1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. Akademisyenler "Göçmen Krizi"ni yorumladı
Akademisyenler Göçmen Krizini yorumladı

Akademisyenler "Göçmen Krizi"ni yorumladı

Avrupa Birliği sınırları içinde Almanya’da 300 bin, İsveç’te 100 bin civarında Suriyeli var; fakat konu diğer AB ülkelerine gelince büyük bir trajik bir durumla karşı karşıyayız: Fransa’da 5 bin, İngiltere’de 4 bin civarında Suriyeli bulunuyor.

A+A-

 

Yakın Doğu Üniversitesi Yakın Doğu Enstitüsü uzmanları dünyayı etkileyen mülteci krizini farklı yönleri ve dinamikleriyle değerlendirdi.

Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, Suriyeli minik Aylan’ın uluslararası topluma insani değerlerini yeniden sorgulatan kıyıya vurmuş fotoğrafı dünyadaki göçmen dramının boyutlarını en acı şekilde kalplere ve beyinlere kazıdı. Fotoğraf dünya medyasında ve uluslararası toplumda göçmen krizinin simgesi haline geldi.  Bazı ülkelerin yönetici ve karar alıcıları Aylan’ın fotoğrafının yarattığı toplumsal vicdan muhasebesiyle göçmen politika ve uygulamalarını yeniden gözden geçirmeye başlarken  AB Dış İlişkileri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Mogherini gibi bazı Avrupalı yöneticiler ise siyasi alanda bu konuda  duygusal tepki vermesinin beklenmemesi gerektiğini belirttiler.

Duygusal tepkiler ile mantıksal çözüm tartışmalarının birbirine karıştığı bir ortamda  Yakın Doğu Üniversitesi Yakın Doğu Enstitüsü uzmanları göçmen krizinin yerel, bölgesel ve uluslararası dinamiklerini, etkilerini ve olası sonuçlarını değerlendirdi.

Yrd. Doç. Dr. Murat Tüzünkan: Avrupa’nın kıyısına vurmuş bu insanlık dramına sistemli bir tepki vermesi gerek

Kıyıya vurmuş Aylan’ın fotoğrafı hepimizin vicdanlarını titretti ve nutkumuzu tıkadı. Ancak duygularımızı en güçlü bir şekilde dışa vurmanın yanında bu insanlık krizini sonlandırmak için gerekli önlemlerin sistemli bir şekilde alınması gerekiyor. Özellikle Avrupa ülkelerinin sembolik ve medya ilgisine yönelik mülteci kabullerinin ilerisine giderek sistemli ve tutarlı bir yol haritası çizmeleri ve hayata geçirmeleri gerekli. Avrupa Biirliği’nin Arap ülkelerine ve Akdeniz’e yönelik  komşuluk yaklaşımındaki  ve politikalarındaki tutarlılığın ciddi bir şekilde eleştirildiği bir dönemde göçmen krizine ortak ve sistemli bir tepkinin verilememesi Avrupa değerlerinin ve ortak politikalarının hem Avrupa içinde  hem de uluslararası toplumda daha fazla sorgulanmasına yol açacaktır. Avrupa Birliği daha önce böyle sistemli bir tepkiyi geç de olsa Yugoslavya iç savaşı sonrası oluşan insani krizde ve sonrasındaki Kosova krizinde verdi. Bunda Yugoslavya iç savaşının  ve Kosova krizlerinin Avrupa’nın ortasında gerçekleşmesinin ve Avrupa ülkelerine doğrudan bir tehdit oluşturmasının da büyük payı vardı. Avrupa Birliği’nin benzer bir tepkiyi bu krizde de gecikmeden vermesi gerekiyor. Sistemli bir tepki veremezse bu krizde başaramaz ve insani krizin kontrolsüz bir şekilde Avrupa’yı etkilemesine neden olur. Bu yüzden Avrupa Birliği karar alıcılarının bu konuda kapsamlı politikalar oluşturması ve hayata geçirmesi şart.

Doç. Dr. Umut Koldaş: Avrupa’nın Dış değil  iç meselesi haline gelecek 

Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da iç savaş, çatışma ve siyasi istikrarsızlıktan kaçan insanlar sığınarak huzura ve barışa kavuşacakları bir ortama ulaşabilmek için ölümü göze alıyorlar. Avrupa ülkelerinin yöneticileri bu insani krizin sebeplerini ortadan kaldıracak adımlar atmak konusunda eşgüdümlü ve sistemli  çalışmalar yürütmek yerine göç edenlerin Avrupa’ya ulaşmasını engellemeye çalışıyor ve göçmenlerin Avrupa’ya geçiş yolları üzerinde bulunan üçüncü ülkeleri savaşlardan kaçan bu çaresiz insanları durdurmak ya da barındırmak için gerekli önlemleri almamakla suçluyorlar. Bu insani krizin durudurulması ve bu bölgelerden artık insan ticaretine dönmüş hareketlerin engellenmesi için yüzeysel ve popülist uygulamalar yerine yapısal önlemlerin alınması gerekiyor. Bu anlamda ya bölgedeki çatışma ortamının çözülmesine yöneklik uluslararası bir iradenin ortaya konması ya da mültecileri barındırmayı kabul eden ülkelere sembolik rakamların ötesinde gerçekçi ve sorunu çözmeye yönelik ekonomik ve teknik desteğin sağlanması gerekli. Aksi takdirde bu kriz yakın zamanda Avrupa’nın dış değil  iç meselesi haline gelecek.

Yrd. Doç. Dr. Nur Köprülü: Politikalar üretmeli

Suriye’deki krizin en önemli sonuçlarından biri, BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres’in ifadesi ile ‘bir kuşak boyunca yaşanan tek bir krizin yarattığı en büyük mülteci kitlesi’ oldu.  Uluslararası toplum açısından, Suriye meselesinin geleceğini ve yaşanan insanlık dramını durduracak çözümün ‘insani müdahale’ olduğu tartışılmaktadır. Soğu Savaş sonrası Uluslararası toplumun çatışmaların çözümüne yönelik kullandığı önemli araçlarından biri haline gelen insancıl müdahale kavramı/yöntemi Libya’da BMGK 1970 ve 1973 numaralı kararları ile uygulamaya konulmuşsa da, Suriye’de yaşanan kriz için uygulan(a)madı. Suriye’nin bölgedeki konumlanışı; Suriye’nin Arap-İsrail uyuşmazlığına müdahil olması; Şam-Tahran-Hizbullah üçgeni ve ideolojik-sekteryen ortaklığı; Lübnan siyasal istikrarının Suriye’deki gelişmelerle içiçe örülmüşlüğü; Suriye’deki nüfus yapısının karmaşıklığı; ülkedeki siyasal meşruiyetin dayandığı Baasçılık ideolojisi ve sekteryen yapı, uluslararası aktörlerin Suriye meselesine yönelik politika yapılanmasını Libya’dan ve diğer Arap ülkelerinden farklılaştırmaktadır. Suriye’de yaşananlar nasıl son bulur bilinmez ama, içinde bulunduğumuz süreç bizi ‘Arap Meselesi’ veya ‘mezhepsel çatışma’ tartışmalarından öteye geçmeye zorlamaktadır. Bu noktada uluslararası toplumun mültecilere politikalarını eleştirmenin yanısıra esas olan, insanları ırk veya mezhep gözetmeksizin mülteci olmaya mecbur kılan ve insanın yaşama hakkını elinden alan koşulların ortadan kaldırılması için politikalar üretmektir.

Yrd. Doç. Dr. Ali Dayıoğlu: AB ülkeleri mülteci ve sığınmacılarla ilgili politikalarını sorgulamalı

Son dönemde uluslararası toplumun gündemini meşgul eden bir numaralı meselenin özellikle Akdeniz’de yoğunlaşan kaçak göç sorunu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bebek ve çocukların da aralarında yer aldığı binlerce kişinin Suriye başta olmak üzere savaş ve çatışmaların hüküm sürdüğü ülkelerden Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere gitmek için sürdürdükleri mücadelede yaşamlarını yitirmeleri vicdanları sarsmıştır. Bu noktada AB ile Birliğe üye devletler mülteci ve sığınmacılarla ilgili politikalarını sorgulamaktan çok bu insanları ülkelerine sokmamanın yollarını arayadurmuşlardır. Bunu yaparlarken “transit ülke” haline geldiği ve kaçak göçü önlemede yeterli çaba göstermediği gerekçesiyle Türkiye, AB ülkelerinin, özellikle de göçmenlerin Avrupa Birliği sınırlarına ilk giriş yaptığı Yunanistan’ın eleştirilerine maruz kalmıştır. Avrupa Birliği ve Türkiye arasında göçmen hareketliliğine dair sorunların çözümü konusunda kapsamlı bir işbirliğine gidilmesi ve bu işbirliğinin sağlam hukuksal temellere oturtulması şarttır. Ayrıca bu hukuksal işbirliğinin sağlıklı işleyebilmesi için konunun ekonomik boyutunun çok boyutlu olarak incelenmesi ve bu konuda her iki tarafta da güçlü bir siyasi iradenin olması lazımdır. Bu çerçevede Türkiye’nin göçmenlerin geri kabulüyle ilgili etkili adımlar atması  ve Avrupa Birliği’nin de Türkiye’de kurulmasını istediği göçmen geri kabul merkezleri ile ilgili üzerine düşen ekonomik, siyasi ve altyapısal sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir.

Öğr. Gör. Erhan Ayaz: Çözüm odaklı politikalar üretmeli

Bodrum’dan tüm dünyaya yayılan Aylan Bebek’in fotoğrafı hepimizin içini yaktı, fakat memleketim olduğu için de rahatlıkla söyleyebilirim ki bu hikâyeler Bodrum için ya da genel anlamıyla Ege bölgesi için yeni değil. Tabii ki Avrupa’nın II. Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşadığı en ciddi insani kriz Aylan Bebek ile birlikte başlamadı fakat Aylan Bebek’in yürekleri burkan fotoğrafı sorunun ciddiyetinin tüm Dünya tarafından görülmesini sağladı. Son UNCHR rakamlarına göre sayıları 4.088.078’yı bulan Suriye’de yerinden olmuş insanların 2 milyonu Türkiye’de. Türkiye bu krizde AB tarafından yalnız bırakıldı. Ancak Türkiye’nin  de uygulamaya koyduğu politikalarda gözden geçirmesi gereken önemli noktalar var. Bunların başında ülkeye kabul edilenlere mülteci statüsü verilmesi ve göç edenlerin kayıt altına alınması gerekliliği geliyor. Ortak bir göç politikasının olmadığı Avrupa Birliği sınırları içinde  Almanya’da 300 bin, İsveç’te 100 bin civarında Suriyeli var; fakat konu diğer AB ülkelerine gelince büyük bir trajik bir durumla karşı karşıyayız: Fransa’da 5 bin, İngiltere’de 4 bin civarında Suriyeli bulunuyor. Çözümü kolay olmayan mülteci krizinde Türkiye ve AB daha yakın işbirliği içerisinde politikalar üretmeliler. AB çözüm odaklı politikaları uygulamada çok ağır kalıyor.  Bu ağır ilerlemenin kurumsal yapıyla ilgisi olsa da bunun arkasındaki asıl sebebin Avrupalılık kimliğinin kaybı gibi derin ve çözülmesi kolay olmayan konular olduğu göze çarpıyor.

Yakın Doğu Üniversitesi Yakın Doğu Enstitüsü geçtiğimiz günlerde de son gelişmeler ışığında Suriye’deki çatışmaların nedenlerini ve sonuçlarını değişik yönleriyle ve çok boyutlu bir şekilde inceleyen “Suriye: Çözüm ya da Kaos” başlıklı raporu yayınlamıştı. KKTC’deki kurum ve kuruluşlara basılı olarak dağıtımına başlanan rapora aynı zamanda Yakın Doğu Enstitüsü’nün www.yde.neu.edu.tr adresinden ve facebook.com/yakindoguenstitusu eklentisinden ulaşılabilir.

Bu haber toplam 1732 defa okunmuştur