1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Suyun yönetimi özerk bir yapıya kavuşturulmalı”
“Suyun yönetimi özerk bir yapıya kavuşturulmalı”

“Suyun yönetimi özerk bir yapıya kavuşturulmalı”

“Suyun yönetimi merkezi özerk bir yapıya kavuşturulmalı ve ‘su yönetim birimi’ oluşturulmalı. Teknik elemanlar yetiştirilmeli”

A+A-

Oktay Kayalp, 20 yıllık yerel yönetim tecrübesiyle Türkiye’den gelecek suyun yönetimi ve dağıtımıyla ilgili olarak YENİDÜZEN’e değerlendirme yaptı


Didem MENTEŞ

İş insanı ve Mağusa Belediyesi eski Başkanı Oktay Kayalp, 20 yıllık tecrübesiyle Türkiye’den gelecek suyun yönetimi ve dağıtımıyla ilgili olarak YENİDÜZEN’e önemli açıklamalarda bulundu. Kayalp, yeni su sisteminin yönetilmesini iki ayrı şekilde sağlanması gerektiğini belirterek, birincisinin Geçitköy’de yapılacak arıtma tesisinde pompalanan su, kentlerin ana depolarına kadar taşıma sistemiyle sağlanması, ikinci uygulamanın ise kentlerin ana depolarından evlere dağılımının yapılması gerektiğini belirtti. Oktay Kayalp, suyun yönetiminin merkezi özerk bir yapıya kavuşturulması ve ‘su yönetim birimi’ oluşturulması gerektiğini belirterek, “Bu su yönetim biriminde kamunun tüm ilgili kurumları ve yerel yönetimler yer almalı. Mali ve idari olarak özerk olmalı. Kendi gider ve gelirlerini karşılayacak bir sitemle çalışmalıdır. Suyun barajdan belediyelerin depolarına kadar dağıtımı bu kurum tarafından sürdürülmelidir” dedi.

Kayalp, yerleşim birimlerinde vatandaşa verilecek suyun yönetiminin de tamamen yerel yönetimlerde olması gerektiğini vurgulayarak, suyun dağıtımı karşılığın da ‘ön ödemli sayaç’ sistemi uygulanarak tahsilatların da % 90’lara çıkabileceğini aktardı. Kayalp, su dağıtımının belediyelerin elinden alınmasının ise iflasa neden olabileceğini de vurguladı.

-------------------------------------------------------------

“Denizden su arıtma tesisi kurulabilirdi”

Kuzey Kıbrıs’ta su açığını karşılamak için yaklaşık yıllık 32 milyon metreküp suya ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Kayalp, şunları aktardı: Kumköye günlük 30 bin merteküp, Mağusa’ya 15 bin , Karpaz ve iskele bölgesine 15 bin ve Girne sahil şeridine 30 bin metreküp olmak üzere toplam 90 bin metreküp üretim yapan,dört tane denizden su arıtma tesisi kurulmasıyla, ülkedeki yerleşim birimlerinin bütünün 30 yıllık süreyle su gereksinimlerini karşılamak mümkün olabilirdi. Eğer bu yol seçilseydi… Bu tesisler dünyada 15- 20 yıl vadeyle yap-işlet-devret modelleriyle yapılabilir. Devlete veya yerel yönetimlere suyu yönetecek kamuya maliyeti sıfırdır. Bunların inşa süreleri maksimum 2 yıl alır. Ve maliyetleri, bizim ülkemizin bugünkü koşullarına göre yaklaşık 60 dolar sent olur. Ve bugünkü kurlarla suyun bir tonuna 1.4 TL hiç yatırıma para harcamadan ve hiç risk almadan elde etmek mümkündü.  Bana göre bu sistem olması gereken en risksiz ve en ucuz modeldi”

Kayalp, eğer ülke olarak denizden su arıtma tesisi modeli yapılsaydı hiç para harcamadan, tonu 1.4 TL’ye su elde etmiş olacağımızı hatırlattı. Kayalp, “Ancak denizden boru projesini üreten kurumların ön görüsü olarak bilinen sistem, 1.3 TL tonuna mal edileceği ve bunun içinde yatırımla ilgili 1 buçuk milyar dolara yakın paranın, maliyeti de yoktur.Türkiye su borularını döşemek için 1 buçuk milyar dolar harcamıştır. O paranın maliyeti olmadan sadece Geçitköy’deki barajdan belediyelerin depolarına suyun aktarılması ilgili rakam yaklaşık 1.3 TL olacaktır belediyelere teslimi. Bunun içinde kentlere dağıtım maliyeti yoktu. Dolayısıyla şunu sormak lazım hiç para harcamadan 140 kuruşa su elde etmek varken ve riski daha az ve sorumluluğu kamuda değilken, neden 1.5 milyar dolar harcanarak 130 kuruşa ve riski daha fazla olan denenmiş olmayan bir projeyle neden daha fazla para harcanarak su elde ediliyor? Bu sorunun cevabı muammadır, belli ki başka bazı stratejik nedenleri var diye düşünüyorum. TC Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kıbrıs ziyaretinde, bu sistemle gaz ve elektrik de taşınabileceğini söyledi. Benim kanaatim odur ki su bu ülkede bir ihtiyaçtır ve bunu karşılayacaktır ama esas olan bana su gerekçesiyle başka ihtiyaçlar içinde kullanılacaktır.

--------------------------------------------------------

“Suyun yönetilme şekli ikiye ayrılabilir”

Yeni su sisteminin nasıl yönetileceğine dair görüşlerini ortaya koyan Oktay Kayalp, bu sistemin iki şekilde yönetilebileceğini aktardı. Kayalp, şunları söyledi: “Birinci sistem  ‘Geçitköy’de yapılacak arıtma tesisinde pompalanan su kentlerin ana depolarına kadar, Geçitköy ile kentlerin ana depolarına kadar taşıma sistemlerini bir ayırmak lazım, ikincisi de kentlerin ana depolarından evlere dağılımı ikinci bir sistem olarak ayırmak lazım. İkincisine baktığımızda şunda kentlerde su dağıtımı belediyeler yürütmektedir ve bu konuda yeterince teknik kapsa sitleri, bilgileri ve hızlı müdahale kapasiteler vardır. Dolayısıyla basından çıkan belediyelerin bunu yönetebilme kapasiteleri yoktur yönündeki açıklamalar, belediyeleri aşağılayıcıdır. Tam aksine belediyelerimiz bu kapasiteye yeterince sahiptirler, eksiklerde varsa bunu gidermek mümkündür. İkincisi belediyelerde alt yapının tamam olmadığı söylenmektedir. Tam aksine su ile ilgili alt yapılar Lefkoşa’nın bir bölümü ve bazı lokal köyler dışında, kentlerin büyük çoğunluğunda tamamlanmıştır. Mağusa, Güzelyurt, Girne, Karpaz’dan Mesarya’ya kadar olan birçok köyün geçmiş dönemlerde su alt yapıları hep yenilenmiştir dolayısıyla su dağıtımıyla ilgili çok az boyutta yenilenme ihtiyaç söz konusudur. Bu konuda çok süratle bu telefi edilebilir ve bir biçimde sorun aşılabilir”


-----------------------------------------------------------------

“Ön ödemeli sayaca geçilmeli”

Oktay Kayalp, belediyelerin tahsilat konusunda sıkıntı yaşadığını, bu sorunun ‘ön ödemeli sayaç’ sistemiyle giderilebileceğini aktardı. Kayalp, şunu söyledi: “En önemli konu ise suyun parasının geri ödenmesi konusudur. Belediyelerde bu konuda bir sıkıntı söz konusudur. Belediyelerde popülizmin birkaç tane ayağı vardır bunlardan bir tanesi, maliyetin altında ucuz fiyat vermesidir, bir tanesi istihdamdır bir tanesi de tahsilat yapmamadır. Dolayısıyla belediyelerde hem bu popülizmi ortadan kaldırma hem de tahsilatları tam ve yeterince yapabilme açısından belediyelere ‘ön ödemeli sayaç’a geçilerek, tahsilatlar garanti altına alınabilir. Şuanda istisnai bazı belediyelerimizin dışında, belediyelerde tahsilatlar % 30 ila % 60 arasındadır dolayısıyla ön ödemeli sayaç sistemiyle belediyelerin % 90’ların üzerinde tahsilata ulaşmalarını sağlayabiliriz. Bu sistemle sadece su parasını değil temizlik, sağlık ve aydınlatma gibi diğer vergilerini de bunun üzerinde tahsil edebilme şansı yakalanır. Tahsilatın yeterli olmamasından kaynaklanan mali sıkıntıyı da ciddi biçimde aşabilir diye düşünüyorum.

“Devlet taban fiyat uygulaması sağlamalı”

Bu konuda devlete de düşen de suyun taban fiyatını saptamaktır. Maliyet fiyatını hesapladıktan sonra maliyet fiyatının altında suyun yerel yönetimlere satılmasını engellemesidir sadece taban fiyatının üzerinde satılması garanti altına alınabilir. Ayrıca bu belediyelerde rahatlama sağlar, örneğin elektrikle ilgili kuyuları nedeniyle bir sürü problemleri aşılmış olur, belediyelerdeki tahsilat sorunu ciddi biçimde aşılmış olur ve belediyelerin mali gelişiminde önemli avantajıdır.

Suyun belediyelerde tahsilattan ayrılması da belediyelerin kesinlikle iflasına yol açar çünkü belediyeler vergilerini toplarken, tek faturada toplar. Vergisini ödemeyenlere belediyelerin bir tek muayedesi vardır o da suyu kesmektir. Suyu özelleştirirseniz, insanlar gidip suyu öder ama temizlik, sağlık gibi diğer vergilerini belediyeye ödemez. Suyun belediyelerin elinden alınarak ayrı şirkete verilmesi ya da ayrı biçimde yönetilmesi belediyelerin iflası demektir.
Suyun yönetimi ‘ön ödemli sayaç’la hem kullanan öder hem de tahsilatın hayata geçmesi babında çözmek mümkündür. Yasal düzenleme olarak suyun fiyatının belirlenmesi çok önemlidir, ikincisi de ön ödemeli sayaca geçilmesi koşuldur. Ülkedeki bütün belediyelerde yaklaşık olarak 100 bin sayaç vardır. Ön ödemeli sayaç fiyatları ihaleye çıktığında muhakkak düzeltilebilir ama piyasa fiyatları yaklaşık olarak 200 TL’dir ve ortalama 20 milyon TL’lik yatırımla ülkede bütünüyle ön ödemeli sayaca geçmek mümkündür. Belediyelere yapılan yatırımları dikkate alırsanız bu su sistemi 2 yıllık sürede yerine oturacaktır. Bu sistemin finansmanını gerek TC’nin belediyelere yaptığı yardım kalemiyle gerekse de sayaç firmaları ile yapılacak uzun vadeli ödeme planlarıyla gerçekleştirilebilir.


--------------------------------------------------------------


“Özerk Su Yönetimi Birimi oluşturulmalı”

Dünyada ve Türkiye’de geçerli bir sistem olan ‘özerk su yönetimleri’nin Kuzey Kıbrıs’ta hayata konulması gerektiğine vurgu yapan Kayalp, suyun dağıtımının ise yerel yönetimlere verilmesinin kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Kayalp, şunları söyledi: “Bir diğer nokta ise Geçtköy’den belediyelerin depolarına kadar göletten suyun arıtılarak ana hattan suyun aktarılmasıyla ilgilidir. Dünyadaki sisteme baktığımız zaman su formlarında özerk su yönetimleri kurularak, su sistemleri yönetilmektedir. Bu özerk su yönetimlerinde yerel yönetimler temsilcileri,  devletin ilgili bakanlıklarıyla ilgili temsilciler ve başka uygun görülen makamlarda varsa onların da içinde olacağı, özerk olan ve kendi bütçesinde yönetilecek olan bir yapıya ihtiyaç var. Dünyada bunun çok sayıda örnekleri var ve başarıyla su yönetilmektedir. Öncelikle Geçitköy’den çok kısa zamanda belediyelerin depolarına gelecek sistemi yönetecek bir yapı kurulmalıdır. Bu konuyla ilgili teknik eleman eğitilmesi gerekirse, bugünden Şubat- Mart ayına kadar olayın realize olacağı döneme kadar elemanların eğitilmesi mümkündür. Bu yönetim biçimi bunu kontrol altına alabilir. Uzun vadede ise göletlerin, derelerin, tarımdaki su kullanımının, kuyuların bütünün yönetimini üstlenecek özerk bir birime dönüştürülmelidir. Özerk Su Yönetimi Birimi’ne dönüştürülmelidir. Bu boru hattıyla bu suyun gelmesi bu birimin oluşturulmasına vesile olabilir. Öncelikli kısa vadeli görevi bu duyun kentlere dağıtımı olur ama bu birime yasal düzenlemelerle, ülkedeki tüm su kaynaklarının kullanımı bu birimin yetkisi altına verilir ve ülke çapında bir planlama ile hem tarım planlanır hem de bu suyun nasıl kullanılacağı, dağıtılacağı tümüyle planlanabilir.

--------------------------------------------------------

“Suyun dağıtımı belediyelerde olmalı”

Türkiye’den suyun ülkesel çapta yönetimi bu tür bölgesel özerk yapılara verilmiştir. Kentlerde büyük şehir belediyelerinde ISKİ, ASKİ gibi belediyelerin kontrolünde olan ama özerk mali yapısı ve yönetiminde olan organizasyonlarla su, atık su, yağmur suları yönetilmektedir. Büyük şehir olmayan yerlerde de tamamen yerel yönetimlerin kontrolünde su dağıtımları yönetilmektedir. Türkiye kendine 10’uncu beş yıllık kalkınma programında bu örgütlenmeyi hedef koyarken, bizim ülkemizde suyun dağıtımının özelleştirilmesini savunması nedendir bunu merak ediyorum.  Yetkililer birçok konuda Türkiye’deki modelleri ülkemizde uygulamaya koyarken neden su konusunda Türkiye’deki modellemeyi uygulamaya koymuyorlar ve özelleşmeyi savunuyorlar? Bunu anlamak mümkün değildir. Türkiye’den gelecek suyun belediyelerin deposuna toplam maliyetinin 1.3 TL olduğu söyleniyor. Kentlerde bunu dağıtımı, su kayıpları bir kısım sosyal fonlar (ülkede sosyal yardım alanlar muaf hakkı var 10 tona kadar su alabiliyorlar) düşündüğümüzde yaklaşık olarak belediyelerin vatandaşa suların maliyeti 3 TL civarında olacağını düşünüyorum. Eğer ön ödemeli sayaca geçer ve % 90’nın üzerinde tahsilat yapılırsa 3 TL’nin altında olmayan bir rakama, vatandaşa suyu iletme şansları olacak. Şuanda kendi kuyularından suyu çıkaran belediyelerde Su Dairesi’ne tonuna 10 kuruş ödeme yapılır, Kumköy’den Lefkoşa ve Mağusa’ya gelen sularda 25 kuruş tonu ödenir. Her belediyede kendi bütçesine göre vatandaşa su verilir.

Benim kanaatim şudur ki; ben stratejik sektörlerin dünyada en liberal ülkelerde bile özelleştirilmesini sakıncalı olduğunu düşünüyorum. Hele ülkemizde havalimanı, deniz limanları, elektrik enerjisi üreten, su gibi sektörlerin özelleştirilmesini çok ciddi sakıncaları olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla merkezi bir özerk su yönetim birimi oluşturulmalıdır. Bu su yönetim biriminde kamunun tüm ilgili kurumları ve yerel yönetimler yer almalı. Mali ve idari olarak özerk olmalı. Kendi gider ve gelirlerini karşılayacak bir sitemle çalışmalıdır. Suyun barajdan belediyelerin depolarına kadar dağıtımı bu kurum tarafından sürdürülmelidir. Uzun vadede de ülkedeki tüm su kaynakları, göletler, arıtmalardan çıkan sular, kuyular bu birim tarafından yönetilmelidir. Yerleşim birimlerinde vatandaşa verilecek suyun yönetimi de tamamen yerel yönetimlerde olmalıdır. Bu sistemle konu çözülebilir.

Bu haber toplam 2797 defa okunmuştur