaları ile ilgili işlemler, uçak saatleri konusunda dikkatli olmakta yarar var. Avrupa ülkeleri ile saat farkımız ne ise aynen devam ediyor ama Türkiye ile şimdi aramızda 1 saat fark oluştu. En azından bir kez daha bir farkımız var!


İnsan kesin şeylerle yola başlarsa varacağı yer kuşku olacaktır, ama kuşkuyla işe başlamakla yetinirse o zaman kesinliklere ulaşacaktır.

Francis Bacon

 

Bu yazı toplam 1291 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar