1. YAZARLAR

  2. İbrahim Özejder

  3. Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve BARIŞ GAZETECİLİĞİ SINAVI
İbrahim Özejder

İbrahim Özejder

Avrupa Parlamentosu Seçimleri ve BARIŞ GAZETECİLİĞİ SINAVI

A+A-


Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların temas ettiği siyasi ortamlar daha fazla çatışma olasılığı içerir. Çatışmalı dönemler ise barış gazeteciliğinin sınanması için bir fırsattır.
Bir yanlış anlamaya meydan vermemek için, ‘barış gazeteciliği’nin sadece çatışmalı dönemlerle ve Kıbrıs gibi çatışmalı coğrafyalarla sınırlı olmadığını hemen vurgulayalım. Mesela, bu yeni gazetecilik dili, ‘mutlu insanlar ülkesi’ Danimarka’daki gazetecileri de ilgilendirmektedir. Yine de çatışma ve çatışma olasılığının yüksek olduğu yerlerde daha elzem bir ihtiyaçtır.

Kıbrıs’ta barış gazeteciliğinin zorlukları

Bir yayın organının gönüllü olarak barış gazeteciliğini ilke edinmesi, yayın içerikerini hemen bu ilkeye uygun hale getirmez. Çatışmaya odaklı geleneksel gazetecilik dili, çok köklü alışkanlıklar ve klişeler yaratmıştır. Klişeleri değiştirmek çok kolay olmuyor. Dünyada gazeteci ve gazeteci adaylarına yönelik eğitim çalışmalarında barış gazeteciliğine büyük önem verilmesi boşuna değildir. 

Kıbrıs Türk haber medyasında barış gazeteciliğini geliştirmenin önünde başka zorluklar da vardır. Ortaya çıkış sebebini “Mücadele” olarak tanımlayan bir basından sözediyoruz. Neredeyse 100 yıl boyunca kendisinini “Toplumsal varoluş kavgası”nın bir parçası olarak gören, düşman – rakiple çatışmaya odaklanan bir medyanın, barış gazeteciliğini uygulamaya geçirmesinin çok kolay olmayacağını tahmin edebiliriz.

Okura “barış gazeteciliği” sözü

Yine de son yıllarda haber medyamızda azımsanmayacak olumlu girişimlerin varolduğunu sevindirici olarak kabul etmeliyiz. Yenidüzen  de yayın ilkeleri arasında “Barış gazeteciliğinin tüm değerlerini benimsemek” maddesine yer vererek, konuyu ne kadar önemsediğini göstermiştir.

Biz bu ilkesel tavrı “okura verilmiş bir söz” olarak değerlendirip, yayın içeriklerini barış gazeteciliği açısından  değerlendirebiliriz.

AP seçimleri

Kıbrıslı Türklerin de ilk defa oy kullanabileceği ve Kıbrıslı Türk adayların da bulunduğü Avrupa Parlamentosu seçimleri, epey tartışmalı bir şekilde sonuçlandı. Yenidüzen seçim öncesi ve sonrası gelişmeleri geniş bir biçimde yansıttı. Önemli başlık ve haber cümlelerine bir göz atalım:

24 Mayıs: AP adayları basın toplantısı düzenledi, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kınadı: ‘Oy hakkımızdan mahrum ediliyoruz’. Haberin ayrıntılarında Eylem grubunun Rum ve Türk adaylarının sözlerine ve K.Türk seçmenlerin eşit katılımını engellediği gerekçesiyle K. Cumhuriyeti Hükümeti’ni protesto ifadelerine yer veriliyor.

25 Mayıs: AP’de seçim günü: Kıbrıs Türk adaylar da yarışacak. Bir tam sayfa tutan haberde K.T. seçmenlerin nasıl oy kullanacağı anlatılıyor. Bazı K.T.adayların seçmen listelerindeki eksiklerle ilgili eleştirilerine yer veriliyor.

26 Mayıs: Manşet: AP krizi..Bir başka başlık “Bu nasıl AB üyesi”. Kıbrıslı Türklerin çok azının oy kullanabildiği AP seçimleri sonrası şiddetli tepkiler dile getiriliyor. Ayni gün gazetede yer alan çok sayıda köşe yazısında, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tavrı “fiyasko” olarak niteleniyor. Sonraki günlerde AP seçimleriyle ilgili haber ve köşe yazıları azalıyor.

Yenidüzen sınavı geçti

Haberlerin başlıklarının ve içeriklerinin dilini incelediğimizde, barış gazeteciliği ilkelerine ters, ayrımcı, olumsuzlulaları abartan, Rum toplumuna yönelik önyargıları besleyen, kışkırtıcı bir yaklaşım göremiyoruz. Oldukça sert eleştirilerin muhatabı olarak Rum toplumu işaret edilmedi. Eleştirilerin hedefi, Kıbrıs Cumhuriyeti adına hareket eden yetkililer oldu. Yani Yenidüzen benimsediği barış gazeteciliği ilkelerine uygun davrandı.

‘Rum yine yaptı yapacağını’ ya da ‘Rumdan beklenen buydu’ gibi başlıklara  alışkın olduğumuz bir coğrafyada, Yenidüzen ekibinin dikkatli tutumu, barış gazeteciliği adına sevindiriciydi. Birtakım geleneklerin yıkılmasının zor olduğu ülkemizde, küçük de olsa bu olumlu adımlara hakettiği değeri vermeliyiz.

----------------------------------------------------------

ANNAN PLANI DÖNEMİNDE  GAZETECİLİK SINIFTA KALDI

Kıbrıs’ta Annan çözüm planının gündemde olduğu 2002-2004 dönemde, “barış yanlısı siyaset” gibi “barış yanlısı haber medyası”nın da sınıfta kaldığına tanık olduk.

Barışçı siyasetin büyük kesimin söyleminde, 2004 Nisan referandumu öncesi ve sonrasında büyük farklılıklar oluştu. Rum toplumunun referandumda plana hayır demesinin, Türk toplumunda yarattığı hayal kırıklığının duygusal atmosferinden kurtulamayan siyaset, siyasi eleştiri ötesi, topyekün Rumları suçlayıcı, dışlayıcı, ötekileştirici bir söyleme kapıldı.

Barış yanlısı medyanın da büyük kısmı siyasal söylemin peşinden gitti. Barış kuruculuğunun uzun bir süreci kapsadığı dikkate alınmadı ve bir referanduma sıkıştırıldı. Toplumsal davranışların hiç değişmeyeceği üzerine kurulu statükocu siyaset gibi “Rumlar asla bizimle eşit olmak istemezler” ifadeleri çok sık kullanıldı.
“Biz Rumlardan daha barışçıyız” ya da“Biz görevimizi yaptık, sıra Rumlarda” benzeri sözlerle, yarışmalı milliyetçilik yerine, ötekileştirmenin bir başka türü olan kıyaslamalı barıçşılık tavrı geliştirildi.

“Rumlara ders”

Güney Kıbrıs’tan çıkan “Hayır”ın sebeplerine yönelik analitik yazılara pek yer verilmedi. “Evet” diyen, % 25’lik güçlü, kararlı barışçı kesim gözardı edildi. Barış ve çözüm yanlısı medyada, bazı siyasi gelişmelerin “Rumlara ders” anlamına gelen manşetlerle duyurulması, barış gazeteciliği açısından “bir trajedi” aşamasına gelindiğini gösteriyordu. Kıbrıslı Türklerin barış ve çözüm adına yapacağını yaptığını ve artık “Rumlara da barışçı politikayı öğretmesi gerektiğini” yazan çözüm yanlısı bazı yazarlar, trajedinin boyutlarını daha da büyütmüşlerdi. 
Elbette istisnalar da az değildi. Ancak, çözüm yanlısı haber medyasında hakim eğilimin sergilediği performansın, barış gazeteciliği ilkeleriyle uyumlu olduğunu söyleyemeyiz. Nitekim, Annan Planı’yla zirveye vuran barış umudunun, referandum sonrası hızla gerilemesinde; Kıbrıslı Türklerin barışa olan inancının dibe vurmasında; Rum toplumuna yönelik tepkinin artmasında, çözüm yanlısı medyanın da rolü olduğunu vurgulamak abartı sayılmamalı.

Annan Planı’ndan hemen sonra, Kuzey Kıbrıs’taki Rum mallarına yönelik ikinci bir yağma hareketi başladığını hatırlıyoruz. Kıbrıs sorununun en çetrefilli boyutunu oluşturan mülkiyet sorununu daha da karmaşıklaştıracak ve olası bir çözümü daha da zorlaştıracak bu yağma hareketine karşı, çözüm yanlısı medyadan ancak cılız tepkiler gelmişti. O günlerde yeni yağma toplumda yaygın bir kabul görmüştü. Referandumda “Evet” diyenlerden azımsanmayacak bir kesim, “Rumlara oh olsun, hayır demeselerdi”  modundaydı.

Bütün bunların barışa ve barışçı düşünceye, bugün de etkileri devam eden ciddi zararlar verdiğini kabul etmeliyiz. Üzerinden 10 yıl geçtikten sonra, Annan Planı deneyimini bir de gazetecilik açısından değerlendirip, barış gazeteciliğinin ne kadar önemli bir kavram olduğunu daha iyi algılamalıyız.

Bu yazı toplam 2649 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar