1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. "Gazete Duvar" özel röportaj
 Gazete Duvar özel röportaj

"Gazete Duvar" özel röportaj

Gazete Duvar, Akıncı-Hükümet çekişmesinin ana aktörlerinden bir tanesi olan Kuzey Kıbrıslı Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Kıbrıs’ın geleceğini ve adadaki son gelişmeleri masaya yatırıyor.

A+A-

Nikolaos Stelya

Kıbrıs Adası tarihi gelişmelerle karşı karşıya. Adanın açıklarında doğalgaz araştırmaları tam hızla devam ederken, Lefkoşa’da Kıbrıs Sorunu’nun çözümüne yönelik yeni hamleler gündeme geliyor. İki lider arasındaki yoğunlaştırılmış müzakereler son safhalarına doğru evrilirken, Yeşil Hattın her iki tarafında da adanın geleceğine yönelik yeni fikirler ön plana taşınıyor.

Son dönemde adanın kuzeyinde Mustafa Akıncı liderliğiyle, geçtiğimiz aylarda kurulan sağ azınlık hükümet arasında Kıbrıs Sorunu eksenli büyük bir çekişme yaşanıyor. İki taraf sert demeçlerle birbirlerine yükleniyor. Ankara bu gelişmeyi kaygıyla takip ederken, Kıbrıs Türk tarafına diyalog çağrısında bulunuyor.

Böylesi önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Gazete Duvar, Akıncı-Hükümet çekişmesinin ana aktörlerinden bir tanesi olan Kuzey Kıbrıslı Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Kıbrıs’ın geleceğini ve adadaki son gelişmeleri masaya yatırıyor. Mülakatımız çerçevesinde, geçmişte Rauf Denktaş liderliğinin gündemleştirdiği ‘konfederasyon’ fikrini tekrardan ön plana çıkaran deneyimli siyasetçi birçok önemli gelişme ile ilgili görüşlerini okuyucularımızla paylaşıyor.

– İzninizle mülakatımıza ‘provakatörce’ bir sualle başlamış olalım. Kuzey Kıbrıs’ın yeni Dışişleri Bakanı Kıbrıs Sorunu’nda federal çözümün karşısında mı duruyor?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki ‘federal çözümün karşısında duruyor’ suçlamasını hiçbir zaman kabul etmedim. ‘Federal’ sözcüğü sadece ‘federasyonu’ işaret etmiyor. ‘Federasyon’ ana başlığının alt başlıkları federasyonlar ve konfederasyonlardır. Tahsin Ertuğruloğlu federal çözümü destekliyor. Ama onun desteklediği federasyon değil, konfederasyondur. Niye bu ayrımı yapıyorum? 60 ortaklığı tecrübesinden geliyoruz bugünlere. Bu ortaklık tecrübesinden ders çıkarmadan bugün hâlâ iki bölgeli, iki toplumlu bir siyasi eşitlik diyerek bir aldatmacaya kendimizi kaptırırsak hata yapmış oluruz. 63’ten beri gündemde olan gelişmeler siyasi eşitliğin Kıbrıslı Türkler açısından yeterli olmadığını gözler önüne serdi. Şayet adada yeni bir ortaklık kuracaksak bu ortaklık daha sağlam temeller üzerine inşa edilmeli.

– İşaret ettiğiniz bu ‘sağlam temeller’ neler?
Yeni ortaklıkta egemen eşitlik olmalı. İki ayrı egemenlikten hareketle, konfederal temelde tek bir uluslararası yapı oluşturma, bu yapının egemenliğinin kurucu iki egemen devletin belirleyeceği, egemenliklerinin bir kısmının merkezi idareye devredileceği bir sistemden bahsediyoruz. Ayrıca, bizler Kıbrıs Sorununda nihai anlaşmayı noktasına, virgülüne dokunulmayacak bir anlaşma olarak görmemekteyiz. Tam tersine evrimsel bir süreç içerisinde anlaşmaya gidilmeli. Zaman içerisinde yeni konfederasyonda taraflar arasındaki güven artacaktır. O zaman iki founding state (constituent state, yani eyalet değil) daha fazla egemenlik unsurlarını merkezi hükümete devrederler. Böylelikle, evrimsel bir süreç içerisinde, katı bir konfederasyon olarak ortaya çıkan Kıbrıs birlikteliği farklı bir noktaya evrilebilir. Bu noktada İsviçre Konfederasyonu’nu hatırlamakta yarar var. Bu devlet yapısı bugünlerde federasyona evrilmiş durumdadır.

– Bugün konfederasyon fikrini tekrardan ön plana taşıyan sizler ve partiniz bundan iki yıl evvel federal çözümün temelini oluşturan 2014 Ortak Açıklamasına destek vermiştiniz. Bu durumda bir tezatlıkla karşı karşıya kalmıyor muyuz?
O dönemde de çekincelerimizi açıklamıştık. O çekincelere rağmen neden onay verdik? Anastasiadis’in müzakere sürecinin başlangıcını en az 6 ay geciktirdiğini hatırlayın. Daha fazla zaman kaybetmemek için, rezervlerimize rağmen onay verdik. ‘Anlaşmanın noktasına virgülüne dokunulmayacak’ kaidesi bizim açımızdan yanlıştı. Ayrıca metinde ‘egemenlik Kıbrıslı Türklerden ve Kıbrıslı Rumlardan eşit kaynaklanacak’ ifade vardı. Bu noktada şunu vurgulamak lazım: ‘Ben egemensem, ortaklığa girmek için egemenlik hakkımı kullanacaksam, günü gelir koşullar değişir, ortaklıktan çıkmam gerekirse, sen bana ‘buradan çıkış yok’ diyemezsin. ‘Ortaklığa girene kadar egemen, sonrasında değil’ şeklinde bir aldatmaca kabul edemeyiz. Diğer yandan siyasi eşitlik eğer egemenliğe dayalıysa geçerlidir. Şunu da unutmamak gerekir ki, bugün Rumların öne sürdüğü tezleri kabul edersek ne siyasi eşitlik, ne iki bölgelilik ne de iki toplumlu bir çerçeve kalır ortada. Avrupa Birliği normlarını kabul ettiğiniz takdirde ve bu normlar serbest yerleşim ve mülk edinme hakkını da içeriyorsa siz iki bölgelilikten ve iki topluluktan bahsedemezsiniz. Kaldı ki bu anlaşma Kıbrıs’taki iki devlet arasında imzalanacak. Siyasi eşitlik yeterli bir güvence değildir. Egemen eşitlik esas kaidedir. Bu kaide ile beraber bizim açımızdan vazgeçilmezlerimiz anavatanımızın garantörlüğü, Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı ve nihai anlaşmanın Avrupa Birliği’nin birincil hukuku olmasıdır.

Akıncı liderliğiyle çekişme

– Anlattıklarınızdan Mustafa Akıncı liderliğinizle aranızda Kıbrıs Sorunu temelinde büyük bir uçurumun var olduğu sonucuna varıyorum. Yanlış mı düşünüyorum?
Cumhurbaşkanı ile farklı dünyaların insanı olduğumuz bilinen bir gerçek. 1999-2001 döneminde aynı hükümette yer aldık. O zaman da Turizmden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olmasına rağmen Kıbrıs Sorunu ile ilgili hemfikir olmadığımız mesajlar veriyordu.

– Kabul edersiniz ki şimdiki durum oldukça ciddi. Hükümet ile Cumhurbaşkanlığı arasında anlaşmazlık var.
Cumhurbaşkanının Hükümeti dışlayarak süreci yürütmeye çalışması yanlış bir duruş. Akıncı bilmeli ki adanın kuzeyinde kendi siyasi kimliğiyle hemfikir bir kitlenin yanı sıra o siyasi kulvarın dışında da bir kitle bulunmakta. Bir anlaşmaya varılacaksa Cumhurbaşkanı kendi görüşünden olmayanlarla da beraber hareket etmeli.

Türkiye’nin Kıbrıs b planı

– Türkiye’nin eski Başbakanı Ahmet Davutoğlu da sizin dediğinize benzer bir tezi öne sürmüş ‘anlaşma olmazsa biz yolumuza devam ederiz’ mesajı vermişti…
(Türkiye) o duruşunu hâlâ muhafaza ediyor.

– Bugüne dek bu B ve C planı laflarını çok duyduk. Ama bugünkü konjöktürde bunlar gerçekçi hedefler mi? KKTC başka ülkelerce tanınabilir mi?
KKTC’nin tanınması seçeneklerden sadece bir tanesi. Müzakereler devam ederken kimseden B Planını açıklamasını beklemeyin. Ama hazırlanmak lazım. En az 4 ya da 5 seçeneğimiz var. Bir beyin jimnastiği yapmamız lazım. Bunu yapmaya kalksak buna ilk karşı çıkacak olan Akıncı. Halkın oyuyla seçilen bir cumhurbaşkanı masaya devleti ortadan kaldırmak için oturmamalı.

– Sizce şu aralar Ankara bu türlü bir beyin jimnastiği yapıyor mudur?
Onu bilmiyorum. Olması gerektiğini ifade ediyorum. Bu dönem müzakere sürecine son anına dek şans tanınmalı. Ben bir anlaşma çıkacağına inanmıyorum. Çıkmaması durumunda da hazırlıklı olmalıyız.

Ankara’nın Kıbrıs politikası

– Akıncı liderliği aranızda büyük bir uçurum doğduğu bir süreçte Ankara’nın pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ankara’da sizin temas ettiğiniz noktalar ve endişeler yüksek tonda dinlendirilmiyor.
Dillendirilmesini beklemeyeceksiniz. Benim böyle bir beklentim yok. Ankara yıllardan beri müzakereleri desteklemiştir. Birkaç gün evvel Türkiye Dışişleri Bakanı ülkesinin desteğini yineledi. Bundan doğal bir şey olamaz.


Garantiler düğümü

– Aslında cevabını önceden tahmin edebildiğim bir soruyu size bu noktada yönelteceğim. Garantiler meselesinde alternatif senaryolar sizin açınızdan bir tabu mu?
Tabu meselesi değil. Garantiler vazgeçilmezdir. Hangi formülü bulacaksanız bulun gerektiği takdirde Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı bulunmalı. Bunca yıllık tecrübemiz bize kimsenin garantisine güvenemeyeceğimiz gösterdi. Kimse bizim için kendisini tehlikeye atmıyor. Biz bu garantiyi ‘birgün bütün Kıbrıs’ı alırız’ diye düşünmüyoruz. Niye bu garanti sistemi güneydeki komşularımız için bu kadar tehlike arz ediyor? Bunu anlayamıyoruz. Türkiye toprağa ihtiyacı olan küçük bir ülke olsaydı farklı konuşabilirdik. Ancak böyle bir durum yok. Öte yandan 1974’te adaya Türk askerini kimin getirdiğini hatırlamalıyız. Türk askerini buraya Rum komşularımız getirdi. Rumların burada Türklere karşı olumsuz bir tavrı olmayacaksa Türk askeri Rumları niye bu kadar rahatsız ediyor?

– Akıncı liderliğiyle aranızdaki çekişmeye rağmen anladığım kadarıyla garanti meselesinde kendisiyle hemfikirsiniz…
Hayır. Ben Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘Türkiye’nin tek taraflı müdahale hakkı olmazsa olmazımızdır’ dediğini duymadım. Biz Annan Planı’nı yaşadık. O dönem Dışişleri Bakanıydım. O dönem de olmayan bir garanti sistemi Kıbrıslı Türklere varmış gibi sunuldu. Adada kalacak olan Türk askeri garnizondan dışarı çıkmak için Güvenlik Konseyi’nin kararını bekleyecekti. Bu garanti değildi.

Kıbrıs müzakerelerinin geleceği

– Mülakatımızın sonlarına yaklaşırken bu sürecin akıbetiyle ilgili görüşünüzü almak isterim.
Rum tarafının referandumlara gidilmesini öngördüğünü düşünmüyorum. Rum tarafı krize oynayacak. Ne ‘evet’ ne de ‘hayır’ Rum tarafının işine gelmez. Dolayısıyla referandum gerçekleşmemeli. Bunun için de bir kriz lazım. Bana göre Rum tarafı doğal gaz ve petrol olayını kullanacak. Ayrıca bizlerin söylemlerini, vatandaşlık meselesini kullanacaktır.

– Doğalgaz konusundaki öngörünüz gerginliğin tırmanacağı yönünde mi? Türk gemileri adanın karasularına geri mi dönecek?  
Aynen. Doğalgaz konusu gerginliğin tırmandırılması için kullanılacaktır diye düşünüyorum. Rum tarafı yapmaması gereken bir şey yaparsa bunun karşılığını görecektir.

– Türkiye sessiz kalmaz diye düşünüyorsunuz…
Türkiye’nin sessiz kalması beklenemez. Bu mümkün değil.

Bu haber toplam 5596 defa okunmuştur