1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘Bu ülkeyi uçuruma SÜRÜKLERSİNİZ!”
 ‘Bu ülkeyi uçuruma SÜRÜKLERSİNİZ!”

‘Bu ülkeyi uçuruma SÜRÜKLERSİNİZ!”

Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Başkanı Tahir Gökçebel, ‘eğitim’de dayatılan anlayışa karşı uyarıda bulundu

A+A-

 

- “Çocuklara ideolojik, dogmatik bir eğitimi empoze ederek bu ülkeyi uçuruma sürüklersiniz, bu ülkeyi Orta Doğu kaderine itersiniz.”

-  “Mesele İlahiyat Koleji değildir. Ortada bir kolej de yoktur. Kız çocuklarının kapanmasını zorlayan, diğer çocukların tümünü belli bir ideolojik propagandaya tabi tutan genel bir yapı var.”

-  “Çocuk reşit olduktan sonra, kendisi tercih ederse, imam olacaksa İlahiyat’a gider. Bunu dikkate alan, bilimsel bir eğitim sistemini görmek isteriz.”

-  “Dünyada Fethullah Gülen’in okulları kamulaştırılmaya başlandı. Ama sorun sadece Gülen değildir. Aynı zihniyetle başka biri de yaparsa, ülkeyi ele geçirmeye çalışan zihniyet bundan farklı olmayacak.”

-  “İlahiyat Koleji’nin yasalarımıza ve anayasaya aykırı olmasına, gelecekte yaşatacağı sorunlar bilinmesine rağmen siyasi erk nasıl buna izin veriyor?”

- “Abilik-ablalık, Mağusa’daki tecavüz olayı, üfürükçüler, köy köy örgütlenme modelleri gibi yapıların olduğunu Eğitim Bakanlığı bilmiyor değil. Biliyor…”

-  “Yurtlar, tamamen Eğitim Bakanlığı’nın kontrolü dışındadır. Bakanlık, özel okullara, kurslara, evlere, yurtlara, külliyelere, camilere bu ülkenin geleceğine müdahale edemez duruma gelmiştir.”

Fayka Arseven KİŞİ

Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) Başkanı Tahir Gökçebel, Eğitim Bakanlığı’na “başını kuma sokmaktan vazgeçmesi” çağrısı yaptı, “Çocuklara ideolojik, dogmatik bir eğitimi empoze ederek bu ülkeyi uçuruma sürüklersiniz bu ülkeyi Orta Doğu kaderine itersiniz” dedi.

KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel ile Hala Sultan İlahiyat Koleji’ni, Türkiye’deki darbenin Kıbrıs’a etkilerini ve eğitimdeki sorunları konuştuk.

• Hala Sultan İlahiyat Koleji’nde neler oluyor?

• Tahir GÖKÇEBEL: Mesele İlahiyat Koleji değildir. Ortada bir kolej de yoktur. Hala Sultan İlahiyat Koleji dendi ama bu kolej değildir. Gerçekte İmam Hatip Lisesi’ne yakın ama tam İmam Hatip müfredatı da değil, ama ona yakındır. 1500 yıl önce okutulan fıkıh, kelam, tesir gibi derslerin yer aldığı bir okul. Mesela kolejlerde 12-16 saat İngilizce yapılır. Burada ise ders saatleri ona göre göstermelik bir müfredat programı vardır. Bunun dışında okulda tam gün ideolojik bir propaganda vardır. O okula giden çocukların hepsi öğleden sonra yurtta kalır. Bu yurtta öğretmenler yoktur. Bu çocuklara programlar uygulanır. Yurt dışı organizasyonları finanse edilir. Bunlar genellikle belli ideolojik organizasyonlardır. Öğleden sonra çocuklar baskı altına alınır. Aileleri de baskı unsuru olarak kullanan ve ağabeylik, ablalık sistemiyle de birebir çocuklara baskı uygulanıyor. Kız çocuklarının kapanmasını zorlayan, diğer çocukların tümünü belli bir ideolojik propagandaya tutan genel bir yapı var. Bu aslında bir dönüştürme yapısıdır. Bu ülkenin kültürüne, yaşayışına, dini inancına yapılan dayatmaların her türlüsüne karşıyız. Eğitim, yurttaş yetiştiren demokratik, laik, bilimsel her çocuğa eşit fırsat tanıyan, nitelikli ve kamusal olmalıdır. Buradaki ailelere ve çocuklara tanınan olanaklar diğer devlet okullarında yoktur. Bunu finanse eden kim isterse olsun, ülkenin geleceğini ipotek altına alacak bir yapılanmaya Eğitim Bakanlığı müsaade etmemeli.


• İsteyen istediği ideolojide okul açabilir mi?    

• Tahir GÖKÇEBEL: Bizim yasalarımıza ve Anayasa’ya baktığımızda yok. Ama Milli Eğitim Bakanlığı ki bütün kursların, okulların gerçek sahibi finansmanı kim olursa olsun Eğitim Bakanlığı’dır, buna karşı çıkmalı ve yurttaş yetiştirmeyi söylediğimiz bilimsel eğitim temelinde yapmalıdır. Çünkü karşı karşıya kaldığımız yaklaşım, bizim Anayasa ve yasalarımıza aykırı olması yanında insan ve çocuk haklarına da aykırıdır. Hiçbir kimse kendi çocuğu olsa bile ona bir takım dogmaları bir takım pedagojik yanlışlıkları empoze etme hakkına sahip değildir.

Din adamı yetiştirilebilir. Herkes dini bir takım şeyleri yerine getirmede özgürdür. Sendika olarak bunun karşısında değiliz. Mesela bir çocuk reşit olana kadar evlenemez,  araba kullanamaz, silah tutamaz, birçok yapamadığı şeyler vardır. Bize göre çocuklar yetiştirilirken, kendi aklını kullanabileceği bir eğitim sisteminden geçmelidir. Kararlarının kendisinin verebileceği, ayakları üzerinde durabileceği, aklını kullanabileceği bir eğitim sistemi olması gerekir. Çocuk reşit olduktan sonra, kendisi tercih ederse, imam olacaksa İlahiyat’a gider. Bunu dikkate alan, bilimsel bir eğitim sistemini görmek isteriz. Geçmişte din dersi seçmeliydi. Çünkü özellikle ülkede Hıristiyan var, farklı mezhepleri olan insanlar da var. Tekçi ve dogmatik bir yapıyla çocukları yetiştiremezsiniz. Bugün Orta Doğu’da yaşananların esas sıkıntısı, beyinlerde oluşan bu dogmalardır. Kadına bakış açısından tutun da dini veya bir takım dünyevi değerlendirmeleri yaparken,  baş kesmeyi kendisinde hak gören, bir insanın yaşam hakkını kısıtlamak gibi… Bu gerici eğitim sistemi bizim ülkemize empoze edilmez.

İlahiyat Okulu’na giden öğretmen ve öğrenciler diğer öğretmen ve öğrencilerden faklı değil ve değerlidirler. Mesele eğitim sisteminin kendisidir. Bugün Türkiye’de Fethullah Gülen darbesinden sonra askeri okulların kapatılmasına kadar tartışmalar yaşanıyor. Ama İmam Hatip okullarının durumunun neden ortaya dökülmediğine halen daha şaşırıyorum.

Böyle ayrıcalıklı bir okul yapacaksınız; yemesi, içmesi, kalması, taşıması her şeyi ile birlikte ayrıcalık vereceksiniz, sonra da diyeceksiniz ki ‘talep var’. Bu ayrıcalıkları tanıdığınız zaman fakir aileler çocuklarının oraya gitmesini talep edecek ve bu ayrıcalıktan yararlanmak isteyecek. Bugün Türkiye’de yaşanan darbenin bu anlayışlardan kaynaklandığını toplum ve bütün insanlar görüyor. Dolayısıyla burada ilahiyat meselesini ‘okul kapatılacak, sendika ister okul kapatılsın’ meselesine dönüştürmek çok doğru değildir. Burada özellikle bir şeyin altını çizmek istiyorum. Fethullah’ın örgütlenmesiyle ilgili ortaya çıkan bir şey vardır; din-siyaset-ticaret üçgeni. Yani özellikle din istismarlığı üzerine kurulmuş, bunu bu şekilde siyaset yapan ve nemalanan, para kazanan ayrıcalıklı kesim oluşmuştur. Bunlar canları pahasına da olsa bu ayrıcalıklardan ve bu yapıdan vazgeçmek istemiyor. İşte son yıllarda ülkemizde gizli açılan oteller, gazinolar, örgüt evi gibi çalışan yurtlar, kuran kursları, bir imza ile Din İşleri Başkanlığı tarafından görevlendirilen maaşlı dini görevliler, milyonlarca euroluk külliyeler, camiler ve bunları tamamlayıcısı durumundaki vakıf, dernek adı altında açılan örgütlenme modelleri… Kendilerine arazi, para ve vergi muafiyetleri ile taçlandırılan yapıları oluşturanın ne olduğunu biz biliyoruz. Türkiye’deki darbeden sonra Türkiye de bunları biliyor. Dünyada Fethullah Gülen’in okulları kamulaştırılmaya başlandı. Ama sorun sadece Gülen değildir, aynı zihniyetle başka biri de yaparsa bu anlayışları gelecekte ülkeyi ele geçirmeye çalışan zihniyet bundan farklı olmayacak. O yüzden Eğitim Bakanlığı başını kuma sokmaktan vazgeçsin.


• Eğitim Bakanlığı bu tehlikenin farkında  değil mi? Bakıyoruz darbe sonrası gözaltına alınanlar ‘abiler ablalar’ tarafından eğitildiklerinden bahsediyor, siz de aynı noktaya değindiniz. Bizde de böyle bir tehlike var mı?

• Tahir Gökçebel: Böyle bir tehlikenin varlığına inanıyorum. Mesela Ensar Vakfı’nda ortaya çıkan durumlar ya da Mağusa’daki tecavüz olayı, üfürükçüler, köy köy örgütlenme modelleri… Bu yapıların olduğunu Eğitim Bakanlığı bilmiyor değil, biliyor. Ancak  bugün bütün bakanlıkları TC Elçiliği müşavirlik sistemiyle kontrol altında tutuyor. Bütün bakanlıklarda TC’den görevli isimler vardır. Örneğin ülkemizde çok sayıda öğretmen işsizken, dışarıdan gelen 200-300 görevli misyoner öğretmen vardır. Bütün bu sistem İlahiyat başta olmak üzere takip edilerek, kontrol edilerek, ciddi politik baskı ile yönetiliyor. Dolayısıyla burada bakan olmuş veya hükümete girmiş partilerin bu sistemi görmezlikten gelmeleri rastlantı değildir. İlahiyat okulunun yasa ve Anayasa’ya aykırı olduğu Yüksek İdari Mahkemesi tarafından da teyit edildi.


“Yurtlar, Eğitim Bakanlığı’nın kontrolü dışındadır”

• Hala Sultan İlahiyat Koleji ile ilgili Yüksek İdari Mahkemesi’nin kararı var, bu karara karşın Eğitim Bakanlığı’nı açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

• Tahir GÖKÇEBEL: Yüksek İdare Mahkemesi’nin verdiği karar 2  içerik taşır. Bir diyor ki; mesleki teknikte böyle bir bölüm açılamaz. İki; böyle bir bölüm açılmıştır, böyle bir müfredat programı olmaz. Şimdi Eğitim Bakanlığı’nın bu yasanın kenarından dolaşmaya çalışarak, “Okulu ben Mesleki Eğitim’den aldım, Orta Eğitim’e bağladım” dediğini duyduk, kararı henüz görmedik, gördüğümüzde yargıya taşıyacağız. Haspolat Meslek Lisesi’ne ilahiyat alanı açılmasından itibaren yani 2011’den beri bu anlayışla mücadele ediyoruz. Çünkü bize göre sinsi sinsi geliştirilen bu yapı, gelecekte gençler arasında çatışmacı anlayışları besleyecek. Bunu Eğitim Bakanlığı’nın görmemesi mümkün değildir. Eğitim Bakanlığı şimdi konunun kıyısından dolaşarak “bu okulu yasalara uydurdum” edasıyla esası gözden kaçırıyorsa, gelecekte ortaya çıkacak çarpık düzenin de sorumlusu olacaktır. Çünkü bugün devlet okulları bile denetlenemez durumdadır. Düşünün İlahiyat’ta 6’ncı sınıfa kayıt yapan öğrencilere hemen aynı yıl tatil programı uygulanmıştır. Düzenlenen yarışmalar, etkinlikler hepsi ideolojik bir takım içeriklerle yapılmaktadır. Yurtlar, tamamen Bakanlığın kontrolü dışındadır. Burada oluşturulmaya çalışılan yapıyı Eğitim Bakanlığı’nın kontrol etmesi mümkün değildir.  60 denetmeni olması gereken bakanlığın şu an 10 denetmeni bulunuyor. Devlet okullarını bile kontrol edemez durumdadır. Bakanlık, özel okullara, kurslara, evlere, yurtlara, külliyelere, camilere bu ülkenin geleceğine müdahale edemez duruma gelmiştir.  YİM kararı eğitim sisteminde oluşabilecek gedikleri kapatmak için fırsattı. Belli ki buradaki güç odakları, ideolojik yapılanmalar, vakıf adı altında oluşan misyoner yapılar, elçiliğin eğitim müşavirliği sistemleri Eğitim Bakanlığı’nı kontrolleri altına almıştır.


• 2016-2017 Eğitim Yılı başlıyor. Bu eğitim yılında bizleri ne bekliyor?

• Tahir GÖKÇEBEL: Bilimsel, demokratik, laik, herkese fırsat eşitliği tanıyacak şekilde parasız, nitelikli kamusal eğitimden yanayız. Bugün seçmeci elemeci sınavlarla eğitim yara alıyor. Özel okullara aktarılan bütçeler, özel okulların artması, ayrıca devlet okullarına giden çocukların özel ders ihtiyacı ile oluşan gizli özelleştirme, yüzde 80 halkın çocuklarının fırsat eşitsizliği yaşamasına neden oluyor. Bunun için ne yapılabilir? Devlet okulları güçlendirilebilir, bütçeleri oluşturulabilir. Öğretmen, müdür, muavin, atölye şefi, alt yapı eksiklileri giderilebilir. Müfredat içerikleri daha bilimsel, dünyayla entegre edilebilir. Seçmeci-elemeci sınavlar ortadan kaldırılarak, her çocuğa eşit olanak tanınabilir. Meslek liselerinin yapılanması ülke ihtiyaçlarına göre ve çocukların iyi donanımla meslek sahibi olabileceği şekle dönüştürülebilir. Okulların demokratikleşmesi ve müfredat programlarının yenilenmesiyle birlikte, çevresi ile organik bağı güçlendirilerek, okulların yaşayan organizmaya dönüştürülmesi sağlanabilir.


• Bu anlattıklarınız çok maliyet gerektiren şeyler de değil. Neden bu söylenenler yapılamıyor? Engel ne?

• Tahir GÖKÇEBEL: Eğitim artık üzerinden para kazanılan bir metaya dönüştürüldü. Unutmayınız, Gülen okulları da finans kaynağına dönüştürülmüş; hem ideolojik bir kaynak hem bir finans kaynağı olmuştu. Devlet okullarında ciddi öğretmen, müdür, muavin, hademe ve bütçe eksiği vardır. Yasaya aykırı olmasına rağmen bağış altında öğrenciden para talep ediliyor, geziye gidecek öğrenciden, spora katılacak öğrenciden talep ediliyor. Böyle bir anlayışı var. 1974’ten önce kalan masalara, sıralara öğrencileri mahkum ediyorsunuz. Sınıftaki öğrenci sayıları 40’ı aşmıştır ve 7 ders bu 40 kişilik sınıflarda işleniyor. Diğer yandan sınıf inşaatları nedeniyle çocuklara oyun alanı kalmadı. Sonra da diyorsunuz ki; bu çocuklara sınav yaptık, 4 bin kişi girdi, 2 bini sıfır çekti. Geniş kesimlerin fakirliğe itildiği bir ortamda kamusal nitelikli eğitim ve sağlık da devlet eliyle ortadan kaldırılıyor. Parası olanın ayrıcalıklı eğitim, sağlık sahibi olabileceği bir yapının bizzat örgütlendiği ve sermayenin sağlıktan, eğitimden para kazanırken, halkın çocuklarının daha da acımasızca çaresizliğe  itildiği bir sistem ile karşı karşıyayız. Şimdi bir işçi çocuğunun bulunduğu statüden çıkabilmesinin en önemli yaratıcısı kimdir? Eğitimdir. Bunu kaldırdığınızda bir işçi çocuğunun gelecekte bir işsiz olarak, nitelikli yetişmeyen, kumar, uyuşturucu bağımlısı veya sosyal statüsü düşük, kültürü zayıf  bir çocuk olması meselesiyle karşı karşıyayız. Kamusal nitelikli eğitimin yerine aslında bu boşluğu kimler dolduruyor? Vakıf, dernek, cemaat adı altında tarikatların desteklediği kendi ideolojilerine göre oluşmuş yapılar… İlahiyat gibi yapıların bu çocukların önüne konulması da rastlantı değildir. Bir yanda çocukların nitelikli kamusal eğitim alması ortadan kaldırılırken, diğer yandan bunlara cemaat dayanışması içerisinde finansmanı da yapılan bir alternatif sunuluyor. Sonra da deniliyor ki; talep vardır. İşte talep buradan ortaya çıkar.


‘Devlet okulları bilinçli ve kasıtlı yıpratılıyor’

“Otistik çocuk sayısı artmıştır. Peki buna bağlı kamusal eğitim nasıl yapılmalıdır? Örneğin özel eğitime önem verilmelidir. Şimdi orta eğitimde özel eğitim öğretmeni yok. İlkokul’da psikolojik danışman kadrosu yok. Yani çocuğun tespit edilerek, eğitilmesi yok. Bakanlıkta çocuğu tekrar hayata kazandıracak yapı yok. Bütün bunları biz tartışmıyoruz. Neyi tartışıyoruz? Müdür, muavin, öğretmen, hademe eksikliğini… Yıl boyunca tartıştığımız bunlar ama eğitim sistemi bu değil. Gerçek anlamda 2014’te Eğitim Şurası’na biz katkı koyduk. Şura kararları iddia ediyorum çok iyidir. Ama uygulanmıyor. Çünkü finansmanıyla, felsefesiyle, anlayışıyla eğitimde bir değişiklik yapmanız gerekir. Mesela şu anda ders geçme sistemi vardır. Bir çocuk matematik dersinden 5 alırsa geçer. Ne yapıyor aileler çocuğun 5 alabilmesi için öğretmene bakanlığa kadar zorluyor. Günün sonunda çocuk alamıyor ve her yıl Bakanlar Kurulu kararı ile çocuklar geçiriliyor. Neden geçiriliyor? Çünkü bu çocuklar geçirilmezse bu üniversitelere müşteri azalacak. Dolayısıyla geçiriliyor. Bu çocuklar aynı ticaret mantığı ile üniversiteyi de bitiriyor. Ama bir polislik sınavına giriliyor ve örneğin yarısı sıfır çekebiliyor. Bizim anlayışımız insan yetiştirmek olsa ilkokuldan itibaren yapacağımız sistem bundan farklı olması lazım. Ne olmalı? Bir çocuk kazanımlar üzerinden değerlendirilmelidir. Bir çocuk ilkokulda okuma yazmayı, 4 işlemi kazanmalı, peki kazanamadıysa? Tespit edeceğiz, özel eğitim istiyorsa oraya kaydıracağız. Bu çocuğu nasıl takip edeceksiniz? Özel dosyalarla. Bu çocuğun sadece bugünkü anlamda bir dersi 5 alarak geçmesi midir eğitim? Hayır. Psikomotor özelliklerinin de gelişmesi, psikolojik yapısının, davranışlarının, estetiğinin de gelişmesi önemlidir.

Ama ne yapılıyor, hem okulların hem de kadroların içi bilinçli şekilde boşaltılıyor.
Nasıl ki kamusal hizmeti metalaştırılıp, parasal hale dönüştürüldü, kamu görevi yapanları da itibarsızlaştırarak, işe yaramaz, boşuna para alır, zaten devlet dairesi iş yapmaz diyerek özel mantığını perçinleyerek, özelleştirmeye fırsat vererek, devlet okulları özellikle bilinçli olarak ortadan kaldırılıyor. Mantık budur, bu şekilde çalışan bir mantıkla devlet okullarını bilinçli ve kasıtlı yıpratıldığı, içi boşaltıldığı, hedefsiz bırakıldığı açık ve nettir. Ama böyle yapılarak bu ülkeye yazık ediliyor.”


“Ciddi paralar, rüşvetler, baskı ve tehditler”

• Yasalara aykırı olmasına rağmen İlahiyat Koleji ya da diğer yapılanmalara özellikle mi izin veriliyor? Siz rüşvet ya da baskı olduğu yönünde imalarda mı bulunuyorsunuz?

• Tahir Gökçebel: Duyumlarımız vardır ama bu okulun yasaya ve Anayasa’ya aykırı olmasına, gelecekte açacağı sorunlar bilinmesine rağmen nasıl olurda bir hükümet, bir siyasi erk, bakan buna müsaade ediyor. Bunun altında ciddi paralar, rüşvetler, baskı ve tehditler olduğunu düşünüyorum. Bugün Türkiye’de de eğer demokratik bir ülke düşleniyorsa eğitim sistemindeki değişiklik de mutlaka gündeme getirmelidir. Bugün İmam hatip okullarının veya diğer eğitim sistemindeki kuran kursları, tarikatların gizli faaliyetleri, yurtların yapılanması şimdi Fethullah Gülen ile daha net görülüyor. Ama bunun yerine demokratik bir yapılanma mı talep ediliyor? Bence hayır. Fethullah Gülen gidecek ama bu yapıları kontrol eden başka yapılar yerine geçecek. Eğer bir ülkede Eğitim Bakanlığı varsa bunu görmezlikten gelemez. Ama görmezlikten geliyor.

Bu haber toplam 4383 defa okunmuştur