1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Akılsız başın cezası
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Akılsız başın cezası

A+A-

Kimi zaman “aklın sınırlarını zorluyor” alınan kararlar.
Siyasi aklın değil sadece!
Toplumsal aklın da…

*  *  *
İşbaşındayız.
Elbette her öğlen sıcak yemek de olmuyor.
Şimdilik “paket servis” de yok.
Ne yaparsanız?
En kolayı geçer bir sandviç alırsınız.
Beş dakika sürmez.

*  *  *
Diyeceksiniz ki, “evinden yemek kabını hazırla, işe öyle git.”
Tamam, haklısınız.
Yine de olmuyor her daim.

*  *  *
Dün şunu yaptım:
Öğle oldu.
Açlık kendini hissettirdi.
Markete gittim.
Eskiden olsa girmemle çıkmam bir olurdu.
Çünkü bir sandviç alır, öder, hemen işime dönerdim.

*  *  *
Bu kez farklı!
Çünkü “yasaklı ürün” sandviç!
Ekmek reyonuna gittim, sandviç ekmeği aldım.
Sebze bölümünden domates, salatalık…
Soğuk raflardan dolandım peynir, hellim, içecek…
Birkaç ay önce “beş dakika”da çözdüğüm mesele için tüm marketi gezdim.
“Tedbir” gereği “bulaşma riski”ni misli misli yaşadım, yaşattım.
Geldim iş yerime, sandviç yaptım, yedim.

*  *  *
“Akılsız başın cezasını ayaklar çeker” derdi büyüklerimiz.
“Çok daha az dışarıya çıkmak zorunda kalacağımız bir hayat planı”na sahip olmalıyız, en azından, bir dönem daha…
Buna alışmalıyız.
Yine de…
Market açıksa eğer…
Çarşı açıksa…
İnsanın “beslenme ihtiyacı” da düşünülmelidir.
Hayatla çelişen hiçbir kararın başarı şansı yoktur çünkü…

 



‘Delilik’

deli-001.jpg

Birine “deli” demek hakaret midir?
Kişiden kişiye, hukuktan hukuka değişebilir.
Pek çok dostum için kullanırım:
“Çok deli adamdır!”
Ya da…
“Acayip deli kadın…”
Başbakan için “deli” benzetmesini yapan yalnızca sanatçılar değildir.

*  *  *

“Delilik” eğer "akıl yoksunluğu" anlamında düşünürsek, bir hastalık sanırım.
Burada sözü edilen hastalık değil.
Çünkü “delilik” dilimizde aynı zamanda bir "coşma" ifadesidir...
Hani “kabına sığamamak” gibi!
Bilincin çatlamasıdır...

*  *  *

Deli”nin edebiyatta tarihsel de bir yeri vardır.
Refik Hâlid Karay’ın “Deli” isimli tiyatro eseri ve romanı, ünlü şairi sürgünden kurtarmıştır.
Hiciv ustasıydı yazar, siyasete dokunurdu, okuyan bilir.
Bu nedenle de sürgün edilmişti.
Peki nasıl affedildi?
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları” adlı kitabında anlatılır.
“Bir akşam Atatürk, sofraya oturduğumuz sırada ‘Çocuklar’ demişti, ‘size bu akşam doyum olmaz bir ziyafet-i edebiye çekeceğim ve elinde tuttuğu cep dergisi kıtasında bir kitabı göstererek: ‘Bu’ diye ilave etmişti. ‘Refik Halid’in, yirmi yıllık akıl hastasının, şuuru yerine gelip kendini baştan aşağı değişmiş bir Türkiye içinde bulunca, tekrar delirişini gösteren bir tiyatro piyesidir’ ve gözlüğünü takarak bizzat kendisi okumağa başlamıştı.
Atatürk sayfalarca süren bu konuşmaları bize okurken, gözlerinden yaş gelesiye gülüyordu.
‘Yazık oldu şuna!’ diye söylendi ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya dönerek ‘Ne yapacaksak yapalım, onun bir an evvel memlekete dönmesinin çaresine bakalım’ dedi.”

*  *  *

50 sene öncesinden söz ödüyoruz.
Yeni bir yüzyılda Fotomontajın, karikatürle, sanatla uzaktan yakından alakası yoktur” diyebiliyor bir siyasi parti ve kendini “sanat otoritesi” gibi görebiliyor.
Sizce bu tavır dahi bir nevi “delilik” değil mi?

 

 

Bu yazı toplam 2101 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar