1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. Az gazete, az TV, az siyaset
Sami Özuslu

Sami Özuslu

Az gazete, az TV, az siyaset

A+A-

 

Bundan birkaç sene sonra, Kıbrıs Türk toplumunun kendine özgü medyası olmayacak.
Bunun yerine Türkiye medyası, devletin yayıncı kuruluşları ve bir de ‘büyük sermaye medyası’ kalacak geriye…
Bir başka deyişle ‘kamu algısı’nı bu ‘yeni medya düzeni’ yönetecek.
Kuşkusuz sosyal medya daha da etkin kullanılacak ama ‘konvansiyonel basın’ etkisini yitirmeyecek.
Aksine ‘çıkar grupları’nın güdümünde bu toplum çok daha kolay ‘idare edilir’ hale gelecek.
Sadece toplum da değil…
Siyasetçiler de öyle…
Bürokrasi de öyle…
‘Çıkar grupları medyası’ istediğini yaptıracak, dilediğini ‘kral’ yapacak, işine gelmeyeni istediği zaman harcayacak.
Medyada gidişat budur.

***

Basının sorunlarını içselleştiren kimse yok maalesef…
Ne ‘ek mesai’ derdini medya vasıtasıyla gündem yapan kamu görevlisi…
Ne basın yoluyla ‘gelir desteği’ talebinde bulunan çiftçi, hayvancı…
Ne ‘asgari ücret artsın’ diyen ve sürekli medyayı kullanan sendikacı…
Ne elinde kumanda Türkiye TV’lerinin esiri olmuş, bu ‘bağımlılık’ ilişkisinin geri dönülmez kültürel bir sürecin parçası olduğunu hissetmeyen ev hanımı…
Şairin dediği gibi işte…
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında!..
Ve siyasetçi de öyle…

***

Basın günlerinde ağza alınabilecek en şatafatlı sözleri -medyaya yansıyacağı için- esirgemeyen siyasetçiler, aslında bunları ‘laf ola’ söylerler.
Zira kimse dönüp “Bu basının durumu nedir, acaba medya sektöründe çalışanlar ne yer, ne içer, nasıl yaşar” diye bir gaile içinde değillerdir.
Medyayla ilgili iki çeşit gailesi vardır siyasetçinin…
Bir, ‘Aleyhimde bir şey yazdılar mı bugün?’…
İki, ‘Benim resmimi büyük mü koydular, küçük mü?’
Bu iki soru dışında bir alakası yoktur (istisnalar hariç) siyasetçilerin basının dertleriyle, sorunlarıyla…
Öyle olsaydı ‘Medya Dairesi’ yahut ‘Basın Sorunları Kurumu’ gibi bir devlet dairesi ilgi gösterirdi basına…
‘Değnek’ göstermek için değil elbette…
‘Derdine derman’ bulmak için!..
**
Siyasetçilere ‘basının sorunları’ dediğinizde, ezbere bir replikleri vardır, özellikle bu dönemde…
“Ama çok fazla gazete, çok televizyon var bizde…”
Eee?
Piyasa küçük ya, sanılır ki sorun budur. Zanneder ki konuya yakından bakma zahmetinde katlanmayan siyasetçiler, bir ‘pasta’ vardır ve çok sayıda yayın organı bunu paylaşamadığından dolayı sektör sıkıntıdadır.
Oysa alakası yok!
Diğerleri kapansa, batsa, piyasadan çekilse bile geride kalanların kasasına girmez ötekinin geliri… Yoktur öyle bir medya düzeni bu ülkede…
‘Haksız rekabet’ dediğimiz, demekten dilimizde kalın tüylerin bitmesine sebep olan mevzu, Türkiye medyasının ve Türkiye menşeli ürünlerin bu ülkede yarattığı haksız rekabettir. Hem medyayı, hem de üreticiyi vuran bir haksızlıktır bu!..

***

Neyse, teferruata gerek yok.
Yakın bir gelecekte az sayıda gazete, az TV kanalı kalacak.
Bu toplumun ve ülkenin dünü ile bugünü arasındaki köprü vazifesini, kültüründen sanatına, edebiyatından müziğine –ki bunlar da siyasilerin ‘ilgilenirmiş gibi’ yaptığı, ama aslında umursuz kaldığı alanlardır- ve elbette ki sosyal ve siyasal yaşamına verdiği katkılar da güdükleşecek.
Baki kalan yayın organları da, Türkiye örneğinde olduğu gibi kimi ‘çıkar grupları’nın sesi ve tetikçisi olarak görev yapacak ve elbette siyaset de, siyasetçi de onlara tabi kararlar almak zorunda kalacak.
Kıbrıslı Türklerin ‘hizaya gelmesi’ için kotarılan ‘toplum mühendislikleri’ içinde belli ki ‘medyayı tertipleme’ operasyonu ayrı bir önem taşıyor.
Ve yazıktır ki, hükümet programına yazılmasına rağmen mevcut koalisyon hükümeti de bu sinsi planın başarıya ulaşması için var gücüyle çalışıyor.
Siyasetçi bu süreçte sadece medyanın değil, aynı zamanda kendi bindiği dalın da köküne kezzap döküyor.
‘Dost’ acı söylermiş…
Söyledim son defa…

Bu yazı toplam 1690 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar