1. YAZARLAR

  2. Asım Akansoy

  3. Bardak büyük oranda dolu !
Asım Akansoy

Asım Akansoy

SİYASET MEYDANI

Bardak büyük oranda dolu !

A+A-

16 Nisan tarihinde gerçekleşen akşam yemeğine gitmeden önce, Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı, yapılacak görüşmenin durum değerlendirmesi olacağı, Sayın Anastasiadis’in yeniden müzakereye başlama konusunda “zihniyet değişikliği”  içerisine girip girmediğini anlamaya çalışacağını anlatan açıklamalar yapmıştı. Elbette anlaşılır bir duruştu bu. Adım atabilmek için, Crans Montana’da yaşanan “başarısız” sürecin yeniden yaşanmasını istemiyordu. Ve elbette Kıbrıslı Rum Liderin, “yakınlaşma” konusundaki tereddüdünün aşılıp aşılmadığını sorgulayacaktı.

“Zihniyet değişikliği” sorgulaması ile, sadece “yakınlaşma” konusundaki irade eksikliği mi, yoksa örneğin Anastasiadis’in “Dönüşümlü Başkanlığı” kabul ettiği halde neden kendi toplumuna açıklamadığını, veya “sıfır asker, sıfır garanti” duruşunda bir değişikliğe yönelip yönelmediği mi anlaşılmalıydı, bilemiyoruz. Belki de tümü veya daha başka konular da gündemdeydi.

Tüm bu yorumlar ötesinde eğer bir gerçek var ise kanımca o da, aylarca “zihniyet değişikliği” istediğini belirterek kamuoyunda yarattığı yüksek algı ve resmi düzeydeki “kabul”ün bir gün dönüp kendisini de esir alabileceği ihtimalini göz ardı etmesidir. Aynen, Crans Montana’daki “ya şimdi ya hiçbir zaman” tavrı gibi, ya da “yol ayrımı” söylemi gibi, ya da “bizim neslin son denemesi” görüşü gibi…

Cumhurbaşkan Sayın Akıncı’nın görüşlerine, ortaya koyduğu iradeye ilk günden destek veren, sorunun çözümüne olan inancı bağlamında risk almasını takdir eden ve  saygı duyan bir kişi olarak, kendisinin siyasi hayatında sürekli tekrarladığı, “siyasetçi büyük lokma yemeli, büyük laf etmemeli” görüşüne rağmen, nasıl olup da bu “büyük sözler”in etkisini düşünemediğini hiçbir zaman anlamadım ! Hem kendisinin hem çözüm güçlerinin hem de barış sürecinin bu “büyük sözler” üzerinden yaşadığı gel gitleri ve sıkışmayı…

Gerçekleşen akşam yemeğinden sonra, BM temsilcisi tarafından yapılan açıklamadaki tek önemli ifade BM Genel Sekreterinin yeni bir özel temsilci atamasına (geçici de olsa) Liderlerin onay vermesiydi. Bu sözlü onay, her iki Liderin de BM Genel Sekreterine kapı açtığı ve Kıbrıs sorununun çözülmesi için hamle beklentisi içinde olduklarını ortaya koymaktaydı.

30 Nisan tarihinde, Sayın Akıncı “güçlü” bir çıkış yaptı. Çok değerli vurgular içeren bir konuşma işittik kendisinden. “Guterres çerçevesi” üzerinden görüşmeye hazırım dedi. Ucu açık bir görüşme olmamalı diye de ekledi. Bu noktada Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı’nın bu güçlü çıkışını gerektirecek, beklentilerini karşılayan değerlendirmeye kavuştuğunu düşünmek mümkündür. Ben bu çıkışı, Crans Montana’da kalınan noktadan daha ileri bir noktada olunduğu değerlendirmesi üzerinden okumaktayım. Bu kadar endişe, kırgınlık üzerinden gerçekleşen bu önemli hamlenin, karşılık bulacağı beklentisi olmasa kendisinin böyle bir “ani” çıkış içerisinde olamayacağını düşünmekteyim. Veya müzakere süreci bağlamına dönmeye hazır olunduğu iradesinin beyanı üzerinden, Kıbrıslı Türklerin çözüm iradesi ve sorunlarının dünya ile paylaşılacağı, proaktif bir döneme giriş hamlesi olarak değerlendirmekteyim. Eğer bu yorum geçerli ise ve gereken süratle yapılacaksa, özellikle 24 Haziran’a kadar geçecek sürecin “ölü bir dönem” olarak ele alınmaması bakımından oldukça anlamlı olduğunu belirtebilirim.

Guterres çerçevesi denilen konu bir süredir basında dolaşıyor, tartışmalara yol açıyor. Bahse konu fikirler bütünü, Guterres’in kendi önerilerini Crans Montana’da  30 Haziran tarihinde sözlü olarak taraflara sunduğu ve sorgulattığı, 6 Temmuz gecesi gerçekleşen “son yemek”te ise son halini tüm taraflarla paylaştığı görüşlerden oluşmaktadır.

Cumhurbaşkanı, basına açıkladığı üzere, Crans Montana zirvesinden sonra,  23 Eylül 2017 tarihinde New York’ta görüştüğü BM Genel Sekreteri ve ekibi ile bu çerçeve üzerinde netleşme sağlamıştır.

Guterres çerçevesi çok önemlidir. Çünkü sonuç alabilmek için “paket” anlayışı ile hareket etmek, sürekli tekrara boğulan müzakerelerdeki erozyonu aşmak adına yeni bir yöntemdir. 

Son hamle dışında iki buçuk yıllık müzakerelerde Kıbrıslı Türkler için “olmazsa olmaz” olan siyasi eşitliğin ciddi anlamda çözüldüğünü; ekonomi, AB ile ilişkiler başlıklarının tamamen sonuçlandığını, toprak ve mülkiyet rejimi konusunda karşılıklı çok önemli ilerlemeler sağlandığını, güvenlik rejiminin felsefesi ile ilgili ortak bir görüşün şekillendiğini artık görmemiz, konuşmamız gerekir.

BM parametreleri çerçevesinde, Birleşik bir Federasyona inanıyorsak, bu yönde varılan büyük mutabakat, daha açık toplumla paylaşılmalı, kanaat önderlerine sunulmalıdır. Bunu özellikle Sayın Cumhurbaşkanının yapması gerekiyor. Elde edilen başarının sahiplenilmesi, paylaşılması, konuşulması gerekir. Kıbrıslı Rum Liderin, siyasi eşitliğimiz konusunda kesinlikle olumsuz bir görüşe sahip olmadığının konuşulması gerekir…

Cumhurbaşkanı ve eski müzakerecisi sevgili Özdil Nami ile çalışma arkadaşlarının, Kıbrıslı Rum Lider ve heyeti ile birlikte başardıklarının tarihe havale edilmemesi gerekir. Bu kapasite kısa zamanda sonuçlandırılmak üzere yeni bir müzakere dinamizminin kaynağı olacaktır. “Bardağın büyük oranda dolu” olduğu bir durumda “karalar bağlamak” asla kabul edilemez.

Adı Konfederasyon dahi olsa iki ayrı devlet isteyen çevrelerin, gelinen aşamada varılan mutabakatlardan memnuniyet duymalarını beklemeyelim.

Bugüne kadar hiç de profesyonel olmayan ve sürekli iletişim krizi yaratan açıklamalarını da “artık” aşalım.

Ve kararlılıkla yürüyelim.

Bu yazı toplam 2264 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar