1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. Anastasiadis’ten “Ya Taksim – Ya Ölüm”…
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

Anastasiadis’ten “Ya Taksim – Ya Ölüm”…

A+A-

Kıbrıs sorunu, Kıbrıslı Türkler için ‘Güç paylaşımı sorunu’ olarak Aralık 1963’te başladı. Cumhuriyetin daha birinci yılında yaşanan güç paylaşımı sorunlarını Cumhurbaşkanı Muavini Dr. Küçük, yedi sayfalık bir değerlendirme yazısı ile Cumhurbaşkanı Makarios’a sunmuş, yaşanan örneklerle birlikte anlatmış ve birlikte çözüm bulmaları ihtiyacını belirtmişti.

Kıbrıslı Rumlar ise Kıbrıs sorununu dünyaya 20 Temmuz 1974’te başlamış bir askeri istila ve işgal sorunu olarak anlattı; bunda başarılı olduklarını da inkar etmemek gerek… Başarılarının yarısı uluslararası siyasette top yekun ve bıkmaz, usanmaz ve hatta utanmaz çabalarından kaynaklandı. Diğer yarısı da, Kıbrıs Türk liderliğinin uluslararası siyaseti kendi tekelinde tutup Rum lobisine yetişememesinden, uluslararası siyasette tutarsız ve inkara dayalı tavırlarından kaynaklandı.

Kıbrıs sorununa çözüm sürecinin görüşmelerinde Kıbrıs Rum tarafı “İşgal sona ererse, Kıbrıs sorunu çözülür” odağını korudu. Kıbrıs Türk tarafı ise, 1964’ten beri Kıbrıslı Rumların tekelinde kalan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Kıbrıslı Türklerin etkin katılım ve tam siyasi eşitliğine dayalı bir federasyona devşirme ile çözülebileceğine odaklandı. Uluslararası toplum iki arada bir derede kaldı. Ancak, şimdi gelinen aşamada, Anastasiadis durumu tek odağa getirdi: Güç paylaşımı… Bulunacak çözüm şeklinin işlevselliğine vurgu yapıyor, işlevsel olmazsa sonuçları ile ilgili karamsar senaryoları anlatıyor. Ve belirgin bir şekilde, “Kıbrıs sorununun çözümü, yeni yapının işlevselliğini tehdit etmeyecek bir güç paylaşımı düzenlemesi ve anlaşması ile olasıdır” demeye getiriyor. Çözümün biçim kodlaması güçlü – zayıf federasyon arasında aranıyor ki burası artık ikincil kavramdır. Kıbrıs Türk tarafı, ‘Güç Paylaşımı Kulübü’ne katılan Anastasiadis’e “Hoş geldin” demeli…

Demeli de, saf olunmamalı… Anastasiadis bu kulübe katılırken, “Bütün genel geçer güçler Kıbrıslı Rumlarda olsun, Kıbrıslı Türkleri ilgilendiren konuların kararlarında da Kıbrıslı Türklerin katılımcılığı aransın” diyor. Bu yaklaşımın diplomaside meali, ‘Kıbrıslı Türklere azınlık hakları’ önermektir. Dolayısıyla Anastasidis ‘Güç Paylaşımı Kulübü’ne katıldı ama “Rab Bana, hep bana” diyerek, federasyon yapılanmasının temel olgusu olan siyasi eşitliği Kıbrıslı Türkler için laf kalabalığına getirip özünde reddederek… Kıbrıs Türk tarafının çözüm güçleri Anastasiadis’i romantik okuma ile değil de gerçekçi ve derinliğinde okumazsa, hata yapacak… “Durun, bekleyin, konuşmanın tam metninin Türkçesini okuyalım” tavrı, Anastasiadis tarafından ifade edilmiş temel kavramı ve vizyonu görememiş olmaya dayanır.

Anastasiadis’in siyasi eşitliğin uygulamada yaratacağı karmaşalar endişesi kökünden haksız değil ama abartmaya da gerek yok, çaresi vardır ve sorun yaşanması halinde çözümlenmesi de mümkündür. Bunun için de temel iki kavramı içselleştirmeye ihtiyaç var: Karşı taraf siyasi eşit taraf olarak kabul edilecek ve uzlaşı kültürüne sahip olunacak… Gerisi artık bilimsel ‘Uzlaşmazlıkların çözümü’ yöntemlerine kalmıştır. Yirmi sekiz AB üyesi arasında en küçük ülkelerden biri olarak Kıbrıs, siyasi eşitliği de, etkin katılımı da yaşamaktadır; dönüşümlü başkanlıkta gerile-gerile sandalyeye oturmaktadır. AB içinde yaşanan krizlerin de tüm tarafların eşitliği ilkesi ve uzlaşı kültürü ile çözüldüğünün deneyimini de yaşamaktadır… Ama sıra Kıbrıs sorununu bu biçimle çözmeye gelince, abartılı olumsuz tavra giriliyor, afra tafra yapılıyor… Nedeni gayet basittir ve Kıbrıslı Rumların tüm siyasi partilerinin söylediği bir itiraftır: “Federasyon Kıbrıslı Rumlar için acı bir tavizdir”. Acıyı yememek için, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlik haklarını yemek gerek…

Ne olacak şimdi?! Kıbrıs sorununu çözmek, güç paylaşımı konusunda uzlaşmaya bağlıdır. CTP Başkanı ve Başbakan Erhürman’nın dediği gibi, Anastasiadis, “Merkezi yanı veya kanatları güçlü olsun fark etmez, federasyonda siyasi eşitliğin olmazsa olmaz olduğunu kavramak ve kabul etmek zorundadır”. Belli ki Anastasiadis’in kafasındaki düşünce tekildir: “Kıbrıs sorunu ile ilgili her kesin ve tüm tarafların kafasını karıştır ki süreç uzasın, statüko yaşasın”. Nereye kadar?! Türkiye yerine Anastasiadis’in kendisinin, Kıbrıs sorunu ile ilgili her kesin ve tüm tarafların, bıkarak ve usanarak, Kıbrıs’ı bölmenin kaçınılmaz hale geldiğini söylettirmesine kadar. Yani, Anastasiadis’in ‘Güç Paylaşımı Diyenler Kulübü’ne duhulü, ‘Ya Taksim – Ya Ölüm’ diyenlere katılmak için bir sıçrama tahtasıdır.

Kıbrıs sorununa çözümü birleşik federal Kıbrıs’ta gören barış güçleri, “Kıbrıs adası bölünemeyecek kadar küçüktür” söylemini tekrarlarken, Türkiye ve Yunanistan’ın “Kıbrıs adası paylaşılmak istenecek kadar değerlidir” güdüsünün tehdidini akıldan çıkarmamalıdır. Ve Anastasiadis’in siyasi manevraları hem Yunanistan’a hem de Türkiye’ye hitap etmektedir. Türk Dış İşleri Bakanı ile ne konuştuğunu açıklamadı, açıklamayacak da ama siyasette ufkun ötesini görebilenlerin onun açıklamasına ihtiyacı yoktur, durum kendinden izahlıdır.

Ne yapılmalı?! Belli ki görüşme süreci başlayacaksa, Guterres ve Akıncı marifetiyle başlayacak… BM ölçütlerinde federal bir çözüm görüşülecekse, Akıncı ve Anastasiadis görüşecek… “Merkezi yanı veya kanatları güçlü olsun fark etmez” bir federasyonda uzlaşabilirlerse, Kıbrıs sorunu çözülmüş olacak… İşte bu görüşme süreci içinde Kıbrıs’ın birleşmesini isteyen barış güçleri Anastassiadis’i baskı altında tutmalı ve Kıbrıs’ı Kıbrıslılar için birleştirmek üzere Akıncı ile birlikte çalışmasını sağlamalıdır. Belli oldu ki, kurulacak görüşme masasında Türkiye’nin ilgi ve dayanışma odağı Akıncı değil Anastasiadis olacaktır.

Anastasiadis’in son çıkışları, birleşik federal Kıbrıs için mücadele edenlerin başarıya yürüdüğü yolda yaşayacağı son garabet olsun…

 

 

 

Bu yazı toplam 2208 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar