1. YAZARLAR

  2. Sinan Dirlik

  3. AVRUPA İKİYÜZLÜ… PEKİ YA İSLAM ÜLKELERİ?
Sinan Dirlik

Sinan Dirlik

AVRUPA İKİYÜZLÜ… PEKİ YA İSLAM ÜLKELERİ?

A+A-

 

Suriye rejiminin Halep’i yeniden ele geçirmesiyle birlikte ortaya çıkan görüntüler kamuoyunu ikiye bölmüş durumda. Halep’ten kaçmaya çalışan binlerce insanın trajedisini yansıtan görüntülere isyan edenler başta “olayın faili olarak gördükleri” Suriye rejimi ve Rusya ile bütün bu olup bitenler karşısındaki sessizliği nedeniyle Batıya öfke kusuyorlar. En güçlü protesto eylemleri İstanbul’da, Rusya Başkonsolosluğu önünde gerçekleşirken, Erdoğan da benzer bir söylem kullanarak, dünyanın Halep’te yaşananlara sessizliğini oldukça sert bir üslupla eleştiriyor.

Halep’teki “katliama” en güçlü tepkiyi Türkiye’deki İslamcıların, özellikle de AKP tabanının vermesi ilginç. Zira Suriye ordusu Halep’i ele geçirmesini Rusya’nın desteğine borçlu. Rusya ise şu günlerde Erdoğan rejiminin her konudaki en güçlü müttefiki… Neredeyse günde 5-6 kez Putin’le telefon görüşmesi yaptığı açıklanan Erdoğan’ın Halep’te olup bitenlere karşı Rus lidere iki çift lafı olsaydı herhalde duyardık ama şu sıralar daha çok Avrupa’ya ve Batıya dönük her geçen gün dozu daha da şiddetlenen eleştirilerini duyuyoruz…

Halep’te olup bitenlerin sorumlusunun Suriye rejimi ve onun destekçisi Rusya olduğu ve Rusya’nın da Türkiye’nin en yakın müttefiki haline geldiği biliniyor. İslamcı kesimin bu gerçeği gözlerden gizleyerek, Batı karşıtı propagandayı yükseltmesinin amacı, Türkiye’nin yönünün doğuya kaydırıldığı bir süreçte Batı karşıtı elverişli bir psikolojik zeminin “değerlendirilmesi” ve daha da önemlisi bu rüzgârla daha çok cihatçının Türkiye’ye akışına meşruiyet kazandırılması olabilir. Zira Suriye rejiminin eline geçmesiyle birlikte Halep’i apar topar terk etmeye çalışan binlerce insanın cihatçılar, onların aileleri ve destekçileri olduğu biliniyor. Olaya bu açıdan bakıldığında Halep’in İslamcıların yansıttığı gibi “düşmediğini”, aksine Suriye rejimi tarafından “kurtarıldığını” söylemek de mümkün. Bu tamamen nereden baktığınıza bağlı… Eğer yasal ve meşru bir devletin sınırları içerisinde, silahlı güçler tarafından oluşturulmuş özerk alanların normal olduğunu düşünüyorsanız, Halep’in “düştüğünü” düşünebilirsiniz. Yok eğer bir ülkede yasal ve meşru tek silahlı güç devlet ve ordu olabilir diyorsanız, Suriye rejiminin “otoriteyi yeniden sağlaması” olarak değerlendirebilirsiniz yaşananları.

Halep’ten kaçmak yerine Suriye Ordusunun girişiyle birlikte şenliklere başlayan çok önemli bir kitle var. Bunlar da Halep’i ele geçirdiğinden beri halka kan kusturan cihatçılardan canını kurtardıkları için bayram eden Suriyeliler… Cihatçıların Halep başta olmak üzere kontrol altında tuttukları Suriye topraklarında gerçekleştirdikleri katliamların kanıtları, eğer izlemeye yüreği dayanan varsa, internette bolca dolaşıyor zaten. Daha savaş başlamadan Suriye’de çalışmaya başlayan ve başlangıcından itibaren savaşın her aşamasını içeriden izleyen gazeteci Hediye Levent, “Halep Suriye rejimine karşı hiç isyan etmedi, çünkü sanayi ve ticaret kenti olan Halep hep istikrardan yana oldu” diyor. Öyleyse Halep’i bunca zamandır işgal altında tutan ve şimdi terk edenler kimler? Çok büyük bölümü Suriye dışından veya Suriye’nin farklı kentlerinden gelen cihatçılar ve aileleri… Suriye Ordusunun kente girişini şenliklerle karşılayanlar ise gerçek Halep halkı…

Bu ayrı bir tartışma konusu elbet… İşin bizi ilgilendiren kısmına gelince…

Türkiye- Rusya anlaşmasının meyvesi, Halep’ten kaçanların Idlip ve Türkiye’ye nakledilmeleri. Bu anlaşmadan en kârlı çıkan elbette Rusya! Putin açıkça cihatçıları Türkiye sınırına doğru süpürüyor. Olağan koşullarda Türkiye’nin bu durumdan rahatsız olması, hatta paniğe kapılması gerekirdi. Fakat anlaşma, en azından şimdilik Erdoğan rejimi tarafından “kârlı” bulunuyor ki, cihatçılar Suriye’de oluşturulan tampon bölgeye yerleştirilmek yerine Hatay’a naklediliyor. Perşembe günü akşam saatlerinde Halep’ten çıkan ilk konvoyun Idlip yerine doğrudan Hatay’a nakledilmesi bunun göstergesi.

Peki ama Türkiye kontrol etmesi mümkün olmayan binlerce cihatçıyı neden sınırları dışında tutmayı tercih etmiyor? “Resmi” rakamlara göre 3 milyon Suriyeli sığınmacıya ek olarak , üstelik bu kez cihatçı oldukları kesin olarak bilinen binlerce sığınmacıyı Türkiye’de konuşlandırma riskine neden giriyor Türkiye? Konuyu yakından takip eden gazeteci ve dış politika uzmanları, Türkiye’nin çok ciddi bir cihatçı baskısıyla karşı karşıya olduğu uyarılarını yaparken, Erdoğan rejiminin bu riskin farkında olmaması mümkün mü? Hele ki son 19 ayda 24 canlı bomba saldırısı gerçekleşmiş, 4330 insan hayatını kaybetmişken… Hele ki hayatın her alanında İslamcı radikalleşmenin görüngüleri artarken… Hele ki Alevi kesime dönük sözlü saldırıların dozu artar ve çeşitlenirken…

AB karşısında vize ve para pazarlığı yapan Türkiye’nin tehdit aracı haline gelen sığınmacılar arasına “belirsiz miktarda” cihatçıyı serpiştirerek, tehdidin boyutunu artırma hesabına dönük olabilir mi bu risk? Ya da Erdoğan’ın Türkiye’yi İslamcılaştırma siyasetine payanda oluşturacak bir nüfus aktarımı olarak görülebilir mi? Veya Türkiye kamuoyunu insani bir trajedi ile yüz yüze getirerek, ülkedeki Batı karşıtı zeminin sağlamlaşmasına dönük bir stratejinin ürünü olarak mı görmek gerekir bu riski? Şimdilik spekülasyonun ötesinde rasyonel bir açıklaması yok yürütülmekte olan siyasetin.

Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt başta olmak üzere İslam ülkelerinin, kendi rejimlerine tehdit olarak algıladıkları için almaya yanaşmadığı binlerce cihatçı sığınmacıya Türkiye’nin talip olmasının nedenleri üzerinde düşünmek gerek. Türkiye’de İslamcıların, Halep başta olmak üzere Suriye’de yaşanan insani trajedinin yükünü İslam ülkelerinin paylaşmasına dönük hiçbir talepte bulunmamalarını sorgulamak gerek. Avrupa’nın karşısına dikilip “ya para ver ya da sınırları açarım” diyenlerin İslam ülkelerine dönüp “neden bu insanları kabul etmiyorsun?” dememeleri üzerinde tartışmak gerek.

Evet, batı ikiyüzlü… Peki ya İslam ülkeleri? Peki ya Avrupa’yı eleştirdiğinin yarısı kadar İslam ülkelerine eleştiri getirmeyen İslamcılar? Hesabı ne ola ki bu zevatın?

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 5030 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar