1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Ankara saldırısının travmasıyla nasıl başa çıkılır?”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Ankara saldırısının travmasıyla nasıl başa çıkılır?”

A+A-

Selin Girit

"Üç kaybı olan bir aile var. Hala cenazelerini bulamadılar. Adli Tıp önünde bekliyorlar. Üç cenaze de belki binin üzerinde olduğu tahmin edilen beden parçaları arasında. Doku örnekleri alınıyor. Çok ciddi bir öfkesi var bu ailenin."

Psikolog Şükran Pekin Balcı, Ankara'daki saldırılarda yakınlarını kaybeden, yaralanan, ailesinde yaralı bulunan kişilere gönüllü olarak psikolojik destek vermeye çalışıyor. Şimdiye kadar 30'u aşkın aileyle görüştüğünü tahmin ediyor. Bahsettiği aile, bunlardan sadece biri.

"Bu aile isyan ve öfke içinde. Yas sürecindeki kayıp yakınlarında tüm duygular anlaşılabilir. 'Ağlama, dik dur' denilecek bir durum değil. Bu insanlar yıkılacak, dağılacak, feryat edecek. Tüm duyguları anlayışla karşılamak lazım. Bizlerin şu anda yapabileceği tek şey onların ellerini tutmak, yanlarında olmak." diyor.

Şafak Pavey'le terapi
Ankara Numune Hastanesi'nde bir annenin feryatları duyuluyor. "Yüreğim yanıyor, yüreğim" diyor anne. Bir yakını elini tutmuş, teskin etmeye çalışıyor.

Günay Karakuş'un annesi Gönül'ü bu haldeyken görüyorum. Eniştesi, Günay'ın durumunu anlatıyor. Yoğun bakımda olduğunu, hayati riskinin sürdüğünü, kan dolaşımında sorun olduğunu, bacağını kaybetme ihtimali bulunduğunu dinliyorum.

Bu sabah Günay'ın bacağını kaybedeceği kesinleşmiş, aileye bu bilgi verilmiş bile. Psikolog Ercan Başal bugün hastanede aileyle görüşüyor. O sıra geçirdiği bir kaza sonucu bir kolu ve bir bacağını kaybetmiş olan CHP milletvekili Şafak Pavey'in hastaneye geldiğini görüyor.

"Aileyi Şafak Pavey'le görüştürmek istedim. Çünkü travma olaylarına maruz kalanlara, aynı travmayı yaşayanlarla görüşmek iyi geliyor. 'Benim yaşadığımı yaşamayan beni anlayamaz' düşüncesinde oluyorlar." diyor.

"Bu tanışma olumlu oldu. Günay'ın annesi sürekli oturuyor, hep yere bakıyordu. Şafak Pavey'le konuşmalarının ardından hareketlendi. Eşiyle birlikte dışarı çıktılar, bir dolaşmak istediler."

'Köfteci arkadaşımızı da kaybettik'
Türkiye'nin tarihindeki en ağır kayıpları verdiği Ankara saldırılarının üzerinden üç gün geçti. En az 97 kişi hayatını kaybetti. 200'ü aşkın kişi yaralandı. Binlerce kişi patlama anına tanıklık etti.

Binlercesi "Dakikalarla kurtuldum" dedi. Milyonlarca kişi televizyon ekranlarında, internet sayfalarında Ankara Tren Garı'nın önünde yaşananları izledi.

Gar önünde kiminle konuşursanız o anda ne yaptığını, nerede olduğunu, nasıl hayatta kaldığını anlatıyor. Gözleri ya donuk bakıyor, ya kararmış, ya da muhtemelen ağlamaktan kızarmış halde.

"İki gün kendime gelemedim. Bugün yeni sokağa çıkabildim." diyor tezgahını olay yerinin az ötesine kurmuş bir köfteci. Patlamaların olduğu yere geri gelmiş. Yine tezgahını açmış. Çektiği insan parçalarının fotoğraflarını gösteriyor. "Köfteci bir arkadaşımızı da kaybettik, biliyorsunuz." diyor sanki yerinde ben de olabilirdim demek ister gibi.

Genç bir adam, "Hayatımda yaşadığım en acı tabloydu" diye anlatmaya çalışıyor gördüklerini. Konuşurken bacakları titriyor. Sesi çatlamış. "Ağlamaktan ve bağırmaktan çıkmıyor sesim" diyor. Bir diğeri, iki arkadaşını saldırılarda kaybettiğini anlatıyor. Yaralıları, cesetleri ambulanslara elleriyle taşıdığını söylüyor.

Bir başkası hayatta kaldığı için utandığını anlatıyor kameralara. "Keşke ben de ölseydim, bunları görüp yaşamak yerine" diyor. Arkadaşlar birbirine bu ara sürekli 'İyi misin?' diye soruyor. Yanıt çoğunlukla, 'Ne kadar iyi olunursa' oluyor.

Travmanın semptomları
Saldırılardan bu yana kişisel ve toplumsal düzeyde, şiddeti yaşanan acıya ve kayba orantılı binlerce travma yaşanıyor.

Türk Psikologlar Derneği'nden Klinik Psikolog Çağay Dürü, insan eliyle bilinçli olarak yapılan bu tür büyük saldırıların ölüm ve yaralanmaların yanı sıra kişilerin ve toplumların psikolojisi üzerinde ağır yaralara da yol açtığını söylüyor.

Travma yaşayan kişilerde öfke, şok, inkar, korku, panik, suçluluk ve utanma duyguları görülebiliyor. İçe kapanabiliyorlar. Uyku sorunları, yeme bozuklukları oluyor. Kimi zaman duygularını hissedemiyor, gerçeklikle bağlarının koptuğunu düşünebiliyorlar.

Dürü, "Bu olay daha çok taze. Şu anda verilen tüm tepkiler doğal ve normal. Bazen çok korkutabilir bu tepkiler, 'Aklımı mı kaçırıyorum?' diye sorabilir insan. Ama hepsi normal bu tepkilerin" diyor.
Psikolog Şükran Pekin Balcı bunu "anormal bir duruma verilen normal tepkiler" olarak niteliyor:

"Üç gündür yemek yemeyen, sadece suratına dökülen suyla hayatını devam ettiren birinci derece travmalar var. Bazılarına serumla müdahale ediliyor. Kişilerin yemek yemeleri, su içmeleri, uyumaları çok önemli.

'İyi olman gerekmiyor'
"Bu kişilere yardımcı olmak için 'Seni anlıyorum' demek, bunu vurgulamak lazım. 'Yaşadığın şey korkunç, zaten normal tepkiler vermeni beklemiyoruz' demek lazım. 'İyi olman gerekmiyor zaten' demek lazım." diyor.

"Ama tepkiler bir ay sonra hala azalmamışsa, muhakkak kendi talebi ya da yakının telkiniyle uzman desteği almasını bekliyoruz kişilerin."
Balcı, kişilerin travmayı yaratan olaya dair görüntü ve fotoğrafları izlemekten kaçınmasının da önemli olduğunu söylüyor.

"İkincil travma dediğimiz bu durum insanların sokağa çıkmasını engeller. İnsanlar kendini ifade etmekten kaçınır. Kaygıyı arttırır. Orada ne oldu, kimin can nasıl yandı, diye anlamak istiyor, ondan izliyorlar bu görüntüleri. Ama sağduyulu olup izlememeyi tercih etmeliler.

Toplumsal travmada devlete düşen görevler
Peki ya yaşanan toplumsal travma? Bununla nasıl baş edilebilir? Çağay Dürü, bu noktada gerek topluma gerekse devlete düşen roller olduğunu söylüyor.

Dürü "Belirli bir hedef gözetilerek yapılan bir saldırı toplumsal öfke ve ayrışmayı da ortaya çıkarabilir. Şu sıra cenazeler kaldırılıyor. Ölenler anılıyor. Toplumsal olarak teröre karşı bir duruş sergileme gündemde. Bu cenaze törenlerinin, anmaların, protestoların yapılmasına engel çıkarılmaması, bunların kolaylaştırılması gerekli. Çünkü bu öfke ve yoğun duygusal tepkiler ancak bu şekilde kanalize olabilir. Yoksa nesiller boyu toplumda nefret tohumları ekilebilir." diyor.

Artan nefret söyleminin de travmaların aşılması önünde engel oluşturduğunu söyleyen Klinik Psikolog Dürü, Türkiye'de toplumun çok sağlıklı bir ruhsal durumda olmadığı kanaatinde.
"Ayrımcılık arttı. Sosyal medya üzerinden 'benim ölüm-senin ölün' kıyaslamaları yapılıyor. Ölenlere yönelik kimi zaman ağır ifadeler kullanılıyor. Ölüye saygı önemsenmiyor. Toplum olarak bizi iyileştirebilecek bir toplumsal hareket içine girmemiz lazım."

Peki bu nasıl mümkün olabilir? Dürü'ye göre, bunun yolu diyalogdan geçiyor:
"Siyasetçilerin çatışmacı dilden uzak durması lazım. En uzlaşmaz görünen siyasetçiler arasında dahi diyalog kanallarının açılması lazım. Medyanın savaşı kutsamayı bırakması lazım. Hoşgörüyü, karşıdakini anlama becerisini kavrayamadığımız zaman toplum olarak da sağlıklı bir noktaya gitmiyoruz. Toplum bölünüyor, kutuplaşıyor. Her ölen insanlığımızı eksiltiyor."

"Nesiller ötesi dediğimiz travmatik durumlar ortaya çıkıyor. Bir ailede bir kayıp yaşandığında bu acı çocuklarına, hatta onların çocuklarına miras kalıyor."

"Kucaklamak çok iddialı bir laf. Ama karşımızdakileri anlamaya yönelik bir bakış açısı geliştirebiliriz. Kutupları bir araya getirip, konuşabilir hale gelebiliriz. Diyalog kanalları siyasiler ve STK'lar tarafından açılırsa bu topluma örnek olacaktır."

Türk Psikologlar Derneği, halen sahada gönüllü olarak faaliyet gösteren 40 kadar psikologla saldırılardan dolayı sarsılmış kişilere destek sunmaya çalışıyor. Türk Kızılay'ı da Adli Tıp Kurumu önünde bekleyen ailelere uzman psikologları ile destek verdiğini belirtiyor.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan alınan bilgiye göre ise psiko-sosyal destek verilmesi yönünde çalışmalar sürüyor ve önümüzdeki günlerde başlaması bekleniyor.

(BBC – Selin GİRİT – 14.10.2015)

Devam edecek…

Bu yazı toplam 2054 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar