1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Vergilerimizin doğru kullanılmadığını görünce üzülüyoruz”
“Vergilerimizin doğru kullanılmadığını görünce üzülüyoruz”

“Vergilerimizin doğru kullanılmadığını görünce üzülüyoruz”

Maliye Bakanlığı’nın 2015 yılı vergi listesinde kişiler kategorisinde, 493 bin 288 TL vergi ödeyerek listenin 4’üncü sırasında yer alan Eziç restoranlar zinciri Direktörü Mehmet Eziç, verdiği verginin doğru yere gittiği konusunda içinin rahat olmadığını s

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Maliye Bakanlığı’nın 2015 yılı vergi listesinde kişiler kategorisinde, 493 bin 288 TL vergi ödeyerek listenin 4’üncü sırasında yer alan Eziç restoranlar zinciri Direktörü Mehmet Eziç, verdiği verginin doğru yere gittiği konusunda içinin rahat olmadığını söyledi.

“Vergilerimizin doğru kullanılmadığını görünce üzülüyoruz” diyen Eziç, vergi vermeyenlerin haksız rekabet yarattığına da dikkat çekti. Eziç, “Vergi listesinde ilk beşe girmemizin ana nedeni ‘çok kazandık ve çok vergi verdik’ değildir. Biz normal olanı yaptık. Aslında başkaları vermedi, bizim kat kat üstümüzdekiler ödemediği için biz üst sıralara fırladık. Herkes gerektiği kadar verse, biz daha aşağılarda oluruz. Kritik nokta budur” diye konuştu.

“Son günlerde yapılan, haksız yere devletin bütün olanaklarını birilerine sunması da beni çok üzüyor, yaralıyor” diyen Eziç, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz Peanuts’un arazisini aldık ve 9 yıldır hala taksit ödüyoruz. Biz 2 dönümü hep alın teriyle, sıfırdan, eksiden başlayarak yapmaya çalışıyoruz. Birine 20 dönümü buyur ediyorlar, olmuyor, olmaması lazım. Şartların eşit olması lazım.”

“Hem işleyip, hem okuyan nesildenim”

Soru: Kısaca kendinizi tanıtır mısınız, Mehmet Eziç kimdir, nasıl bir ailede büyüdünüz?

Eziç: 1966 yılında Vadili köyünde doğdum. İlkokulu orada, ortaokulu Polatpaşa Ortaokulu’nda, liseyi de Sedat Simavi Endüstri Meslek Lisesi’nde okudum, elektronik bölümünü bitirdim. Tabi bizim neslin çocukları yokluklar içinde büyüdü. Hem işleyip, hem okuyan nesildenim. Hem çalıştım, hem okudum, öğrencilik hayatım öyle geçti, ekonomik zorluklardan dolayı üniversite sınavlarına bile giremedim. 87’de askerliği bitirdikten sonra birkaç sene elektrikçilik yaptım. Sonra Asil Nadir’in Comar araştırma şirketinde kontrolör olarak işe girdim. Sonra Asil Bey Comar’ı kapatma kararı aldığında “kendi işim olsun” derken, araştırdım, Girne’de ızgara tavuk işinin olmadığını fark ettim. 1990 yılında eşimle bu işe girdik. Sadece ızgara tavuk satarak başladık. 35 metrekare bir dükkanda bir ızgara tavuk makinamız vardı, sadece onu alabilmiştim. Hatta aldığım parayı koyacak masam bile yoktu, bir yeğenim bana bir masa hediye etmişti, buzluğu da bir başka yeğenim hediye etmişti. Öyle başladık. Yavaş yavaş, hep yenilenerek, büyüyerek, değişik şeyler yaparak, birini taklit etmeden 25-26 yıllık bir serüvenimiz var.

“İlk paramı ortaokulda kazandım”

Soru: Hep çalıştığınızı söylediniz, kendi paranızı ilk ne zaman kazandınız?

Eziç: Ortaokulda. Okula giderdim, öğleden sonra da hem bakkal olan, hem de kahvecilik yapan bir büyüğümüzün yanında çalışırdım. Harçlığımı çıkarırdım. Lisede de köyün otobüslerinde biletçilik yaptım. Köyümüzden Lefkoşa’ya gidip gelen 5 otobüsün biletçisiydim. Son otobüsten iner, koşa koşa sınıfa girerdim. Son derste de öğretmen beni birkaç dakika erken bırakırdı, koşa koşa ilk otobüse binerdim, akşama kadar otobüs değiştire değiştire köye ulaşırdım.

“Böyle bir hayalim yoktu”

Soru: İlk dükkanınızı açarken bu noktaya gelmeyi hayal etmiş miydiniz?

Eziç: Böyle bir hayalim yoktu açıkçası, o zaman yaşam mücadelesi veriyorduk. Sadece geçimimizi sağlayalım, borcumuz olmasın, o zaman kızlarımdan biri vardı, çocuğumuzun bezini, mamasını alabilelim düşüncesindeydik. Sonrasında yavaş yavaş büyüdük. Comar’ın da verdiği araştırmacı ruh ile kendi yapım örtüştü, yatırımdan hiç kaçınmadım, kazandığımı hep yatırdım. Dükkandan ilk kazandığım para ile günlerce vize kuyruklarında beklerdim, farklı kültürlere gidip, hem gezme, hem de ne yerler ne içerler onu araştırırdım. Gördüklerimizi, kendi yaratıcılığımızla birleştirerek, farklı yemekler, kendimize ait yemekler çıkarmaya başladık. O menüler çok tuttu. Bugün menümüzde en çok satan, %40 yemek kendimizin yaptığı yemeklerdir, onlar ana lokomotifimizdir.

Soru: Restoran işine girmeden evde mutfağa girer miydiniz?

Eziç: Girerdim, merağım vardı. Haftasonu kalkıp, pideler yaparım. Hala yaparım.

Krizi fırsata çevirme...

Soru: Çok uzun zamandır sektördesiniz. Bu süreçte pek çok kriz yaşandı. Bu krizleri nasıl atlattınız?

Eziç: Ucundan köşesinden herkes yara alır. Mühim olan o yarayı toparlayıp yola devam etmesini bilmektir. Körfez krizi, banka krizleri, anayasa kitapçığının savrulması, devalüasyonlar oldu... Onları ufak tefek hasarlarla atlatmaya çalıştık. “Bu da hayatın bir parçasıdır” deyip, hayata küsmeyip, işe devam ettik. Aslında geçen süreci bir gözümün önünden geçirdiğimde, insan kriz dönemlerinde bir takım değişiklikler de yapar ve onu avantaja çevirebilir. İşinde farklılıklar yaratarak öne de geçebilir. “Krizi fırsata çevirme” derler ya, o da yapılabilir. Biz bunu yaşadık. Kuş gribi yaşadık. Kuş gribi bizi ete soktu. Birinci kuş gribinde dayandık. Bir ay gittim, balık avladım. Kısa bir süre sonra ikincisi geldi. Bir gün balık tutarken elimdeki oltayı denize attım, arkadaşlarımı aradım. Aynı gün mangal kurdum, 2-3 gün içinde menüleri bastırdım, testleri yaptım ve hemen et ürünlerine başladık. Bugün et ve tavuk satışlarımız yarı yarıya.

Soru: Bundan sonrası için hayaliniz nedir? Bir ara yurtdışına açılma planınız vardı, o ne aşamada?

Eziç: İstanbul düşüncemiz vardı. Hatta şirket de kurduk, isim tescili de yaptık ama sonra çocukların ikisi de okulunu bitirsin, biraz da kurumsallaşmayı tamamladıktan sonra daha sağlam basarak yapalım diye düşündük.

16-17 yıl tek restoran...

Soru: Siz çok hızlı da büyümediniz aslında, uzun yıllar tek lokantanız vardı...

Eziç: Biz adım adım ilerledik. 16-17 yıl tek restoran olduk. Sonra 2-3 tane açtık, sonra Lavash’ı açtık, sonra diğer Lavash’ı açtık. Şimdi yine durduk, beklemedeyiz. İlerleyen zamanlarda başka bir dala da geçmeyi hedefliyoruz ama henüz çok da karar vermiş değiliz. Önümüzdeki günlerin ne getireceği de belli değil. Ülkenin içinde bulunduğu belirsizlik ortada. Anlaşma olacak mı? Olmayacak mı? Nasıl olacak? Şekli nasıl olacak?

“İçimiz hiç rahat değil”

Soru: Bu sene vergi listesinde ilk beştesiniz, daha önceki yıllarda da listede ilk beşe, ilk ona girdiniz. Vergi vermekle övünmemek gerektiğini de söylüyorsunuz. Verdiğiniz verginin doğru yere gittiğine dair içiniz rahat mı? Hükümetler bugüne kadar aldıkları vergileri doğru şekilde değerlendirebildi mi?

Eziç: İçimiz hiç rahat değil. İnsanların biraz da vergi vermekten kaçınmasının nedeni budur, “veririm de ne olur” düşüncesi insanları vergiden uzaklaştırır. Bir de vergi vermeyi sevmeyenler var. Yapı icabı sadece vergi değil, bizim bütün işlerimizde yapmasak da olabilecek pek çok kalem var. Ama biz Eziç olarak, doğrusu neyse, en iyisi neyse onu yaparız. Zaten kurumsallaşmayı da başka türlü başaramazsınız. Vergi de onun bir parçasıdır.

“Vergilerimizin doğru kullanılmadığını görünce üzülüyoruz”

Vergi listesinde ilk beşe girmemizin ana nedeni “çok kazandık ve çok vergi verdik” değildir. Biz normal olanı yaptık. Aslında başkaları vermedi, bizim kat kat üstümüzdekiler ödemediği için biz üst sıralara fırladık. Herkes gerektiği kadar verse, biz daha aşağılarda oluruz. Kritik nokta budur. Ama başkası vermez diye biz vermemezlik edemeyiz. Vergilerimiz doğru yerde kullanılmaz diye vermemezlik edemeyiz. Gereği neyse onu yapacağız ve yapmaya da devam edeceğiz. Ama üzülüyoruz, vergilerimizin doğru kullanılmadığını görünce üzülüyoruz. Ayrıca vergi vermeyenler haksız rekabet yaratıyor. Kendi içimizde, 365 gün haksız rekabetle mücadele ediyoruz. Zaman zaman bunu müşterimize anlatmaya çalışıyoruz ama ekonomi daraldıkça insanlar onu görmez. “Beni ilgilendirmez” der, o da haklı. Buna ek olarak son günlerde yapılan, haksız yere devletin bütün olanaklarını birilerine sunması da beni çok üzüyor, yaralıyor. Biz Peanuts’un arazisini aldık ve 9 yıldır hala taksit ödüyoruz. Biz 2 dönümü hep alın teriyle, sıfırdan, eksiden başlayarak yapmaya çalışıyoruz. Birine 20 dönümü buyur ediyorlar, olmuyor, olmaması lazım. Şartların eşit olması lazım. Yatırıma karşı değiliz, yatırım olmalı.

--------------------

“Sistem fena değil, esas sorun denetim”

Soru: Vergi sistemini nasıl buluyorsunuz?

Eziç: Sistem fena değil aslında, Avrupai bir sistem ama esas sorun denetimdedir. Kıbrıs’ın küçük oluşundan dolayı, herkes birbirini tanır, akrabası vardır, kimisinin siyasi yanı vardır, birbirlerini hangi damardan vuracaklarını bilirler, herkes bir şekilde işini halleder. Birçok insan en iyi muhasibi aramaz, “beni en iyi kim koruyabilir ki daha az vergi vereyim” der ve onu arar. Biz öyle değiliz, yıllardır aynı kişiyle çalışmaktan gurur duyuyoruz.
“Ekonomimizde büyüme var”

Soru: Ekonominin gidişatı nasıl?

Eziç: Aslında hep şikayetçi oluruz ama ekonomimizde bir büyüme var. Özellikle son 2 yıldır, ciddi miktarda yabancı para girişi var. Birincisi öğrenci, ikincisi de inşaat kaleminden. Ruslar yoğun olarak mal almakta, şimdi Türkiyeliler buna eklendi. Girne’de hiç daire kalmadığını işittim. Bunlar çarşıya da olumlu yansıdı. Dezavantajı emlak değerleri anormal arttı. Burada duracak diye tahmin ediliyor ama bence daha da artacak çünkü Avrupa ülkeleriyle kıyasladığımızda emlak değerleri çok düşüktür.

Soru: Bahsettikleriniz içinde hükümet nerede duruyor?

Eziç: Hükümet öğrencilerle alakalı sanıyorum son birkaç yıldır bazı çalışmalar yaptı. Türkiye de arkasında durdu. Bizim öğrenciyi memnun etmemiz lazım. Eğitim kalitesini daha da yükseltmemiz lazım ama esas ulaşımı çözmemiz lazım ki çarşıya kolay ulaşabilsinler. 

“Yerli yatırımcıyı göz ardı etmemek lazım”

Soru: Yabancı yatırımcı olduğundan bahsettiniz. Yatırım ortamı nasıl?

Eziç: Piyasada özellikle emlak fiyatlarını şişirdiler. Bir de yabancı yatırımcının yanında Türkiye’den gelen ve işittiğimiz kadarıyla bet işiyle uğraşanlar da emlak alıyor. Onların pervasızca para dağıtmalarından ötürü biraz suni olarak emlak fiyatları arttı. Türkiye’den gelen emlakçılar var, yap-sata, kiraya girdiler. Yabancı yatırımcı isteriz ama denetleyip vergisini almamız lazım. Konu gene hükümetlerimize, devletimize dayanır. Sistemi iyi oturtmamız lazım ki vergiyi toplayalım. Bütün dünya yabancı yatırımcıyla dönüyor, onun önünü kapatamayız, tam tersi açmamız lazım. Bunun yanında yerli yatırımcının da önü açılmalı, yerli yatırımcıyı da dışlamamak lazım. Özelleştirmeler yapılacak, yerli yatırımcıların da önünün açık olması lazım. Yurtdışındaki şirketlere göre ülkemizin kapitali zaman zaman yetmeyebilir, zaman zaman yabancı yatırımcılar gibi çok cesur olmayabiliriz ama yerli yatırımcıyı da göz ardı etmemek lazım.

“Dengeyi sağlamak lazım”

Soru: Hükümetlerin özel sektöre yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Eziç: Mevcut hükümetin özel sektöre bakışı iyidir, o konuda haklarını yiyemeyiz. Hatta biraz fazla iyidir. Daha eşit şartlarda, herkese eşit mesafede davranırlarsa daha iyi olur ama mevcut hükümetin özel sektöre yaklaşımı iyidir. Bir önceki hükümet de tamamen özel sektör karşıtıydı, o da olmaz. Dengeyi sağlamak lazım.

--------------------

Soru: Sizce çözüm olması durumunda hem sektör hem de genel ekonomi nasıl etkilenecek?

Eziç: Bizim sektör hazırdır, bizim sektör fazla etkilenmez hatta hiç etkilenmez diyebilirim. Balık hariç diğerlerinde öndeyiz. Diğer sektörlerde çok da hazır olduğumuz söylenemez. Özel sektörün bir çoğu kendi kendine hazır hale geldi. Ama devlet bacağında, devlete bağlı sektörlerde çok zayıfız. Tarım, hayvancılık gibi... Belli Avrupa standartlarıyla ilgili kriterlerde geriyiz. Kamu sektörü facia. Özel sektör kendi kendini yeniler, adapte olur. Rekabet edebilmek için buna mecburdur.

“Sıfırdan başladım”

Soru: Yeni jenerasyonları nasıl buluyorsunuz ve onlara ne önermek istersiniz?

Eziç: Ben de sıfırdan başladım. Olmayanı yaptım, yenilik yapmaktan korkmadım, hep farklı olanı yapmaya çalıştım. Gençlerin de yapması gereken budur ama maalesef bizim gençlerimizin bir çoğu özel sektörde çalışırken, “işsizim” der, illa ki devlete girmesi lazım. Veya özel sektörde çalışır, “hani benim odam, hani benim masam” der. Basamaklar yavaş yavaş çıkılır. Özel sektörün içinde çok kıymetli şirketler de vardır, gençlerin oralarda önleri açıktır. Ama kimse kimseye “gel burada otur” demez. Belli bir süreçten geçmeniz lazım. İstedikten sonra herşey olur. Sebat... Sebat edilmezse hiçbir şey yukarıdan zembille inmez. Pırıl pırıl, çalışkan, çok zeki, yaratıcı gençler de var. Gençliğe de haksızlık etmemek lazım. Bunların yanına sebatı da eklerlerse iyi olur. Tabi biraz da şans olacak.

Bu haber toplam 3102 defa okunmuştur