1. YAZARLAR

  2. Dr Filiz Besim

  3. Anılara Yolculuk ve Sınanma…
Dr Filiz Besim

Dr Filiz Besim

Anılara Yolculuk ve Sınanma…

A+A-

Pazar günü Ayyanni’ye (AYDIN) yolculuk vardı…
Köyümüze, ata topraklarımıza, dedelerimizin mezarlarının olduğu yere…
180 civarı Ayyannili, onların çocukları ve dostları…
30 civarı profesyonel fotoğrafçı. Ayyanni’yi fotoğraflamak ve özel anları yakalamak için…
Yıllardır hiç görmediğimiz köylülerimizle buluştuk, yaşamımızda hiç karşılaşmadığımız ama bir yerlerde olduğunu bildiğimiz ya da bilmediğimiz birçok insanla kucaklaştık; tanış olduk…
Kısacası bizim toprağın insanıyla buluştuk, sarmaş dolaş olduk…
Yüreklerimiz bir başka kaynadı. Gözlerimiz konuşurken ve dolup boşalırken çoğu zaman dilimiz sustu…

Köyün içine dağılan onlarca insan ucundan da olsa beyinlerinde cirit atan milyonlarca anıyı yakalamaya çalıştı.
Dip dibe yaşanan, 74’ öncesi 1200 civarı nüfusu olan köyde, dağ eteğindeki o her şeyden ve her zamandan uzak köyde; meğer ne çok anı ve ne çok tarih vardı.

Kapılar açıldıktan sonra evime köyüme defalarca gitmiştim ama ilk kez evler, sokaklar canlandı. Çünkü o evlerin sahipleri de pazar günü oradaydı. Duvarlar fısıldarken, ağaçlar dile geliyordu. 

‘’Osman Selim’in evinde paluze, zivaniya ve şarap partisi’’ var dediler. Gençlere rehberlik eden büyüklerle Osman Selim’in evi bulundu. Oraya vardığımızda meğer evin sürekli misafirlerinin yine kuzeyde yaşayan Ayyannililer olduğunu gördük. Muhteşem bir vadiye bakan avluda masa kurulmuş, zivaniyalar samarellalar, çakistesler ve Kıbrıslıya ait ne varsa masadaydı.
Masada hızlı bir muhabbet sürmekteydi. 
Avlunun öte yanında paluze kazanı kaynarken, bir taraftan da sucuklar batırılıp çıkarılıyor ve kuruması için iplere diziliyordu. Evin yeni sahipleri Andreas ve eşi büyük bir koşuşturma içinde herkesle ilgilenmeye çalışıyorlardı.
Andreas bizi çok sıcak karşıladı. ‘’Burası sizin eviniz. Ben burada misafirim’’ dedi.

Bizim ekip çocukluğumuzun ilk zamanlarının geçtiği evimizin karşısındaki duvara oturduk. Evimizi gözetlerken bir yandan da sandviçlerimizi yedik ve hatırlayabildiklerimizi konuştuk.

Konuşmalarda hep güzel anılar, sıcak muhabbetler olsa da derinlerde konuşulmayan büyük acılar vardı. Savaşta verilen kayıplar, göçle gelen yabancılaşma ve adanın her yanına dağılan canlar, cananlar… 
Harabeye dönmüş evler, ormana dönmüş bahçeler ve orada bulunan şimdiki sakinlerle karmakarışık duygular…

İşte böylesine duygu yüklü, sevgi seli yaşadığımız bir günün dönüşünde sosyal medyaya baktığım zaman içime çok yoğun bir acı çöktü. Toplum, Cumhurbaşkanımız Sayın Akıncı’nın bir sosyal medya paylaşımıyla birbirine girmiş, bölünmüş parçalanmış, ağıza alınmayacak küfürlerle birbirlerine büyük bir kin ve öfke püskürtmekteydi.

Bu muydu yani…
Yaşanan onca acı, çekilen onca dert ve ödenen onca bedelin sonucunda bu kadar kolay mı bölünüp parçalanacak ve birbirimize saldıracaktık.
Nedir bu bitmeyen sınanma…
Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’ye olan sevgisi nedense hep bir sınanma içindedir.
Bazı kesimler Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’ye olan sevgisinin tipini şeklini beğenmese de ben bu adada yaşayan Kıbrıslı Türklerin siyasi görüşü ne olursa olsun, hiç kimsenin Türkiye’ye ve halklarına olan sevgisinden şüphe etmem…
Siyasi birçok argümandan ve yapılan yanlışlardan bağımsız olarak Türkiye bizim canımız ciğerimiz, etimiz tırnağımızdır.
Sayın Akıncı da bu toprakların yetiştirdiği bir değerdir. Bu coğrafyanın acısını hepimizle birlikte içmiş, Kıbrıslı Türklerin tüm yaşanmışlıklarına tanıklık etmiş, içimizden biridir. Ben şahsen kendisinin ne Türkiye’ye ne de Türkiye halklarına olan sevgisinden hiçbir şüphem yoktur.
Tıpkı barışa adanmışlığından şüphem olmadığı gibi…
Bu toplum kendisine büyük bir destekle Cumhurbaşkanlığı görevini vermiştir ve çok yakında da Cumhurbaşkanlığı seçimi vardır.
Bize yakışan birbirimize top tüfekle saldırmak, sövmek saymak yerine, eğer Sayın Akıncı’nın politikalarını beğenmiyorsak sandıkta gereğini yapmaktır.

Aksi sadece bizi bölüp parçalamaya, Kıbrıslı Türklerin mutsuzluğunu isteyenlerin ekmeğine yağ sürmektir.
Biz onca acıyı birbirimizi bir kaşık suda fırtınalar çıkarıp boğmak için çekmedik.

Umarım ki Türkiye-Suriye sınırında aslında yıllardır süren savaş ve terör bir an önce en az kayıpla biter. Suriyeli göçmenler güvenle evlerine döner. Yüzyıllardır o bölgede yaşayan Anadolu halkları topraklarında huzur bulur.
Giden her canı biz yüreğimizin en derinlerinde hissederiz. Çünkü biz savaşın da göçün de ve de barışın da ne demek olduğunu en iyi bilenler ve hissedenleriz. 

Ve bizim sınanmamız da bilin ki; Kıbrıslı Türkler kendi ayakları üzerinde duran, kendi kendine yeten bir yapıya kavuştuğu gün son bulacaktır. 
 

Bu yazı toplam 2940 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar